İnsansız hava araçları (İHA), Güneydoğu’daki terör dolayısıyla yaklaşık 20 senedir gündemde. ‘Kötü komşu insanı ev sahibi yapar’ derler ama Türkiye hâlâ terörle mücadelede büyük faydalar sağlayacak bu uçaklara sağlıklı bir şekilde sahip olabilmiş değil. Bu konuda akademik camiadaki en yetkin isimlerden biri İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel. Yüksel, 1986’ya kadar okutulan pervaneli uçaklara ait eski metodu terk ederek modern uçak dizaynını getiren akademisyen olarak tanınıyor. Yüksel, yayınlarını da meslek hayatı boyunca güncellemiş. Bugüne kadar 700’ün üzerinde kitap neşretmiş meşhur bir yayınevinin de kurucusu olan Ahmet Nuri Yüksel, İHA’larla ilgili sesini duyuramamaktan şikâyetçi. Yüksel, ileri yaşına rağmen ‘ezber bozan’ olarak nitelediği “Türkiye’de İnsansız Uçak Aldatmacası” adlı bir kitap yazdı. Kitapta İHA’lar mevzuundaki yanlışlar tüm detaylarıyla yer alıyor. Tabii çözüm teklifleri de...
-Türkiye, kendi ihtiyaçlarına cevap veren etkili bir İHA neden yapamadı?
Biz, yüksek kapasiteli ve hele jet motorlu sivil ve askerî insanlı uçak şöyle dursun, çok basit ve küçük pervaneli uçak yapımını bile, sanki bir daha teşebbüs etmemek üzere, 55 sene evvel terk ettik. Böylece uçak dizayn ve imali konusunda dünya devletlerine nazaran en azından 45–50 yıl geride kaldık. Bu durumda, terör belâsı için askeriyenin ihtiyaç duyduğu insansız uçakları dizayn ve imal etmemiz; yetişmiş insan, imkân, bilgi ve arşiv birikimi ile zaman açısından mümkün değildi. Çünkü bir İHA yapmak, savaş uçağı yapmaktan daha zordur. İnsansız uçak yapmaya kalkan her ülkenin geçmişinde başarılarla dolu bir genel havacılık, uçak sanayii çalışmaları vardır. Genel havacılıkta kâfi mesafe alınmadan insansız uçak yapma teşebbüsünde bulunulmaz; biz hariç, bulunulmamıştır da. Meselâ İsrail, havacılık sanayiine, daha kuruluş senesi 1948’de başlayıp çok başarılı olduğu hâlde insansız uçak yapımına, 25 sene sonra, 1973’te başlamıştır. İlk ürününü de bundan ancak 5 sene sonra 1978’de uçurabilmiştir. Ama arkasından, 30 küsur sene içinde, ABD’yi takiben ikinci sırada, 26 cins insansız uçak dizayn ve imal edebilmiş, bunlardan 1000 kadarını 42 ülkeye satabilmiştir.
-Yurtdışından tedarik edilenler niye etkili olamıyor?
Acil ihtiyacın giderilmesi için iki yoldan birine başvurmak gerekiyordu: Ya doğrudan ithal etme yahut şu veya bu şekil ve mertebede, bu nevi uçakları yapan yabancı ülkelerle ortak üretim yolu ile tedarik edip kullanmak. Prensip olarak, aciliyeti olmayan normal şartlarda ikinci yol tercihe şayandır. Ancak bu yoldan yararlanmak için uzun zamana ihtiyaç vardır. Oysa dış güçlerin de silah-mühimmat, dolaylı-dolaysız bilgi, uzman ve benzeri lojistik desteği ile iyice kuvvetlenip azgınlaşmış olan PKK belası için uzun süre beklemeye ülkenin, milletin tahammülü yoktu. Bu konu, ilgili mercilerde birkaç sene konuşulduktan sonra, 24 Ekim 2001’de hava araçlarıyla ilgili doğrudan alım stratejisi belirlendi.
-Bu strateji hangi araçları kapsıyordu?
Çok yüksek irtifalarda uzun süreli uçuş kabiliyetli (uzun menzilli) 4 büyük uçaklı bir AWACS (havadan erken uyarı) filosu kurulması, 50 adet King-Cobra taarruz helikopteri filosu teşkili, ABD’nin Afganistan’da kullandığına (Predatora) benzer 40-50 adetlik insansız casus uçağı filosu meydana getirilmesi. Bu meyanda bu kararların 2 yıl içinde kuvveden fiile çıkarılması da öngörüldü. Görülüyor ki bunların üçü de ihtiyacın hemen satın alınarak tedariki şeklindedir. Bu sebeple karar, stratejik açıdan doğrudur.
-Doğru kararsa neden sonuç vermedi?
Maalesef prensip olarak doğru olan bu karar, yanlış uygulama ve tasarruflarla, 2 sene şöyle dursun, tam 10 seneden fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ kuvveden fiile çıkarılamamıştır. Üç filo bir yana, bu gruba ait araçlardan bir tane uçak ve helikopter dahi yok ortada desek yalan olmaz. Bana göre bunun başlıca iki sebebi var: Birincisi, insansız uçakları hemen satın alarak kullanmaya gereğince önem vermeyip bir yabancı firma ile ortak yapım şeklinde tedarik yoluna gidilmesi. İkincisi, bu ortak yapım şeklinde akıl almaz hatalara saplanıp kalarak fiilen kullanılacak insansız uçağa bir türlü kavuşulamamış olması.
-Nedir bu hatalar?
Türkiye adına TUSAŞ-TAI, İsrail adına da IAI (Israel Aircraft Industry) arasında insansız uçak ortak yapım anlaşması imzalandı. Elektronik güdüm sistemi için Elbit Systems, kamera sistemi için de ASELSAN projeye dâhil oldu. İlk üç uçaklık paketin 24-30 ay içinde teslimi kararlaştırıldı. Satın alınması hâlinde hemen kullanılacak uçağa nazaran iki-üç sene gecikmeye razı olundu. Bu arada kamera ve bazı elektronik aksam için yerli şartı getirildi. Fakat ASELSAN’ın kamerası zamanında İsrail şirketine teslim edilmedi. Bunlar yapılsa belirlenen süre sonunda üç uçağa sahip olacaktık. Diğer bir husus ASELSAN kamerası, İsrail’in kullandığı kameraya nazaran iki misli ağır (60 kg) olduğundan ortak yapım insansız uçağımız öngörülen irtifa ve sair performansları sağlayamadı. İsrail’de yapılan testlerin yüzde 100 başarılı olduğu söylendi; bir hafta sonra Batman tecrübelerinde fiyasko ortaya çıktı. Uçak, irtifa ve havada kalma süresini yerine getiremedi. Uçakların Türkiye-İsrail arasında getirilip götürülmesi sebebiyle çok zaman kaybedildi. Kısaca, hâlâ nasıl sonuçlandığını tam olarak bilmediğimiz bu ortak yapım curcunasından bir fayda sağlanamadı. Sonunda, birkaç kere ABD ve İsrail’den kiralanan insansız uçaklar kullanıldı. Sebebini tam bilmiyoruz ama bu da doğru-dürüst bir sonuç vermedi. Son defa, birkaç ay evvel ABD’den insansız uçaklar kiralanarak terörist takibine geçildi. Görüyoruz ki sonuç alınmaya başladı.
-Heron’dan üstün diye lanse edilen ANKA konusunda ne düşünüyorsunuz?
2004’te Millî Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın talebi üzerine TAI, Türk İnsansız Hava Aracı (TİHA) adı verilen aracın üretimine başlanacağını duyurdu. Yüzde 100 yerli ve özgün(!) bir insansız uçak diye lanse edilen bu TİHA’nın bir maketi 2006’da İngiltere-Farnborough havacılık fuarında sergilendi. La Franchi isimli bir uzmanın verdiği rapora göre bu insansız uçağımızın aşağı doğru V kuyruklu Predator’ların aynı (yani şeklen kopyası) olduğu, bazı özellikleri açısından da Heron’a benzediği belirtilmişti. 4 sene sonra, bu defa yukarı doğru V kuyruğu ile adı ANKA olarak değiştirildi (Temmuz 2010), bilmem kaçıncı kere hangardan çıkarıldı. Bakanlarla fotoğraflar çektirildi. 2010’un son günlerinde, Bakan Vecdi Gönül şahitliğinde 14 dakika uçuruldu. 2011 baharında iki küsur saat daha uçtuğu söylendi. Aynen Heron gibi, bugün uçtu-yarın uçacak, yer testleri bitti-uçuşlar yapılacak haberleri birbirini izledi.
-Yani, ANKA özgün ve yüzde 100 yerli bir İHA değil mi?
Gerçek dizayn (hesap ve inşa) açısından ortada şu veya bu isimde bir insansız uçak yoktur henüz ülkemizde. Olması da ilmen, teknik ve teknolojik açıdan mümkün değil. Anlattıklarım, yüz milyonlara mal olan, ama ürünü bir türlü ortaya çıkmayan resmî kuruluş TAI’nin teşebbüsüne aittir. Bunun, yine TAI tarafından yapıldığı söylenen Gözcü gibi küçükleri-minileri, hatta sivrisinek adı verilen insansız helikopteri, Baykar-Kalekalıp ortaklığı ile Vestel Savunma gibi özel teşebbüslerin mini insansız uçakları ve helikopterleri de var. Kısaca, şu anda ülkemizde, insanlı-insansız gerçek anlamda uçak falan yapılmamaktadır. Bu konuda resmî ve özel bütün beyanlar sabun köpüğünden başka bir şey değildir. Kısa zamanda söner gider; ortada sadece lekesi kalır.
-Peki, Hocam, Türkiye nasıl yapacak bütün bunları?
Makul bir zaman içinde gerçek uçak yapabilmek için kökü senelere dayanan teknik ve teknoloji olgunluğu, arşiv-bilgi birikimi ve yetişmiş insan açısından belli bir seviyede olmak gerekir. Ülke çapında ulaştığımız genel teknik-teknoloji seviyesi hariç, diğerleri açısından sıfır olduğumuza göre; hele, KOBİ ölçekli tasarım mantığı ile uçan cisim yapılması da mümkün değildir. Şüphem yok, kesin kanaatim var. TAI yetkilileri, daha genel havacılık, uçak ve uçan cisim olarak konunun kendisini bilmiyorlar. Terminolojileri; yük kapasitesi, menzil, ağırlık vs. sayısız kavram, parametre ve performansın ne olduğunu, bunlardan hangisinin ön şart olarak verilen, hangisinin hesapla bulunan cinsinden olduğunu ayırt edemiyorlar. Bunlara bağlı olarak verimlilik, üstünlük kavramlarını yerli yerine oturtamıyorlar. Bu konudaki değerlendirmeleri de yanlıştır, hatalıdır