Saldırının anlamından, sonuçlarına kadar pek çok şey konuştuk. Işık yine çok önemli tespitler yaptı. Işık, "Türkiye, Kuzey Irak, ABD son bir aydır çözümü konuşurken, PKK aynı sürede Dağlıca Karakolu'na yapacağı saldırıyı planladı. PKK'nın durumu bu" dedi.
Kürt sorununun çözümü konusunda umutlanmışken Dağlıca saldırısı geldi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hemen ifade etmek gerekir ki çok acı bir olay. Ama sonuçları açısından da çok çok önemli bir olay. Bu saldırı yarattığı siyasi sonuçlar açısından PKK'nın 1978'den bu yana yapmış olduğu en başarısız eylemdir. Çünkü yaratacağı sonuçlar PKK'ya fayda değil büyük zararı olacak. Bu eylem PKK'ya 33 erin öldürülmesinden, 2004'teki ateşkesin bozulmasından daha ağır siyasi sonuçları olacaktır.
DAĞLICA ÇÖZÜMÜ SABOTE EDEMEDİ
Açar mısınız bunu?
Bunu açmadan önce bu saldırı hangi ortamda gerçekleşti ona bakalım. Kürt sorununun çözümü konusunda son iki aydır Türkiye'de, ABD'de, Kuzey Irak'da çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye'de CHP, AK Parti ile birlikte sorunun çözümü konusunda harekete geçiyor, Öcalan'a ev hapsi konuşuyor, Kürtçe seçmeli dil oluyor. Leyla Zana vicdani bir çıkış yaparak, Erdoğan'ın çözüm için en büyük şans olduğunu söylüyor. ABD'de Kongre'de sorunun çözümü ve PKK'nın silah bırakmasına yönelik bir karar taslağı sunuldu ardından kabul edildi. Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani PKK'yı silah bıraktırmak için görüşmeler yapıyor. Tabii bunların dışında önemli şeyler de oluyor. Ve daha önemlisi bütün bunlara eş anlı ve senkronize ilerliyor. Çözüm için 32 yıldır olmayan şeyler oluyor. Ama PKK bunların hiç birini görmüyor.
Sizce görmüyor mu?
Görmüyor ya da görmek istemiyor diyelim. Eğer siz doğru bir siyasal zeminde oturmuyorsanız, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin tersi bir konumdaysanız; tasfiyeden başka bir sonunuz olmaz. Sizin elinizde değil 10 bin, 100 bin silahlı adam olsa da bu sonuç değişmez. Düşünün elinde milyonlarca askeri, silahıyla soğuk savaşta dünyayı dizayn eden Sovyetler Birliği bile çöktü. PKK bugün Sovyetler Birliği'nden daha güçlü müdür? Ya da Mısır'da Mübarek'ten Suriye'de Esed'den daha mı güçlü? Hiç sanmıyorum. Şunu unutmamak lazım diktatörlükler devletleşmiş silahlı örgütlerdir ve elinde sonunda kaybederler. PKK bugün bölgesel ve uluslararası gelişmelerin önünde bir tıkaçtır. Eğer değişim ve dönüşüme kendini uyarlamazsa tasfiye olmak durumundadır. Dağlıca saldırısı bu süreci hızlandıracaktır buna şüphe yok. Çünkü çözüm sürecindeyiz olumlu bir siyasi iklim yakalandı ve Dağlıca saldırısı bunu sabote etmeye çalıştı. Peki başarabildi mi?
Size sorayım başarabildi mi?
Hayır başaramadı. Başarısızlığı da burada. Çünkü saldırıdan sonra Başbakan geri adım atmadı ve CHP'ye çağrı yaparak "yapılması gerekenler varsa beraber yapalım" dedi. Kılıçdaroğlu, "sorumluluk hepimizin" dedi. Selahattin Demirtaş PKK'ye çağrı yaparak, "Silahlı mücadeleyi bırak" diyor. Sivil toplum kuruluşları PKK'yı ve şiddeti kınıyor. Bu saldırı karşısında bu kadar geniş konsensus oluşması işte saldırının başarısızlığını gösterir. Bu saldırının PKK'ye maliyeti çok ağır olacaktır.
DÜNYAYI OKUYAMAYAN BİR ÖRGÜT
Bu saldırı "silahlı mücadele dönemi bitti" diyen Karayılan'a cevap mıdır?
Ona cevaptan ziyade Türkiye'de ve dünyada yaşanan gelişmeleri okuyamayan PKK'yı bize göstermesi açısından önemlidir. Düşünün son iki aydır çözüm sürecinde en olmadık gelişmeler oluyor, PKK bütün bunlar olurken bir aydır ne yapıyor? Dağlıca saldırısını planlıyor. Sizce burada bölgeyi, dünyayı okuyan bir akıldan söz edebilir miyiz?
Peki bu saldırıyı hangi PKK yaptı?
Hangi PKK sorusu çok anlamlı değil. PKK içinde farklı görüşlerin olduğu doğru ama genel söylem olarak ortak hareket eden bir örgüt. Ve sonuçta karar merciinde sürekli dengelerin değiştiği bir yapı. Son bir yıl içinde Suriye'deki gelişmelere bağlı olarak örgüt orada alan geliştirmiş ve bu süreçte rol oynayan Bahoz Erdal'ın da PKK'nın karar almasında ağırlığı artmıştır. Son dönemde PKK'nın şiddete sarılmasının nedeni budur. Ama ben bunun geçici bir durum olduğunu ve PKK'nın Suriye'deki gelişmelere fazla bel bağladığını düşünüyorum. Şu anda PKK için 1991 ve 2003'ten farklı bir süreç yaşanıyor.
PKK'NIN İKTİDAR ALANI DARALIYOR
1991 ve 2003'te ne olmuştu, şimdi ne oluyor?
1991 Körfez Savaşı ve 2003'de ABD'nin Irak'ı işgali ile Kuzey Irak'ta PKK kontrol ettiği alanları genişletti. PKK bu tarihlerde Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğunu çok iyi değerlendirdi. Ama bugün tam tersi bir süreç yaşanıyor. Bugün hem Kuzey Irak yönetimi hem Türkiye hem de ABD bölgede tam bir alan kontrolü sağlama arzusunda. Bu PKK'nın Kuzey Irak'ta hem kontrol ettiği alanların daralması hem de gücünün azalması anlamını taşıyor. Süreç o yönde işliyor. Ve gelişen süreçte hiçbir ülke karşıtı bölgede yaşatmaz.
O zaman çatışmalar daha da şiddetlenecek mi?
Tabii ki temennimiz hiçbir şiddet ve terör eyleminin olmaması. Sonuçta Türkiye'deki, bölgedeki gelişmeleri yanlış okuyan bir örgütten, şiddeti savunanların örgüt içinde güçlendiği bir süreçteyiz. Ancak PKK'nın yapması gereken şiddeti terk etmektir. Yani silahlı mücadeleye son vermelidir. Bakın burada bir ayrımı yapmak gerekiyor. Silahlı mücadeleye son vermekle silah bırakmak farklı şeylerdir.
Silahlı mücadeleye son vermek siyasi bir karardır. Oysa silah bırak daha teknik bir konudur ve şartlara bağlı olarak sürece yayılabilir. Silah bırakma kararı ilkesel olarak çözümden yana bir tavırdır. PKK'nın da yapması gereken silahlı mücadeleye son vermektir. Şartlar ve koşullar bunu dayatıyor.
HER ŞEY SURİYE'DEKİ GELİŞMELERE BAĞLI
PKK bunu yapar mı?
Eğer Suriye'de önümüzdeki günlerde çok garip şeyler olmazsa PKK Ramazan'da silahlı mücadeleye son verebilir.
Yani PKK silahlı mücadeleye son mu verecek?
Silahlı mücadeleye son verirler.
Nereden biliyorsunuz?
PKK silahlı mücadeleye son verme kararını açıklayacağını birçok bilgi ve değerlendirmeye dayanarak söylüyorum. Onları buna zorlayacak toplumsal ve siyasi baskı şartı ile. STK'lardan BDP'ye, aydınlardan akademisyenlere kadar PKK üzerinde etkisi olabilecek herkes kamuoyu baskısı yaparsa bu olur.
Sizi 2010 yılında referandum öncesi şiddetin arttığı dönemde PKK'nın ateş ilan etmesine arabulucu olmanızla tanıdık. Bu bilgiyi gene böyle sürecin parçası olarak mı söylüyorsunuz?
Bu bilgi arabuluculuktan ziyade fikir alış verişinden çıkan bir şey. 2010 yılında inisiyatif koyduk ama bugün söylediğim farklı kesimlerden, bütün katmanlardan gelen bir bilgi. Ama şartlar sağlanırsa. Tabii bu süreci teslimiyet, yenilgi gibi kavram ve söylemlerle baltalamamak gerekiyor. Türkiye'nin pozitif siyasete ihtiyacı var, negatif siyaset değil. Son bir ay içinde siyasetin büyük aktörleri pozitif siyaset izliyor. BDP de bu sürece katılmalı.
Herkesi KCK torbasına koymak yanlış
Demokratikleşme sürecini derinleştirmek için ne yapmak gerekiyor?
AK Parti hükümeti Kürt sorununu çözmek için çok çok önemli adımlar attı. Kürt TV'sinden tutun da son seçmeli Kürtçe dersine kadar.
Ama Kürtçe'nin seçmeli olması kesmedi insanları...
Siyasilerin açık yüreklilikle söyleyemedikleri, bu işin siyaseten istismar edenlerin görmek istemedikleri şu: Bugün iktidar Kürtçe ana dilde eğitime geçeyim dese bunun hayata geçirilmesi 5-10 yıl alır. Eğitmenlerden, müfredata vs. ye kadar. Bugün Kürtçe'nin seçmeli dil olması demek de, bu eğitim yılında hemen uygulanacak anlamına gelmiyor. Bence burada önemli olan iyi niyettir. Elbette seçmeli ders yeterli değildir ama bu adım asimilasyon da değildir. Bence bu tür suistimalleri asgariye indirmenin yolu, siyasetçilerin açık konuşmalarıdır.
HÜKÜMET YOLA DEVAM ETMELİ
Başka ne yapılmalı?
Bakın bugün Kürt sorununun önünde en büyük engel şudur; Kürt sorunuyla ilgilenen, yazı yazan, düşünen, konferans veren herkesin potansiyel KCK'lı olması tehlikesi. Bugün KCK operasyonlarının geldiği nokta budur. Evet, halk üzerinde baskı kuran silahlı yapılanmaya hayır diyoruz, buna operasyon yapılmalı diyoruz ama gelinen nokta onu aşmıştır. Yani bugün demokratikleşmenin önündeki engel "yarın herkes KCK'lı olabilir" endişe ve korkusudur. Bir gün herkes KCK'lı olabilir ihtimaliyle yapılan operasyonlara bir dur demek lazım. Evet şiddet içeren yapılanmalara operasyona evet ama bu operasyonlarda bunu yeniden üretiyor. Bu operasyonlara son verilmelidir. TMK ve TCK'daki anti-demokratik hükümler kaldırılmalıdır. Bölgede hak ve özgürlüklerin savunuculuğunu yapacaksın, bölge liderlerine halkının sesine kulak ver diyeceksin ama sendeki yasalar o ülkelerdeki yasaları aratmayacak şekilde olacak. Bu güven vermez. Şunu unutmamak lazım şiddeti besleyen elinde silah olanların kabiliyeti değil, senin yanlışlarındır. Bizim bu yanlışlardan vazgeçmemiz gerekiyor. Türkiye zaten adım adım yapılması gerekenleri yapıyor. Dağlıca saldırısı bu süreci kesintiye uğratmayı hedefliyordu ama başarılı olmadı. Hükümet yoluna devam etmeli.
CHP ÇÖZÜM İÇİN ISRARLI OLMALI
CHP'nin başlattığı girişim...
Bence çok önemli. Ve yukarıda da ifade etmeye çalıştığım çözüm sürecinin bir parçası bu. Arkasında uzun emek, ikna süreçleri var. Ben CHP'nin başlattığı bu adımdan geri adım atacağını sanmıyorum. AK Parti zaten CHP ile birlikte atılması gereken adımları atmaya açık ki bu çok olumlu. Yani AK Parti, bu sorunu tek başıma çözeyim, sandıkta ben kazançlı çıkayım noktasını geçmiş ki bu çok önemli. CHP de aynı noktada. Gönül ister ki MHP de bu sürece katılsın. Ama bu noktada BDP'ye büyük sorumluluk düşüyor.
Nasıl bir sorumluluk?
CHP'nin başlattığı bu sürece aktif katılarak ve çözüm sürecinin bir parçası olarak. Leyla Zana'nın çıkışı bu açıdan bir şanstır. Dağlıca bu süreci hızlandırabilir ve BDP siyasete daha fazla sahip çıkabilir. Çıkmaktan başka şansı da yoktur. Bu BDP'nin vicdani, ahlaki ve siyasal bir sorumluluğudur da. Bunu yerine getirmek zorundadır, getiremiyorsa şikâyet etme hakkı yok. Tabii çözüm için önemli bir aktör daha var.
Barış isteyenler BDP'de de PKK'da da öne çıkacak
Peki bu süreç PKK içinde farklılaşmayı derinleştirir mi?
Sadece PKK içinde değil BDP içinde de olumlu anlamda var olan farklılaşmaları derinleştirebilir ve kırılmalar yaratabilir. Yani çözüm isteyenler daha öne çıkabilir ve onların önü açılabilir. Ama bunun bir koşulu var. Kürt sorununun çözüm sürecinin devam ettirilmesi ve demokratik adımların atılmaya devam edilmesi. Bir başka koşul ise çözüm isteyenlerin elini siyaseten güçlendirmek. Onları muhatap almak, görüşmek. Hükümet ve muhalefet çözüm dilini sahiplenenleri siyaseten ne kadar muhatap alırsa onların örgüt ve parti içindeki konumları güçlenir. Hele Dağlıca'dan sonra şiddet yanlılarının şansı giderek azaldı. Bu yüzden söyleşinin başında dediğim gibi; Dağlıca saldırısı PKK'da sonun başlangıcı olabilir.
Leyla Zana çıkışı BDP içinde bir farklılaşmanın sonucu mudur?
Evet. Sayın Zana Türkiye'deki ve dünyadaki durumu doğru okumuştur. Bu okuma ve açıklamaları onu bölgede daha güçlü bir aktör haline getirmiştir. Bakın Selahattin Demirtaş bile Dağlıca saldırısından sonra PKK'ya silah bırakın çağrısı yapmak zorunda kalmıştır. Aynı Demirtaş'ın daha birkaç gün önce Zana'nın açıklamalarına verdiği tepkiyi düşünürseniz bu farklılaşmayı anlarsınız.
Bugün ne ülke içinde ne bölgede ne de uluslararası düzlemde Kürtlerin haklarıyla ilgili bir sorun yoktur. Kürtlerin totaliter bir yönetimle yönetilmesine karşı duruş vardır. PKK bugün, Kürtlerin hak ve hukukuyla ilgili bir duruştan ziyade Kürtlerin tümüne kendisinin yöneteceği bir otoriter bir siyasal sistem enjekte etmeye çalışıyor. Hem ülke hem de dünya buna dur diyor.
Tecrit sona ermeli
Kim o?
İmralı'daki Öcalan. Bence ona uygulanan tecrit de son bulmalıdır. Öcalan bu süreçte çözümü çok hızlandırabilecek bir aktördür. Şu yanlış Öcalan eşittir PKK. Öcalan PKK'siz de var olan birisidir. Öcalan'dan nefret edebilirsiniz ama birileri ki, sayıları milyonlardır var, ona farklı gözle bakıyor. Benim tanıdığım Öcalan en çabuk ikna edilebilecek insanlardan birisidir. Yeter ki onun eline onu güçlendirecek argümanlar verilsin.
Çözüme devlet içinde direnenler hâlâ güçlü mü?
Devlet içinde kendisini hâlâ 1990'ların daha gerisinde gören insanlar var. Hâlâ bir gün bir şey olabileceğine inanan insanlar var. Bu insanlar AK Parti'nin liderlik kadrosunu etkileyebiliyorlar. Bazen hükümete de direniyorlar. MİT hikâyesi de bunun bir parçası. Bu süreçte Öcalan'ın rolünün hayata geçmesi noktasında çok ciddi dirençler gösterildi Öcalan'ın en geride yapmak istediği şeyler bile boşa çıkarıldı.
Öcalan'la görüşme var mı?
Ben görüşüldüğüne inanıyorum.
Yeni Şafak