Uludere için basın açıklaması düzenlendi
Bugün Topkapı Eresin Otelde Uludereli ailelerin katılımıyla İslami kuruluşların düzenlediği bir basın toplantısı yapıldı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-15 15:38:11
AKABE, AKDAV, AKV, ANADOLU PLATFORMU, FATİH AKINCILARI, HİKMET VAKFI, MAZLUMDER ve Özgür-Der tarafından düzenlenen ve MAZLUMDER GYK Üyesi Gazeteci-Yazar Nevzat Çiçek'in moderatörlüğünü yaptığı basın toplantısı MAZLUMDER İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ramazan Beyhan’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Daha sonra MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal açılış konuşmasını yaptı. Ünsal konuşmasında şunları söyledi: “Bizler 34 kardeşimizi kaybetmiş olmanın acısını paylaştığımızı, adalet arayışları için İstanbul’a gelen ailelerini misafir ederek bir kez daha göstermek istedik. Bu kardeşlerimiz, bulundukları bölge tarıma müsait olmadığı, bölgeye yatırım yapılmadığı için hayatlarını bir başka seçenek olmaksızın kazanmak zorundaydılar. Onlar, namlunun ucunda hayat kavgası veriyorlardı. Biz, devam eden adli süreçte sorumluların açığa alınması gerektiğini bir kez daha talep ediyoruz”..
Daha sonra MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar “Bugün burada hala hukuki sonuçlarını elde edemediğimiz bu acı katliamı ve onun gerçeklerini, insani yönünü ve ailelerin adalet taleplerini dile getirmek için toplandık” diyerek ortak basın açıklaması metnini okudu. Açıklamada STK’ların olayın ardından bölgedeki gözlemleri, konunun insani boyutu, ailelerin yaşadıkları travma, adalet arayışları, gecikmiş olarak devam eden adalet sürecinden bahsedilerek Uludere ve Uludereliler hakkında özellikle son dönemlerde resmi makamlar tarafından ortaya atılan iddialara yönelik bilgilere yer verildi.
Sarıyaşar açıklamanın sonunda şunları söyledi: “Yüzlerce yıldır birlikte yaşayan halkların birlikte yaşama iradelerinin perçinlenmesi ve bu iradenin zarar görmemesi için Uludere (Qileban)’de hayatlarını kaybedenlerin ailelerinden hatanın kabul edildiği, acılarının paylaşıldığı beyan edilmeli, resmi ağızdan mutlaka helallik istenmeli, Uludere’de yaşanan olaylar aydınlatılmalı, sorumluları daha fazla gecikilmeden açığa alınarak adalet önünde hesap vermesi sağlanmalıdır”.
Katliamda 15 yaşında iken hayatını kaybeden Serhat Encü’nün abisi Veli Encü ise yaptığı konuşmada 173 gündür katliamın karanlıkta kaldığını, bu süreçte bazı Roboskililerin haksız yere tutuklandığını, kendilerine politik baskı uygulandığını, kendisinin de mecbur bırakıldığı para cezalarına çarptırıldıklarını, şikayetlerini geri çekmeye zorlandıklarını belirtti. Veli Encü; “Kamuoyunun konuya duyarsızlığı, Başbakan’ın olaya bakış açısı, hükümet organlarından gelen son açıklamalar Roboskililerin adalete olan inancını zedelemiştir. Adalet istemek suç ise hepimizi tutuklayın. Biz duyarlı herkesi bu konuya sahip çıkmaya, resmi makamları da gerekli tüm adımları atmaya davet ediyoruz” dedi.
Düzenlenen toplantıda İslami Kuruluşlar ve Roboskili Aileler adına aşağıda tam metnini bulabileceğiniz iki adet basın bildirisi okundu.
Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar’ın İslami Kuruluşlar adına “Adalet Siyasetin Gölgesinde Geçikiyor ”başlıklı metin ve Roboskili Aileler adına Veysel Encü tarafından “Kardeşlerimizin Katledişlinin 173. Günü” okundu.
İslami Kuruluşlar adına okunan basın açıklamasında “Şırnak (Şırnex)a bağlı Uludere (Qileban) ilçesinin bir köyü olan Ortasu (Roboski)‘da yıllardır devletin dâhilinde “kaçakçılık” yaparak geçimini sağlayan 16’sı çocuk 34 sivil insan, 28 Aralık 2011 tarihinde “kaçaktan” dönerken, sınırın Irak tarafında devlete ait savaş uçalarıyla bombalanarak katledildiği. Olayın üzerinden altı ay gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen ‘ortak vicdan’ rahatlatma yolunda somut adım atılmamış ancak gerek iktidar gereksede muhalefetçe konu siyaseten araçsallaştırılmış olup, hadisenin ‘insani boyut’u geri planda kalmıştır. Bu durumun ise adaletin önünü tıkayan bir neden olarak önümüde durduğu belirtildi.
Yüzlerce yıldır birlikte yaşayan halkların birlikte yaşama iradelerinin perçinlenmesi ve bu iradenin zarar görmemesi için Uludere (Qıleban)’de hayatlarını kaybedenlerin ailelerinden hatanın kabul edilmesi gerektiği ve acıların paylaşılması gerektiği beyan edilmeli. Resmi ağızdan mutlaka helallik istenmeli, Uludere,’de yaşanan olaylar aydınlatılmalı, sorumluları daha fazla gecikilmeden açığa alınarak adalete önünde hesap verilmesi gerektiği belirtildi.
Öte yandan Roboskili Aileler adına Veysel Encü’nün okuduğu bildiride, Uludere’de yaşanan katliamın 173. Gününde söylenebilecek tek şey, ne büyük acı ki işlenen bu insanlık suçunun sorumluları hala ortada yok ve hala katliam ilk günkü gibi karanlıkta olduğu belirtildi. Bugün katiamın sorumluları yerine Roboskili köylülerin gözaltına alındığı ve politik baskılar altında şikâyetlerini geri çekmeye zorlandırıldığı ifade edildi.
34 yakınımızın öldürülmesine ilişkin olarak tek bir kişi bile yargı önüne çıkarılmamış iken 3 akrabamız daha aynı suça tabi tutularak 5 aydan fazla süredir cezaveinde tutulmakta ve 18 kişi hakkında arama kararının çıkarıldığı belirtildi. Bizler Türkiye Cumhuriyet’i devletinin adaletinden umudunu kesmiş acılı ve mağdur aileler olarak adalet yada merhamet dilenmiyoruz! Bizler dünyanın neresinde olursa olsun eşitlik, adalet ve insan hakları savunucularını Roboski katliamı konusund acilen eyleme, dayanışmaya, konuyu dünya kamuoyuna taşımaya ve hesap sormaya davet ettiklerini ifade ettiler.
Açıklama diğer kuruluş temsilcileri tarafından yapılan konuşmalar ile devam etti.
MAZLUMDER İstanbul Şubesi Genel Koordinatörü Demet Tezcan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Olayın ardından Uludere’ye gitmiştik ve şimdi de 2 gündür bu anneler ile birlikteyim. Bir an olsun oğullarının fotoğraflarını ellerinden bırakmıyorlar. Sabah kalkar kalkmaz o fotoğraflara sarılıyorlar. Bir insanın her gün kalkıp fular takar gibi bir fotoğrafı kuşanması nasıl bir duygudur diye düşünüyorum. Vicdanımız kaç parçalı, kaç yönü var? Adalet duygumuzun sınırları neresi? Bu annelerin isimleri yok artık, onlar oğullarının isimleri ile anılıyorlar. Onlar evlatlarının geri gelmeyeceğini biliyorlar, sadece adalet istiyorlar”.
AKDAV adına Ahmet Çamurluoğlu yaptığı konuşmada Hükümetin bugüne değin PKK ve BDP’nin Kürt halkının temsilcisi olamayacağını söylediklerini lakin yaşanan bu olaylara karşı davranışlarıyla aslında kendilerinin de herhangi bir temsiliyet sağlayamadıklarını” ifade ederek gelişmelere karşı hükümetin tavrını eleştirdi. Daha sonra katliamın karşılığının tazminat olmadığını dile getiren Çamurluoğlu, süreci bu boyuta getiren hükümetin adaleti tesis etme yükümlülüğü olduğunu ve bunu derhal yapması gerektiğini belirtti.
AKINCILAR DERNEĞİ adına Mehmet Şahin ise Uludere katliamı sonrasında yaşanan sessizliğe sitem ederek. Bizler Uludere’li kardeşlerimiz ile bedel ödemeye ve bu mücadeleyi birlikte devam ettirmeye hazır olduklarını ifade ederek. Bu suskunluğun haktan adaletten olmadığını belirtti. Öte yandan yaşanan gelişmelere karşı tazminat teklifini eleştirerek Uludere’li ailelerin yanında olduklarını ve her türlü bedel ödemeye hazır olduklarını tekrar ifade etti.
AKV adına konuşan Cevat Özkaya ise bu davanın bu kadar uzun süreceğini düşünmediklerini, köydeki 5-6 gencin de değişik bahanelerle hapse atılmasının kendisine bir hayal kırıklığı yaşattığını ifade etti. Özkaya “Bu hadiseye ‘bu 34 çocuktan biri benim çocuğum olabilirdi’ mantığıyla bakmak lazım. Merhamet bize lazım onlara değil, onlara adalet lazım, bu adaleti ikame etmemiz gerekiyor” dedi.
Son konuşmacı ise Özgür-Der Genel Başkan yardımcısı Kenan Alpay'dı. Uludere'den
gelen ailelerin yaşaşıp anlattıkları acılı tabloya eklenecek fazla bir söz bulamadığını
ifade eden Alpay hiç bir biçimde bu meselenin örtülemeyeceğini ifade etti.
Konuşmasının devamında Uludere'de yaşanan facianın ardından bir heyet halinde
acılı aileleri ziyaret ettiklerini ve bugün burada anlatılanların ibret verici bir biçimde
makul ve mantıklı talepler olduğuna dikkat çeken Alpay şunları söyledi:
Bugün İstanbul'a gelen acılı aileler yapılması gerekenlerin halen yapılmadığının açık bir göstergesidir.
34 insanın ölümünü basitleştiren, önmesizleştiren yaklaşımlar ahlaken ve hukuken büyük bir zulümdür.
Aileleri İstanbul'a gelmeye zorlayan süreç Hükümetin tazminatla meseyi çözmeye fakat hiç bir surette özüre yanaşmamasıyla doğrudan alakalıdır.
Cenazeleri ve aileleri kendi kaderine terk ederek acıları dindirmek mümkün değil.
Oysa herkes bilir ki acılar paylaşıldıkça azalır.
Fakat bırakın acıları paylaşmayı ölenleri suçlayıcı ifadelerle acılar katlanarak büyütüldü.
Ölenlere yönelik Hükümet katından seslendirilen 'figüran, kaçakçı' vs. söylemleri ile sorunlar çözülmek bir tarafa daha da arttırılacaktır.
Şimdi inadı, kibiri bırakıp yanlıştan dönmenin ve 34 insanın ölümünden sorumlu olanların yargılanıp cezalandırmanın önünü açmanın zamanıdır.
Ortada savaş uçaklarıyla işlenmiş bir cinayet var.
Dersim katliamlarını devlet nasıl örtemediyse, manipülasyon ve psikolojik harekatlarla toplumu sindiremediyse Uludere'de de örtme ve sindirme başarılı olamaz.
Özür dilenmeden, helalleşmeden ve sorumlular cezalandı
Foto : Umut İslam Ayar
ORTAK BASIN AÇIKLAMASI METNİ:
Uludere (Qileban)’de
ADALET SİYASETİN GÖLGESİNDE GECİKİYOR!
Şırnak (Şırnex)’a bağlı Uludere (Qileban) ilçesinin bir köyü olan Ortasu (Roboski)’da yıllardır devletin bilgisi dâhilinde “kaçakçılık” yaparak geçimini sağlayan 16’sı çocuk 34 sivil insan, 28 Aralık 2011 tarihinde “kaçaktan” dönerken, sınırın Irak tarafında devlete ait savaş uçaklarıyla bombalanarak katledildiler.
Olayın üzerinden altı ay gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen ‘ortak vicdanı’ rahatlatma yolunda somut adım atılmamış ancak gerek iktidar gerekse de muhalefetçe konu siyaseten araçsallaştırılmış olup, hadisenin ‘İnsani boyut’u geri planda kalmıştır. Bu durum ise tam da adaletin önünü tıkayan bir neden olarak önümüzde durmaktadır.
Aşağıda imzası bulunan ve toplumsal sorunlar için İslami hassasiyetleri gözeten kuruluşlar olarak Uludere (Qileban)’da gerçekleşen katliamın oluşu, öncesi ve sonrasında yaşananlara dair özellikle ‘İnsan Vicdanı’nı titreten bir dizi hadisenin sorumluluğunun peşinde olacağımızı beyan etmiştik.
Bu sorumluluğumuz gereği konunun geri plana düşen ‘İnsani boyutu’nun can yakıcı tüm travmasını yaşayan ailelerin ve özellikle de hala yüreklerinin acısı taze olan Uludere (Qileban) Anneleri’nin gerçeğini paylaşmayı önemli gördük. Bu amaçla İstanbul’da misafir ettiğimiz “Uludere (Qileban) Anneleri”nin tanıklıkları ve yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşmayı konunun ‘İnsani Yönü’nün vurgulanmasının öneminden hareketle ve bir kez daha “ULUDERE İÇİN ADALET” talebimizi yenilemeyi zorunlu gördük.
Bizler, 15 Ocak 2012 tarihinde çeşitli kurum temsilcilerinden oluşan 32 kişilik heyetle Uludere (Qileban) ilçesine bağlı Gülyazı (Bujeh) köyünü ziyarette bulunmuş; bu ziyarette öncelikle İnsani ve İslami sorumluluğumuzun ifası gereği katliamda hayatını kaybedenlerin ailelerine taziyelerimizi sunmuş, olayın sorumluları ve son hukuki durum hakkında tespit yapma amacı ile de bölgede gözlemler gerçekleştirmiştik.
18 Ocak tarihinde ortak bir basın açıklaması yapmış ve “ULUDERE’DEKİ KATLİAMIN ‘OPERASYON HATASI’ OLARAK SÖYLENMESİ, DEVLET VE İKTİDAR KİBRİNİN YANSIMASIDIR” başlığı altındaki açıklamamızda; “Bu katliamın Hükümet ve adli makamlarca hızla aydınlatılamaması, sorumluların adaletle yargılanıp cezalandırılmaması sonuçları tahmin edilemeyecek toplumsal felaketlerin habercisi olabilir. Halen resmi bir özür beyan edilmemesi ve katliam sonrası yaşanan bazı siyasi tartışmaların katliamın önüne geçirilmesinden son derece rahatsızız” diyerek ortak kanaatimizi beyan etmiştik.
O günden bu güne olanlara dair tespitlerimiz;
►Ölenlerin ‘Kaçakçı’ olduğu söylendi;
o Bujeh(Gülyazı) ve Roboski(Ortasu) köyleri, arazileri mayınlandığı için rahatça hayvancılık yapamamakta, arazinin topografyası elverişli olmadığından tarım yapılamamakta, özel sektör ve devlet yatırımı olmadığından maaşlı iş imkanı bulunamamaktadır; yaşamak için ya koruculuk ya da sınır ticareti (kaçakçılık!) yapmaya mecbur bırakılmışlardır. Köylüler, halklarımızı bölmek üzere İngiliz siyasi iradesinin 89 yıl önce dayattığı sınırları “namus” kabul etmeyerek, nesiller boyu sınırın öteki tarafında kalan akrabalarıyla doğal, sosyal ve ekonomik ilişkilerini kesmemişlerdir.
►Bölgenin Örgütün geçiş alanı olduğu söylendi;
o İddia edildiği gibi bölge -sınırın Irak tarafındaki arazi düz ve açık alan olduğu için- silahlı muhalif unsurlar tarafından uzun yıllardır geçiş için kullanılmamaktadır. Bu yüzden sınır ticareti yapılmaktadır ve olaydan bir gün önce de yaklaşık 150 kişi aynı bölgeden giriş-çıkış yapmıştır.
►Yerel güvenlik güçlerinin bilgisi;
o Bölgede yoğun güvenlik tedbirleri nedeniyle köylüler kaçağa güvenlik birimlerinin bilgisi dahilinde çıkmaktadır. Mevcut yerel askeri birliğin konuşlanması da, bilgisi olmadan bunca insan ve katırın hareketliliğinin olmasını mümkün kılmamaktadır. Dönüş yolundakilerin ilk saldırı sonrası köye haber vermeleri ile aileler de yerel askeri birliklerle konuşmuşlardır.
►Mayınların haritasının köylülerde olduğu söylendi;
o Mayınlanan arazi nedeniyle bugüne kadar 50’ye yakın köylü ya hayatını kaybetmiş ya da sakat kalmıştır.
►Olay sonrası müdahale;
o Saldırıdan sağ kurtulanların saldırı sonrası köye haber vermeleriyle olayın gerçek boyutları ortaya çıkmış olmasına rağmen ambulans helikopterlerin olay yerine gönderilmemesi ve karayoluyla gelen sağlık ekiplerine geçişine izin verilmemesi nedeniyle yaralıların katır sırtında taşınmak zorunluluğundan bir kısmı kan kaybından ve donarak hayatlarını kaybetmiştir.
o Devletin onca sağlık yatırım ve atılımlarına rağmen; aileler olayı duyunca kendi imkanları ile olay yerine gitmiş ve tüm cesetleri kendi imkanları ile taşımışlar ayrıca yakınlarının parçalanan cesetleri ile ölen hayvan cesetlerini ayırt ederek toplamak zorunda bırakılmışlardır.
►Özür konusu;
o ‘Tazminatında bir nev’i özür’ olduğu söylendi ancak aileleri en az olay kadar inciten bir sözde bu oldu; İnsan Yaşamının rakamla ifadesi.
o Bir özür beyanından önce Genelkurmay Başkanı’na “hassasiyetinden ötürü” teşekkür edildi;
►Yargı sürecinin başlatılması;
o Olayın hemen akabinde yürütülecek özenli idari soruşturma ile olayın idari, askeri ve siyasi sorumluları gerçek failler yargı sürecinde ortaya çıkartılana kadar, açığa alınmalıydı.
o Olaydan sonra görgü şahitlerince ifadeye göre üçüncü gün bombalamadan arta kalan bir kısım parçalar toplanarak yakılmış ve deliller karartılmıştır.
►Kaymakama saldırı;
o Devlete ait uçaklar tarafından bombalanarak öldürülen yakınlarının cesedini kendileri toplamış olan gençlerin önüne çıkan ‘devlet görevlisi’ kaymakama yumruklu saldırı yine aynı gençlerin büyüklerince engellenmiş ancak bu sırada kaymakam hafif şekilde yaralamıştır.
o Bu öngörülmemesi de ihmaller zincirine ekli olan, kabul edilmez ancak ‘insani öfke’ olarak anlaşılıp kaymakamca da ‘hoş görülebilir’ olay devletçe öne çıkarılmış ve sorumluları hızla tespit edilerek ‘adam öldürmeye tam teşebbüsle’ tutuklanmıştır. Halen köyde 60 kadar genç hakkında tutuklama listesi ile baskı devam etmektedir.
►Yapıl/may/anlar;
o Yakınlarını en acı biçimde kaybetmiş insanlara sosyal ve psikolojik destek sağlanmalı, böylelikle hem o yaralı insanların hem de toplumun genelinin incinmiş olan adalet duyguları onarılmalıydı. Olmadı…
o Köylülerin öldürülmeselerdi kaçakçılıktan yargılanacakları söylendi
o Her yapılan açıklamada gerek “kaçakçılığa” vurgu yapılarak, gerek PKK örgütünün adı zikredilerek toplum nazarında katliamın zımnen meşrulaştırılmasına hizmet edildi.
o Olaydan sağ kurtulan Servet Encü ve yine aynı köye mensup Bedel Encü adaletten umudunu kestiğini beyan ederek Irak Özerk Kürt Bölgesi’ne göç etti. Bir ailemize ‘vatandaş güvencesi’ veremedik…
o Olayın üzerinden altı ay geçmesine rağmen vatandaşların ülkelerini terk etmeleri ile ilgili bir açıklamada bulunulmadı…
o Geride kalan aileler ise “Uludere’de Adalet İstiyor” ve ‘göç mü etmeliyiz?’ diyorlar…
o Gizli denilen bir soruşturma henüz neticelenmemişken ve bu ülkede hüküm verici mahkemeler mevcutken, soruşturma ve olası yargı sürecini nasıl etkileyeceği hesap edilmeden henüz olayın duyulduğu ilk andan itibaren bu işin ‘hata’ olduğu ileri sürüldü.
o Bir kitap çalışması için sınıra yakın bir yerde gözlem yapan bir şaire yanındaki köylüyle beraber “sınır ihlalinden” 2’şer bin TL para cezası yazıldı.
Altı ay önce gerçekleşen katliam, o günden sonrada ailelerin ve bizlerin adalet duygularını katledilerek devam etmiş ve maalesef yapılan resmi açıklamalarda PKK ve katliam mağdurları sürekli yan yana getirilerek, aynı bölgede yaşayan insanlarla beraber, katliam mağdurları da hedef gösterilmiş, bunun doğal sonucu olarak toplumda var olan etnik kimlik tartışmaları derinleştirilmiştir.
‘Hata’ ise hata, sorumlulukları ‘hata’ ya yüklenip ‘Adalet’ mi “kurban” olacak…
Bizler Uludere (Qileban) katliamını kınarken ‘Adalet’ talebimizi tekrarlıyor ve bunun “terör” örgütüne destek anlamına geleceğini vurgulayan beyanlara katılmıyoruz.
Biz “Uludere (Qileban)’de Adalet İstiyoruz!”
Son olarak diyoruz ki;
Yüzlerce yıldır birlikte yaşayan halkların birlikte yaşama iradelerinin perçinlenmesi ve bu iradenin zarar görmemesi için Uludere (Qileban)’de hayatlarını kaybedenlerin ailelerinden hatanın kabul edildiği, acılarının paylaşıldığı beyan edilmeli, resmi ağızdan mutlaka helallik istenmeli, Uludere’de yaşanan olaylar aydınlatılmalı, sorumluları daha fazla gecikilmeden açığa alınarak adalet önünde hesap vermesi sağlanmalıdır.
AKABE
AKDAV
AKV
ANADOLU PLATFORMU
FATİH AKINCILARI
HİKMET VAKFI
MAZLUMDER
Semire anayla basın toplantısından sonra elindeki oğlu için yazdığı yazıyı resepsiyonda çoğaltmaya çalışırken tanıştım.
22 yaşındaki Selam Encü'nün Annesi Semire Encü oğlunun üniversite masrafını kazanmak için "kaçak"a gittiğini söylüyor.
Ve başlıyor anlatmaya ;
"Başbakan diyor ki hiçbir kaçakcı mayına basmıyor. Askerlerim neden basıyor. Başbakan'ın bunu bildiği halde ayağını elini hatta canını bile kaybetmiş insan var bu topraklarda. Eğer "kaçakçılar" bu mayınların nerede olduğunu bilselerdi, korucu olan babaları o mayınlara basmazlardı. Burada bulunan alay komutanı sınırda neyin gelip geçtiğini bilmiyormuydu sanki? Bir operasyon olduğunda bizlere haber verirlerdi. Bu kez söylemediler , sadece o alay komutanı değil bu işte parmağı olan herkesin cezalandırılmasını istiyoruz. Olay açıklığa kavuşturulamazken , kalkmış alın size kan parası diyor! Ne parasından bahsediyorsun sen, yüreğimiz parçalandı bizim. Utanmadan paradan bahsediyorsun , bu ne saçmalıktır! Biri senin evladını öldürse, sana para teklifinde bulunsa sen o parayı alırmısın? Sana diyorum başbakan sana ! Alır mısın? Müslüman olan, vicdanlı olan bir insan bunu söyler mi? Dilerim Allah'tan yüreğimiz ne kadar yanmışsa bu olayda parmağı olan herkesin yüreği o kadar yansın! O masum insanların bilerek öldürdünüz! Şimdi rahat uyuyor musun? Sanki bir şey olmamış gibi konuşuyorsun? Bu kadar rahat olma ! Er yada geç cezanızı çekeceksiniz bu sizin yanınıza kar kalmıyacak, elimizden bir şey gelmeyebilir evet ama ben hepinizi allaha emanet ediyorum, Onun gücü hepinize yeter . Yeter artık ne Türk ne de Kürt analar ağlamasın!"
19 yaşında hayatını kaybeden Adem Ant’ın nişanlısı Garibe Ürek yaptığı konuşma ;
Vicdanını aldıran insani değerlerini kaybeden bir devletle konuşmak ne kadar faydalı olur bilmiyorum. Ama ben bir umut konuşacam. 6 aydır gerçekleştirilen katliam sadece bizi değil tüm insanlığı sarstı. Katledilen 34 can şimdi mezarlarında ters dönüyordur. Çünkü katledilen adaletsizliğe terk edilip ardından böylesi çirkin iftiralara uğramaları insanın canını yakıyor. Şimdi adaletten önce sizden bir şey isteyeceğim. Biraz vicdan eğer içinizdeki bir damla vicdan kurumadıysa vicdan istiyorum. Sonra adalet istiyorum."
Ardından kaybettiği nişanlısı ve 34 sivil için yazdığı şiiri okudu.
İşte o şiir ;
Katledilen çocukların haykırışları
Bir gece getirdiler soğuk ölümü
Soldurdular, kopardılar büyüttüğüm gülümü
Devletin koca bombaları çaldı; dünümü, bugünümü
Anam bekleme; evladın gelecek diye;
Evladın kara toprağa soyundu
Bu dağlar topraklar kanımıza doydu
Onların ne vicadanı ne de adaleti oldu
Gittiğim yerin dönüşü yok
Kaçağa giden evladının dönüşü yok
Gitsem gidilmiyor, kalsam kalınmıyor
Omzumdaki yük bitmek bilmiyor
Kaçak mazotla büyüdüğüm bu yer
Şimdi bana mezar oldu; bu yer bu gök…
Buceh, Roboski oldu bana mezar anam
Ağlama, sızlama, yanma, yakınma
Ağıt yok! Sadece adalet iste sadece
Olmayan şeyi iste, insanlığı iste
Yaşama hakkı iste, Yaşat beni baba!
Beni rüyalarında yaşat
Gittiğin kaçakçılık yolunda yaşat
Katırın sırtındaki mazotta yaşat
Mezarımda dikli olan rengarenk çiçeklerde yaşat
Sev beni sevdiğim içtiğin buz gibi
Haftaninanın suyuyla sev, içtiğin kaçak çayda sev
Sev beni sevdiğim; Adım yazılı ola mezar taşımda sev
Her ölüm erken ani ölümdür derler
Fakat bizimki gerçekten erkendi
Daha oyuncaklarıma doymadım
Hayata, yaşamaya, gülmeye doyamadım
Okuluma, sıralarıma, arkadaşlarıma, aileme doyamadım
Öyle ya yaşıma gençliğime de doyamadım
Sevdiğimin döktüğü gözyaşları sel olur akar
Anam, bacım her gece yollarıma bakar
Babamın çaresiz bakışları haykırış olur sesime
Belli mi olur; belki adalet kaybolur derin kuytu sessizliğe…
(Garibe Ürek)
SON VİDEO HABER
Haber Ara