1959 Türkiye 1. ligi şampiyonu
14 Haziran 1959'da Türkiye 1. Ligi'nin ilk şampiyonu belli olmuştu. 1-0'ın rövanşında ezeli rakibi Galatasaray'ı sahadan silerek maçı 4-0 kazanan Fenerbahçe mutlu sona ulaşmıştı. Turgay Şeren'in yokluğunda kaleyi topa tutan Yüksel, Naci, Mikro Mustafa ve Şeref Has'ın golleri kupayı getirmişti.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-14 12:20:47
14 Haziran 1959'da Türkiye 1. Ligi'nin ilk şampiyonu belli olmuştu. 1-0'ın rövanşında ezeli rakibi Galatasaray'ı sahadan silerek maçı 4-0 kazanan Fenerbahçe mutlu sona ulaşmıştı. Turgay Şeren'in yokluğunda kaleyi topa tutan Yüksel, Naci, Mikro Mustafa ve Şeref Has'ın golleri kupayı getirmişti.
Fakat çok ilginç bu 53 yıl önce oynanan karşılaşma, hep finalin ilk ayağının gölgesinde kalmıştır. 10 Haziran'daki mücadelede atılan tek gol Türk futbol tarihine geçtiğinden, herkes ilk maçı konuşur, ikincisini unutur.
Federasyon ilk şampiyonu tayin edecek derbilerde yabancı hakem getirmişti. Yugoslav Markoviç, havalimanında öyle bir basın ordusuyla karşılaşmıştı ki kendisini Avrupa Kupası finali yönetecek sansa yeriydi. Her şey iyi güzel denirken, Çınar Otel'de Fenerbahçeli yöneticiler Markoviç'i ağırlıyordu. Galatasaray Kulübü'nün telefonları susmazken, hakemin namus sözü vermesi üzerine sarı-kırmızılılar itiraz etmiyordu.
Sıcacık bir havada başlayan maçta Metin ile Özcan'ın mücadelesinde ortam kızışmıştı. Fenerbahçe tribünleri Taçsız Kral'ın rakibine vurduklarını düşünerek o tarihlerde pek alışık olunmayan bir tarzda tezahürata başlamıştı. Naci ve Basri ile konuşan sarı-kırmızılıların ölümsüz yıldızı bir anda diz kapağına aldığı bir tekmeyle sarsılmıştı. Bu tekmeyle sarı-lacivertli tribünlere mesaj veren Avni'ye Metin Oktay, acıyla bir yumruk yapıştırdığında saha karışıyordu. Birkaç dakika sonra Markoviç soluğu Kral'ın yanında alıp onu sahadan atıyordu.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayan Metin Fenerbahçe tribünlerini selamlamıştı. Soyunma odasına doğru giderken, takım arkadaşları tarafından tutulan santrfor bir anda sahada kalmıştı zira Yugoslav hakem kararını değiştirmişti. İşte o sahada kalan futbolcu dakikalar 37'yi gösterirken, Naci'yi ekarte eden Taçsız Kral topa vurduğunda Dolmabahçe sus pus olmuştu. Kaleci Özcan Arkoç'u geçen meşin yuvarlak yoluna devam etmişti. Kısa bir şaşkınlıktan sonra hakem gol diyordu; top ağları delmişti.
Ağları yırtan gole sahne olan maçtan tam dört gün sonra rakibini dört golle parçalayan Fenerbahçe, şampiyonluğunu ilan etmişti. Maçı mikrofonlardan anlattığından sarı-kırmızılıların uğursuz, sarı-lacivertlilerin ise uğurlu saydığı büyük usta Halit Kıvanç'a verelim pası:
“Diyen doğru lâf etmiş: “Fenerbahçe - Galatasaray maçları tahmine sığmaz” diye...
Bir kere daha hakikatle karşı karşıya kaldık. Mamafih maçın net sonuçla bitmesi ve şampiyonu hemen oracıkta tayini, sarı - lacivertliler kadar federasyon başkanı Faik Gökay'ı da sevindirmiş olmalı... Hiç değilse üçüncü maç oynansın, kura mı çekilsin, talimata sığar mı, talimatnameye sığmaz mı münakaşası da sahada kapanıverdi...
Maçtan önce iki tribün de ateşliydi. Galatasaraylılar büyük bir beze bir kale resmetmiş, sonra da kalenin bir köşesini delip buradan sarı-kırmızılı bir top çıkarmışlardı. Bu, Metin'in çarşamba maçındaki ağı delen golünü sembolize ediyordu. Galiba Fenerbahçelileri dört golle cevap verecek kadar kamçılayan da bu delik ağlar oldu.
Maç başlamadan Fenerbahçe taraftarları politik modaya uydu ve diğer tribünleri güç birliğine çağırdılar. Bu güç birliğine maçtan sonra Galatasaray futbolcularından bile katılan olacaktı. Bilhassa Mete ile Suat'ın galip ve şampiyon rakiplerinin boyunlarına sarılarak öpmeleri, sportmenliğin en canlı abidesiydi. Futbolda yenmek kadar yenilmeyi de öğrenenlerin “en büyük sporcu” sayılacaklarını nihayet anlıyoruz galiba...
İlk golde kaleci Yüksel topu elinden kaçırmış. Fenerbahçeli adaşı da golü tamamlamıştı. Bu bakımdan 'ilk golü kim attı' sualine Yüksel cevabını verenlerin hangi Yüksel'i kastettikleri iyi anlaşılamadı.”
Son sözüyse Necmi Tanyolaç'a verelim; bir zamanlar bu topraklarda nasıl maç yazıldığını hatırlayarak eğlenelim...
“Kardeşim Nâmık Sevik, çarşamba günü Metin'in attığı şahane golü anlatırken “Bazuka mermisi gibi” demiştin de yüzbinlerce Fenerbahçeli taraftar sana tarizlerde, sitemlerde bulunmuştu. Sanki o 'ağlatan' golü sen atmışsın gibi suçladılardı seni...
Halbuki senin hiç bir suçun yoktu ki. Sen sadece bir objektif kuvvetiyle hâdiseyi tesbit etmiş hakikaten şaheser bir golü güzel bir benzetme ile okuyucularına anlatmıştın.
Bugün, ben de dünkü maçın gollerini anlatmak mevkiindeyim. Biliyorum ki, kardeşim, bana da kullanacağım terimler, yapacağım benzetmeler için Galatasaraylı taraftarlar kızacak, sitem edecek, tarizlerde bulunacaklar. Ne yapalım dostum, bizim kaderimiz bu. Ben de Lefter'in şütünu (şutunu), Naci'nin vurduğu kafayı anlatmak için Mithatpaşa'da Fenerbahçeliler füze rampaları kurmuşlardı. “Bütün füzeler de güdümlüydü” diyeceğim.
Şimdi. Sarı-kırmızılı taraftarlar alınmayın. Ben kalemimi Mithatpaşa'ya füze rampalarını kuran Fenerbahçe'nin dört futbolcusunun emrine vermiyorum. Bakın skor levhasını harekete getiren Yüksel ne diyor?
“Lefter'in sağdan ortaladığı topa kaleci Yüksel ile birlikte fırladım. Belki yerli hakem bu hareketimi nizami saymaz ve faulle tecziye ederdi. Nitekim ilk sıçrayışta ben terreddüdü hissettim. Adaşım elinden topu kaçıracaktı. Bir anda bunu görerek ikinci atağı yaptım. Kafa ile vurduğum top Yüksel'in elleri üzerinden sekerek fileler gitti. Bu anda gök yırtılmış gibi bir ses duydum. Ve arkadaşlarımı da topla beraber filelerin dibinde uzanmış gördüm. Sevinçliydim çünkü takımımın avansını kapatmıştım.”
Kaptan Naci: “Borcumu ödedim” diyerek söze başladı. Sonra şunları ilave etti: “Lefter topa o kadar hızlı vurdu ki, bu orta değil, bayağı şüttü (şuttu). İtimad edin bana, gol atacağımı hissettim. Kale önünde bulunuşum da bunun bir belirtisiydi. İsmail'le Ergun'dan evvel sıyrılıp hareketimi yaptım. Sonra?...”
Mikro Mustafa: “Yüksel'e yapılan bir faulden kazandığımız atışı Lefter kaleye doldurdu. İsmail topu kafa ile keserek kale önünden uzaklaştırmak istedi. Ben de altı pasta bekliyordum. Baktım top bana doğru süzülüyor. Müdahale eden yok, kaleci Yüksel'in de önü kapalı. Şüt atabilirdim ama kafa vurmak daha kolayıma geldi. Ve o kargaşalıkta topu boş bulduğum köşeye havale ettim. Kafamdan çıkan topun filelere takıldığı ana kadar geçen zaman içinde çektiğim heyecanı tasavvur edemezsiniz. Sonra, can beni omuzladı ve mükafat olarak santraya kadar taşıdı...”
Şeref: “Golü anlat dememize fırsat bırakmadı. Zira arkadaşlarının anlattıklarını heyecanla takip ediyor ve sırasını bekliyordu. “Ben” dedi. “Gol atacağımı falan hissetmedim çünkü ne zaman böyle bir şey düşünmüşsem şans bana yardım etmiyor. Naci abiden derinlemesine bir pas aldım. Kovalarsam yetişeceğime aklım kesmişti. Sağa doğru kaçtım ve topu önce Nuri'den kurtardım. Sonra Ergun'u geçtim ve çaktım. Meşin top bu sefer bana ihanet etmedi. Ne dersiniz, fena gol değildi değil mi abi? Ama gene de şansız sayılırım. Zira stad müdürlüğü geçen haftadan sonra kale ağlarını yenilemiş...”
eurospot
Haber Ara