Adana'da Suriye gecesi yapıldı
Adana'da 'Kardeşlerimizin Katledildiği Ülke Suriye' başlık bir gece düzenlendi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-13 15:53:22
Suriye Halkı ile Yardımlaşma ve Dayanışma Platformu 12 Haziran 2012 Salı günü ‘Kardeşlerimizin Katledildiği ülke SURİYE’ isimli panel düzenledi. Yoğun katılımın yaşandığı programda insanların yer bulamadığı görüntülendi.
Panel, Göksel Balcı hocanın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Göksel Balcı, Nisa Suresinden birkaç ayet okudu.
Suriye Halkı ile Yardımlaşma ve Dayanışma Platformu adına söz alan Ali Bozkuş, sözlerine‘Sizleri en içten selamla selamlıyorum’ diyerek başladı. Programın amacına ulaşmasını temenni eden Bozkuş, “Suriye’de Baas rejimi masum Suriye halkına zulmederken dünya boş gözlerle izliyor. Erkekler boğazlanıyor, kadınlara tecavüz ediliyor, çocuklar kesiliyor, kentler bombalanıyor. Suriye halkı bu zulmü hak edecek ne yaptı? Açık hava hapishanesinden farkı olmayan Suriye’de özgürlük istemek bu insanların hakkı değil mi? Biz mazlum Suriyeli kardeşlerimizin yanındayız ve özgürlük direnişle gelecek. Baas rejiminin zulmüne dikkat çekmek ve direnişe destek vermek için buradayız. Esed’e destek veren kim olursa olsun kınıyoruz.” sözlerini kaydetti.
Ali Bozkuş, sözlerini, ‘Allah’tan şehidlere rahmet, bizlere de vahdet nasip etmesini dileriz. Direnişe selam!’diyerek bitirdi.
Ali Bozkuş’un konuşmasının ardından Suriye İntifadası 1. Yaşında isimli sinevizyon gösterildi. Sinevizyonun ardından konuşmacılar tanıtıldı.
Hakan Yalnız’ın moderatörlüğünde başlayan panelde ilk söz İHH Yönetim Kurulu Üyesi Osman Atalay’a verildi. Atalay Suriye’nin 15 aydır kan gölü olduğunu vurgulayarak kadın-çocuk, genç-yaşlı denmeden işlenen bir katliamın olduğunu söyledi. Atalay “Suriye bana Bosna’yı hatırlatıyor. Aynı çaresizlik ve kaçış Bosna’da da vardı. Suriye’yi, Afganistan ya da Çeçenistan’a benzetemeyiz ama Bosna’ya çok rahat benzetebiliriz.” diyerek Esed zulmünün boyutlarını ifade etti.
Atalay konuşmasının devamında, “Suriye’de işlenen zulme karşı büyük bir muhafazakar sessizlik var. Raid Salah geçenlerde, ‘Özgür Filistin’in yolu Suriye’den geçer’ diyerek çok net bir mesaj verdi. Bosna katliamına da Batı sessiz kalmıştı. Daha sonra sivil toplumlar akan kanı durdurmak için çaba sarf etmişti. Müslümanlar diğer zulüm gören halklar için hem fikir ama Suriye’ye öyle değil. Aynı şekilde Suriye hakkında Türkiye’de kafa karışıklığı var. 30 yıldır Rusya’nın Suriye’de gücü mevcut. Yine İran’da kendi çıkarları için Suriye’nin çok stratejik önemi olduğuna inanıyor. Suriye halkı katledilirken, Irak, Rusya, İran çıkarları için tercihte bulunuyor. Bunu kabul edebiliriz fakat biz sessiz kalamayız. 40 yıldır zulüm altında inleyen bir halk için sessiz kalmamalı, yanında olmalıyız.1 sözlerini kaydetti. Atalay Suriye konusunda fotoğrafın net olduğunu ve alınacak tavrın da aynı netlikte olması gerektiğini ifade ederek konuşmasını bitirdi.
Osman Atalay’ın ardından söz alan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, konuşmasına teşekkürle başladı. Hayvan haklarının bu denli savunulabildiğini günümüzde Suriyeli insanların hayvanlar kadar haklara sahip olmadığını ifade etti ve bu durumun oluşturduğu çarpıklığa vurgu yaptı.
Kaya, “82’de Hama katliamına sessiz kalışımızın belki bir mazereti olabilir ama 30 yıl sonra tekrarlanan Esed’in katliamlarına sessiz kalmamızın mazereti olamaz.” diyerek tavrımızın kesin olması gerektiğini ifade etti ve Atalay’ında değindiği Bosna savaşına vurgu yaparak “Bosna savaşında batı şimdi yaptığı gibi sessiz kaldı. o zaman da ‘sakın silah göndermeyin daha çok çatışma çıkar’ dediler” sözleriyle durumun Bosna’dan farklı olmadığını belirtti.
Peygamberin ümmetin parçalarını bir vücudun azalarına benzettiğini hatırlatan Kaya yaptığımız yardımları bir lütuf olarak görmemeliyiz. “Onların mücadelesi bizim mücadelemiz olduğu için onların yanındayız.” diyen Kaya Karın ve Hz. İbrahim kıssasına da atıfta bulunarak durduğumuz/durmaya çalıştığımız yeri ifade etti. Kaya, eylemlerde NATO’yu davet ettiğimizi söyleyenlere tek bir sözümüz olduğunu ve bunun da “NATO’yu değil seni davet ediyoruz!” olduğunu kaydetti.
Kaya son olarak “Suriyeli muhaliflerin hareketlenmedeki olumsuzluklarından bahsedenler var, yok destekli, yok homojen değil! Neredeyse 50 yıldır değil hareketlenme halk ağzını bile açamazken kusursuz bir hareketlenme nasıl beklersiniz? Soruyorum, kendi içimizde sorunlar yok mu, homojen miyiz tamamen? Kendi yapmadığımız bir şeyi başkasına nasıl söyleyebiliriz? Kötü koşullarda tedavi edilse de edilmese de ölüyor yaralı insanlar. Çocuklarımız öldürülürken Suriyeli halkın ‘Allah’tan başka yardımcımız yok, sadece O’nun yardımını istiyoruz’ dediği gibi diyebilir miyiz? Dönüp kendi nefsimize bakalım, sonra konuşalım. Suriye sadece vahşeti ve zulmü ile değil, zulme ve vahşete direnen halkın direnişi ile de anılmalıdır.” diyerek konuşmasını bitirdi.
Konuşmacıların sözleri arasında sık sık ‘Allah-u Ekber’, Allah-u Ekber, Muhammed Rehber, Lebbeyk Lebbeyk Lebeyyk Ya Allah’ sloganları atıldı.
Moderatör Hakan Yalnız son olarak Gazeteci Adem Özköse’ye söz verdi. Özköse olabildiğince Suriye’deki zulmü, halkın direnişini ve ayaklanmanın nasıl başladığını anlattı.
Suriye’nin diktatörlükle yönetilen diğer ülkelerden daha fazla baskı altında yönetildiğini ifade eden Adem Özköse, ‘Suriye’de tutuklandığınız zaman ya tabutunuz gelir ya da seneler sonra özgür kalırsınız’ dedi. İnsanların cezaevlerin uzun süre tutulduğunu ve bunun büyük aile sorunlarına yol açtığını ifade eden Özköse kendisinin eskiden Suriye’de ki despot rejim ve elemanları varken bir ayaklanma çıkamayacağını düşündüğünü söyledi.
Özköse, Suriye’deki olayların başlamasında dış güçlerin oyunları söylemlerinin gerçekle bağdaşmadığnı ifade etti ve Deraa’da 11-12 yaşlarındaki çocukların okul duvarına ‘Halk, rejimin yıkılmasını istiyor’ yazısı üzerine istihbaratın o çocuklara yaptığı işkencenin tetikleyici etkisinin önemine işaret etti.
Özköse, Suriye’de baba-oğul-yeğen gibi bir aile yönetimi olduğunu ve bu yönetim elemanlarının halk üzerinde yoğun bir baskısı olduğunu ifade etti. Bu baskı altında uzun süre yaşayan halkın bu çocuklara yapılan işkenceden sonra meydanlara çıkmaya başladığını ve her gün şehit vermelerine rağmen meydanın her gün daha fazla dolduğunu belirtti. Süreçle beraber artan katliamlara rağmen gösterilerin şehirden şehire atladığını ve toplumsal bir direnişin oluştuğunu vurgulayan Özköse konuşmasının devamında şahit olduğu Baas zulmüne değindi. Gençlerin ellerinde çakı dahi olmadan direndiğini hatırlatan Özköse geçtiğimiz günlerde yaşanan bazı katliamlara değinerek yaşananların Bosna’da farksız olduğunu belirtti.
Özköse Suriye’ye gitmesinde izlediği videoların etkisi olduğunu ifade etti ve Suriye’de tutuklanma sürecini anlattı, “Çekime başladıktan kısa bir süre sonra etrafımız çevrildi. Kimsiniz dedim, ‘Allah, Suriye, Esed’ deyince; başımıza gelebilecek en kötü şeyin geldiğini anlamış oldum. Götürüldüğümüz evde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın resmi ve altında Nasr suresinin ayetleri yazıyordu. Resmi görünce rahatladım, en azından birkaç saate bırakılacağımızı düşündüm ama yanılmışım. 11 gün sonra Baas rejimine teslim edildik.”
Suriye zindanlarının devrimcilerle doldurulduğunu söyleyen Özköse, cezaevinde kadın ve çocukların olduğunu, çocukların babalarını ele geçirmek için kullanıldığını vurguladı. Tek kişilik hücrelerde 6 kişinin kaldığını belirtti. Ayruca cezaevlerinde tuvalet, yemek, su gibi sorunların yanında işkencenin had safhada olduğunu belirten Özköse İsrail zindanlarının Suriye zindanlarından çok daha iyi koşullara sahip olduğunu ifade etti.
Adem Özköse’nin konuşmasının ardından Grup Yürüyüş Türkçe, Arapça ve Kürtçe ezgi ve marşlarıyla sahne aldı. Grup ayrıca Esed çetesinin boğazını keserk öldürdüğü Şehid İbrahim Kaşuş’un “Yalla İrhal Ya Beşşar!” isimli eserini de unutmadı.
Programın sonunda Adem Özköse, Cennete Otostop ve Söz Direnişçilerde isimli kitaplarını imzaladı.
SON VİDEO HABER
Haber Ara