Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Neler Oluyor

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Eski MİT yöneticileri Emre Taner ve Afet Güneş ifadeye çağrılması ile başlayan “Cemaat- Ak Parti çatışması” yorumu şimdide yeni yargı yasası ile CMK 250’de yapılmak istenen değişiklik üzerinden devam ediyor.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-12 22:57:44

Neler Oluyor

Oslo sürecinden ÖYM değişikliğine : Neler oluyor?


TİMETÜRK / Umut İslam Ayar


CMK'nın 250. maddesinin değiştirilmesiyle ‘özel yetkili mahkemeler'in (ÖYM) işlevsiz kalacağını, görüntü ve ses kayıtları yayınının yasaklanmasının Ergenekon davalarını sekteye uğratacağını ileri sürülüyordu .

Bu davalarda yeni yasal düzenleme nedeniyle Ergenekon- Balyoz soruşturmalarında tutuklanan kişilerin  tahliyeler olacağı iddiası  cemaate yakınlığı ile bilinen gazete ve yazarlardan sert şekilde eleştiriliyordu .

Buna dönük olarak  hükümet tarafından yapılan açıklamada:  Yapılacak değişiklikte Türk Ceza Kanunu'ndaki darbe suçları diye bilinen suçların unsurları düşürülmeyeceği, tutukluların  cezalarının değiştirilmeyeceği , tutukluluk nedenleri değişmeyeceği açıklaması yaparak.

Yargı yasaı ile ilgili şu açıklama da bulunuldu. " Yani bir fiil var, suçsa suç olmaya devam ediyor, cezası devam ediyor, tutuklama nedeni devam ediyor. Dün hangi saiklerle mahkemeler karar veriyorlarsa, o kararları vermelerine veya aksi bir karar vermelerini gerektirecek bir durum varsa onu vermelerine bugün engel olmadığı gibi bu düzenlemelerden sonra da engel bir durum yoktur. Sanki suçlar, cezalar değiştiriliyormuş, tutukluluk nedenleri kaldırılıyormuş, tahliyeler oluyormuş gibi bir hava yaratılmak isteniyor. Fevkalade yanlış bir durum." Şeklinde açıklaması kaygıların yersiz olduğu cevabını da beraberinde getiriyor."

Öte yandan bu durumu Ak parti ile Cemaat arasında bir iktidar kavgası olarak yorumlayanların dile getirdiği  Beşir Atalay'ın hazırladığı Açılım paketi'nin başarısız olduğu ve bunun üzerinden yöntem değişikliğine gidildiği şeklinde yorumlar Hakan Fidan krizini başlattığı görüşünde. Tabi  aynı zamanda bu değerlendirmeyi doğru bulmayıp bu yaklaşımın kasıtlı olduğu ifade ediliyor.

İşte tüm bu durumu “Cemaat Ak Parti çatışması” ve “Cemaate sızma var “ tartışması üzerinden devam ederken sizler için bu tartışmaları derledik.




CEMAAT İÇİNDE STATÜKONUN TEMSİLCİLERİ VAR!


Geçtiğimiz günlerde TV Net ekranlarında Kürt sorununda çözüm arayışlarını yorumlayan Avni özgürel, Kandil izlenimlerini paylaşırken dikkat çeken iddialarda bulunmuştu.

Kürt sorununda çözüm arayışlarını yorumlayan Avni özgürel, Kandil, AK Parti, bürokrasi ve muhalefet başlıkları altında süreci değerlendirmişti.  KCK operasyonlarını bürokrasinin çözümü sabote etme gişimi olarak yorumlayan Özgürel, statükodan yana olan bazı bürokratların asker yenilince Gülen Cemaat'i içine sızarak, Cemaat üzerinden süreci sabote ettiklerini iddiasında bulunmuştu.

Özgürel, bürokrasinin çözümü sabote etme girişimleri olduğunu vurguladıktan sonra Veyis Ateş yönelttiği  

"Peki daha somut konuşursak iddia edildiği gibi Cemaat mi yaptı bunu?" sorusunu şöyle cevaplamıştı.

"Herkes ne olsa Cemaat'ten biliyor. Fethullah Hoca'nın etkisi büyük tabi ki. En son Türkçe Olimpiyatları'nda bu etkiyi gördük. Türkiye'de bürokrasinin bir kısmı artık askerin arkasına gizlenerek iş göremediği için Cemaat'in arasına sızarak çalışıyor olabilir. O kalkanın arkasına sığınıyor olabilir. Ekrem Dumanlı'nın ya da Mustafa Yeşil'in bunu bilmediğini düşünemeyiz. Rahatsızlıklarını görüyoruz... Bakıyorsunuz İçişleri Bakanı'nın en büyük destekçisi Devlet Bahçeli. Bazı şeyler iç içe girmiş olabilir. Bazıları statükoyu Cemaat üzerinden korumak istiyor... Cemaat içinde bir grup statükonun korunmasını ve sorunun silahla çözülmesini istiyor olabilir... Dağlıca, Aktütün gibi örnekler yine olabilir, canımızı acıtacak girişimler yine olabilir. "


Öte yandan, Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce'de, MİT, hükümet ve yargı arasındaki ifade kriziyle ilgili gündemi sarsacak bir iddia ortaya atmıştı.

Gülerce katıldığı bir televizyon programında, MİT Müsteşarı Fidan ve ekibini ifadeye çağıran savcıya belgelerin devlet içerisine sızan MOSSAD veya başka ülkelerin ajanları tarafından verilmiş olabileceğini ileri sürdü ve konuşmasında, "Kimse o sızanlar devlet içerisindeki birimlere, öyle bir malzeme hazırlayıp getirirler ki sizin önünüze koyarlar, siz bir düğmeye basmak zorunda kalırsınız. Yani artık savcının da yapabileceği bir şey yoktur." diyerek, savcıların elinde olduğunu söylediği belgelerin devlet kurumlarına sızan MOSSAD ve diğer ülke ajanları tarafından verilmiş olabileceğini kaydeden Gülerce, bu aşamadan sonra savcıların da düğmeye basmaktan başka yapabilecekleri birşey olmadığını ileri sürdü.


BELGELERİ MOSSAD VE CİA  VERDİ!

Gülerce, yapılan MİT tartışmalarının seyrini değiştirecek konuşmasının o bölümünde şunları söyledi; "Yabancı istihbarat teşkilatları MOSSAD, CIA gibi teşkilatlar bizim devlet kurumlarımıza sızabilir mi? Kesinlikle sızabilir. Sızarsa savcı böyle bir istihbarat ajanı olabilir mi? Ben direk olmaz, olamaz diyorum. Peki yanlışlık yapılmışsa nasıl olabilir? Kimse o sızanlar devlet içerisindeki birimlere, öyle bir malzeme hazırlayıp getirirler ki sizin önünüze koyarlar, siz bir düğmeye basmak zorunda kalırsınız. Yani artık savcının da yapabileceği bir şey yoktur. Vazifesi gereği önüne bir belge gelmiş. Savcı bu şeyleri tek başına yapacağına, bir reaksiyonun ilk halkasının başlayabileceği düşüncesiyle savcı vekilinin başsavcıyla görüşmesi lazımdı. Bu şekilde ilk adımı atma noktasında yanlış yapmayabilirdi." açıklamasında bulundu.



İŞTE TARTIŞMAYA KATILAN O YAZILAR

Bu işte bir yanlışlık var
FEHMİ KORU

CMK'nın 250. maddesinin değiştirilmesiyle ‘özel yetkili mahkemeler'in (ÖYM) işlevsiz kalacağını, görüntü ve ses kayıtları yayınının yasaklanmasının Ergenekon davalarını sekteye uğratacağını ileri sürüp“Darbeciler salınır, sisteme müdahaleler dönemi yeniden başlar”diyor o‘çevre'... ‘Darbe'denilince hepimizin kulakları dikleşiyor elbette... O günlerin geri gelmesini bir avuç güç delisi dışında kim ister? Askerin yeniden milletle yakınlaşma çabasına girdiği, bunun adımlarını ciddi biçimde attığı bir ortamda soruyorum bu soruyu. Türkiye'de asker dışında kim‘sisteme müdahale'anlamında bir‘darbe'gerçekleştirebilir ki?

Neyse... Benim üzerinde durmayı değerli bulduğum soru “Darbeler dönemi sahiden geri gelir mi?” sorusu değil. Kısa süre önce kendi penceremden bakınca neler gördüğümü o soruya cevap teşkil edecek biçimde yazmıştım zaten... Yazının devamını okumak için tıklayın
___________________________________________________________________________________________________


Cemaatin kalemleri
AHMET KEKEÇ

Cemaat ve hükümet kavgasında kendimize bir yer mi seçmeliyiz? Seçeceğimiz yer “korunaklı” ve “hesap dışı taarruzlara” karşı mukavim mi olmalı? Bu cümleden olarak, kazanma ihtimali yüksek tarafa mı oynamalıyız? Şu sıra, hükümet güçlü gibi duruyor... Bunun geçici ve “her an değişebilir bir durum” olduğunu düşünüp, kalıcı ve organize bir güç görüntüsü veren cemaate mi yatırım yapmalıyız?

Peki, cemaate yatırım yapmamız durumunda, toplumda oluşan yahut oluşturulan algıyla nasıl baş edeceğiz? Şike soruşturması nedeniyle mikro ölçekte bile “hedef” haline gelen ve istikbalde bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalacağı söylenen cemaate ne kadar güvenebiliriz? Daha doğrusu, cemaatin açacağı alan ne kadar “korunaklı” olabilir? Yazının devamını okumak için tıklayın
___________________________________________________________________________________________________

Nurettin Veren ve cemaat
ERGÜN DİLER



Cemaatin ya da hizmetin temelleri KESTANE Pazarı'nda atıldı. İzmirli olduğum için iyi bilirim. Şehrin en iyi fırınları ve manavları oradaydı. Rahmetli babamla gider, sık sık alışveriş yapardık.

Filenin ipleri elimi keserdi ama yine de inadımdan babamdan yardım istemezdim. Ancak kimsenin oturmadığı yıkılmaya yüz tutmuş CİNLİ Köşkü'n önünden geçerken işler değişirdi.

Korkumdan babamın ceketinin altına girer TEHLİKE geçinceye kadar başımı çıkarmazdım. Köşkün CİNLİ olup olmadığını da bilmezdim üstelik.

İşte o dönemde İzmir'e tayini çıkan Fethullah Gülen kısa zamanda kendini sevdirmisti. İsmi yayılmaya başlamıştı. Özellikle okuyamayan çocuklar için gösterdiği fedakarlık dilden dile dolaşıyordu. Henüz 16 yaşında olan Nurettin Veren de bir cuma namazı Hocaefendi'nin yanına gelmiş ve etkilenmişti. Zaman zaman babasından izinsiz geldiği ve saatlerce kaldığı oluyordu. Ama şanslıydı! Yazının devamını okumak için tıklayın

Haber Ara