Dolar

34,8613

Euro

36,7629

Altın

3.042,55

Bist

10.141,62

Türklere vize uygulamanın mantığı yok

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Bağış: 'Avrupa hala Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa Birliği üyesi ülkelere giderken vize almak zorundalar. Bunun mantığı yok'

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-09 14:29:38

Türklere vize uygulamanın mantığı yok
-''Hala Türkiye'yi ilk başvurduğumuz 1959-1960'lı yılların Türkiye'si zanneden zihniyetlerin anlayamadığı şeyler var''
 
-''Türkiye bugün, Avrupa Birliği içinde yaşanan o kargaşaya karşı, son derece hassasiyetle, kararlı bir şekilde müzakerelerini yürütüyor''

 
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Avrupa Birliği içindeki dar vizyonlu siyasilerin uyguladığı çifte standartların bir örneği olarak hala Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Avrupa Birliği üyesi ülkelere giderken vize almak zorunda olduklarını belirterek, ''Bunun mantığı yok. Hala Türkiye'yi ilk başvurduğumuz 1959-1960'lı yılların Türkiye'si zanneden zihniyetlerin anlayamadığı şeyler var'' dedi.
 
Egemen Bağış, bakanlığınca Baltalimanı'ndaki Portaxe Restaurant'ta düzenlenen ''Çeviri Platformu''nda yaptığı konuşmada, uzun yıllar kendisinin de çevirmen olarak çalıştığını ve ABD'de kurduğu çeviri firmasının başarılarını duydukça göğsünün kabardığını, sektörün Türkiye'de geldiği noktayı gördükçe de gururlandığını söyledi.
 
Siyasete 2002 yılında girdiğinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dış İlişkiler Danışmanı olarak görev yaptığını ve birçok toplantıda çevirmenliğini üstlendiğini anlatan Bağış, ''Türkiye bugün çok farklı bir noktaya geldi. Bugün Türkiye'nin dış politikada sağladığı kazanımlarda Hande Güner gibi birçok çevirmenimizin payı var. Eğer bugün ABD Başkanı Obama, 'Dünyadaki en yakın iki dostum Cameron ve Tayyip Erdoğan' diyorsa, o dostluğun ardında o iletişimi sağlayan insanların çok büyük rolü vardır. Gece, gündüz demeden, saat mefhumu bilmeden...'' diye konuştu.
 
Bağış, çevirmenlerin normalde, yarım saatten fazla simültane çeviri yapmadıklarını ifade ederek, şunları kaydetti.
 
''Hiçbir uluslararası firmanın çevirmenini 2 saat o kabinin içinde tutamazsınız. Ancak benim arkadaşlarım duruyor. Ülkenin çıkarlarını önemsedikleri için duruyorlar. Zihinlerinin ne kadar yorulduğunu sektör bilir ama dışarıdaki insanlar simültane tercüme yapmanın ne kadar zor olduğunu, insan beyninin ne kadar yorulduğunu bilmediği için, bu işi yapmanın ne kadar özveri gerektirdiğini anlamaz, ancak ben bilirim. Bizzat yaşadım. 17 Aralık zirvesinde, 48 saatlik Brüksel maratonunda 40 saat durmadan çeviri yapmıştım. Zirvenin sonunda Conrad Oteli'ndeki basın toplantısındaki çeviride iki kelime hata yaptığım için eleştirenlere de 'insaf' demiştim. Ancak maalesef, bu mesleğin de kendine has keyifleri olduğu gibi kendine has birtakım sıkıntıları da var.''
 
İspanyol yazar Cervantes'in ''Çeviri, kilim dokumanın diğer bir şeklidir'' sözüne atıfta bulunan Bağış, kendisinin de çeviriyi bulmaca çözmeye benzettiğini, zevk alarak yapıldığında çevirinin dünyanın en keyifli işlerinden biri olduğunu söyledi.
 
-''İşin içine duyguları da katmak gerekiyor''-
 
Bağış, Kopenhag'da 2002 yılında gerçekleştirilen AB Zirvesi'ndeki bir anısını da şöyle paylaştı:
''Zirvede ,Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Avrupalı liderler arasında gerginlik yaşanıyor. Büyükelçi Volkan Vural o zaman Avrupa Birliği Genel Sekreterimiz. Beni kenara çekti, 'Egemen, farkında mısın? Sayın Başbakan adamlara bir fırça atıyorsa, sen tercüme ederken ikiye katlıyorsun' dedi. O kadar ağırımıza giden bir yaklaşım var ki Türkiye olarak hak ettiğimizi alamamanın verdiği bir mücadele içinde insan bazen fark etmiyor. Ancak çevirmenin, çevirisini yaptığı kişinin hissiyatını yansıtabilmesi de çok önemli. O yüzden bu mesleğin çok farklı evreleri var. Sadece dili bilmek, kültürü tanımak, o dili hızlı bir şekilde çevirebilmek yeterli değil. İşin içine hissiyatı da duyguları da katmak gerekiyor.''
 
Bu yüzden çevirmenlerin yeteri kadar takdir edilip, edilmediği konusunun da tartışılması gerektiğini vurgulayan Bağış, konuşmasını şöyle sürdürdü:
 
''Biz zamanında çevirmeninin adına camiler yaptıran bir medeniyetin temsilcileriyiz. Osmanlı sultanlarının sarayında en önem verdikleri kişiler sefirleri, aynı zamanda çevirmenleriydi. Çevirinin tarihine baktığımız zaman Sümerler'e kadar gidiyor. M.Ö. 2000 yıllarında, Anadolu'da yaşayan Asurlular, Babilliler ve Hititler'de uzman katipler vardı ve bu kişiler çeviri bürosu denebilecek mekanlarda, yabancı ülkelerle sürdürülen yazışmaları yürütürlerdi. Antik Çağ felsefesinin temsilcilerinden Platon, Eski Mısır'daki kültürü yerinde araştırmış ve çeviri yoluyla sınırları aşarak, insanlara yeni ufuklar sağlayabilmiştir. Çeviri hakkında ilk sistematik çalışmalara ise Roma'da rastlanmıştır. Romalılar, Yunanlılar'ın edebiyatını neredeyse bütünüyle kendi dillerine çevirmişler.  Yani çeviri, insanoğlunun dil kargaşasını aşma yolunda verdiği uğraş olarak tarih boyunca da etkisini göstermiş. Rönesans döneminin etkisi göz ardı edilemez çünkü her bir ulusal dilin devlet yönetimi, hukuk, edebiyat ve bunun gibi çeşitli alanlarda yetkinliğini kanıtlamasıyla çeviri giderek önem kazanmıştır. Diğer faktör ise kutsal metinlerin çevrilmesine olan ihtiyaç.''
 
Bağış, tarihsel olarak bakıldığında Türkler'in de Uygurlar döneminden beri çeviri ile emhal olduklarını ifade ederek, Orta Asya kazılarında 8-13. yüzyıllar arasında yazıldığı düşünülen Uygurca metinlerin çoğunun çeviri metinleri olduğunun tespit edildiğini belirtti.
 
Osmanlı döneminde ise çevirmenliğin ticari ve siyasal alana kaydığını, tercümanların batı ile doğu arasında aracı olarak önemli görevler üstlendiğini dile getiren Bağış, ''Türkiye'de en yoğun çeviri Cumhuriyet döneminde 1940'lı yıllarda yaşanmış. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Tercüme Bürosu'nda özellikle eğitime yönelik çok önemli metinlerin çevirisi yapılmış'' diye konuştu.
 
-''Çeviri konusunda ayrı bir birim oluşturduk''-

 
Bakan Bağış, bakanlık olarak ilk defa çeviri konusunda ayrı bir birim, ayrı bir başkanlık oluşturduklarını anlatarak, Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı'nın 120 bin sayfalık Avrupa Birliği Müktesebatı'nın Türkçe'ye çevrilebilmesi, hukuki, kültürel, yasal boyutuyla iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için yoğun bir çaba içinde olduğunu kaydetti.
 
Bu birimin sektörle ve üniversitelerle yakın işbirliği içinde olduğunu aktaran Bağış, ''Farklı bir tavrı ortaya koymak istiyoruz. Çünkü o müktesebatın içindeki en ufak bir hata, uygulamada milyonların hayatını etkileyebiliyor. Bu yüzden çok ciddi hassasiyet gösteriyoruz. Türkiye bugün, Avrupa Birliği içinde yaşanan o kargaşaya karşı, son derece hassasiyetle, kararlı bir şekilde müzakerelerini yürütüyor. Avrupa Birliği içinde de kendi söylediğine, kendi tercüme ihtiyacı içinde olan bir zihniyetle, müzakere etmeye çalışıyoruz'' şeklinde konuştu.
 
Bağış, bugün görüştüğü Avrupa Birliği Komisyonu Başkan Yardımcısı Antonio Tajani'nin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vizelerin kalkmasının ne kadar önemli olduğunu dile getirdiğini belirterek, ''Avrupa Birliği içindeki dar vizyonlu siyasilerin uyguladığı çifte standartların bir örneği olarak, hala Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa Birliği üyesi ülkelere giderken vize almak zorundalar. Bunun mantığı yok. Hala Türkiye'yi ilk başvurduğumuz 1959-1960'lı yılların Türkiye'si zanneden zihniyetlerin anlayamadığı şeyler var. 'Bu vizeleri kaldırırsak, 75 milyon yastığı-döşeği toplar gelir, Avrupa'ya serer' korkusu taşıyan çarpık zihniyetler var '' ifadelerini kullandı.
 
Türkiye'nin, nefretin dilini konuşanlara, barışın, sevginin ve insanlığın ortak diliyle cevap vererek, erdemin yanında yer almaya devam edeceğini vurgulayan Bağış, ''Avrupalılar da bunu anlamaya başladılar. Düşmanlık yapanları zenofobi, İslamofobi, antisemitizm gibi ayrımcılık, ırkçılık içeren söylemlerde bulunanları teker teker tatile, balık tutmaya göndermeye başladılar. Avrupa'nın geleceği açısından da sonunda aklın yolunun bir olacağına ve aynı duyguları paylaşan insanların, ortak çıkarlarında doğru kararları alacaklarına inanıyorum'' diye konuştu.

Haber Ara