Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

’’Fahişelere mi inanacaksınız yoksa bana mı?

Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, müritlerine mektup yazdı! Mektupta, 'Nasreddin Hoca, ‘sen eşeğe mi inanıyorsun, bana mı?!’ demiş. Siz de fahişelere mi inanacaksınız, yoksa bana mı!”

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-06-07 13:16:25

’’Fahişelere mi inanacaksınız yoksa bana mı?
TİMETÜRK / Haber Merkezi

Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet Hoca” olarak bilinen ve yaklaşık 6 ay önce “fuhuş”, “fuhuş için insan ticaretine azmettirme” ve “tehdit” suçlamalarıyla tutuklanan Ahmet Mahmut Ünlü’nün, Metris Cezaevi’nden ‘müritlerine’ yazdığı mektuplar Kasr-ı Arifan dergisinde  yayımlandı

Mektuplarında cezaevindeki yaşamına ilişkin anektodlar aktaran Cübbeli Ahmet Hoca, hakkındaki suçlamalara da yanıt vererek özetle şunları anlatıyor:

“... Er geç hak yerini bulur. Tabi ki adam öldürenlere bile daha az ceza istenirken, tecavüzcüler bile tutuksuz yargılanırken, suç örgütü denilenler serbest bırakılırken bizim tutuklanmamız ve ‘cinsel saldırı’ dahil hür türlü alçaltıcı itham ve isnatlar ile karşılaşmamız her hür vicdan sahibini rahatsız etmiştir.

Hatta Aziz başkanla (Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım) pazar günleri telefona çıktığımızda bana ‘Hoca ben senin neden tutuklandığını anlamamıştım ama demek sen o yana bu yana saldırmayasın diye tutuklanmışsın’ diyerek latife yaptı da bunu duyanlar kahkaya boğuldular.

Tıynetim müsait değil
... İddianame denen müfterayı bir görseniz aklınız durur, çelişkilerle dolu. Evvela 9 kadın dediler, sonra 7’ye indiler, şimdi de 2’ye inmişler, o 2’yi de Beylikdüzü’nde bir fuhuş evinden basmışlar...

... Ben ifademde ‘yahu bunlar kimmiş, bir yüzleşsek’ deyince ‘Onlar memleketlerine gönderildi’ dediler. İyi o zaman iki aydır bekletiyorsunuz da benim tutuklandığım gün mü gönderiyorsunuz. İnsanların zoraki alınan ifadeleri, kimin nasıl tercümanlık yaptığı da meçhul iken benim gibi 35 senedir insanların gözü önünde bulunan bir kişiyi böyle müptezel suçla itham etmeye yeter mi? Nasreddin Hoca, ‘sen eşeğe mi inanıyorsun, bana mı?!’ demiş. Siz de fahişelere mi inanacaksınız, yoksa bana mı!”

Cinsel saldırı isnadına gelince , bu suçun en son isnat edileceği kişilerden biri ben olsam gerek. Bir defa tıynetim buna müsait değil. Bu konuda geçmişte 27 sene önce yaşadığım çok açık bir delilim var ama birileri rencide olur diye onu anlatamam, özelde soran olursa anlatırım.

Bastonla yaşıyorum
... Ben bastonla bile ayakta zor duruyorum, ben öyle biri miyim? Biliyorsunuz şeker ilk önce cinselliği vuruyor, benim gibi kalbi, şah damarları dahil ayak damarlarının tamamı tıkalı, ayaklardaki hissi kaybolmuş birinin cinsi manada güçsüz olması kaçınılmaz bir şey. Böyle birine yakıştırılan ‘cinsel saldırı’ iddiası gerçekten gülünç. Bunlar minareyi çaldılar ama hazırladıkları kılıf hiçbir yönden uygun düşmeyince minare ortada kaldı. “

Arifan Dergisi:"Bekliyoruz"

Cübbeli hocamız yaklaşık beş aydır Metris Cezaevinde tutuklu bulunuyor. Ama her ay sanki seneler gibi uzun geldi ve bir türlü geçmek bilmedi. Bizler onu Allah için sevdik, Allah için özledik ve yokluğuna hala alışamadık.

Rabbim bir an önce aramıza kavuşup sohbetlerine kaldığı yerden devam etmesini nasip eylesin.

Bu hapis sürecinde, Fetih Mescidinde yapılan sohbetlere devam edip adeta nöbet bekler gibi o sohbet meclislerini terk etmeyerek hınca hınç dolduran, hocamızın Metris Cezaevi’nden yazdığı mektupları her hafta gerek radyo, gerekse internetten dinleyip üzüntümüze ve sevincimize ortak olan, Cübbeli Hocamız hapse düştüğü zaman sanki kendi ailesinden biri içeri düşmüş gibi kalbinde sızısını hissedip, bu sıkıntılı süreci (bedenen uzakta olsa bile) gönül aleminde bizimle birlikte yaşayan tüm vefalı kardeşlerimizden Mevla Teala sonsuz razı olsun. Allah için olan bu sevgi ve muhabbetleri sebebiyle, kıyamet günü

Mevla Teala’nın:
“Benim Celâlim adına birbirini sevenler nerede? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde onları Kendi gölgemde gölgelendireyim!" hitabına muhatap eylesin.

Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, o zaman dini(ni yaşamak) için tahammül gösterip sabreden, avucunun içinde ateş parçası tutan gibi olacak.”

Dinimizi yaşamak, ateşi eliyle tutmak gibi zor olacağı günleri Efendimiz haber vermiştir. Demek bu olacak… Zor da olsa, velev ki elimiz, canımız, yüreğimiz yansa da, bu Dini Mübin-i İslam’ı asla elden bırakmayıp sımsıkı tutmaya gayret edeceğiz. Zira çile çekmeden, sıkıntılara maruz kalmadan, bir takım endişeler ve korkular yaşamadan yani bu dava için bir bedel ödemeden olmuyor demek ki…

Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bile, Allah’ın Habibi, bütün mahlukatın en üstünü ve şereflisi olmasına rağmen ne sıkıntılar çekmedi mi?.. Kâbe’de secde ederken mübarek başına deve işkembesi atıldı. Yollarına dikenler döküldü. Ekonomik boykot uygulandı. Tebliğ ve davet için gittiği Taif’te mübarek ayakları kan revan içinde kalıncaya kadar taşa tutuldu. Hatta öldürmeye bile teşebbüs edilip öz yurdu olan Mekke’den ayrılmak zorunda bırakıldı. Tüm bu baskılar ve yıldırma politikaları, Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’i asla yolundan çevirememiş ve müşrikleri kahreden cevabını şöyle haykırmıştı:

“Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler yine de bu davadan vazgeçmem!”
Efendimizin yolundan gidip Onun davasını gönül veren müminler de gerektiğinde bu tür sıkıntılardan geçerek benzer hadiselerle karşılaşabilir, bu uğurda bir takım bela ve musibetlere duçar olabilirler. Ne olursa olsun hiçbir zulüm ve tehdit, şuurlu bir mü’mini hak yoldan geri çevirmemelidir.

Veya bir mümin; (müşriklerin Efendimize yaptıkları teklifler gibi) “seni en yüksek mevkilere çıkaralım”, “en güzel kız ve kadınları sunalım”, “sana istediğin kadar para ve mal verelim” türünden teklifleri bir kalemde reddederek; “Davamdan asla vazgeçmem!” diye haykırabilmelidir. Dinini dünya menfaatı için satmayıp ahireti tercih ederek bu gibi tekliflere “hayır” diyebilenler, şu üç günlük dünya hayatında çile çekseler bile, ebedi saadet yurdu biiznillah onların olacaktır.
Kıymetli Ârifân Okurları!

Nisan Ayı olması münasebetiyle birçok yerde “Kutlu Doğum Haftası” programları düzenlenmektedir. Tabi bizler Mevlid Kandilini geçtiğimiz Şubat Ayında kutlamıştık. “Peki madem kutladık, bu da neyin nesi?” derseniz, kısaca şöyle hatırlatmış olayım. Malumunuz, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in dünyaya teşrif buyurdukları tarih; Hicri Takvim itibarıyla Rebiulevvel ayının 12. gecesine; Miladi Takvim itibarıyla ise 20 Nisan (571) tarihine tevafuk etmektedir. Dolayısıyla Şubat ayında idrak ettiğimiz Mevlid Kandili Hicri Takvime göreydi. Bu ay yapılacak etkinlikler ise Miladi Takvime göredir.

Mevla Teala cümlemizi bu yolda devam, sebat, istikamet üzere daim eyleyip Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)’in nurlu yolundan ayırmasın. Amin!


Haber Ara