Dini vicdanlara hapsetmek isteyenler uzun zaman uğraştı
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, dini vicdanlara hapsetmek isteyenlerin uzun zaman uğraştıklarını belirterek, ''Ama vicdan cezaevi bunu kaldıracak büyüklükte olmadı, olması da mümkün değil, o yüzden de başarılı olma şansları yok'' dedi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-06-04 14:53:28
''Özellikle müftülerimiz, vaizlerimiz, imam hatiplerimiz ve din hizmeti sunan bütün görevlilerimizin 8-5 mesaisi mantığı içinde hareket etmeleri bu göreve, bu mesleğe en büyük saygısızlık olur'' diyen Bozdağ, müftülere bu açıdan büyük görevler düştüğünü bildirdi.
Bir ilde devam eden din hizmetinin verimli şekilde sunulmasının birinci derecede sorumlusunun il müftüleri olduğuna dikkati çeken Bozdağ, ''Bir yerde imamlar, vaizler kendilerini bürokrat gibi görmeye başladılarsa bana göre orada din hizmeti tatile çıkmıştır.
Orada bürokratlar vardır, bürokratlar din hizmeti yapamazlar, sadece izin, tayin, hasta sevki, vs. gündelik işleri yaparlar. Bunun için müftüye ihtiyaç yok esasında, bunu herhangi bir müdür de yapabilir. Müftülerimiz sıfatlarından ziyade, ilimlerinden, ahlaklarından, faziletlerinden dolayı toplumda daha büyük yer edinmelidirler'' diye konuştu.
Sosyal olaylarla ilgili konularda duyarlılıklarının esas olduğunu anlatan Bozdağ, manevi rehberlik yapan hoca efendilerin de bu konuda önemli sorumlulukları bulunduğunu belirtti.
Bozdağ, şöyle devam etti:
''Bir yerde kadınlar eşleri tarafından şiddete maruz kalıyorlarsa, sokağa terk ediliyorsa, çocuklar sokakta yaşatılıyorsa, uyuşturucu varsa, bunları görüyor ve bunlar karşısında 'bana ne' deyip gidiyorsak ya da o kadar din hizmeti sunan insanımız varsa, toplum bu noktada duyarsız duruyorsa o zaman dönüp kendimize sormamız lazım. 'Biz vazifemizi yaptık mı?' Yürekleri yakan töre cinayetleri oldu. Bakıyorsunuz aile toplanıyor, bir genç kızın veya kadının veya bir erkeğin hayatını sonlandırma kararı alıyor. Aileden biri gidip onu hunharca katlediyor ve sonra da bunu yaparken suçsuz olduğunu düşünüyor, pişmanlık belirtisi de duymuyor veya bazıları bunu dinin gerekleri gibi algılayabiliyor, algılatabiliyor.
Sanki İslam bunu emrediyormuş gibi bir anlayış var. Eğer bir yerde aileler bir araya gelip 'töre' diye cehaletten kaynaklanan bir anlayışı, İslam'ın yerine ikame edip, insanları buradan cesaretlendirip, kişileri katletme kararı alabiliyorlarsa bu karanın alındığı yerlerde görev yapan herkes bana göre bu işten mesuldür. Vazifemizi yapabildik mi? 'Töre cinayeti' denilen hadisenin cahiliye adeti olduğunu anlatabildik mi? Biz toplumu bu konuda nasıl aydınlatabildik, İslam yerine ikame edilen saçma anlayışların İslamla bir ilgisi olmadığını anlatabildik mi?''
Irkçılığın da çok büyük bir tehlike olduğuna işaret eden Bozdağ, ''Bir Müslüman ırkçılık yoluyla ölmek ve öldürmek için ırkçılık davasına yollara düşebilir mi? Eğer Kuran'ı tam bilmiş olsa, Peygamber Efendimizin ortaya koyduğu anlayıştan tam haberdar olsa bunu yapabilir mi? Yapamaz, o iman ona izin vermez ama yapıyorsa demek ki 'bu bilgiyi, anlayışı, bu düşünceyi, bu ortaya konulan fikri insanlarımıza yeteri kadar ulaştıramadık' demektir. Toplumda yaşanan her sorunla alakalı birilerinden talimata gerek yok, bir olay olduğunda bizim taşıdığımız misyon, yüklendiğimiz görev çerçevesinde il müftülerimiz mutlaka bunlarla ilgili konularda çalışmalarını arttırmalıdır'' ifadelerini kullandı.
Bozdağ, din konusunda insanları doğru aydınlatmanın anayasa ve yasalar çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı'na tanınmış anayasal bir hak olduğunu anlatarak, ''İnsanlar bir hadise olduğu zaman, 'buna İslam nasıl bakıyor, bu konuda İslam'ın görüşü nedir' diye sorduğu zaman, 'Diyanet sussun Diyanet, cevap vermesin' demek, Diyanet İşleri Başkanlığı'na 'anayasanın tayin ettiği görevi yapmayın, özel kanunlarla size verilen vazifeyi yapmayın' demektir. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz'' dedi.
KÜRTAJ TARTIŞMALARI
Son günlerde yaşanan kürtaj tartışmalarına da değinen Bozdağ, şunları söyledi:
''Birileri kendi ideolojilerine göre konuşacak, söyleyecek, bu toplum Müslüman... Yüzlerce, binlerce faks, telefon, telgraf, Diyanet İşleri Başkanlığı'na gidecek, 'sizin bu konuda görüşünüz nedir, İslam ne diyor' diye soracak, herkes konuşacak, Müslümanlar cevap isteyecek ama o cevabı vermesi gereken makam susacak veya birileri susmasını isteyecek. Bu, doğru bir şey de değil. Demokratik bir ülkeyiz, hukuk devletiyiz, laik bir devletiz. Öyleyse laik devlet ne yapar? Kimsenin dini inancına müdahale etmez, başkalarının etmesine de izin vermez. Müslümanlar bu konuda 'din, İslam ne diyor, fetva nedir' diye merak edip soru sordularsa Diyanet İşleri Başkanlığı bu sorulara cevap vermek zorundadır. Yanlış olan Diyanet'in bu konuda konuşmamasını istemektir, sorulara cevap verilmemesini istemektir. Bunu isteyenler gerçeklerin bilinmesinden korkanlardır.
Gerçeklerden korkmayacağız, Herkes gerçeği söyleyecek, İslami bakış nedir? Bunu Diyanet söyleyecektir, tıbbi bakış nedir, bunu hekimler söyleyecektir. Başka tür bakışlar nedir, onu uzmanları neyse, onlar söyleyecektir. Biz onlardan o bilgileri edineceğiz, karar vermek isteyenler, bu konuda yol almak isteyenler, bu bilgiler çerçevesinde kendi kararını oluşturacaktır. Hükümet olarak Diyanet İşleri Başkanlığımızdan bu konuda bir açıklama yapmasını istemedik, öyle bir düşüncemiz de hiçbir zaman olmadı. Bölücü bir terör belası var, can yakıyor, ırkçılık konusunda İslam'ın görüşünün ne olduğunu Diyanet İşleri Başkanlığı biri sormadan da açıklayabilir.''
Dinin sadece vicdan özgürlüğü ve vicdanlara hapsedilen bir şey olmadığına dikkati çeken Bozdağ, sözlerini şöyle tamamladı:
''Her zaman söylüyoruz, camide de vardır, sokakta da vardır, evde de vardır, işyerinde de vardır, hayatın her yerinde vardır. Vicdanlara hapsetmek isteyenler uzun zaman uğraştılar ama vicdan cezaevi bunu kaldıracak büyüklükte olmadı, olması da mümkün değil, o yüzden de başarılı olma şansları yok. Zaman zaman, zamana, zemine göre konuşan, sıfatı kendilerinden menkul bazı ilahiyatçılar çıkıyor, bazı dini bilgiler aldığını söyleyen insanlar çıkıyor ve toplumda yalan yanlış bazı şeyleri de yaymaya, konuşmaya çalışıyorlar. Öteden beri baktığım zaman bir kişi zamana, zemine, sorana, konjonktüre göre İslam'ı anlatıyorsa ondan Allah'a sığınırım.
Çünkü İslam'ı anlatanlar Kuran'a, sünnete, içtihada, ulemanın Kuran ve sünnetten süzülerek gelen anlayışlarını alarak zaman neyi söylerse söylesin, zemin ne olursa olsun, konjonktür ne olursa olsun, soran kim olursa olsun, onların dediğini değil, Allah ve Resulü'nün dediğini diyenler müftülerdir, diyenler din alimleridir.''
SON VİDEO HABER
Haber Ara