Dolar

34,8660

Euro

36,7937

Altın

3.049,56

Bist

10.118,10

2003'ten sonra oldukça önemli adımlar atıldı

AK Parti'nin eski 2 numaralı ismi Dengir Mir Mehmet Fırat, Uludere'yle ilgili açıklamalarında çok tartışılacak ifadeler kullandı.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-30 10:58:49

2003'ten sonra oldukça önemli adımlar atıldı
AK Parti eski genel başkan yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Doğru Açı'da Belkıs Kılıçkaya'nın, Uludere konusundaki sorularını yanıtladı.

AK Parti'nin eski 2 numarası ve kurucu üyesi Dengir Mir Fırat, Kürtler'in 160 yıldır 4 ayaklı darı yiyen varlıklar diye görüldüğünü bu sebeple de başlarına gelenlerin önemsenmediğini öne sürdü. Uludere'nin doğrudan AK Parti'ye yönelik bir provokasyon olduğunu iddia eden Dengir Mir Fırat, ''Kimlerin yaptığını hapishanedekilere ve onların dışardaki uzantılarına sormak lazım'' dedi.




Dengir Mir Fırat, CHP, MHP, BDP'ye yönelik de sert eleştirilerde bulundu. Fırat, ''Suriye ve Filistin halkına açıktan nasıl gönül bağı gösteriyorsak kendi halkımıza da açık bir gönül yolu açılmasını istiyoruz. Onlar bu özrü hak ediyor'' dedi.

Başbakan Uludere konusunda, Neşet Ertaş'tan alıntı yaparak ''Kalpten kalbe gizli bir yol olduğunu'' söyledi. Bu giden ve görünmeyen nedir?

Sayın Başbakan 130-150 yıl geriden örnekler verdi. Mesele kişilerin değil toplumun nasıl algıladığı. 1800'lü yıllardan 165 yıl öncesinden bir şey aktarmak istiyorum. Bugün hala Osmanlı arşivlerinde mevcut bu. Anadolu orduları mareşalı Osman 29 Şaban 63'teki raporunda şöyle diyor: O bakımdan gerek kendisinin gerek onun münafık tasavvuruna sarsılmaz bağlılıkları apaçık olan avanesinin buralara ayak basmasına asla izin verilemez. Çünkü bunlar öteden beri bu civarlarda çevreleri geniş kimseler olduğu gibi çoğu hain Kürt taifesi de 4 ayaklılar gibi olduklarından!

Kürt halkı burada 4 ayaklı varlıklara benzetiliyor. Bir asır sonrasına gidelim, 1946'da bu defa Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın bir emir yazısında görüyoruz. Doğu bölgesinde geçmiş isyan ve alınan derslerden söz ederken, Tanzimat, Meşrutiyet'in Kürtler'in yaşayışı üzerinde yapacağı değişiklik doğrudan ağa, şeyh, reis ve hocaların bu ilkel sürüler üzerindeki nüfuzunu kıracak nitelikteydi. İnsanlığı bile idrak edememiş olan bu kitleye Türklük telkin etmeye imkan yok. Varlığının manasını bir avuç darı,arpa yemek sanır, cumhuriyet nedir bilmez, bilmek de istemez. Bir asır önce, yarım asır önceki anlayış 20'inci yüzyılda devam ediyor. Bunu tespit ettikten sonra Uludere'yi çok daha iyi değerlendirebiliriz. Kendi ülkenizin insanını, büyük bir kısmını 4 ayaklı darı yiyen varlıklar görürseniz onların üzerinden işlem ve eylem yapılmasını çok önemsemezsiniz.

Bütün bu geçmişten gelenlerin üzerine Uludere gelince bu miras ve bagajda birikenlerle bir algı söz konusu mu demek istiyorsunuz?

Yakın tarihe bakınca da pek çok Roboskiler görmek mümkün. İnsan olarak bu gençlerin ölümünden çok büyük acı duyuyorum, ama tarihe bakınca hep tekerrür ettiğini görüyoruz. Bu algının değişmesi lazım.






Başbakan dünyada da benzer trajik olaylar yaşandığını söyledi, fakat bizim Uludere'yi baştan bu yana ele alışımızda bir sorun var. Başbakan'la 6 yıl çalışmış biri olarak şuna inaniyorum: Sayın Başbakan bunun bir cinayet olduğu kanısında. Şuuraltından şuurüstüne çıktı ve nitekim şöyle ifade etti: Her kürtaj bir cinayettir, her kürtaj bir Uludere'dir. Uludere eşittir cinayettir, bunun kabulü anlamına gelir. Tazminat da ödedik dedi, tazminat niye ödenir, kusur yoksa tazminat ödenmez. Ama asıl üzerinde durulması gereken bir onur ve saygı meselesidir.

Başbakan “Biz devletin değil milletin diliyle konuşuruz” dedi grupta. Uludere için geçerli mi bu? Çünkü kamuoyunda genel olarak bu konuda daha ziyade bu hadise üzerinden siyaset yapanları muhatap aldığı izlenimi var.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın bu olaydan rant elde etme, oy devşirmeye çalışmasını kınıyorum. Kendi partisinin iktidar döneminde Dersim, Kara Köprü'de yargısız infazla öldürülenler, Muğlalı'nın öldürttüğü 33 kişi, bölgeye yapılan 26 tane tedip ve tenkilde ölen onbinlerce insan için özür dilemesi ve özeleştiri yapması gerekiyor. Bu yapılmadığı sürece Kürtler'in duygularının sömürülmesi, istismar edilmesi, Kürtler'in olayları algılayamadığı kanaati var demektir. Ölülerin siyasete alet edilmesini istemiyorum. Bu oyunlardan ve bu oyunu oynayanlardan halk tiksiniyor, yeter artık diye bağırıyor. Bu sesi duymanın zamanı geldi.

Başbakan bugün grupta Suriye'de 110 kişinin öldürülmesini kınadı, bunu kınamamak münkün değil. Ama Uludere'ye gelince Neşet Ertaş'tan ''Dost elinden gel olmazsa varılmaz, rızasız bahçenin gülü derilmez... Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez, gönülden gönüle gider, yol gizli gizli'' dörtlüğünü aktardı. Aslında halkımız şunu istiyor, nasıl açıktan açığa gönül bağını gösterdiyse Suriye'de Uludere'de de göstermesini istiyor. Doğrudur dünyada da böyle trajik olaylar yaşandı ama onlar nasıl özür dilediyse, mesela Pakistan'da ve başka yerlerde sebep olanlar bunda da açık ve net olunması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı “Üzüntümüzü hissettiremedik” dedi, Cumhurbaşkanı'nın beyanını nasıl okuyorsunuz?

Cumhurbaşkanımız da özür dilenmesi gerektiğini ama bunun burada ifade edemeyeceğim nedenlerden dolayı gerçekleşememesinden duyduğu üzüntüyü şuuraltından çıkarıyor. Bunun için hala geç değil. Bu insanlar bu özrü hak etti. Halk büyük bir kırgınlık, ümitsizlik içinde ve manevi bir baskının altında. Bunun mutlaka giderilmesi gerekir. Bir yandan da tabiki tahkikat devam eder.

Siz bu hadiseyi bir provakasyon diye nitelendiriyorsunuz. Başbakan grup konuşmasında ''hata'' olduğunu defalarca teyit etti ve diğer ihtimalleri izale etti görünüyor... Öyle mi?

Ben provakasyon olduğuna inanıyorum. Doğrudan doğruya Ak Parti'ye ve Kürt meselesinde çatışmanın bitmemesi için. Aslında bu provakasyon daha önce başladı. Yargıtay'da bir an önce ele alınıp Mustazaf - Der kapatılmasıyla... AK Parti'nin Doğu ve Güneydoğu'da aldığı oyları parçalamak istiyorlar. Bunlardan ilki Mustazaf - Der'in kapatılması ikincisi de bu çok acı olay Uludere...

Kim provoke ediyor?

Bunu hapistekilere ve onların dışardaki uzantılarına sormak lazım. Fakat hükümet de hemen sahiplendi bu olayı.. Yanlıştı, çok aceleci davrandı. Sonucunun beklenilmesi, ilgili raporların Sayın Başbakan'a sunulması ve ondan sonra Sayın Başbakan'ın açıklama yapması gerekirdi. Meclis'teki komisyona bazı belgeler ulaşmadı, Genelkurmay yollamadı. Cumhuriyet savcılığı da belgelerin intikal etmediğini söylüyor. Bu bir suç. Cumhuriyet Başsavcılığının talimatları yerine getirilmiyor, dava açma yetkisi var. Tamamen elektronik istihbarata dayalı bir olay. Kimin nereye gittiği vs biliniyor. Oraya gidenlerin kaçakçı olduklarını bölgedeki Jandarma birliği biliyor. Bu bir rutin işlem o bölgede. Her gün yapıyorlar. Oradaki devlet görevlileri de göz yumuyor. Ama olayın gelişimine bakılırsa o hudut kapatılıyor. Topçu ateşiyle bir araya toplanmaları sağlanıyor. Hemen ardından bombalanıyor. Burada mühim olan her şeyin açık ortaya konulmasıdır.

Başbakan 2005'te “Kürt meselesi benim sorunum” demişti ve bu nizamda pek çok şey de yaptı. Bunları yaparken de PKK vardı, silahlı eylemleri de... Ne değişti?

2003 yılı nirengi noktasıdır. Şunu görürsünüz. 1945'lerdeki yasaklar ne idiyse o yasaklar aynıydı. 2003'ten sonra oldukça önemli adımlar atıldı. Yalnız Kürt sorununda değil. Tüm özgürlük ve demokrasi yolu... 2005 önemli bir tarihtir. Diyarbakır konuşması tarihidir. Bunun haricinde başbakanlar da insandır. Onların da sinirleri var, duyguları var. Birçok yerde duygularında kırılma olabilir. CHP, MHP, BDP hangisi olursa olsun bu sorunun siyasete alet edilmesi ve bunun üzerinden Kürtler'den oy devşirmeye çalışılmasını lanetliyorum. Bu sömürüyü kınıyorum. Bunun bir şekilde durması hazım. Burada bir acı ve algı hatası var.

Haber Ara