Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kabul edelim iyi anne-babalar değiliz!

Kötülükleri yabancılarda arayıp iyilikleri kendimizden bilmek yer etmiş toplum yapımıza. Bu ‘hastalıklı hâl’den kurtulup her şeye yeniden başlamak isteyenler için ‘Değişen Dünyada Ailemiz Sempozyumu’ iyi bir girizgahtı...

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-29 17:48:52

Kabul edelim iyi anne-babalar değiliz!
Prof. Dr. Kemal Sayar: “Biz iyi anne-babalar değiliz. Yetiştirdiğimiz nesiller de öyle. Özeleştiri kültürünü bir türlü içimizde geliştiremiyor, sürekli suçlayacak birilerini arıyoruz.” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Siyasi Danışmanı Ayşe Kesir: “Muhafazakâr camia sıklıkla dizilerden, programlardan ve çizgi filmlerden şikâyet ediyor ama iyi şeyler yapacak nesillerin yetişmesi için hiçbir çaba sarf etmiyor.” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin: “Yaptığımız araştırmaya katılanların yüzde 85’i dizilerdeki şiddet sahnelerinden, cinselliğin ön plana çıkarılmasından rahatsız. Ama bu kişilerin sadece yüzde 2,5’i RTÜK’e şikayette bulunmuş.”

Buna benzer özeleştirilerle başladı ‘Değişen Dünyada Ailemiz Sempozyumu’. Zeytinburnu ve Beykoz belediyeleri ile Uluslararası Hakların Korunması ve Eğitim Derneği’nin (HAKEDER) ortaklaşa hazırladığı program, içerik açısından oldukça zengindi. Üstelik gerek katılımcılar gerekse dinleyiciler açısından muhafazakâr kesimin kendisiyle, sorunlarıyla yüzleşmesine vesile olacak nitelikteydi de. Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde gerçekleşen seminerde konuşulanları tarihe not düşmek, toplumsal problemlerimize çözüm bulmak adına önemli…

Birçok anne-baba evde televizyonun hiç kapatılmamasından, çocukların okuldan gelir gelmez bilgisayar ekranına gömülmesinden rahatsızlık duyuyor. Ama ‘Bu problemi ortadan kaldırmak için herhangi bir girişimde bulundunuz mu?’ sorusuna ise çoğunlukla ‘hayır’ cevabını veriyorlar. Çünkü çocuk bilgisayar yahut televizyonla meşgulken ebeveynle daha az diyalog kuruyor, daha az istekte bulunuyor, kardeşler tartışmıyor. Yani anne-babaların işi bu vesileyle bayağı kolaylaşıyor. İletişim araçlarının zararlarını bilmelerine rağmen müdahale etmek yerine ‘Ödev yapıyor’, ‘Tek çocuk, ne yapsın, canı sıkılıyor’ gibi minik bahanelerle durumu normalleştirmeye çalışıyorlar. Bir bakıyorsunuz; çocuklar odasında bilgisayar-televizyon başında, baba evde yok, anne dizi takibinde. Ondan sonra da aile içinde ne sevgi ne muhabbet ne de iletişim kalıyor.

Gerçek babaların sayısı çok az

Prof. Dr. Kemal Sayar, tam da bu noktada önemli bir soru soruyor dinleyicilere: “Çocuğunun gözlerinin içine bakarak günde 15 dakika konuşan kaç kişi var?” Konferans salonunda havaya kalkan 3-5 parmak olunca Sayar önemli uyarılarda bulunuyor ailelere: “Hep kötülükleri yabancıda arıyoruz. Televizyonu ‘öcü’ ilan ederek bir yere varamadık bu zamana kadar. Çocuklarımız neredeyse babasız büyüyor, anne çocuğun sorularına televizyon ekranına bakarak cevap veriyor. Yavrularımızın içinde kocaman sevgi, ilgi boşlukları bırakıyoruz. Kendimize ait aile modelimizi, iletişimimizi, geleneksel kültürümüzü oluşturmadığımız müddetçe televizyon, internet tüm gedikleri dolduracak, toplum yapımızı olumsuz etkilemeye devam edecektir.”

Modern zamanlarda her şey gibi ebeveynlerin de değiştiğini anlatan Prof. Dr. Sayar, babalık kıvamında da ciddi sorunlar olduğu kanaatinde: “İş hayatında başarılarınız karşısında sizi herkes alkışlar, tebrik eder. Ama iyi bir babaysanız çocuğunuzun dışında kimse bunun farkına varmaz, iltifatlarda bulunmaz. Alkışlanmadığınız için iyi baba olmak zordur, ciddi emek ve fedakârlık ister. Gerçekten babalık yapanların sayısı her geçen gün azalıyor. Narsizmin pençesine düşüyor toplum. Sadece kendi başarımız, mutluluğumuz için çalışıyoruz.”

Sayar’ın dikkat çektiğini noktaya Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Mücahit Öztürk sıklıkla karşılaştığı bir gerçeği anlatarak katkıda bulunuyor: “Çok ciddi problemler yaşayan çocuklar getiriliyor bize. Hikâyelere bakıyorsunuz, ailede bir paylaşım yok, iletişim sıfıra yakın. Babaya oğluyla-kızıyla biraz daha ilgilenmesi gerektiğini söylediğimde ‘Evlatlarımın geleceği için çalışıyorum’ deyip önerimi geri çeviriyor. Baba çocuklarına miras bırakmak için çabalıyor. Ama psikolojisi bozuk bir bireyin o mirası iki ay içinde yiyip bitirebileceğini düşünemiyor. Çocuklarımızın sorunlarına karşı da duyarsızız aslında. Hayatımızın en önemli şeyi sorulduğunda ‘çocuğum’ diyoruz ama bunun gereklerini yerine getirmiyoruz ne yazık ki.”

Eski terbiye usüllerini bırakın! Toplumsal sorunlarımızı sorduğumuzda birçok kişinin ilk sıralarda telaffuz ettiği unsurlardan biri de duyarsızlık. Hani birçoğumuz anne-babasına zulmeden evlatlardan, otobüste yaşlılara yer vermeyen gençlerden, engellilerle dalga geçen çocuklardan, ebeveynin ‘Beni çok üzüyorsun, ağlatıyorsun’ cümlelerine ‘bana ne’ diye cevap veren gençlerden yakınıyoruz ya. Sizce nasıl oluyor da bu duruma geliyor evlatlarımız? Cevabını Prof. Dr. Sayar şöyle anlatıyor anne-babalara: “Çocuk hayatı keşfetmeye çalışıyor. Onun için her şey çok güzel, heyecan verici. Anne-babasının yanına geliyor, gözlerinin içi parlıyor, bir sevincini, hayretini paylaşıyor. Ama o esnada baba televizyon izliyor, anne iş yapıyor. Çocuk sevgiyle parlayan gözlerine bir muhatap bulamıyor. Herkes yüzüne bile bakmadan ‘Hıı öyle mi?’ deyip geçiştiriyor. Böyle böyle çocuklarımız heyecanlarını, sevinçlerini, mutluluklarını kaybediyor, duyguları köreliyor, duyarsızlaşmaya başlıyor. Zaten empatinin altında da çocukla anne-babanın sağlıklı şekilde iletişim kurması yatıyor.”

Hepimiz kabul ediyoruz 21. yüzyıl çocukları kolay değil. Suni ortamlarda yaşıyor, zamanlarının büyük bir çoğunluğunu bilgisayar, televizyonla dört duvar arasında geçiriyor, anne ve babalarının hem maddi hem de manevi eksikliklerini yaşayarak büyüyorlar. Her açıdan tam anlamıyla tatmin olamadıkları için de hırçınlaşıp asileşiyorlar. Ebeveynler de kendi yetişme tarzlarıyla sorunları halletmeye çalışınca işler içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Prof. Mücahit Öztürk, ailelerin eski usulde çocuk yetiştirmeyi bırakması gerektiğini anlatıyor: “Evinize aldığınız küçük bir elektronik aletin bile sayfalarca kullanma kılavuzu var. Ama en değerli varlıklarımızın yok. Kendimiz keşfetmeliyiz. Gözlemleyerek, dinleyerek, paylaşarak... Çocuğun kişilik özelliklerinin bir kısmı genetik bir kısmı da doğru yönlendirilmiş aile ve çevre ile meydana geliyor. Evlatlarımız büyürken onları başıboş bırakamayız. Eski metotlarla onlarla iletişim, güven bağı kurmamız da mümkün değil.”

Sempozyumun ana temasında ebeveynler olunca söz dönüp dolaşıp anne-babanın ne kadar rol-model olabildiğine geliyor. “Çocuklarınız tarafından 24 saat kameraya çekildiğinizi unutmayın.” diyen Öztürk uyarıyor: “Sevebilen, etik değerlere sahip, vicdanlı bireyler yetiştirmek isteyenlerin önce kendine çekidüzen vermesi lazım. Annesi komşunun arkasından dedikodu yapıp yüz yüze geldiğinde ona iltifatlarda bulunuyorsa onun yetiştirdiği çocuk büyüdüğünde ilişkilerini yürütemez, kimseye güvenemez. Ya da baba girecekleri ihalede yolsuzluk yapacağını arkadaşına söylüyorsa onun yetiştirdiği çocuk arkadaşının eşyasını okuldan eve getirecektir.”

Nefes alıp veren her canlı hata yapıyor. Hata yaptıkça öğreniyor, yeni çözüm yolları üretmeyi kavrıyor. ‘Sıfır hata’ ile yaşama takıntısı ise hayatın anlamını büyük oranda kaybetmemize vesile oluyor. Hatta yapılan hataları bir zulüm değil, öğretici özelliği sebebiyle bir rahmet aracı şeklinde de görmek icap ediyor. Peki günümüz ebeveynleri bu konuda acaba ne düşünüyor? Prof. Dr. Mücahit Öztürk, çocuklara verilen cezalara özellikle dikkat çekmek istediğini söylüyor. Ki eski usullere göre büyütülen çocukların büyük çoğunluğu ya fiziksel ya da psikolojik şiddet görüyor. Ebeveynler yaptığı hata karşısında çocuğunu cezalandırdığında çocuğun doğruyu öğrendiğini düşünüyor. Fakat durum bunun tam tersi: “Çocuklara 4 yaşından sonra minik cezalar verilebilir. Yalnız ne fiziksel ne de psikolojik şiddet içermemek ve çok kısa süreli olmak şartıyla. Ceza uygun bir eğitim metodu değildir. Çocuk aldığı ceza karşısında kendini ezilmiş, sindirilmiş, rencide edilmiş hisseder. Karşı tarafa kin besler. Ama hatasını kesinlikle anlamaz, doğruyu kavramaz. Ebeveynlerin kaçırdığı nokta işte tam burası.”

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara