Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İran ve Avrupa; 'Ölüm bizi ayırana dek'

Moskova’da önümüzdeki ay yapılacak İran nükleer görüşmeleri öncesinde İran-Avrupa-ABD üçgeninde olan biteni Pepe Escobar analiz etti.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-29 23:46:45

İran ve Avrupa; 'Ölüm bizi ayırana dek'
Pepe Escobar*

Yani “İran nükleer anlaşması” ile “avro-bölgesi ekonomisini yoluna sokma” karpuzlarını koltuğunun altına sıkıştırmaya çalışan yüce Barack Obama yönetiminin dış politika stratejisi kaykılıyor… Tam olarak nereye?
Zeus dahi bilmiyordur. En azından bu hafta Bağdat ile Brüksel’de masada yer alanlar, Moskova ve Paris/Berlin yolunda işin devamını sağlayabildi.

Bağdat’taki hikâye
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi – ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa artı Almanya (P5+1) – ile İran’ın Bağdat’taki beklenen görüşmesi en azından bir sonuç üretebildi: Gelecek ay Moskova’da üçüncü tur görüşmeler yapılacak.
Başka şekilde zaten olamazdı. Bölünmüş bir P5+1, (ABD ve Avrupalılar bir tarafta BRICS üyeleri Çin ve Rusya diğer tarafta) İran’ın uranyum zenginleştirmesini tamamen – Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na (NPT) bağlı olduğu için hakkı olan – %19.75’te durdurmasını istedi. Buna karşı P5+1, Amerikan uçak yedek parçalarının satışı ile İran enerji sektörünün geliştirilmesinde “belirsiz” bir destek gibi “hafifletilmiş-yaptırımlar” paketi önerdi.

Tahran, istifini bozmadı. IRNA haber ajansına göre, bu P5+1 paketinin başarı olabilmesi için “ciddi şekilde değiştirilmeli ve düzeltilmeli”. Bu görüşmelerde Tahran’ın nihai amacı, Güvenlik Konseyi yaptırımlarını hafifletmek. Liderliğe göre, BM’nin tamamında açık bir bölünme ve ABD hükümetine dahiline güvensizlik duvarı mevcut. Hem Rusya hem de Çin, İran’ın duruşunu destekliyor.

Tahran, hatta prensipte, tıp sektörü için medikal izotopların üretimi için yüzde 19,75lik zenginleştirilmiş dış tedarik fikrini bile kabul ediyor. Ve hatta Uluslararası Atom Ajansı’nın (IAEA) Parçin’deki askeri üssü incelemesine bile razı olabilir. (Ki burası IAEA’nin görev alanı değil.)

Fakat kilit nokta hala P5+1’in, NPT’yi çöpe dönüştürmüş olması. 2006’dan beri aynı şey söyleniyor; Tahran, her tür uranyum zenginleştirmeyi durdurmalı. Bu; nihai amacı, uluslararası bankacılık sistemi yoluyla İran’ın petrol satmasının önüne geçerek ülke ekonomisini felç etmek olan çirkin bir mali abluka ile icbar ediliyor.

İnsafsız dahi bunu tanımlamanın yanından geçmez.
Ardından petrol ablukası ve birlikte ekstra yaptırımlar ile Avrupa Birliği’nin adımlarının, teoride 1 Haziran itibariyle geçerli olması gerekiyor. Aslında bu Güvenlik Konseyi yaptırımlarının ötesine geçiyor ve esas itibariyle uygulanması da yasadışı. Bu, 28 Haziran’da yürürlüğe girecek ve herhangi yabancı bir bankanın İran petrol ödemesine dahilini yasaklayan ABD yasasıyla birleşiyor.

Buna rağmen Obama yönetiminin, ister Moskova’da olsun ister ötesinde, bir anlaşmaya ihtiyacı var. Dış politika zaferi olarak bu anlaşma, Obama’nın sağması için kritik önem taşıyor. Aslında Usame Bin Ladin baskınını sağmasından bile daha önemli. Eğer bir anlaşma olmazsa, Obama yönetimi, İran petrolünü taşıyan tankerlerin sigortasını, en azından 2012 sonunda, yasaklaması için AB’ye çok daha fazla baskı yapmak zorunda kalacak. (AB firmaları, küresel deniz sigorta endüstrisinin çoğunluğunu yönetiyor.)

Yaptırımlardan kim zarar görüyor? “Rejim değişikliği” hedefi şüphelisi olan Tahran liderliği değil. Molla-sınıfının askeri diktatörlüğü, petrolün varili 54 doların üzerinde oldukça yerinde rahatlıkla durabilir. (Ham Petrolün fiyatı 106 dolar civarında ve Batı Teksas Ortalaması 90 dolar). Dahası, Tahran Yuan’dan Hint Rupi’sine kadar her para biriminde enerji satıyor ve başta Asyalı olmak üzere müşterileriyle toptan satışla ilgileniyor.

Netice yine de çok açık; AB, kendisini ve dolayısıyla da ABD ekonomisine zarar vermek istemiyorsa absürt İran petrol ambargosundan vazgeçmek zorunda.

Brüksel’deki hikâye
Neşe içinde Merkollande’nin (Merkel+Hollande) doğumuna kayıt düşmek, Alman haftalık Der Spiegel dergisine düştü.
Yeni Fransız Devlet Başkanı Francois Hollande, AB zirvesi ardından ilk basın konferansında muazzam bir kalabalık topladı ve sabah 1’den çok önce başlayarak bir saatten fazla konuştu. Alman Şansölyesi Angela Merkel ise yarı dolu odada 5 dakika durdu.

Sahne, Tanrıların Şafağı (Gotterdammerung-Alman Mitolojisi) tarzı bir kapışma için hazırlandı. Piyasaya Avro tahvilleri sürmenin, avro-bölgesi felaketinden tek kurtuluş yolu olduğunu Merkel’e ispat etmek için Hollande her yolu deneyecekti.
Hollande, bunun fazlasıyla-sıkıntıdaki İspanya’ya güçlü bir yardım olacağında ısrar ediyor. Örneğin, devasa faiz ödemelerinden tasarruf ve parayı üretken yatırımda kullanmak gibi… Hollande; İspanya, İtalya, İrlanda ve Avustralya tarafından destekleniyor.
Merkel’in savı ise troyka (Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu, Uluslararası Para Fonu) argümanı olan avro tahvillerinin AB yasasını ihlal etmesi. Onu (Merkel’i); İsveç, Finlandiya ve Hollanda destekliyor. Yine de Hollande avro tahvillere uygun hale gelmesi için AB anlaşmalarının değiştirilmesi gerektiğini kabul ediyor. Ve İngiltere ve Çek Cumhuriyet’inin geçen sene sonunda bu anlaşmalarının değiştirilmesini hali hazırda reddettiği gibi bu her şeyi çok karıştırır. 

Tüm vaziyet son derece girift. Hollanda bilmeli ki avro tahvilleri bazı AB üyeleri uzak bir gelecekte kabul edebilir, bazıları özel bir amaç için yanaşabilir ve bazıları da bütünüyle reddedebilir.

Avrupa bankerleri, kendi paylarına, bulanık “borç sürdürülebilirliği” kavramına sığınıyorlar: birilerinin ödemesi gerekiyor ve bu birileri de temelde maaşlı nüfus yığını. Nobel ödüllü Joseph Stiglitz’in “merkez bankalarının, maliye bakanlıklarının, özel bankaların tepelerindekilerin küresel mali sistemi mahvoluşun eşiğine getirip pisliği yaratanların” “ahkâm kesişlerine” burnundan solumasına şaşmamak gerek.

Kimse, ekserisi Akdeniz Kulübü’ne dâhil çekirdek Avrupa ülkelerinin çok-yıllık sübvansiyonlarını sınırı üzerine iddiaya girecek gibi görünmüyor. Aynı zamanda herkes biliyor ki avro bölgesinde hiçbir zaman bir “çıkış” tabelası olmadı. Yine de şimdilerde, düşünülmez olan dahi düşünülüyor.

Her neyse, Orwelci “büyüme paketi” olarak nitelenen şey, 17 Haziran’daki iki kritik olayın – Fransız parlamento seçimleri ve anahtar tabanı Berlin/Brüksel’in dayattığı ülkenin mali kurtuluşunun yeniden görüşülmesi olan sol Syriza Partisi’nin Yunanistan’daki olası zaferi – ardından Haziran sonundaki bir sonraki resmi AB zirvesinde karara bağlanacak.

Tesadüf bu ki AB siyasi liderlerinin Yunanistan’la ne yapacaklarına dair kesinkes hiçbir fikri yok. Yunanistan’ın asla avroyu terk etmeyeceğini söyleyen piyasa tanrısına güvence verirken, Yunanistan’ı “Eğer doğru şekilde oy vermezseniz, avrodan çıkarılacaksınız” diyerek tehdit ediyorlar. Obama yönetiminin ambale olmasına şaşmamalı. Bununla karşılaştırıldığında, Usame’yi öldürmek çocuk oyuncağıydı.

*Pepe Escobar: Gazeteci-Yazar. Küreselleşme: Küresel Dünya Nasıl Savaşta Eriyor? (Nimble Kitapları, 2007) ve Kırmızı Bölge Mavileşirken: Dalgalanan Bağdat’tan Bir Enstante adlı kitaplarının yazarı. Obama Küreselleşme Yapar (Nimble Kitapları, 2009) yeni çıkan kitabıdır.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara