Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Bilgisayar kullanımı otizmi artırıyor'

Bilgisayar kullanımının artmasıyla birlikte otizm görülme sıklığında da önemli bir çoğalma olduğu belirtildi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-29 10:25:36

'Bilgisayar kullanımı otizmi artırıyor'
TİMETÜRK / Haber Merkezi

Klinik tarafından düzenlenen 'Dijital Çağın Çocuklarını Nasıl Yetiştireceğiz?' başlıklı konferansta konuşan Pedagog İnci Vural, bilgisayar kullanımının artışı ile otizmin görülme sıklığı arasındaki paralelliğe dikkat çekti. Vural, "15 yıl önce 10 binde 4 sıklığında görülen otizm, şimdi 80'de 1 sıklığında görülüyor. Bu artış üzerindeki en büyük etken ise yaygınlaşan teknoloji kullanımı." diye konuştu. Vural, teknolojiye normalin üzerinde maruz kalan çocuklara, tam anlamıyla otistik teşhisi koyamasalar da, gözlemledikleri davranış bozukluklarının otizmle büyük benzerlikler gösterdiğini söyledi.

Teknolojiyle büyüyen çocuklarda gözlemlenen davranış bozuklukları arasında; uçlarda yaşama, ya hep ya hiç mantığıyla hareket etme ve yeni verileri yorumlayamama gibi belirtiler bulunuyor. Özellikle bilgisayarla fazla haşır neşir olan çocuklar, olaylar arasında bağlantı kuramadıkları gibi, her şeyi kendi kontrollerinde sanıyorlar ve ayrıntıları kaçırmamalarına rağmen bütünü algılayamıyorlar. Vural'a göre, dijital aletlerle büyüyen çocuklar, bir süre sonra çevrelerindeki her şeyi dokunmatik zannediyor. Konferansa katılan altı pedagog ve doktor dijital ortamların çocuk sağlığı üzerindeki etkilerini tartıştı. (ZAMAN)

Bursa Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Emine Güler , ailelere, çocukları ile daha çok vakit geçirmeleri tavsiyesinde bulunurken, “Tv ve bilgisayar başında uzun süre vakit geçirmenin çocuklarda okul öncesi dönemde otizme, okul çağı çocuklarında ise hiperaktivite ve dikkat dağınıklığına sebep olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.” dedi.

Çocukların, okula başladıktan sonra, özel etkinliklere gereksinim duyduğunu belirten Rehberlik Uzmanı Emine Güler, “Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan dönemde yapılan sosyal aktiviteler (müze gezileri, tiyatrolar, sergiler, okul gezileri) çocukların öğrenme isteklerini besleyip, geliştirmede yararlı olmaktadır.” şeklinde konuştu.

Anne ve babanın, çocuklarına yapabileceği en büyük yardımın, çocuğun özellikleri ve yeteneklerine uygun eğitim imkanı sunmak olduğunu belirten Emine Güler, “Bununla birlikte her çocuğun ‘kendine özgü bir çocuk’ olduğunu unutmayın. Çocukluk döneminde diğer bütün çocuklar gibi sizin çocuğunuzun da en büyük ihtiyacı sevgi, anlayış ve ilgidir.” diye ifade etti.

Okul öncesi dönemde, çocuklara zihinsel yeteneğini geliştirecek oyuncak ve materyal almanın zihinsel gelişim açısından etkili olduğunu bildiren Rehberlik Uzmanı Güler, şöyle devam etti: “Çünkü okul öncesi eğitimde farklı yetenek ve fiziksel güçleri, oyunlar ve dramalarla olumlu bir şekilde karşılanmaktadır. Hikâye anlatma, resim çizdirme vb. etkinliklerle de çocukların üreticilikleri gelişmektedir.”

Çocukların, okula başladıktan sonra özel etkinliklere gereksinim duyduğunu söyleyen Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Emine Güler, “Birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan dönemde yapılan sosyal aktiviteler (müze gezileri, tiyatrolar, sergiler, okul gezileri) çocukların öğrenme isteklerini besleyip geliştirmede yararlı olmaktadır.” şeklinde konuştu.

Çocukları, okul ve dersten arda kalan zamanlarda televizyon ve bilgisayar bağımlısı olmaktan kurtarmak için değişik ilgi alanlarına yönlendirmek gerektiğini belirten Özel Nilüfer İlkbahar Koleji Rehberlik Uzmanı Güler, şöyle devam etti: “Tv ve bilgisayar oyunları ve bunların başında uzun süre vakit geçirmenin çocuklarda okul öncesi dönemde otizme, okul çağı çocuklarında ise hiperaktivite ve dikkat dağınıklığına sebep olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bu doğrultuda çocuklarımızı, astronomi, robot teknolojisi, satranç ve çeşitli sportif aktivitelere yönlendirebiliriz.”

Ailelerin, çocukları ile evde farklı oyunlar oynamaları tavsiyesinde bulunan Rehberlik Uzmanı Emine Güler, şöyle devam etti: “Evde çocuklarınızla (puzzle oynama, benzerlik ve farklılıkları bulma oyunları, hadi anlat bakalım, atasözü bulma, Türkiye veya dünya haritasından yer bulma, gizlenen sözcükleri bulma ve mantık bilmeceleri gibi) oyunlar oynayarak hem iyi vakit geçirebilir, hem de çocukların zihinsel gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.” şeklinde sözlerini tamamladı. (CİHAN)

OTİZM NEDİR?
Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır. Bu belirtiler otizmi, Asperger sendromu gibi daha hafif seyreden otistik spektrum bozukluğundan (OSB) [ayırır. Otizm kalıtımsal kökenlidir ancak kalıtsallığı oldukça karmaşıktır ve OSB’nin kökeninin çoklu gen etkileşimlerinden mi yoksa ender görülen mutasyonlardan mı kaynaklandığı çok açık değildir. Nadir vakalarda, doğum sakatlıklarına neden olan etmenlerle yakından bağlantılıdır. Diğer görüşlere göre ise çocuklukta yapılan aşılar gibi nedenler tartışmalıdır ve aşı kökenli varsayımların ikna edici bilimsel kanıtları yoktur. Yakın dönem araştırmaları otizmin prevalansını 1.000 kişiye bir ya da iki vaka olarak tahmin eder, aynı araştırmalardaki tahminlere göre OSB yaklaşık 1.000 kişide altı vakadır ve erkeklerde rastlanma oranı kadınlara göre 4,3 kat daha fazladır. Otizm vakalarının sayısı 1980’lerden beri oldukça fazla oranda artmıştır. Bunun nedeni kısmen tanı koyma yöntemlerindeki değişikliklerdir; gerçek prevalansın artıp artmadığı anlaşılamamıştır.

Otizm beynin birçok kısmını etkiler ama bu etkinin nasıl geliştiği çok iyi anlaşılamamıştır. Ebeveynler genellikle çocuklarının yaşamının ilk iki yılında belirtileri farkeder. Erken davranışsal ya da kavrayışsal müdahaleler çocukların kendine bakabilme yetisi ile sosyal ve iletişimsel yetiler kazanmasına yardımcı olabilir. Otizmin çaresi yoktur. Otistik çocukların çok azı erişkin olduktan sonra bağımsız yaşamakta, bunlardan bir kısmı bunda başarılı olabilmektedir. Bazılarının otizme bir çare aradığı, diğerlerinin de otizmin bir bozukluktan çok bir durum olduğuna inandığı bir otistik kültür ortaya çıkmıştır.

Kelime olarak “kendine dönük” anlamındadır. Erken çocukluk psikozu, atipik gelişme gösteren çocuklar, çocukluk şizofrenisi olarak değerlendirilen bu ; 1943 yılında Leo KANNER tarafından “infantil otizm” diye tanımlanmış, yaygın gelişim bozukluğudur,
Leo KANNER’ın kullandığı otizm deyimi, bu bireylerin insanlarla ilişki kurmak yerine kendi yarattikları dünyada yaşama eğilimlerine değiniyordu. Aynı yıllarda Avustralyalı çocuk psikiyatrı Hans ASPERGER aynı nitelik taşıyan sorunları fark etmiştir. Böylece otizm pek çok araştırmaya konu olmuştur ve bir çok bilim adamı otizme ilişkin pek çok soruya yanıt armış, çeşitli tedavi yöntemleri geliştirilmiştir.

1966 yılına kadar Freud yaklaşımına göre Otizm açıklanmaya çalışılmış varlıklı ailelerde ve soğuk ebeveynlerden kaynaklandığı – özellikle “buzdolabı anne” olarak tanımlanan anneye bağlı olduğu – düşünülmüştür. Bu düşünce doğrultusunda tedavi ve terapiler uygulanmaya çalışılmıştır.

Biyolojik bir temele dayalı olduğu varsayımı ilk kez tıp doktoru olmayan, bir otistik çocuğu bulunan Bernard RİMBRAND tarafından ortaya atılmıştır. Bu tarihten sonra biyolojik nedenler üzerine yoğun araştırmalar yapılmaya başlamıştır.

Günümüzde hala otizmi kökten çözen bir tedavi yöntemi bulunamamıştır. Ayrıca otizmin henüz kesin bir laboratuar tanısı yoktur. Beyinlerinin neresinde sorun var ya da beyin fonksiyonlarının işleyişindeki farklılık net bir şekilde açıklanamamaktadır.

OTİZMİN NEDENLERİ

Otizm bir spektrum (yelpaze) bozukluğudur. Diğer bir deyişle, belirtilerin her bireyde farklı şekillerde gözlenebilmesi ve bozukluğun derecesinin çok hafiften çok ağıra değişen düzeyde kendini göstermesidir. Bu nedenle, otizm tanısı almış iki kişi otizmin derecesi açısından birbirlerinden çok farklı olabilirler. Otizm derecesini belirtmek için çok hafif, hafif, orta, ağır ya da çok ağır düzeyde otistik sınıflandırması kullanılır.

Otizm ilk kez 1943 yılında, zihinsel engelli 11 çocuğun, diğer zihinsel engelli ya da şizofren olan çocuklarla benzer şekilde davranmadıklarını fark eden Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından tanımlanmıştır. Kanner; çevreye karşı duyarsızlığı, otizmin en temel semptomu olarak değerlendirmiş ve gözlemlediği 11 çocuğun yaşamlarının başlangıcından itibaren diğer insanlarla ilişkiye giremediklerini belirtmiştir.
Kanner’ ın otizm tanımı daha sonraki yıllarda çeşitli kişiler tarafından incelenerek, geliştirilmiştir. Günümüze kadar yapılan tanımları, ölçütleri ya da belirtileri çocuk psikiyatristi Micheal Rutter ve arkadaşları dört başlık altında toplamışlardır:
1- Otizmin ortaya çıkma sıklığı 30 aylıktan önce görülmektedir.
2- Çocukların dil ve konuşma gelişiminde belirgin bir gecikme söz konusudur.
3- Zihinsel gelişmeyle ilgili olmayan ancak sosyal gelişimle ilgili olan yetersizlik söz konusudur. Örnek olarak, sarılma kucaklama gibi fiziksel teması reddetmek, insanlara karşı genel bir ilgisizlik verilebilir.
4- Kalıplaşmış oyun becerileri gözlenmekle birlikte, aynılığı korumada ısrar etme ve değişikliğe tepki gösterme de belirgin davranışlar arasındadır.
Rutter’ in belirttiği bu ölçütler daha sonra dünyada ve ülkemizde de yaygın olarak kullanılan DSM-IV (Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması Elkitabı)’ e temel olmuştur. Bugün DSM-IV tanı ölçütlerine göre bir çocuğa otizm tanısı konulabilmesi için aşağıdaki üç temel alanı kapsayacak şekilde, toplam 6 belirtinin olması gerekir.
Otizmin belirtileri DSM-IV’ de;
1.Sosyal etkileşimde yetersizlik (çevresindeki bireylerin farkında olmama, taklit davranışlarının yetersiz ya da hiç olmaması, oyun oynamanın yetersiz olması ya da hiç olmaması, arkadaşlık ilişkilerinde yetersizlik),
2.Dil ve iletişim gelişiminde normalden farklı olma (karşılıklı iletişimin olmaması, sözel olmayan iletişim kurmada yetersizlik, sözel dilin kullanımında farklılık, karşılıklı diyalog kurmada yetersizlik),
3.İlgilerinin ve ilgilenilen etkinliklerin sınırlı olması (yineleyici hareketler sergileme, nesnelerin ayrıntılarıyla ilgilenme, çevresindeki değişikliklere tepki gösterme, günlük yaşam rutinlerinin değişmesine karşı çıkma) olarak belirtilmiştir.
İlk tanımlandığı yıllarda otizmin psikolojik nedenlerden kaynaklandığı, otizme anne-bebek ilişkisindeki bağın kurulamamasının ya da başka bir deyişle “soğuk anneliğin” neden olduğu düşünülmüştü. Ancak, otizmin nedenleri konusunda günümüze kadar yapılan birçok araştırma bunun doğru olmadığını kesin olarak kanıtlamıştır.

Otizmin nedenleri konusundaki araştırma ve çalışmalar hâlen devam etmektedir. Ancak, henüz kesin nedeni ya da nedenleri bulunamamasına karşın, otizmin genetik temelleri olduğu görüşü ağırlık kazanmakta ve dünyada yapılan bilimsel araştırmalar bu konuda yoğunlaşmaktadır.

Otizmi olan bir çok kişide serotonin maddesi fazlalığına ve bağışıklık sistemi bozukluğuna rastlanmaktadır. Ayrıca aşılar, alerjiler, mantar enfeksiyonları, travma ile otizm arasındaki ilişkiler de araştırılmaktadır. Otizmin nedenleri ile ilgili öne sürülen bütün görüşler tek başına bu problemi açıklamada yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, özellikle şu noktalar üzerinde durmaktadır:
a- Genetik Nedenler: Birden fazla genin, bazı çevresel faktörlerin bir araya gelmesi ile otizmin ortaya çıkmasında etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu çevresel faktörler arasında kan biyokimyası, kullanılan ilaçlar sayılabilir. Genlerdeki yapısal bozukluk kuşaklar öncesinden geliyor olabileceği gibi, gebelik sırasında kullanılan ilaçlar, virüsler ve radyasyon gibi etkenlerle de genlerin işleyişi bozulabilir. Ancak bu gen ya da genlerin hangileri olduğu konusunda yapılan araştırmalar devam etmektedir.
b- Yapısal Nedenler: Bazı araştırmalar, beynin bazı bölgelerindeki yapısal farklılıkların otizme neden olabileceğine işaret etmektedir. Otistik bireylerin beyinleri incelendiğinde, beynin ön ve yan bölgelerindeki kan akımında farklılıklar belirlenmiştir. Beyinin yan bölgeleri; konuşulan dili anlamaktan, planlama yapmaktan, sosyal davranışların koordinasyonundan , kontrolünden ve motivasyonundan sorumludur. Aynı zamanda otistik çocuklarla yapılan çalışmalar beyinin, beyincik, beyin sapı ve ön bölgelerinde de anormallikler olduğunu ortaya koymuştur. Beyincik, hareketlerimizin koordinasyonunu sağlayan ve sosyal etkileşimde görevleri olan bir bölgedir. Beyin sapı ise, gelen uyarıların posta kutusu gibi toplandığı bölgedir. Bu bölgelerdeki yapısal bozuklukların varlığı, otistik çocuklarda görülen davranış ve uyum zorluklarını anlamamızı kolaylaştırmaktadır.
c- Doğum Öncesi-Doğum Sırası-Doğum Sonrası Dönemleri Etkileyen Dış Etkenler: Araştırmalar, bu safhalarda beyin gelişimini etkileyen birden fazla durumun otizme neden olabileceğini kanıtlamıştır. Özellikle, anne karnında geçirilen kızamıkçık hastalığı ağır otizme yol açabilmektedir. Doğum sırasındaki travmalar ve buna bağlı bebeğin oksijen eksikliği aşaması, çevresel toksinler, tüberoz skleroz, fenil ketonüri sendromu gibi metabolik hastalıklar da otizme neden olabilir.

YAYGINLIK DERECESİ NEDİR?

İlk araştırmalarda 2500 kişide 1 olarak bildirilen değer günümüzde 1000’de 1 civarında olduğunu belirtmektedir. Zaman içinde görülen bu artışın açıklanmasında değişik varsayımlar vardır. Bir görüşe göre; çevrenin – doğanın kirlenmesi, radyo aktif maddeler, beslenme alışkanlığının değişmesi gibi nedenlerle sürecin giderek arttığını savunmaktadır. Bir diğer görüş ise ; sürecin zamanla daha iyi tanınması ve hafif formlarının da bu sayıya eklenmesiyle sıklık oranının artmış görüldüğünü savunmaktadır.

EPİDEMİYOLOJİK ÇALIŞMALARDA;

Prevalans (yaygınlık): Çoğu vakada 36. Aydan önce başlar. Ancak anne – babanın farkında olması ve şiddetinin belirlenip tanı konması 36. Aydan sonra olur. Son çalışmaların hedefi 18. Aydan önce güvenilir bir şekilde tanı koyabilmektir. % 25 vakada epilepsi nöbeti birlikte seyreder.

Cinsiyet Dağılımı: Erkek çocuklarda 2 – 3 kat daha fazla görüldüğü saptanırken , geniş olgu serilerinde erkek – kız oranının 4 – 5 / 1 olduğu görülmüştür. Ülkemizde yapılan araştırmalarda erkek – kız oranı 5/1 olarak bildirilmiştir. Bunun yanı sıra kız çocuklar, erkek çocuklara göre otizmin özelliklerini daha yoğun ve ağır olarak yaşarlar.

Sosyo – Ekonomik Durum: Başlangıçta yapılan çalışmalarda yüksek sosyo – ekonomik düzeydeki ailelerde daha sık görüldüğü ortaya konurken son çalışmalar ise arada bir fark olmadığını, sosyo ekonomik durumu düşük düzeyde olan ailelerin tanı ve tedavi için hekime gitmemeleri ile ilişkili olduğunu söyler.

Zeka Seviyesi: Yapılan araştırmalarda %80 inde zihinsel kapasitede zayıflık, % 75 inde öğrenme güçlüğü olduğunu göstermektedir.

OTİSTİK ÇOCUKLARIN TİPİK ÖZELLİKLERİ

1.Otistik bir çocuk sürekli ağlayabilir. Uykudan uyandığında sakinleştirilmesi zordur. Sakinleştirilmesi için sevdiği bir aktivite sunulabilir.
2.Yıkanmaya, üstünü değiştirmeye,... bir çok yapılması gereken rutin işlere tepki gösterebilir.
3.Otistik bir bebeğe yaklaşıldığında kucağa alınmak için kollarını kaldırmayabilir, kendisine dokunulduğunda tepki gösterebilir.
4.Bazı otistik bebekler yattıkları yatağın veya bebek arabasının duvarlarını uzun süre tekmeleyebilir bazıları ise kendilerini sallayabilir.
5.Norm içi kabul edilen çocukların ilgisini çeken şeylere otistik çocuk ilgi göstermez. İlgisini çeken şeyler daha çok kendi ilgi alanına yöneliktir. Dönen nesneler yada parlak eşyalara ilgi duyabilir.
6.Bazıları yüksek düzeydeki seslere tepki gösterirken bazıları hiç rahatsız olmayabilir.
7.Konuşulan dilin bir içeriği olduğunu anlayamaz. Bu içeriği anlamadığı için söyleneni veya istenileni yerine getiremez.
8.Hiç konuşmayanlar olduğu gibi. Beş yaşına doğru konuşmanın bir fonksiyonu olduğunu anlayabilir ve basit cümleleri yerine getirebilir.
9.Bazıları önceleri ilgi duyduğu, ihtiyacı olan eşyaları ifade ederken zamanla cümle kurmayı başarabilir.
10. Söylenileni olduğu gibi tekrar edebilir. Konuşan kişinin söylediği tonda ve gramer hatası yapmadan tekrar edebilir. (Ekolalik konuşma)
11. Konuşmaya kendilerini zorladıklarında cümle hataları, gramer hataları yapabilirler.
12. Cümle içinde kelimeleri yanlış kullanabilirler.
13. Ses düzenini yanlış kullanabilirler.
14. Zamirleri doğru ve yerinde kullanamazlar.
15. Cümleleri somut olarak alırlar ve buna göre yanıt verirler.
16. Gördükleri şeyleri bir bütün olarak algılayamazlar. Detaylara takılıp kalırlar.
17. Otistik bir çocuk dikkat etmeden merdiven çıkabilir, bisiklet sürebilir, karanlıkta bir eşyayı bulabilir.
18. İhtiyaç duyduğu şeyleri; bağırarak, yetişkinin elini tutup üstüne koyarak, işaret ederek ifade edebilir. İhtiyacı karşılandıktan sonra yanında bulunan yetişkine yokmuş gibi davranabilir.
19. İstediklerini işaret ederken parmağını değil elini kullanır.
20. Baktığı resimlerde, resmin bütününe değil ilgi duyduğu bir noktaya takılır kalır.
21. Otistik bir çocuk yemek yiyormuş taklidi yapamaz ama taklitle yemek yemeyi öğrenebilir.
22. Bazı otistik çocuklar jest ve mimikleri detaylara dikkat ederek anlayabilir. Jest ve mimiklere takılan bu çocuk iyi bir anlama yeteneğine sahipmiş gibi görünebilir.
23. Bazı otistikler eşyaları tadarak, koklayarak veya dokunarak tanımaya, araştırmaya çalışırlar. Bu hayatı boyunca bu şekilde devam edebilir.
24. Dokunulduğunda tepki gösterirken sarılmalardan hoşlanabilir.
25. acıya, sıcağa, soğuğa karşı dayanıklı olanlar vardır.
26. Stereotip hareketleri vardır. El çırpma, kendi çevrelerinde dönme, parmak şıklatma, karmaşık el – göz hareketleri gibi.
27. Bazılarının el ve parmak becerileri çok iyi olmasına rağmen bazen basit işleri yapmakta zorlanabilirler.
28. Bazı hareketleri taklit etmede zorlanırlar. İstenilen hareketin tam tersini yapabilirler.
29. Kıyafetlerini uygun sırayla giyemeye bilirler. Örneğin kazağın üstüne gömleğini giymeye çalışabilir.
30. Bazı otistikler çevresindeki insanlara tepki vermeyebilir, onlara yokmuş gibi davranabilirler.
31. Yürüdükleri yolların değiştirilmesine tepki gösterebilirler. Hep aynı yolu ve kaldırımı kulanmak isteyebilir.
32. Bazıları kendi rutin davranışları vardır. Örneğin koklamadan bir şeyi yemeye bilirler.
33. Nesnelere bağlanabilirler. Gazoz kapakları, şişeler, deterjan kutuları gibi.
34. Bazı otistikler yemekte oldukça seçici olabilirler. Sadece hamur işi yada et türü yemekler dışında bir şey yemek istemeyebilirler.
35. Tehlikelerin farkında değillerdir. Araçlardan, yüksek yerlerden sakınılması gerektiğini bilemeyebilirler.
36. Oyuncakları amacına uygun kullanmazlar. Örneğin bir kamyonun sadece tekerleği onun ilgisini çekebilir.
37. Yap – boz parçalarını resmin ne olduğunu bilerek değil ama parçaların içinde bütünü bularak yerleştirebilir.
38. Yaşıtlarıyla birlikte oynamazlar, oyun kurmada ve sürdürmede rol almazlar.
39. Müziğe aşırı ilgi gösterebilir. Parça sözlerini ezberleyebilir ama konuşma dilini kullanmada zorluk çeker.
40. Otistik çocuklarda duygusal gelişim normal çocuklara göre farklı gelişme gösterir.
(L.WİNG)

GELİŞİM BASAMAKLARI

Otizm bilindiği üzere “yaygın gelişim bozukluğu” dur. Bu nedenle otistik çocuğun yaşına göre içinde bulunduğu gelişim basamağının belirlenmesi gerekir. Bu tespit eğitimciye çocukla nerden, nasıl başlayacağına yardımcı olacaktır.

Norm içi kabul edilen çocukların yaşlarına göre gösterdikleri gelişim basamakları aşağıda çıkartılmıştır.

0 – 8 AY

Dil Gelişimleri

Müzik dinlerler,
Seslere karşı tepki verirler,sesler çıkarırlar,
Gülümseyebilirler,isimleri söylendiğinde tepki gösterirler.

Bilişsel Gelişimleri

Bir nesneden diğer nesneye bakabilirler,
Düşen bir nesneyi takip edebilirler,
Nesneleri çekebilirler.

Özbakım Becerileri

Biberonlarına uzanabilirler,
Parmaklarını emerler,
Bir nesneyi ağızlarına götürebilirler,
Yardımla bardaktan içebilirler,
Yardımla kaşıktan yiyebilirler.

Sosyalleşme

Çevresindekilere gülümseyebilerler,
Tanıdıklarına uzanırlar,aynadaki yansımalarına gülümserler,
İnsanların kendileri ile konuşmalarına gülümseyerek karşılık verirler.

İnce Motor Becerileri

Elerini kaldırıp,bakarlar.
Gözleriyle 180 derece takip edebilirler.
İki eli kullanarak kavrayabilirler.
Uzanabilirler
Nesneleri bir elinden diğerine geçirebilirler.

Kaba Motor Becerileri

Kafalarını tutabilirler
Dönebilirler
Oturabilirler
Emekleyebilirler
Tutunarak kendilerini çekebilirler.

14.Ay

Dil Gelişimleri

Objeleri isimlerinden tanıyabilirler
Müzik dinlemekten hoşlanırlar
İki kelimeli basit cümleler kurabilirler

Bilişsel Gelişimleri

Oyuncaklarıyla oynayabilirler
Kaybolan oyuncaklarını arayabilirler
İsmi söylenen nesneyi bulabilirler.

Özbakım Becerileri

Dökmeden bardaktan içebilirler
Kaşığı kullanmaya çalışırlar
Çoraplarını çıkarabilirler

Sosyalleşme

Evet ve hayır kelimelerinin anlamını bilirler.
İnsanların duygu durumunu anlayabilirler
Kısa süreli yalnız oynayabilirler
Çevresindeki insanlarla ilişki kurmaya çabalarlar

İnce Motor Becerileri

Avuçlayıp koparabilirler
Oyuncaklarını itebilirler
İki parmağını kullanabilirler
Bir eliyle diğer eline yardım edebilirler.

Kaba Motor Becerileri

Tek başlarına yürüyebilirler
Tutunarak merdiven çıkabilirler
Topu takip edebilirler.

14-24 Ay

Dil Gelişimi

Kelimelerin sayısı artmıştır
Resimleri isimlendirebilirler
Çok basit komutları gerçekleştirebilirler
Teknik bir dil kullanabilirler.

Bilişsel Gelişim

Objeleri aletler gibi kullanabilirler
Nesnelerin görevlerini ilişkilendirebilirler.
Deneme-yanılma yoluyla öğrenebilirler
Nesneleri büyüklük sırasına göre dizebilirler.

Özbakım Becerileri

Yardımsız bardaktan su içebilirler
Saçını tarayabilirler
Kaşığı kullanarak yemek yerler
Fermuar açıp kapatabilirler
Düğmesiz,lastikli kıyafetlerini çıkarabilirler
Tuvalet ihtiyaçlarını söyleyebilirler.

Sosyalleşme

Hayali oyunlar oynayabilirler
Yaşıtlarının oyunlarına katılmak isterler
Hayır kelimesini kullanırlar

İnce Motor Becerileri

Küplerden kule yapabilirler
Basit yap-bozları yapabilirler
Kitap sayfalarını açabilirler

Kaba Motor Becerileri

Sandalyeye tırmanabilirler
Tek ayak üstünde durabilirler
Zıplayabilir,topu tutup tekme atabilirler

36.Ay

Dil Gelişimi

Vücut parçalarını bilir,isimlendirirler
Sıfatları kullanmaya başlarlar.
Oldukça fazla soru sorarlar

Bilişsel Gelişim

Saymaca yapabilirler
İnsan yüzü çizebilirler
Ana renkleri bilirler

Özbakım Becerileri

Ayakkabılarını giyip-çıkarabilirler
Tuvalet ihtiyacını yapabilirler.
Günlük rutin işleri bilirler
Basit kıyafetlerini giyip-çıkarabilirler

Sosyalleşme

Hayali oyunlar kurup oynarlar,
Kendi eşyalarını tanır ve korurlar
Sıralarını bekleyebilirler (kısa süreli)
Yardım isteyebilirler
İhtiyaçlarını önce kendileri karşılamaya çalışırlar
Çevrelerine karşı ilgili ve meraklıdırlar.

İnce Motor Becerileri

Kitap sayfalarını tek tek çevirebilirler
Makasla kesebilirler
Çekmece ve kapıları açabilirler,
Boncukları ipe dizebilirler.

Kaba Motor Becerileri

Koşup,tırmanabilirler
Oyuncaklarını iterek veya çekerek yürüyebilirler
Üç tekerlekli bisiklete binebilirler.

EŞLİK EDEN PROBLEMLER

Otizm ve Epilepsi
Otistiklerde epilepsi görülme oranı %4-32 (otistiklerin yaklaşık 1/3'ü) arasındadır.

Otistik çocuklarda bu nöbetlerin, en sık ilk 3 yaşta ve ergenliğe geçiş olmak üzere 18 yaşına kadar, hastaların %25-35'inde görüldüğü belirtilmiştir. Hastalarda ciddi EEG anomalileri sık olup, uykuda, değişik zamanlarda veya daha sık yapılmış kayıtlarında bozukluğa rastlama oranı %80 olarak bildirilmiştir. West sendromu ve Landau-Kleffner sendromu gibi bazı epileptik sendromlar otizmle yakından ilişkilidir. Antiepileptik tedaviye yanıt veren ve geri dönüşümlü epilepsi- otizm tabloları da bulunmaktadır. Angelman ve Rett sendromu gibi genetik hastalıklar çerçevesinde otizm, ağır EEG anormalliği ve durdurulamayan dirençli epilepsi nöbetleriyle de ilişkilidir. Otizmde epilepsi nöbetleri gözden kaçabilecek kadar farklı ve çeşitli olabilir. Örneğin anlık dalma nöbetlerini tanımak zor olabilir. Eğitimcilerin dikkatini bu tip nöbetlerin çekmesi hiç de seyrek rastlanan bir olgu değildir, ayrıca gözden kaçan epilepsi nöbetleri çocuğun gelişimine ve eğitimine zarar verebilir. Otizmde epilepsi nöbetleri,
belirgin bir nedene bağlı olan semptomatik nöbetler halinde daha çok ortaya çıkar.

Otizm ve Zeka Geriliği

Otistiklerin %70’inde Mental Retardasyon yani zeka geriliği görülmektedir.

Kişinin zeka geriliği tanısı alabilmesi için aşağıdaki kriterlerden en az ikisinde yetersizlik olmalıdır: iletişim, kendine bakım, ev yaşamı, toplumsal / kişiler arası beceriler, toplumsal olanaklardan yararlanma, kendi kendini yönetip değerlendirme, okulla ilgili işlevsel beceriler, iş, boş zamanları değerlendirme, sağlık ve güvenlik .

Başlangıcın 18 yaşın altında olması gerekmektedir.

Şu şekilde sınıflandırılır:

1.Hafif derecede zeka geriliği: Zeka bölüm düzeyi 50-55 ile yaklaşık 70 arasındadır. Bir miktar konuşma geriliği olabilir, ama günlük konuşmaları yürütür. Motor gelişme normaldir, karmaşık olmayan günlük işleri yürütebilir. Zeka sorunu 10’lu yaşların sonlarında belli olur, ancak 6. sınıf düzeyinde okul becerisi gösterir, ilköğretimi özel eğitim eşliğinde bitirebilir. Erişkin yaşlarda kendi başına yaşayabilecek toplumsal ve mesleki işlevleri becerebilir, ancak bir stres faktörü karşısında denetim ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. Zeka geriliğinin %85’ini bu grup oluşturur.

2. Orta derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 35-40 ile 50-55 arasıdır. Anlama ve dil yetisinde, kendine bakma ve motor becerilerde gerilik vardır. Özel eğitimle 2. sınıf düzeyinde okuma yazma ve saymayı öğrenebilir. Basit talimatları alır, çok karmaşık olmayan sosyal etkinliklere uyum gösterip katılabilir. Erişkinlikte yarı beceri isteyen işlerde çalışabilirler, ancak hayat boyu denetim gerekir. Zeka geriliklerinin %7-10 civarını bu grup oluşturur.

3.Ağır zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25 ile 35-40 arasıdır. Belirgin motor gerilik vardır. Dil yetisi çok az ve geç gelişir. Kendilerine bakımla ilgili çok az ve basit işler yaparlar. Genel olarak yaşam boyu bakım ve denetime gerek vardır. Bu grup, zeka geriliğinin %3-4’ünü oluşturur.

4.İleri derecede zeka geriliği: Zeka bölümü düzeyi 20-25’in altındadır. Grubun %1-2’sini oluştururlar. Çok basit talimatları ve açıklamaları güçlükle anlayabilirler. Çoğu, ağır motor gerilik ve sakatlık nedeniyle hareketsiz kalır ya da yardımla hareket eder. Tüm hayati işlev ve bakımlarını başkaları yapar. Beyin zedelenmesi fazla olup, epilepsi, hareket, görme ve işitme bozuklukları görülebilir. Çoğunun yaşamları uzun sürmez.
Mental retardasyonun öğrenme bozuklukları ya da iletişim bozukluklarından farkı, bu bozukluklardaki zeka gelişiminde ya da uyum fonksiyonunda bir yetersizlik olmamasıdır.


Otizm ve Hiperaktivite

Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bireyin yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareketlilik, istekleri erteleyememe (impulsivite) ve dikkat sorunlarıyla kendini gösteren psikiyatrik bir bozukluktur.
Hiperaktivite bozukluğu olan çocukların beyinlerinde dopamin salgısının eksik olduğu düşünülmektedir. Bu çocuklarda beyin ön bölgesi iyi çalışmaz. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun bir nedeni de kalıtımsal etkenlerdir. Özellikle babadan genetik olarak gelen bir eğilim olduğu düşünülmektedir.

Ortalama rastlanma sıklığı %5-10 dur. Erkeklerde kızlara göre 3-9 kez daha sık rastlanır. Bu bozukluğa sahip çocukların özellikleri birbirinden farklılıklar gösterir. Tanının konulması okul çağına kadar sarkabilir. Genelde çocuk ilkokula başladığında, yani 6-7 yaşlarında fark edilir. Bazı çocuklar da ise anaokulunda grup disiplinine uymama gibi davranışları sebebiyle fark edilebilir.

Hiperaktif bir çocuk aceleci ve sabırsızdır. Çok konuşur, söz keser, dikkatsizdir, ani tepki gösterir. Durup dururken yola fırlar, istediği şeyin hemen olmasını ister, kurallara uymaz ve başı sık derde girer. Motor takılmış gibi hareketlidir. Az uyur, unutkandır. Arkadaşları tarafından dışlanır. İlişkilerinde zorluklar yaşar. Anneler çocuklarını kontrol altına alırken oldukça zorlanırlar. Bu çocuklarda agresyon, anksiyete gibi bulgulara da klinik tabloda sıkça rastlanır. Çoğu zaman yaramazlıkla hiperaktivite birbirine karıştırılır.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocukların büyük çoğunluğu aynı özellikler göstermesine rağmen bireysel farklılıklar dolayısıyla tedavi boyunca yapılacak etkinlikler birbirinden farklılık gösterir.

Otistik çocukların büyük bir bölümünde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna rastlanır. Otistiklerin büyük bir bölümünün dikkati oldukça dağınıktır. Özellikle aşırı hareketlilik iki yaş civarında fazlasıyla belirgindir. Otistik çocukların bir kısmında bu hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromu uzun süre devam eder. Dolayısıyla da en temel sorunlardan biri haline gelir. Zaman içinde aşırı hareketlilik dönemleri azalır ya da aşırı aktif dönemleri, hareketliliğin az olduğu dönemler izler. Aşırı hareketliliğin sadece belirli bir ortamda ve durumda görüldüğü de olur.

Otizmdeki başlıca sorunlardan birinin dikkati sağlayan sistemde olduğu düşünülmektedir. Bu yüzden otizmin hiperaktivite ve dikkat eksikliği sendromuyla uzaktan da olsa bir yakınlığı olduğu düşünülmektedir.


Otizm ve Özel Öğrenme Güçlüğü
Özel Öğrenme Güçlüğü; disleksi, diskalküli, disgrafi... gibi birkaç alt bölümden oluşan; dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur.
İlkokula başlayan Özel Öğrenme Güçlüğüne sahip çocuklarda; okumayı geç öğrenme, hatalı veya eksik okuma, okuduğunu anlamada zorluk, yavaş okuma hızı, eksik, bozuk, hatalı yazım ve matematiği kavramada zorluk gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazen hafif formları fark edilmeyebilir.
Özel öğrenme güçlüğünde görülen bu belirtiler zeka düzeyinin düşük olduğuna işaret etmez, hatta üstün zekalı veya üstün yetenekli çocuklarda dahi görülebilmektedir. Zihinsel engelli çocuklarda performans pek çok farklı alanda genel bir düşüklük gösterirken, özel öğrenme güçlüğüne sahip çocuklarda özellikle okuma, yazma veya matematik alnındaki becerilerin kazanılmasında bir güçlük şeklinde kendini gösterir.
Özel öğrenme güçlüğü olan çocuklarda dikkat bozukluğu da görülür. Bu nedenle bu çocuklara bir uzman tarafından sistemli bir dikkat eğitimi verilmelidir. Sözel, işitsel, görsel eğitim metotları seçilmelidir. Sınav sorularını çabuk okuyamazlar ve cevapları yeterli sürede yazamazlar. Bu nedenle bu çocuklara sözlü sınav yapılması daha etkin olur. Çoktan seçmeli sınavlarda (test) daha başarılı olurlar.
Özel öğrenme güçlüğü gösteren çocuklarda en çok dikkat çeken alan disleksidir. Disleksi, doğuştan gelen gelişimsel disleksi ve travmaya bağlı disleksi olarak ikiye ayrılır. Doğuştan gelen disleksi, doğum öncesi ,doğum sırasında ve doğum sonrası oluşan komplikasyonlara bağlı olarak ortaya çıkar. Annenin hamilelik sırasında yetersiz ve dengesiz beslenmesi, geçirdiği enfeksiyonlar ve bilinçsiz ilaç kullanımı, uzun ve zor doğum, plasenta anomalileri, doğumdan sonra bebeğin nefes almasındaki gecikme ve geçirdiği ateşli hastalıklar disleksiye neden olabilir. Kalıtsal etmenlere bağlı olarak da disleksi ortaya çıkabilir.

Erken tanı bu çocukların gelecekte alacakları eğitimin tespiti açısından çok önemlidir. Bu konuda çocuğa yardımcı ve destek olunmalıdır.

Dislekside görülen klinik özellikler şunlardır:

Okuması yavaştır, özellikle bilmediği ve uzun kelimeleri okumakta duraklama ve okuyamama görülür. “p,b,d” ya da “h,y; s,z” harflerini birbiri ile karıştırır. Kelimeleri kısaltarak ve tahmin ederek okur. Yüksek sesle okurken anlamlı ritim, tını ve ton verme bozuktur, vurgu yanlış olabilir. Okuduğu öykünün anlamını çıkaramaz. Yazma bozuktur. Birbirine yakın kelimeleri ayıramaz. Satır takibini karıştırabilir.satır başına geçmede zorluk çeker. Kelime atlayıp, okumayı reddedebilir ya da bambaşka bir kelime yerleştirebilir. (http://otizm-autism.tr.gg)

Haber Ara