Anne oldum bana neler oluyor!
Doğum bir kadının hayatında yaşadığı en büyük değişikliklerden biri. Bazen mutluluğun yanında hüzün de getirebiliyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-27 15:55:10
Doğum bir kadının hayatında yaşadığı en büyük değişikliklerden biri. Sadece yeni bir bebek dünyaya gelmiyor, annenin de dünyası büyük ölçüde değişiyor.
Bir yanda; kendinden bir parçaya, onun yardımına-bakımına muhtaç küçücük bir canlıya hayat vermenin keyfi, bir yanda hayatında olabileceğini düşündüğü değişikliklerin verdiği hüzün...
Doğumdan sonraki ilk iki üç gün anne için gerek duygusal, gerek de fiziksel olarak oldukça yoğun geçmektedir. Hastaneden eve dönen anneyi kapıda; sevincin, mutluluğun yanında ve belki de onlardan da yoğun olarak korku, kaygı, endişe, çaresizlik, ne yapacağını bilememe gibi duygular karşılamaktadır. Özellikle hamilelik istenmeden gelişmişse, evlilikte bazı sorunlar varsa, bebekte anne karnındayken veya doğum sırasında-sonrasında bir sorun yaşanmışsa, anneye destek olacak kişiler yoksa veya yetersizse işler daha da zorlaşmaktadır. Bebek her ağladığında bir telaş almaktadır anneyi: "Ne istiyor anlayamıyorum?", "Onu nasıl susturabilirim?", "İyi bir anne olmayı başarabilecek miyim?" gibi duygularla kendini yetersiz, çaresiz hisseden anne bir yandan da "Bundan sonra ki hayatım nasıl olacak?", "Kendime hiç vakit ayıramayacak mıyım?", "Süt veren bir inek gibi hissediyorum kendimi.", "Bütün gün nasıl geçiyor anlamıyorum?",
"Benim başka işim yok mu?" türünden sorular sormaktadır kendine.
Yeni annenin kafası çok karışıktır, sık sık gözleri dolmaktadır, çok halsiz ve bitkindir, dikkatini bir türlü toplayamaz, derin derin iç çeker, vücudundaki her noktanın ağrıdığını hissetmektedir. Zaman zaman bebek için çok endişelenirken bazen de her şeyi bırakıp kaçmayı arzulamaktadır, yanında yatan ve hayatını karman çorman eden bu küçük şey de kimdir?
DOĞUM SONRASI HÜZÜN
Doğum sonrası hüzün olarak adlandırılan bu durum normal olarak kabul edilmektedir. Oluşumuyla ilgili olarak; zaman zaman hormonlar, biraz genetik, biraz da pisikososyal nedenlerden söz edilmektedir. Bir hafta-on gün içinde annemiz bebeğine ve yeni ortamına uyum sağlamaya başlayacak, nasıl davranması gerektiğini yavaş yavaş öğrenecektir. Bu hüzün dönemi; gebeliğin son döneminde ve doğum sırasında çok endişeli olanlarda, adet öncesi dönemlerde kendini çok gergin hissedenlerde, doğum olayından korkanlarda biraz daha ağır yaşanmaktadır.
Doğuma yakın dönemlerde anneleri bu konu hakkında bilgilendirmek çok yararlı olacaktır. Bir diğer önemli nokta da; bu hüznün uzaması veya bu dönem sırasında yaşananların çok şiddetli olması halinde bir uzmana danışılması gerekmektedir.
DOĞUM SONRASI DEPRESYON
Doğum sonrası depresyon hüznün uzadığı ya da şiddetli seyrettiği durumlarda akla gelmeli ve hüznün aksine hemen tedavi edilmelidir. En sık görüldüğü dönem, doğumdan sonraki iki-dört hafta içindedir.
Kadın; kadınlık ve annelik rolünü benimsemekte güçlük çeken bir yapıdaysa doğum sonrası depresyona daha sık rastlanır. Ortada bir bebek vardır ve onun bakımından en azından ilk dönemlerde birincil olarak sorumlu olacak kişi annesidir, bu rolü benimseyememiş kadınlar için bu dönem oldukça zor geçmektedir. Kadın anne olduğunda; öncelikle annesiyle yaşadıklarını tekrar gözden geçirecek ve kendine annelik rolü benimsemeye çalışacaktır. Anneyle ilişkileri sorunlu olan kadınlar anne olduklarında, geçmiş gerginliklerini tekrar tekrar yaşayacak ve bu nedenle de depresyona daha yatkın olacaklardır. Evliliklerinde sorun yaşayan ve bu sorunlarla baş etmekte güçlük çeken kadın; anne olduğunda sorunlar daha da katlanmış olarak karşısına çıkacak ve baş etmek neredeyse olanaksız hale gelebilecektir. Baş edemedikçe artan sorunlar anneyi depresyona doğru itebilecektir.
ANNEYE DESTEK GEREK!
Annelik konusunda deneyimi olmayan kadınlar için ilk dönemlerde yakınlarından alacakları desteğin önemi çok büyüktür. Kendini çaresiz, beceriksiz hisseden yeni anne, yakınlarından da arzuladığı fiziksel ve/veya ruhsal desteği alamadığında bu duyguları daha da derinleşerek depresyona daha yatkın olabileceklerdir.
Hamileliği zor geçiren veya düşük tehdidi yaşayan veya zorlukla hamile kalmış anneler sahip oldukları bebeklerini her an kaybedebileceklerini düşünerek gergin, kaygılı, telaşlı olabilirler. Doğuma yakın bir dönemde, doğum sırasında
ya da hemen sonrasında yaşamında olumsuz değişiklikler (iş kaybı, para kaybı, yakınlarının hastalığı v.b.) yaşayan annelerin uyum sağlama becerilerinde azalmalar olabilmekte, depresyon bu kişilerde daha sık görülebilmektedir. Doğum sonrası depresyona girme olasılığı, geçmişte depresyon gibi bir psikiyatrik hastalık yaşayanlarda veya ailesinde böyle bir hastalık olanlarda daha fazladır.
DEPRESYONUN BELİRTİLERİ...
Doğum sonrası depresyon yaşayan kişilere neler olmaktadır sorusuna göz atacak olursak; anne yoğun bir sıkıntı, endişe içindedir, sürekli gözü yaşlıdır. Canı hiçbir şey yapmak istemez, hatta bebeğine bakmak bile çok zor gelmektedir, bu nedenle de kendini suçlu hissetmektedir. Çok iştahsızdır, emzirdiği halde kilo vermektedir. İyi bir anne olamayacağını düşünerek umutsuzluğa kapılır. Kendini oldukça beceriksiz ve yetersiz hissetmektedir. Dikkatini bir türlü toplayamaz. Sürekli yorgundur ve halsizdir. Zaten uyku düzeni de bozulmuştur. Zaman zaman bebeğini istemediğini, ondan bıktığını düşünen anne, bu düşüncelerinden dolayı kendinden utanmakta, kendini ayıplamaktadır. Yaşamdan bıktığını, ölmek istediğini düşündüğü anlar bile olabilmektedir.
Nedenleri genellikle iki alt başlık altında toplanabilir.
Biyolojik nedenler: Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron düzeylerinin doğumla birlikte ani düşmesi depresyondan sorumlu tutulmuştur. Geç başlangıçlı doğum sonrası depresyonda tiroit bozuklukları rol oynayabilir. Ayrıca folat eksikliğinin de doğum sonrası depresyonda etkili olabileceği düşünülmüştür.
Psikososyal nedenler: Doğum yapan tüm kadınlarda hormonal değişiklikler olmasına rağmen psikiatrik bozuklukların ancak kadınların %10-15'inde gelişmesi sosyal stres, kişiler arası ilişkiler, sosyal destekle ilgili olduğunu göstermektedir. Hayatlarını kendilerinden çok dış faktörlerin yönettiğini düşünen anneler doğum sonrası depresyon açısından yüksek risk grubundadır. Psikanalitik kurama göre bağımsız kendiliğin kaybıdır ve anne sadece alıcı rolünü kaybetmiş, besleyici rolünü de üstlenmiştir. Gebeliğin bitmesi fetusla olan yakınlığın kaybı olarak hissedilmekte ve sevilen birinin kaybını hatırlatabilmektedir.
Bir kadının bunu yaşamasındaki nedenler hamilelik sırasında yaşadıklarına mı, yoksa bebek doğduktan sonra karşı karşıya kaldığı durumlara mı daha çok bağlıdır?
Her iki durum da etkili olmaktadır. Doğum sonrası depresyon için risk faktörleri şunlardır; Geçmişteki ruhsal sıkıntılar (depresyon, bunaltı, kaygılar), evlilikle ilgili sorunlar, ailede ruhsal hastalık öyküsü, evli olmama, istenmeyen gebelik, annelik rolü için hazırlıksız olma, ilk gebelik olması, doğum korkuları, sosyal desteğin olmayışıdır.
Doğumla birlikte değişen rol tanımları (çift olmaktan anne, baba olmaya geçiş) ve bebek bakımının getirdiği psikososyal stresler ruhsal sorunların ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Gebelik süresince evlilik gerilimi ve doyumsuzluğu, istenmeyen hayat olayları ileri sürülmüş nedenlerdendir. Özellikle eşlerinden yeterli destek alamayan, evlilik ilişkilerinde sorunlu olan kadınlarda doğum sonrası depresif belirtilerinin ortaya çıkma riski yüksektir.
TEDAVİSİ VAR!
Bu zorlu dönem; tedavi ile üç ay içinde düzelebilir. Tedavide amaç; anneliği tanımlamak bu işin zorluklarını ortaya koymak, annenin özellikle bebek ile olmak üzere yaşamındaki diğer insanlara karşı duygularını açıkça ifade etmesine yardımcı olmak, bebekle ve kendi yaşamıyla ilgili sorunları çözme becerisine katkıda bulunmak ve baş etme becerilerini geliştirmeye çalışmaktır. İntihar, yoğunnsuçluluk duyguları, aşırı kilo kaybı annenin bebeğe ve/veya kendine bakamaması hallerinde, doktor kontrolünde ilaç tedavisi gerekli olabilmektedir.
ANNENİN DEPRESYONU BEBEĞİNE DE YANSIR!
Doğum sonrası depresyon; tedavi edilmediğinde anne, bebek ve yakın çevresi bu durumdan büyük zarar görebilir. Anne, giderek kendini daha yetersiz, beceriksiz hisseder, tüm ilgisini- neşesini kaybeder, yaşam becerileri azalır. Anne bu durumdayken bebeği ile iletişim kuramaz, tüm dikkati kendine yoğunlaştığından bebeğini neredeyse fark edemez ve bu durumdan ciddi biçimde acı duyabilir.
Depresyondaki annenin bebeğinin çevreyle iletişim kurma becerileri gelişemez, annesiyle göz göze temas edemeyen, sevildiğini algılayamayan bebeğin tepkileri gecikmiş olarak ortaya çıkar, sadece çok ağlamaktadır. İlerleyen zamanlarda çatışmalarını çözmek, duygularına çeki düzen verme anlamında da çok başarılı olmaz. Bebek, kendini yalnız bırakılmış, istenmemiş, terk edilmiş, itilmiş kısacası sevilmiyor gibi hisseder. Annenin depresyonu düzeldikçe bebeğin davranışları da
normale dönebilir. Anne çocuk arasında sevgi ilişkisi, tekrar kurulabilir.
Nadir olmakla birlikte, bazı annelerde doğum sonrasında çok daha ağır hastalıklar gözlenebilmektedir. Anne kimsenin duymadığı sesler duyabilir, çevresindekileri olduklarından farklı algılayabilir, bebeğini red edebilir, hatta bebeğini düşman görerek öldürmeyi düşünebilir ya da bunu gerçekleştirilebilir. Annenin davranışları doğumdan sonraki ay içinde çok garipleşmişse, bebeğe karşı tutumları belirgin olarak itici ise, zarar görmekten veya zarar vermekten ciddi endişeler duyuyorsa bu durum da hemen bir psikiyatri uzmanına danışılarak gerekli tedavi başlanmalıdır.
Doğum sonrası depresyon normal depresyondan ne açıdan farklılıklar gösterir?
İntihar düşüncesi doğum sonrası depresyonda çok daha azdır. Akşamları daha kötü olmaktadır. Süre daha kısadır (6-8 hafta), zihin karışıklığı daha fazladır.
Belirtileri nelerdir?
Şiddetli hüzün ya da boşluk duygusu; duygusal küntlük ya da duyarsızlık
Aşırı yorgunluk, enerji eksikliği gibi bedensel yakınmalar
Aie, arkadaş ya da keyif veren etkinliklerden uzak durma
Bebeklerini yeterince sevmedikleriyle ya da bebeğin beslenmesiyle, uykusuyla ilgili endişeler, bebeğe zarar verme korkusu
Konsantrasyon güçlüğü
Bellek zayıflığı
Psikomotor hareketlilikte artış, yerinde duramama
Endişe, sinirlilik, sıkıntı, bunaltı, kendiliğinden ağlamalar ve panik atak
İştahsızlık, kilo kaybı, uykusuzluk
Bebekle ilgilenmek istememe ve bebeği öldürmek istemeyle ilgili düşünceler
Mutlu olmaları gerekirken çökkün duygulara sahip oldukları için suçluluk duygusu, ilgi ve istek kaybı.
Genellikle hangi yaş grubundaki doğum yapan kadınlar yaşıyor?
Erken yaşta gebe kalan (bluğ çağının hemen sonrasında) kadınlarda risk %30 daha fazladır. Geçmişte depresyon öyküsü olan kadınlarda doğum sonrası depresyon riski %25'tir. Daha önceki gebeliğinde doğum sonrası depresyon yaşayan ve şimdi ise hüzün bulguları mevcut olan kadınlarda major depresyon gelişme riski %85'tir.
Depresyonun tedavisinde hangi yöntemler önerilir?
Doğum sonrası duygusal değişmelerin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, bu durumun tedavisi mümkündür. Doğum hüznü durumu ortaya çıktığında, istirahat ederek, bebek uyuduğunda uyuyarak, aile bireyleri ya da arkadaşlarından yardım alarak, her gün düzenli duş alıp giyinerek, dışarı çıkıp yürüyüş yaparak ve rahatlamak isteği zamanlarda bir çocuk bakıcısını çağırarak rahatlayabilir.
Daha ağır depresif durum ortaya çıktığında mutlaka tıbbi değerlendirme yapılmalıdır. Depresyona neden olabilecek tıbbi durumları dışlamak için tıbbi muayene, tetkikler ve gerektiğinde antidepresan veya antipsikotik ilaç uygulaması yapılabilir. Bireysel terapi ya da grup terapisi, mümkün olduğunda anne ve babaya yönelik danışmanlık verilir.
Kimi zaman intiharla sonuçlanan doğum sonrası depresyon yaşayan kadınların eşlerine ve ailelerine ne gibi görevler düşmektedir?
İyi bir sosyal destek önemlidir. Antropolojik olarak bazı kültürlerde ilk 40 gün annenin dinlenmesi gerektiği zaman olarak öngörülmüştür. Dinlenme, sağlığına kavuşma, yeme ve uyuma dönemidir. Kadının ailesi yemeğini hazırlar, ev işlerini yapar ve bebeğe bakar. Böylece sosyal destek, eğitim, bebek bakma, sosyal algılama (annelik durumu) sağlanır. Bu dönemde annenin çevresindeki sevdikleri tarafından desteklenmesi gerekiyor. Elbette ilk destekleyecek kişi babadır. Bebek bakımında annenin güvendiği anneanne ya da teyzeler de bu hüznün geçişinde yardımcı olacak kişilerdir.
Hamilelik sırasında bir kadının bu duruma maruz kalmaması için kadın doğum uzmanına ne gibi görevler düşüyor?
İlk gebelik vizitinde mutlaka detaylı bir öykü alması ve geçirilmiş psikiatrik bozuklukları ve ailede psikiatrik hastalık öyküsünü sorgulamak gerekir. Bu tip öyküleri olan hastalarda bu konuda dikkatli davranması gerekir. Annenin tüm soruları, gebelikle ilgili endişeleri değerlendirilip, gerekli cevapların verilmesi önemlidir. Gebelik boyunca anneye özellikle baba tarafından sosyal destek sağlanması önerilir. Gebelik takiplerinde ve yapılacak tetkiklerde anneye destek olması önerilir. Doğum eyleminin uzun ve zor olmaması için gereken her türlü önlemi doktorun alması önemlidir.
Hamileliğin başlangıcından itibaren önlem olarak psikiyatrist ya da psikolog desteği almak gerekir mi?
Gebelik öncesinde herhangi bir psikiyatrik hastalığı olan ya da daha önceki doğumu sonrasında depresyon geçirmiş olan hastalara bu desteği önermek gerekir.
Doğum psikozu ile lohusa sendromu arasındaki farklılıklar nelerdir?
Lohusa sendromu (annelik hüznü) doğum sonrası birkaç gün içinde başlayıp 7-10 gün içinde düzelir. Bunaltı, sıkıntı, sinirlilik, ağlama, çabuk sinirlenme, unutkanlık ve dikkat dağınıklığı gözlenir. Lohusa sendromu kendiliğinden düzelir ve tedaviye genellikle gerek kalmaz. Doğum sonrası psikozu, doğum sonrası depresyonunun daha ağır bir şeklidir. Semptomları, hezeyanlar (yanlış düşünceler), halüsinasyonlar (ses duyma ya da gerçek olmayan bir şeyler görme), bebeğe zarar verme düşünceleri ve ağır depresif belirtilerdir. Mutlaka bu gurup hastanın bir uzman tarafından değerlendirilmesi ve tıbbi yardım alması gerekir.
Anne adaylarına bu konuda önerileriniz neler olabilir?
Gebeliğin normal fizyolojik bir olay olduğunu akıllarından çıkarmamaları gereklidir. Yeni bir bebekle baş başa kalmak, ona bakmak yeni doğum yapmış anneleri tedirgin eder. Aylardır beklediği bebek yanı başındadır ama başka bir varlıktır; küçücük, konuşamamakta, istediğini anlatamamakta ve ağlamaktadır. Onu emzirmek, temizlemek, altını açmak, gazını çıkarmak gibi işler sizi beklemektedir. Bambaşka bir sayfa açılmıştır. Anneliğin ilk adımlarını atmakta, onunla yaşamayı öğrenmekte, siz onu o sizi tanımaya çalışmakta ve birbirinize alışma dönemindesiniz. Bu zor dönemde mutlaka eş ve aile desteği almakta fayda var. Ayrıca bu dönemi daha rahat atlatmak için bir doğum öncesi eğitim grubuna katılmak, gerekli dökümanları okumak faydalı olacaktır. Ayrıca onları tedirgin eden, kaygılandıran her türlü fizyolojik ve psikolojik değişiklikleri doktorları ile paylaşmaları ve kafalarında büyütmemeleri gerekir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara