Yazarlar, Uludere için birleşti
Yazarların bugünkü gündem konusu Uludere katliamı. Köşe yazılarında Uludere katliamına yer veren yazarlar Başbakan Erdoğan'ın ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in açıklamalarını eleştirdi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-25 14:49:27
Türk Hava Kuvvetleri'nin Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 vatandaşın hayatını kaybetmişti. Olayın ardından aylar geçmesine rağmen bombalama emrini kimin verdiği bilgisi hala netlik kazanmadı. ABD gazetesi, Wall Street Journal'ın ' istihbarat ABD'den geldi' haberi üzerine tekrardan gündeme gelen Uludere Katliam'ına yazarlar köşe yazılarında geniş yer verdi. Başbakan'ın 'özür diledik, hata dedik daha ne uzatıyorsunuz' açıklaması üzerine yazarlar Başbakan'a ve Uludere'deki politikalarına isyan ettiler.
Öte yandan Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Özlem Albayrak, Hilal Kaplan, Ali Bayramoğlu ve Ali Akel Uludere'de 34 kişinin katledildiği olaya ilişkin olarak Başbakan Tayyip Erdoğan'ın devlet adına açık bir şekilde özür dilememesini eleştirdi. Ayrıca Yenişafak gazetesi yazarlarının birincil gündem olarak belirlemesi haber sitelerinde "Yenişafak'tan Uludere İsyanı" olarak kayda geçti.
Zaman Gazetesi yazarlarından Hüseyin Gülerce, bugünkü köşe yazısında Uludere olayının, hükümeti ve Kürt sorununun çözümünü sıkıntıya sokan en büyük kırılma noktası olarak gördüğünü ve AK Parti'nin can evinden vurulmaya çalışıldığını iafde ederek Uludere'nin çözümü için acil hamlelere ihtiyaç olduğunu yazdı.
Habertürk Gazetesi yazarı Umur Talu ise; İdris Naim Şahin'in Uludere'de hayatını yitiren 34 kişi için 'figüran' ifadesini kullanmasını eleştirdi. Talu, Bakan Şahin'in "figüran" benzetmesine "Öyleyse, hepimiz figüranız" yanıtı verdi.
Uludere katliamı üzerine yazarların kaleme aldığı yazılardan hareketle AK Parti'nin Uludere Katliam'ın da yanlızlaştığını ve kısa zamanda çözüm getirmediği tadirde ise bu sorunun altında kalabileği tespitleri yapılıyor.
İşte yazarların Uludere isyanından alıntılar ;
Maya Arakon
Başbakan Erdoğan’ın 34 sivilin bombalanarak öldürüldüğü Uludere Roboski katliamından sonra uzun süren suskunluğunu bozup, adeta isyan edercesine söylediği sözleri duymuşsunuzdur. Alıntılamak gerekirse “Bizim silahlı kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladılar. Ama birileri istismar ediyor. Bir hatanın olduğunu, hatamızın olduğunu söyledik. Allah aşkına tazminatsa tazminat. Bizim resmi tazminatımızın ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz? Kusura bakmasınlar.” dedi Başbakan. Ardından da ekledi: “Bu bir terör bölgesidir. Halkın, sivilin oturduğu bir bölge değildir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet mi Mehmet mi bilemez ki!”.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Özlem Albayrak
Roboski'nin evlat acısı çeken anneleri, bu özrü yeterli bulmadı, devletten özür beklediklerini beyan etti. Öte yandan devlet, Emine Erdoğan'ın gözyaşında somutlaşan şefkat ve merhamet duygusundan habersizmiş gibi davranmaya başladı.
Oysa daha geçtiğimiz ay bizzat Başbakan tarafından seçmeli Kürtçe derslerinin müfredata konacağı açıklanmıştı, karar hayata da geçirildi. Bu, Kürt meselesi zaviyesinden bakıldığında Cumhuriyet tarihinin en önemli adımlarından ve hükümetin "putkırıcı" ataklarından biriydi.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ali Bayramoğlu
Uludere hadisesi adım adım yeni derin bir politika ve karanlığı simgelemeye doğru koşuyor.
Hükümet hızlı, etkin ve adil bir şekilde hareket etmezse, suçluları ortaya çıkarmayı bilmezse, bu iş iyice çığırından çıkacaktır.
Bu ülke artık Başbakan'ın "vicdan"ıyla yetinebilecek noktayı çoktan aşmıştır; bu ülke "acı paylaşmakla" idare edilecek aşamayı da çoktan geride bırakmıştır... İhtiyacımız olan hukuktur, hukukun vicdanıdır, hukukun mantığıdır...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hilal Kaplan
Gelin görün ki, devletin Kürt meselesinde en yapıcı olduğu zamanda, savaş teknolojilerinin en geliştiği dönemde; devletin en cüretkâr suçları işlediği vakitlerde bile gerçekleşmemiş bir sivil katliamı gerçekleşti. Uludere, sırf bu sebepten ötürü bile soru işaretiyle yaklaşılmayı hak etmekteydi.
Nitekim Başbakan Erdoğan, daha geçtiğimiz Ocak ayında Uludere için "Ankara'nın derin dehlizlerinde kaybolmaz. Türkiye artık eski Türkiye değil. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Hiçbir tezgah, hiçbir komplo, hiçbir provokasyon gizli kalamaz" dememiş miydi?
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ali Akel
Roboski (Uludere) katliamının ardından altı aydır süren bir soruşturma var. Faciaya giden yolda yetkilendirmenin, yetki kullanımının, ilgili kurumlar ve sorumlulukları belli olduğu halde, Allah aşkına sayın Başbakan, söyler misiniz ne koydunuz yüreği kanayan annelerin önüne!
"Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık" diyorsunuz.
Allah aşkına, söyler misiniz hangi hatayı açıkladınız!..
Allah aşkına, açıklar mısınız? "Özrü de açıkladık" derken, ne demek istiyorsunuz...
Özür diliyorsanız, Kasımpaşalı gibi ortaya çıkın ve deyin ki:
"Evet, bir hata yaptık. Hem de öyle bir hata yaptık ki, bu hatamız bizi mezarımızda bile rahat bırakmayacak!.."
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hüseyin Gülerce
"Ortada büyük bir facia, korkunç bir trajedi var. Milletçe başımız sağ olsun. Bu acı, çilesi bitmeyen milletimizin acısıdır. Siperlerde, dağlarda, karakollarda askerlerimizi şehit veriyoruz. Yolunu bilmedikleri dağlara, ne için sürüklendiklerini anlamadan 'gerilla' yapılıp, ölümleri, bölücülüğün harcına karıştırılan gencecik insanlarımızı kaybediyoruz. Sürüklenmek istediğimiz, bir kardeş kavgasıdır."
Maalesef beş ay önce taşıdığım endişeler, hükümet ve yargı hızlı hareket etmediği için hâlâ devam ediyor. Hükümetin Uludere olayının vahametini tam anlayıp anlamadığı konusunda tereddütlerim var. Özellikle İçişleri Bakanı Şahin'in önceki günkü yaklaşımı beni sarstı.
Şahsen ben, Uludere olayının, hükümeti ve Kürt sorununun çözümünü sıkıntıya sokan en büyük kırılma noktası olduğunu görüyorum. AK Parti can evinden vurulmaya çalışılıyor, terörle mücadele zafiyete uğratılmak isteniyor. Durum gerçekten vahim ve çözümü için acil hamlelere ihtiyaç var.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Zeki Ceyhan
Başbakan Erdoğan Uludere'de 34 vatandaşımızın öldürülmesi ile ilgili tartışmalara son noktayı "Allahaşkına tazminatsa tazminat" sözleriyle koymuş bulunuyor!
Bir Amerikan gazetesinde çıkan "Uludere'nin istihbaratını biz verdik" açıklaması ile başlayan tartışmalara Başbakan Erdoğan'ın şu sözleri yeterince açıklık kazandırmıyor mu?
"Görüntülere ilişkin CD'leri izledim. Otuz-kırk kişilik gruplar! Katırlar var, insanlar var! O yükseklikten bu Ahmet midir Mehmet midir bilmek mümkün değil! TSK görevini samimi şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladık ama birileri istismar ediyor. Allahaşkına tazminatsa tazminat. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz?
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cengiz Çandar
Yürütmenin oluşmasına büyük katkıda bulunduğu bir ‘zihniyet iklimi’ Türkiye’yi sarıyor. Alın size, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in önceki gün Uludere katliamına ilişkin açıklamalarını. 34 çocuk-delikanlı yoksul vatandaşının F-16 bombalarıyla paramparça edilmesini “Özür dileyecek bir durum yok” diye niteledikten sonra, onları ‘terör örgütünün kaçakçılık faaliyetinin figüranları’ olarak ilan edebiliyor.
Oysa Başbakan, ondan bir gün önce “Özür diledik ya, fazlasıyla tazminat da verdik, daha ne istiyorlar” kabilinden bir açıklama yapmıştı.
Aslında ortada özür filan da yoktu. Bu bakımdan, İdris Naim Şahin’in söylediği daha da doğru. İşin ‘tazminat faslı’na ve Başbakan’ın açıklamalarına gelince, 13 yaşındaki oğlu Erkan Encü’yü kaybeden Felek Öncü şöyle diyor:
“Biz bu olayı Başbakan çözer demiştik. Onu dinlerken tüylerim diken diken oldu. Çocuklarımız parçalanarak öldürüldü. Başbakan’ın açıklamaları yüreklerimizi de, bizi de paramparça etti.”
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İhsan Dağı
"34 insanımız ki çoğu yaşı küçük insanlar, gençlerimiz, bunlar, bu olayın sadece figüranlarıdır. Esas filmin büyüğüne bakmak lazım. Filmin senaristi var, filmin başoyuncuları var ve bu filmin başka benzeri versiyonları var. Orada biz figüranlara takılıp kalıyoruz." Ne diyebiliriz ki bu sözlere? Önce, öldürülen 34 vatandaşa 'figüran' diyor, aşağılıyor onları, kişiliklerini değersizleştiriyor. Sonra, 'figüranlara takılıp kalıyoruz' diye karşı atağa geçiyor Bakan. Suçsuz yere öldürülen 34 insan, çocuklar, gençler... Bunlara mı takılacağız canım, geçelim!
O zaman şu sonuca varabilir miyiz? "Uludere'de 34 insan yanlışlıkla vurulmadılar; kaçakçı oldukları için, kaçakçılıkla da KCK'ya rant sağladıkları için bile bile vuruldular." Uludere olayında böyle bir mantığın (en azından şimdi, olaydan sonra savunma amaçlı) işlediğini gösteren bakanın konuşmasının can alıcı yeri; "Filmin bütününe bakıldığında özür dilenecek bir yanı yoktur". Tabii, neden özür dilensin ki? Ortada ne bir yanlış, ne da hata var! 'Samimiyetle işlerini yapan' kişileri kutlamak gerek böyle bir durumda. Zaten bu yapılmadı mı?
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ruşen Çakır
AKP hükümetinin facianın üstünü örtmek istese bile başarılı olamayacağı anlamındaki “örtmeye çalışamaz” değerlendirmem de büyük ölçüde yanlış çıktı. Aradan geçen süre içinde Roboski konusunu sürekli gündemde tutmak isteyenlerin sayıs ve etkileri sınırlı kaldı. Hükümetin açılım günlerinde Kürtler ve Kürt sorunu hakkında her vesileyle olumlu konuşan kişi ve çevrelerin böylesi zor günlerde ortadan kaybolmaları tabii ki şaşırtıcı değil. Anaakım medyamızın daha ilk anda görmemek için elidnen geleni yaptığı bu facianın takipçisi olmayacağı da baştan belliydi. (Bereket Wall Street Journal bir haber yaptı da mecburen, o da büyük ölçüde WSJ’yi yalanlamak için medyamız Roboski’yi hatırlamak durumunda kaldı) Yine de böylesine açık bir katliamın hiçbir şey olmamış gibi geçiştirilmesi bu kadar da kolay olmamalıydı.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Orhan Birgit
Sanki o 34 sivil yurttaşın üstüne birdenbire yağan bombalar; Uzakdoğu’da geçen ve bir ABD uçan kale filosuna ait İkinci Dünya Savaşı belgeselindeymiş!.. Erdoğan da o belgeseli önemseyen bir kişiymiş gibi tavır alıyor!
O belgeseli günümüze uyarlayan baş senaristi merak edenler için söyleyeyim:
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, önceki gün yaptığı açıklamayla, belgeseli izleyememiş olanlarımızın merakını bu tür olayları kanıksamış bir kişi edasıyla özetliyor:
“34 insanımız, çoğu yaşı küçük insanlarımız, bu olayın sadece figüranlarıdır. Filmin senaristi, başoyuncusu vardır. Figüranlara takılıp kalıyoruz” diyor.
-
Ahmet Altan
Ölüm karşısında hiçbir manevi değere aldırmayan bir dindar olabilir mi?
Hiç tanımadığı bir insanın mezar taşına rastladığında bile “Allah rızası için” bir Fatiha okuyan bir dinin dindarı bu insan, Uludere’deki ölülerden bir Fatiha’yı esirgemesini nasıl dindarlıkla açıklayacağız?
Üstelik, “yaratılanı severiz yaratandan dolayı” sözünü bir zamanlar diline pelesenk etmiş bir insandan söz ediyoruz, nasıl bir dindarlık“yaratılanlara” karşı bu hoyratlığı açıklayabilir?
Erdoğan’daki değişimi “dindarlıkla” açıklamanın gerçeği anlamaya pek yetmediğini düşünüyorum doğrusu.
Elbette bana gelen mektuplardan bütün Türkiye’yi ve Türkiye’deki bütün dindarları kapsayan genel bir sonuç çıkartamayız ama Erdoğan’ın davranışlarının Müslümanlar arasında hoşnutsuzluk yarattığını söyleyebileceğimizi sanıyorum.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Umur Talu
Türk Hava Kuvvetleri'nin Şırnak'ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 34 vatandaşın hayatını kaybetmişti. Bombalama emrinin kimin verdiği bilgisi netlik kazanBaşbakan öyle böyle diyor ki: “Hataysa hata; özür ise özür dilendi”.
İçişleri Bakanı hemen ertesinde diyor ki: “Baklava börek, özre ne gerek!”
Erdoğan’ın “barış, demokrasi, kardeşlik” filan derken, halka vaadi nihayetinde, (Milletin Meclisinde, öldürülenler için “Dolap beygiri” bile diyebilen) İdris Naim Savaşan Şahin ise…
Tarih de bunu tecrübe hanesine çoktan kaydetmiştir!
(Başbakan ve parti de tahammül edemedi sonunda. Ya da daha doğrusu, kamu vicdanının acısı ve öfkesine kayıtsız kalamadılar. Şahin muhtemelen “AKP-Cemaat” çelişkileri açısından emanetçi bir aktördü; derken herkesi figüranlaştırdı ve hem pek “militan” hem de ziyadesiyle “light” çıktı!)
Mavi Marmara kurbanlarının yakınları, İsrail’in para teklifini reddederken onurlu elbette.
Ama Uludere kurbanlarının yakınlarından bu onuru nasıl esirgeyebiliyorsunuz ki!
Onların neden “al tazminatı, kes sesini, otur yerine” buyruğuna teslim olmasını bekliyorsunuz ki!
SON VİDEO HABER
Haber Ara