Öğretmene şiddet
Eğitim mekânlarının şiddet ortamı olarak tartışılması ironik ve bir o kadar da trajik bir durumdur.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-24 11:33:56
Okulda şiddet farklı yönleriyle giderek artış göstermekte ve eğitim ortamlarında şiddet ve okul güvenliği gibi konular son zamanlarda ilgi çekici araştırma konuları haline gelmektedir. Okulda şiddetin farklı sebepleri, türleri, araçları ve neticeleri vardır. Ancak, Eric Deberbioux'un çalışmaları ve Okul ve Şiddet Derneği'nin verilerinden açıkça görebildiğimiz üzere, ülkemizde resmî otoritelerin eğitim ortamlarındaki şiddet hakkında temsil kabiliyeti yüksek araştırma, geniş çaplı ve güvenilir istatistikler yoktur. Bu da meselenin doğru zemin üstünde tartışılmasını güçleştirmektedir. Bu yazıda öğretmenlere yöneltilen şiddet üzerine güncel ve akademik bir araştırmanın bazı verileri ve sonuçları paylaşılacaktır.
Yakın bir geçmişte Kütahya'da öğretmenin öğrencisi tarafından pompalı tüfekle vurulması ve geçen haftalarda İstanbul'da bir öğretmene yapılan bıçaklı saldırı, eğitim ortamlarındaki şiddeti farklı bir boyutuyla bir kez daha gündeme getirdi. Bugüne kadar akademik araştırmalar ve resmî söylemler neredeyse bütünüyle öğrenciye yapılan şiddet üzerine odaklanmış, bu da önemli noktayı derinleşen bir şekilde göz ardı edegelmişti.
Özellikle son yirmi yılda, çevresel faktörlerin etkisiyle, disiplin ciddi bir mesele haline geldi. Bu süreçte ipler önce ailenin sonra da eğitim ortamlarının elinden yavaşça gitmeye başladı. Çocukların geleceğini tehlikede gören aileler, her türlü olumsuzluğu bir şiddet, reddedilmesi mutlak ve meşru görerek öncelikle öğretmenleri mesul tuttular. Medyaya yansıyan bazı aşırı uç menfi örneklerin de tetiklemesiyle öğretmenler disiplinden ziyade eğitim adına gerekli denetimi sağlamak için neredeyse öğrencinin önünde biçare hale düştü. Özellikle yeni bakanın popülist bir içerikle serdettiği "veliyi üzeni ben de üzerim" ihtarı ve başka hiçbir yerde örneğini bilmediğimiz "öğretmen şikâyet hattı", öğretmene gerek öğrenci gerekse veli tarafından her türlü hakaret, aşağılama ve diğer şiddet türlerinin yolunu kolaylaştıran talihsizlik olmuştur.
Eğitim fakültelerinin son sınıfında okuyan yaklaşık 300 öğrencinin yazılı anlatımlarına dayanan "okulda görülen şiddet" konulu bir araştırma ilginç sonuçları vermiştir. Buna göre 300 öğrenciden "hiç şiddet görmedim" diyen çıkmadı. Öğretmen şiddetine ilk ve ortaöğretimde daha çok duygusal bir karşılık verilirken, karşı gelme, itiraz ve şikâyet söz konusu değildir. İlerleyen senelerde hem karşı gelme hem de şikâyet ve hakkını arama davranışları çoğalmaktadır. Bazı öğrenciler gördükleri şiddeti, hukukî olarak bir üst mercie bildirmişlerdir. Her ne kadar şikâyetin sonuçsuz kaldığı ve öğretmene yönelik meslekî korumanın varlığı söylense de, çoğunlukla sonuç alınmıştır.
Bir şiddet olayında eğer öğretmen hatalıysa, bazen idarenin zorlaması bazen kendi isteği, bazen de ailenin ve sosyal çevrenin baskısıyla öğrenciden özür diletilmiştir. Şiddet gören bir öğrenci babasına şikâyet etmiş ve ertesi gün okula gelen baba, hocanın üstüne yürüyerek dövmek istemiştir. Müdür araya girmiş ve öğretmen özür dilemiştir. Başka bir anlatıda çocuğun anne-babası okula gelerek zorla müdüre özür diletmişlerdir.
Okulda şiddete tepki göstermenin en keskin ve korkunç boyutu öğretmeni bireysel ya da birlikte dövmek hatta öldürmeye teşebbüs etmek olmuştur. Aşırı haksızlığa uğradığını düşünen ve fiziken kendine güvenen, gelecekten umutsuz ve kaybedecek bir şeyi olmayan, yarıştan kopmuş öğrenciler bu yola başvurmaktadır. Şiddete tepki vermede dereceli bir seviye izlenmektedir. Öncelikle öğrenci öğretmene sözlü karşılık vermekte, sonra öğretmenin elini tutma, iteleme sonra da vurmaya kalkışmayla devam etmektedir. Daha ilerisinde ise dövme, çete halinde üzerine gelme ve bıçaklama gibi olaylar görülmektedir.
Bir anlatıda, öğretmen müdür tarafından uyarılmış ama öğretmen uyarıyı dikkate almayıp bildiğini yapmaya devam edince müdürle önce sözlü kavga etmişler sonra da müdür öğrencilerin içinde öğretmeni dövmüştür. Lise 1. sınıfta bayan kimya öğretmeni, sınıfta çok gürültü yaptığı ve dersi işletmediği için bir erkek öğrenciyi önce uyarmış, sonra da tokat atmıştır. Öğrenci ise önce dalga geçer gibi karşılık vermiş, ardından da öğretmene vurmaya başlamıştır. Benzer bir olayda öğretmen "sus" dediği için, öğrenci hocayı sınıfta dövmeye kalkışmıştır.
Çok daha tehlikeli anekdotlar da vardır. Bir öğrenci sevmediği ve kendisini döven öğretmeni öldürmek için okula satır getirmiş, öğretmenin üstüne yürümüştür. Öğrenciler ve diğer öğretmenler koşup satırı güç bela elinden almışlar ve sonrasında çocuk okuldan atılmıştır. Bir başka öğrenci de şiddet görünce cebinden bıçak çıkarmış ve öğretmenin üstüne yürümüştür. Daha sonra öğretmen, sınıf çetesi tarafından velilerin gözü önünde, bir diğerinde de okul müdürü okul kapısında öğrenciler tarafından dövülmüştür. Diğer bir hazin hikâyede, lise 1. sınıfta fizik öğretmeni ödevini yapmayan çocuğa bir tokat atmış, çocuk kalkıp karşılık vermiştir. Öğrenci yetkin biri olduğu için öğretmeni sınıfta kovalamaya başlamış ve kavga koridorda devam etmiştir. Diğer sınıflardan öğretmenler çıkarak olayı bitirmişler ve öğrenci disiplin kuruluna verilmiş okuldan atılmıştır. Öğrenci okul çıkışında öğretme bıçakla saldırmış ve karnına saplanan bıçak darbesiyle öğretmen hastaneye zor yetiştirilmiş ve son anda kurtarılmıştır. Öğrenci ise üç yıl hapse mahkûm edilmiştir. Bu ve bunlara benzer öğrenci anlatılarında öğretmenlere yönelik inanılması güç sayı ve türde şiddetin meydana geldiği ve artış gösterdiği açıkça görülmektedir.
Asıl mesele, şiddet görme nedeni, eğitim sistemindeki statik yapı ve değişime, farklılığa gösterilen dirençtir. Hayatı dondurmak anlamına gelen bu zihniyetle, davranışların biçimlendirilmesi ve dondurulması disiplin adına sürekli şiddeti gündeme getirmektedir. Bir zaman suç olan davranış, kısa bir süre sonra farklı algılanabilmektedir. Bu da öğretmene şiddet uygulama imkânı tanırken, öğrencide travmaya sebep olmaktadır. Zihniyet değişiminin ve toplumsal değişim ruhunun dikkate alınmaması şiddetin temel bürokratik nedenidir.
Öğrenci şikâyetlerine ve öğretmenlere verilen cezaların tarihlerine ve okul dönemlerine bakıldığında hızla gelişen ve yükselen bir gösterge söz konusudur. Bu da öğretmenin itibarından öte güvenliğini bile tehlikeye atmaktadır. Öğretmenlerin öğrenciler tarafından dövülmesi, tehlikeli saldırılara hedef olması, aileler tarafından tehdit edilmesi, hakaret edilmesi ve cezalandırılması hiç de azımsanacak bir boyutta değildir. Gerek idare, gerekse toplum, aile ve öğrencisi tarafından yukarıda sadece birkaçı zikredilen şiddet vakalarından herhangi birine maruz kalan öğretmenden ilelebet beklenebilecek hiçbir şey yoktur. Kimsenin de beklemeye hakkı yoktur.
Bu durum, maarifin ve okulun olduğu kadar, öğrencilerin geleceği için tam bir "gizli dinamit"tir ve eğitimin bittiği andır. Meselenin bu noktaya gelmesinde öğretmenlerin meslekî ve hukukî itibarlarını sağlamakla yetkili mevkilerin özeleştiri yapmalarında fayda vardır. Zira bugün öğretmenlerden pek çoğu, veli şikâyetinden, idarî soruşturmadan ve her türlü şiddete maruz kalma endişesinden sınıfta hiçbir sorumluluk almayarak "tuzsuz aşım, dertsiz başım" dercesine, tam bir meslekî tükenmişlik yaşamakta ve ister istemez kendilerini geri çekmeye mecbur kalmaktadır. Bu süreçte asıl kaybeden ise yine aileler ve çocuklardır. Eğitim tarihimizin son iki yüz yıllık tarihine bakıldığında, eğitimin en başarılı olduğu dönemler, öğretmenlerin maddî, manevî, hukukî ve malî bakımdan itibarlarının yüksek tutulduğu zamanlar olmuştur.
Zaman / Mustafa Gündüz (Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, Princeton Üniversitesi Misafir Araştırmacı)
SON VİDEO HABER
Haber Ara