Dolar

34,8774

Euro

36,7330

Altın

3.039,84

Bist

10.113,81

Köpekle gelen tehlike: Hidatik Kist Hastalığı

Köpek, insanlık tarihi boyunca her zaman insana yakın yaşamış hayvanlardan biridir. Dostluk, sadakat ve vefa gibi kavramlarla anılan bir hayvan olmakla beraber, bu hususiyetini mübalağalı şekilde gösterdiğinden köpek bazılarınca hakir görülmüştür.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-24 13:27:24

Köpekle gelen tehlike: Hidatik Kist Hastalığı
Bugünkü mikrobiyoloji, parazitoloji ve enfeksiyon bilgilerimize göre köpekler başlı başına birer hastalık fabrikasıdır. Bunlardan virüs kaynaklı olanların en önemlileri; Gençlik Hastalığı (Canine Distemper), Kanlı İshal (Canin Parvovirüs), Bulaşıcı Karaciğer Hastalığı (Infectıous Canine Hepatitis, CAV-1), Köpek Öksürük Hastalığı, Adenovirüs Tip-2 Enfeksiyonu, Köpek Nezlesi (Canine Parainfluenza), Koronavirüs İshali (Canine Coronavirüs), Kuduz (Rabies); bakteri kaynaklı olanların en önemlileri ise, Bordetelloz ve Leptospiroz'dur.

Maalesef yaşadığımız yüzyılda insanların yalnızlık sebebiyle çocuk sevgilerini, köpeklere tevcih etmeleri yüzünden, Batılı birçok ülkede köpek besleme hayatın olmazsa olmazlarından biri hâline gelmiş, ülkemizde de bu davranış hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır.

Köpeklerin önemli hastalıklarından birisi de kist hidatiktir. Köpeklerin bağırsaklarında yaşayan Echinococcus granulosus isimli şeridin sebep olduğu hidatik kist hastalığı, daha çok ot yiyen hayvanlarda, bazen de insanda görülür. Çapı, insan başı kadar olabilen kistler bazen hayatı tehdit edebilir. Başta karaciğer olmak üzere bütün organlara yerleşebilen kist, yıllar içerisinde büyümeye devam edip, çevredeki dokulara baskı yapmakta, doku ölümlerine ve yerleştiği organda fonksiyon kaybına sebep olmaktadır.

Hidatik kist hastalığı; başta köpek olmak üzere bazı et yiyen hayvanların (kurt, tilki, çakal vb.) ince bağırsağına yerleşen şeritlerden Echinococcus granulosus'un daha çok ot yiyen hayvanlarda (koyun, keçi, sığır, domuz, at vb.) ve nadiren de insanda sebep olduğu kistik bir hastalıktır. Parazitin ergin formu köpeğe yerleşir, toplam boyu 0,5 cm'dir (Şekil-1). Köpeğin ince bağırsağında yüzlerce ergin parazit bulunmasına rağmen, insan ve diğer ot yiyen hayvanlarda yerleşen lârva formu kadar zarar vermez. Lârva formu ise, çapı insan başı büyüklüğüne kadar ulaşabilen içi sıvı dolu kese şeklinde bir kisttir ve bazen hayatı tehdit edebilir.

Parazit ve hayat deveranı
Halk arasında köpek tenyası olarak bilinen Echinococcus granulosus'un ergini, baş kısmı ve başın arkasında birbirine eklenmiş üç halkadan oluşan bir parazittir. En öndeki en genç, en sondaki ise en olgun halkadır ki, bu halkanın içerisinde yumurtalar teşekkül etmiştir. Parazitin neslinin devamı için, halka içerisindeki 200-800 adet yumurta, köpek dışkısı ile dışarı atılmalıdır. Ancak parazitin yumurtlama kanalı olmadığından yumurtalar yumurtlanarak dışarı atılmaz. Bu sebepledir ki, parazite birbirine eklenmiş halkalardan müteşekkil bir vücut bahşedilmiştir. Köpeğin bağırsağındaki ergin parazitin bir taraftan en sondaki içinde olgun yumurtaları olan halka kopup, köpek bağırsağında serbest kalırken, diğer taraftan da boyun kısmından tomurcuklanma ile yeni halka oluşturulmaktadır. Kopan halkalar, sindirim enzimlerinin tesiri ile parçalanır ve içlerinden çıkan yumurtalar köpek dışkısıyla atılır. Çapı yaklaşık 20 mikron olan ve gözle görülmeyen yumurtalar, kasaplık hayvanlara veya insana, ağız yoluyla alınan kirli yiyecekler (yeşillikler gibi) ve su ile bulaşır. Kirli eller bu hususta önemli bir faktördür. Bu sebepten hastalıktan korunmada ellerin temizliği çok mühimdir. Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve selem): "Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak yemeğin bereketindendir." beyanları probleme ne de güzel çözüm getirmektedir.

Parazitin hayat deveranı aslında köpek ile kasaplık hayvanlar (hususiyle de koyun) arasında geçmektedir. Bu halkaya bazen de insan dâhil olabilmektedir. Koyun tarafından ağızdan alınan yumurtadan, ince bağırsakta ön lârva çıkar ve yaratılıştan aldığı program gereği zoru seçerek bağırsak duvarını delip, uzun bir seyahate çıkar. Kan yoluyla karaciğere geçer ve yaklaşık % 70'i orada tutunur. Karaciğerde tutunamayanlar toplardamar sistemi ile kalbe, oradan da akciğerlere gelir ve gelenlerin yarısı da (% 15) burada tutunur, geri kalanlar ise, kan akımı ile tekrar kalbe oradan da atardamar sistemiyle böbrek, dalak, beyin ve kemiği de içine alan bütün organlara dağılır ve oralarda tutunur.

Artık seyahat bitmiştir ve bu sefer ön lârva, programlanmasının devamı gereği yerleştiği yerde keseleşip altı ayda çapı 0,5 cm. içi sıvı dolu bir kist hâlini alır ki bu, hastalığa sebep olan formdur ve hususi bir duvar yapısına sahiptir. Kist duvarının en iç tabakası olan zardan kist içerisine sıvı salgılanır ve bunun da tesiri ile kistin çapı her sene yaklaşık bir cm. artar. Bundan dolayıdır ki, bazen parazit yumurtası alındıktan yıllar sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Kist, aslında vücutta yerleşmiş canlı bir parazittir ve vücutta meydana gelen diğer kistlerden farklı olarak içinde bazı yapıları üretme potansiyeli ile donatılmış, yani üretken kılınmıştır. Üretilen bu maddelerin başında kist sıvısı gelmektedir. Kaya suyu da denen bu sıvı aslında bir protein karışımıdır ve oldukça alerjik tesire sahiptir. Bunun yanında; kist içerisinde, yine kistin iç duvarındaki zardan üretilen yavru kistler bulunmaktadır. Bunların da içinde parazitin lârvacığı denebilecek yapılar üretilmektedir. Parazitin tekrar köpeğe bulaşması da, kistin bulunduğu organın yenmesi ile olur ve kist içerisindeki yüzlerce lârvacığın her birinden köpek bağırsağında bir ergin parazit meydana gelir (Şekil-2). Dolayısıyla bir koyunun karaciğerini yiyen köpeğin, aldığı 5 cm. çaplı bir kist, bağırsağında açıldığında yüzlerce ergin parazit meydana gelebilir ve bunlardan da milyonlarca yumurta etrafa saçılabilir.

İnsanda hidatik kist hastalığı
Parazit tıpkı koyundaki gibi insanda da yerleşip hidatik kist hastalığına sebep olmaktadır. Ancak çok istisnai durumlar dışında (tabiî âfetler veya savaşlar) insan etini köpek yiyemediğinden, insan bu parazit için âdeta bir çıkmaz sokaktır ve parazitin insandan tekrar köpeğe bulaşma ihtimali bulunmamaktadır.

Kistin belirtileri, yerleştiği organ veya bölgeye göre değişmektedir. Beyin gibi hassas organlarda bir cm. çaplı kist belirti verirken, karın boşluğuna yerleşmiş bir kist bazen 10 cm'ye ulaşsa da belirti vermeyebilir. Klinik tablo da kistin yerleştiği organ, yerleşim bölgesi, kistin sayısı ve büyüklüğüyle değişmektedir. Karaciğer kistleri daha çok iştah bozukluğu, sindirim problemleri, sarılık ve karaciğerde büyüme ile ortaya çıkar. Karaciğerin yerleşim bölgesi olan karnın sağ üst bölümünde ağrıya sebep olur. Akciğer kistlerinde; öksürük ve nefes darlığı ön plândadır ve bazen öksürük ile kist zarlarının parçalanması neticesinde kist materyali ağızdan atılabilir. Beyinde yerleşen kistler, kafa içi tümörlerde olduğu gibi genel belirtiler (baş ağrısı, bulantı, kusma gibi) yanında kistin yerleştiği beyin bölgesinin idare ettiği fonksiyonlarda bozukluklara sebep olabilir. Nadir gözüken kemik kistlerinde ise, ağrı ve kolay kemik kırılmaları ön plândadır.

İnsan vücudundaki bir kist, sadece yukarıda zikredildiği şekliyle bir hastalık tablosu oluşturmakla kalmayıp, herhangi bir sebeple patlayabilir. Bu bazen sebebi anlaşılamayan bir şekilde olabildiği gibi, daha çok bir darbe ile bazen de ameliyat esnasında hekim eliyle olabilmektedir. Hastadaki kist eğer patlarsa, içerisindeki sıvının dokulara yayılması ile kişide alerji meydana gelir ki, bu umumiyetle alerjik şok (anaflaktik şok) ile sonlanır ve hasta kaybedilebilir. Eğer hasta ölmez ise, bu sefer de ayrı bir tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Kist içerisindeki lârvacıklar dokulara ve hattâ kana karışıp uzak organlara taşındığında oralarda yerleşen yüzlerce hattâ binlerce lârvacığın her birinden yeni kistler (sekonder kistler) meydana gelecektir (Şekil-3). Belki de hastada mevcut tek kist, ameliyat ile çıkarılıp tedavi edilebilecekken, patlama sonrası gelişen yüzlerce kistin tedavi şansı da ortadan kalkacaktır.

Hastalık nasıl teşhis edilir?
Teşhisin hastanın şikâyetleri ve muayene bulguları ile konması pek mümkün olmamakla birlikte, teşhis daha çok radyolojik metotlarla (Röntgen filmi, tomografi, MR, ultrason gibi) konmaktadır. Bunun yanında kan tetkikleri ile hastada parazite karşı oluşmuş antikorların araştırılması da mühimdir. Hattâ bu metotla vücuttaki bir kistin, hidatik kist olup olmadığı da belirlenebilir.

Hastalığın tedavisi var mıdır?
Bugün için hidatik kistin kesin tedavisi, cerrahî metotla kistin çıkarılmasıdır. Bunun yanında bazı karaciğer kistleri cilt yüzeyinden bir iğne ile girilip boşaltılarak tedavi edilebilirse de, bu durum çok riskli bir müdahale olarak görülmelidir. Zîrâ kist patlatılırsa bütün vücuda yayılabilir. Ayrıca çok tesirli olmasa da bilhassa ameliyat edilemeyen bazı hastalarda ağızdan ilâçla tedavi de yapılabilmektedir.

Hastalıktan korunma mümkün müdür?
Parazitin yayılmasına mâni olmak için önce köpeklerin bu parazitten korunması gerekir. Köpek kistli organı yiyerek bu paraziti alabileceğinden, kesilen koyun ve sığırların kistli organları ve ölen hayvanların cesetleri, gelişigüzel etrafa atılmamalı ve köpeklere yedirilmemelidir. Bunlar mümkünse köpeğin ulaşamayacağı derinliğe gömülmelidir. Ayrıca köpeğe verilecek etler, imkân dâhilinde pişirilmelidir. Zîrâ köpekler paraziti taşımazsa insana da bulaştıramaz.

Hastalık, köpeğe direk temas ile bulaştığı gibi, köpek dışkısı ile kirlenmiş yiyeceklerle, hususiyle de pişirilmeden yenen yeşilliklerle de bulaşmaktadır. Bu sebepten yeşillikler çok iyi yıkanmalı veya on dakika kadar sirkede bekletilmelidir. Köpeğe temas edildiğinde onun tüylerine veya vücut kısımlarına yapışmış yumurtalar ellere geçer. Eğer eller yıkanmadan ağıza götürülürse bu yumurtalar insan vücuduna girer. Bunun içindir ki; diğer birçok bulaşıcı hastalık gibi bunda da ellerin temizliği çok mühimdir. Hususiyle yemek öncesi el yıkamak bu hastalıktan korunmada son derece ehemmiyet kesbetmektedir. Yanlış bilinen şekliyle; hastalık köpek veya kedi tüyünden meydana gelmez; ancak o tüylere yapışmış yumurtalar vasıtasıyla oluşur.

Akla şu soru gelebilir: Köpek beslemek bu hastalık açısından risk midir? Evet, hastalık sadece köpek besleyenlerde görülmemekle birlikte, köpek beslemek mühim bir risktir ve konunun otoriteleri tarafından mücbir sebepler dışında tavsiye edilmemektedir. Hiçbir canlıyı öldürmeyen ve öldürülmesini hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), çok şefkatli olmasına rağmen Ebû Dâvud'un rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte: "Eğer köpekler tek başına bir ümmet olmasalardı, onların öldürülmesini emrederdim." (Ebu Davut, Edahi 22; Tirmizi, Sayd 16, 17; Nesei, Sayd 10; İbni Mace, Sayd 6) buyurmuştur. Bu hadîsten; köpeğin insan, hayvan, nebatât ve cemadât gibi, başlı başına ekolojik dengeyle alâkalı unsurlardan biri olduğunun vurgulandığı ve şeriat-ı fıtriyeye göre varlığında zaruret bulunmasaydı onların öldürülmesini emrederdim mânâsı çıkarılabilir. Buradaki hikmetlerden birisi de köpeğin bulaştırdığı hastalıklardan insanların korunması olsa gerek. Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebu Hüreyre'den rivayet edilen "Sürü veya av veya ziraat köpeği dışında bir köpek besleyen kimsenin ecrinden her gün bir kırat eksilir." (Buhari, Hars 3, Bed'ül-Halk 14) hadîsi ise, köpek besleme mevzuuna son noktayı koymaktadır.

Kaynaklar
- Şahin, Abdulfettah, 1993. "Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader" Yeni Ümit, 22; 6.
- Unat EK, Yücel A, Altaş K, Samastı M, 1995. Unat'ın Tıp Parazitolojisi. 5. baskı, İstanbul, Doyuran matbaası.
- Saygı G, 1998. Temel Tıbbi Parazitoloji, Esnaf Ofset Matbaacılık, Sivas.

Dr. Muvaffak MUHARRİR / Sızıntı

Haber Ara