Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Haberal, ilk defa duruşma salonuna geldi

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanığı CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, davaya bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin talebi üzerine ilk defa duruşma salonuna geldi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-21 15:25:27

Haberal, ilk defa duruşma salonuna geldi
Davanın bugünkü duruşmasında merhum Başbakan Bülent Ecevit'in eski Koruma Müdürü ve eski DSP Milletvekili Recai Birgün'ün tanık olarak dinlenilmesi ve Haberal ile ilgili iddialarda bulunması nedeniyle mahkeme heyeti, Silivri 5 No'lu Cezaevi'nde kalan Haberal'ı duruşmaya çağırdı.

Bunun üzerine Haberal, kaldığı cezaevinden duruşma salonunun bulunduğu binaya getirildi. Haberal, savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in Birgün'e sorularını yönelttiği sırada salona giriş yaptı. Haberal, ilk olarak avukatlarının bulunduğu tarafa yakın olan sandalyelere giderek, avukatlarıyla bir süre sohbet etti. Tutuklu sanık CHP Milletvekili Mustafa Balbay da Haberal'ın yanına oturdu.

Haberal, Nisan 2009 tarihinde soruşturma kapsamında tutuklanmış, rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılmıştı.

Dava kapsamında, ifadesi de kaldığı İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde video konferans yöntemiyle alınan Haberal, bir süre de Mahmet Akif Ersoy Kalp ve Damar Hastalıkları Hastanesi'nde yatmıştı.

Haberal 11 Mart 2011 tarihinde de Adli Tıp Kurumu'nun raporu üzerine Silivri Cezaevi'ne getirilmişti. Ancak Haberal, duruşmalara hiç katılmamıştı.

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan üçüncü iddianamenin sanığı olan Haberal, yaklaşık 3 yıldır devam eden yargılama sürecinde de duruşma salonuna gelmemişti.

ECEVİT'İN ESKİ KORUMA AMİRİ DİNLENDİ

''Ergenekon'' davasında tanık olarak dinlenilen merhum Başbakan Bülent Ecevit'in eski koruma amiri ve eski DSP Milletvekili Recai Birgün, Ecevit'in 2002 yılındaki rahatsızlık ve evdeki tedavi sürecini anlattı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada tanık olarak dinlenilmek üzere çağrılan Recai Birgün'ün kimlik tespiti yapıldı.
Birgün'ün sanıklarla bir husumetinin olmadığını söylemesi üzerine tutuklu yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın avukatı Dilek Helvacı söz aldı. Helvacı, Birgün'ün, 29 Nisan 2009 tarihli savcılık ifadesinde, Haberal ve Bülent Ecevit'in tedavisine katılan 13 doktor ile aralarında davalar bulunduğunu söylediğini hatırlattı. Bu nedenle Haberal ile Birgün arasında ciddi husumet bulunduğunu ifade eden Helvacı, tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmesini istedi.

Birgün de avukatlarından aldığı bilgiye göre şu an herhangi bir davanın olmadığını ifade ederek, 2002 yılında tazminat ve ceza davalarının açıldığını, bunların bittiğini söyledi.

Gazetede çıkan röportajı nedeniyle açılan bir davanın devam ettiği ifade eden Birgün, ancak kendisi açısından sonuçlandığını, gazetecilerle ilgili kısmının sürdüğünü anlattı.

Bunun üzerine mahkeme heyeti, Birgün'ün tanıklığına engel olmadığına karar verdi.
Ardından tanık olarak dinlenilmesine geçilen Birgün, kendisinin izinli olduğu bir dönemde Bülent Ecevit'in sırtında oluşan ağrı nedeniyle Başkent Üniversitesi Hastanesi'ne götürüldüğünü, kendisinin de hastaneye gitmesiyle Mehmet Haberal ile tanıştığını kaydetti.

ECEVİT'İN RAHATSIZLIĞI

Aradan 11 yıl geçtiğini belirten Birgün, Ecevit'in tedavisinin ardından eve gönderildiğini dile getirerek, şunları kaydetti:

''Daha sonra göğüs bölgesinde ağrı oluştu. 10 gün aynı hastanede kaldık. Bir süre sonra da omurgada çökme meydana geldi. 8 ay hastanede kalmamız gerektiğini söylediler. Çökmenin felç ya da ölümle sonuçlanabileceği söylendi. Omurga çökmesine müdahale yapılmayacağı, dinlenmesi tavsiye edildi. Bu 8 aylık süreci hastanede geçirmemiz tavsiye edildi. Hastanede bir tedavi olmayacağından eve geldik. Doktorlar mutlak yatak istirahati önerdi. 1,5 metre mesafedeki lavaboya bile gitmemesi istendi. Ancak Bülent Ecevit çok tez canlı birisi olduğu için ilk günden başlamak üzere bunlara hiç uymadı. Sabah kalkıyordu, ihtiyaçlarını gideriyordu. Gazetesini okuyordu. Bu sürecimiz 3 ay devam etti. Bu süreçte doktorlar eve muayeneye geliyor, 'kıpırdamayın, hareket etmeyin' diyordu. O dönemde medyada da Ecevit'in hastanede yatması geniş yer tutmuştu. Öldüğü bile yazıldı. Yanında ben ve Rahşan Hanım vardı. Bülent Ecevit yazılanlardan çok rahatsız oluyordu. Dışarıya çıkmak istiyordu, ancak doktorlar izin vermiyordu. O dönemde MGK, Bakanlar Kurulu toplantısı ve Kıbrıs Zirvesi yapılacaktı. Ecevit bu üç toplantıya katılmak istiyordu. Doktorlar gelip muayene ettiler. Bu toplantılardan bir gün önce yapılan muayenenin ardından Ecevit'in toplantılara katılabileceğini söylediler. Ama toplantıya gitmeden öne sabah muayene etmek istediler. Sabahki muayenede 'siz kıpırdamışsınız' diyerek, katılmamasını söylüyorlardı. Bir gün önceki duruma göre, toplantılara katılacağı şeklinde basına bildiriyorduk. Ama, ertesi gün katılamıyordu. Basında nahoş şeyler yazıldı. Hatta MGK toplantısı Ecevit nedeniyle 10.30'da başladı. Doktorların bu ikna edici sözleri nedeniyle Ecevit bu üç toplantıya katılmadı.

Doktorların eve gelip gitmesi, sürekli kameraların çekmesi rahatsızlık yarattı. 1 gün önce 'iyisin', sabah gelince de 'kıpırdamışsın, his kaybı olmuş' deyince Rahşan Hanım ile biz şüphelendik. Bülent Ecevit kalkıp geziyordu. Her sabah bahçeye çıkıp gazeteleri okuyordu. Rahşan Hanım ile tedavi sürecinde yaşadıklarımızı, tedavi sürecini değerlendirdik. 8 ay evde istirahat etmesini gerektirecek durumunun olmadığını değerlendirdik. Bu durumu da Bülent Ecevit'e söyledik. Benim yakın arkadaşım olan ortopedist Mücahit Pehlivan'ı söyledim. Kabul ettiler. Gazeteciler 24 saat nöbette olduğu için gece yarısı Mücahit Pehlivan'ı eve soktuk. Elle ortopedist muayenesini yaptı. 'Bir çökme var ama, geçmiş' dedi.

Yürüyebileceğini, bir sıkıntı olmadığını söyledi. Ben de 'senden belge istiyorum, bu Başbakan' dedim. Bunun üzerine özel bir poliklinikten seyyar röntgen cihazlarını gece eve soktuk. Çekilen filmlere göre de, çökmenin düzeldiği, risk kalmadığı söylendi. Bunu Bülent Ecevit'e söyledik. Kaba bir korsemiz vardı. 'Korseye gerek yok' dediler, ama biz daha ince bir korseyle günlük yaşamımıza devam ettik. Bunun üzerine Başkent Üniversitesi Hastanesi'nden gelen doktorları kabul etmedik. Bir bahane buluyorduk. Ecevit'in hastaneye gelmesi konusunda çağırıyorlardı. O dönemde DSP yöneticileri olan Zeki Sezer, Emrehan Halıcı ve Tayfun İçli ziyarete geldi. Hastaneye gitmemesi gerektiği, giderse 'çalışamaz durumda' rapor verileceği şeklinde duyum aldıklarını söyleyerek, 'hastaneye gitmesin' denildi. Hastaneye gitmedik. Sonuçta Ecevit 2006 yılına kadar gayet sağlıklı yaşadı. Beyin kanamasından vefat etti.''

Haber Ara