Dolar

34,8722

Euro

36,7414

Altın

3.038,21

Bist

10.058,47

Size anne diyebilir miyim teyze?

Bugün annesine, süslü bir kağıda yazdığı mektubunu verecek o. Hem onu ne kadar çok sevdiğini hem de üzdüğü zamanlar için özür dilediği yazısını... Bir de yanına babasıyla aldığı hediyeyi iliştirecek. Kendi annesiymiş gibi yaparak 'canım anneciğim' diyecek...

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-13 09:50:12

Size anne diyebilir miyim teyze?

 

Kendi çocuğuna bakmak mı daha değerlidir yoksa başkalarının çocuklarına annelik yapmak mı? Gerçek bir anne şefkati gösterip başkasının çocuğunu kendi çocuğundan ayırmamak ne kadar mümkün acaba? Zor bir soru bu. Birçokları soruya 'elbette önce kendi çocuğum' cevabını verse de sahiplenmeye ihtiyacı olan çocukları öz çocuklarıyla eşit hatta daha üstün tutanların sayısı hiç de anımsanmayacak kadar fazla.

Hemen her anne, kendi ihtiyaçlarından vazgeçerek çocuğu için varını yoğunu vermeye hazırdır. Bazıları da var ki bir adım daha öne geçerek yerine getirir bu görevi. Annesi-babası olan ya da olmayan çocuklara kol kanat germekle başlar işe. Yuvalarda, yetiştirme yurtlarında, çocuk esirgeme kurumunda kalmalarına gönülleri razı gelmez. Bu yüzden gönüllü anne ve koruyucu aile olmaya karar verirler.

Bugün bütün annelerin günü. Ancak gönüllü ve koruyucu anneler için bugün daha anlamlı. Zira kendileri olmazsa hiç kimseye 'anne' diyemeyecek çocukları var onların. Annelerin de çocukların da gerçek olmadığını bildiği ama bilmiyormuş gibi yaptığı anne ve çocuklar onlar.

Gönüllü anneler, yetiştirme yurdu ya da Çocuk Esirgeme Kurumu'ndaki çocuklara annelerinin yokluğunu hissettirmeyen fedakâr bireyler... Her an onların ziyaretine giden, haftada bir gün de dışarıya çıkartıp çocukları gönlünce gezdirenler... Bizim için sıradan ama çocuklar için olağanüstü karşılanan evdeki koltuklarda oturmasını sağlayan kadınlar. Koruyucu annelerse kimsesiz çocuklara evlerinde yer açan, onlarla aynı çatı altında yaşayan şefkatli anneler.

Gönüllü ve koruyucu annelerin tek amacı çocuklara yalnızlığını hissettirmeden yüzlerini güldürebilmek. Olabildiğince özverili davransalar da birçoğunun söylediği aynı: "Ne kadar mutlu olsalar da gözlerindeki hüzün bir türlü geçmiyor." Her şeye rağmen ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Hepsinin ortak bir düşüncesi var: "Bu görev çok kutsal. Elbette herkesin gönüllü ya da koruyucu anne olmasını isteriz ancak çok sabır gerektiren bir durum. Ben yapamayacağım diyerek çocuk geri gönderilirse büyük travma olur."

Yuvada meyveyi ve salatayı çok az veriyorlardı

Ayşe Toprak (31) gönüllü ablalıktan koruyucu anneliğe geçen bir anne. 12 yaşındaki B. C. ile dokuz yıl önce tanışmış. O zamanlar evli olmadığı için gönüllü ablalık yapıyormuş. Evleneceği zaman eşine, bir kız çocuğuna ablalık yaptığını ve kabul ederse koruyucu anne olmak istediğini söylemiş. Eşi memnuniyet duyarak kabul etmiş bu teklifi. "Evlenmeden önce bana abla diye sesleniyordu. Evlendiğim gün eşime 'baba' dedi kendi isteğiyle. Bir iki ay sonra da 'bana anne' demeye başladı. O gün hiç çıkmaz aklımdan." diyor gözleri dolarak.

B.C.'yi ailesi üç yaşındayken terk etmiş. Şimdi hayattalar ancak devlet çocuğun Toprak'ta kalmasını uygun görüyor. Kendisi de bu durumdan memnun: "Evde kalmak daha mutluluk verici. Yuvada kalırken hep ağlıyordum. Yanımda annem yok, bana destek olacak kimse yok. Yuvadaki çocuklar için çok üzülüyorum. Onların da bir annesi ve babasının olmasını çok isterdim. Çok şanslıyım, diğer arkadaşlarım da benim gibi olsa keşke. Çünkü oradaki yemekler güzel ama çok meyve vermiyorlar. Salatalar çok az oluyor." diyor. Sonra da bir iç çekiyor sanki bu isteğinin çok da önemli olmadığını anlayarak: "Aslında bunlar olmasa da olur. Bir çocuğun anne babası, bir de evi olsun yeter."

B.C., bugün annesine süslü bir kağıda yazdığı yazıyı verecek. Hem onu ne kadar çok sevdiğini hem de üzdüğü zamanlar için özür dilediği yazıyı... Bir de yanına babasıyla aldığı hediyeyi iliştirecek. Kendi annesiymiş gibi yaparak 'canım anneciğim' diyecek... Koruyucu anne Toprak, çocuğuna karşı olabildiğince hassas davranıyor çünkü yetim çocuğun rahmetine inandığı gibi hakkından da çok korkuyor. "Kendi çocuğum olsaydı belki böyle olmazdım. Her çocuk gibi onun da yanlışları oluyor ama biraz sesimi yükseltsem bile sonra vicdan azabı çekiyorum. Onu anlamıyor muyum, mutluluğu için ne yapmam gerekiyor diye soruyorum sürekli kendi kendime." diyor. Yuvada kalan bir çocuğu eve almanın anlatılamaz bir duygu olduğunu söylüyor Toprak. Ardından da sorumluluğun çok fazla olduğunu ekliyor. Çocuğu olan ya da olmayan kişilere tavsiye ederken tercih edecek kişilerin çok sabırlı olmaları gerektiğini dikkat çekiyor: "Aile ortamını bir kez yaşayan çocuk bir daha yuvaya dönmek istemiyor. Eğer anne istemez geri gönderirse çocuklar için büyük travma oluyor."

Anne, ablalarımız neden bizde kalmıyor?

Fedakâr annelerden biri, Aynur Karabulut (30). Eren ve Eymen isminde iki çocuğu var. Biri üç buçuk diğeri beş yaşında. Ayrıca iki kızı daha var onun. G. K. (15) ve Z. K. (14). Kızlarıyla tanışması üç yıl öncesine dayanıyor. Kızlar, Karabulut'un hayatına bir Çocuk Esirgeme Kurumu'nda doğum günü kutlamasına katılmasıyla girer. Orada G.K. ve Z.K ile tanışan Karabulut, ilerleyen zamanlarda da onların ziyaretlerine gider sık sık. Ancak kardeşler 14 yaşına geldikleri için yetiştirme yurduna geçmek zorundadır. Kolay değildir tabii evi olarak benimsedikleri Çocuk Esirgeme Kurumu'ndan yetiştirme yurduna geçmek. Zorlanırlar. Hatta intihar etmeyi bile düşünürler bu süreçte. "Yaşamak istemiyoruz, ölmek istiyoruz. Neden bizim de diğerleri gibi evimiz yok?" cümleleri etkiler Karabulut'u. Gönüllü annelik evraklarını teslim eder kuruma ve artık iki kardeşin haftada bir kez bile olsa gidecekleri bir evleri vardır.

G. K. lise ikiye, Z. K. ise sekizinci sınıfa gidiyor. Onların dört kardeşleri daha var tıpkı kendileri gibi yuvada büyüyen. Onları ne anneleri istiyor ne de babaları. Annenin gerekçesi ilginç: "Evim çok küçük. Bakamam. Devlet benden daha iyi bakıyor."

Üç yıldır gönüllü annelik yapan Karabulut için bu görevi yerine getirmek kolay olmuyor. Zira kendi çocuklarına gösterdiği hassasiyetin kat kat fazlasını gösteriyor kızlarına. Onları sadece cumartesi günleri dışarı çıkartabiliyor. Karabulut, "Nereye götüreyim sizi diye sorduğumda verdikleri cevap hiçbir zaman değişmiyor. Her zaman eve gitmek istiyorlar. Ev ortamına hasret büyümüşler çünkü. Onlar için evde televizyon izlemek, koltuğa oturmak bile inanılmaz bir keyif." diyor. Ancak her ne kadar mutlu olursa olsunlar gözlerindeki hüznün hiçbir zaman silinmediğini anlatıyor gönüllü anneleri. Zaten onu kızlarına bağlayan en büyük etken de bu olmuş.

Gönüllü anneyi en çok üzen ayrılacakları zaman oluyor. Kardeşler, "Ne olur bir gece yatalım." diyorlarmış her defasında ama bu hiçbir zaman mümkün olmuyor. Kendi çocuklarının da ablalarının gitmesini istemediğini anlatıyor. "Anne, ablalarımız burada kalsalar keşke, neden gidiyorlar?" sorusuna verdiği cevabın yüreğini burktuğunu söylüyor.

Kendi çocuklarımdan ayırmam

Sakarya'da yaşayan iki çocuk annesi Nagehan Kal (44), özverili bir anne. Hem yuvadan aldığı yetim iki kardeşe hem de anne-babası engelli olan bir kız çocuğuna koruyucu annelik yapıyor. Bu üç çocuk onun için ilk değil aslında. Beş yıl içinde yirmiden fazla çocuğa annelik yapmış. Hatta 'Onları kendi çocuklarımdan daha fazla düşünüyorum.' diyecek kadar da sahiplenmiş. Gönüllü anne, çocuk yuvaları ve esirgeme kurumunda kalan çocukların her biri için büyük üzüntü duyuyor: "Bu çocukları topluma kazandırmak gerekiyor. Ben çocukları yanıma almadan önce dersleri çok iyi değildi mesela. Şimdi epey mesafe katettik. Neden diğer çocuklarla da ilgilenen birileri olmasın? İmkânı olan ipin ucundan tutup bu yavrularımıza sahip çıkmalı." diyor. Kal, kendisinden etkilenen bir akrabasının da iki çocuğa gönüllü ailelik yaptığını, bir arkadaşının da bir çocuğa koruyucu aile olduğunu söylüyor.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara