'Asıl şimdi savaşın zamanı geldi'
Irak İslam Devleti Örgütü'nün Resmi Sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani 'Asıl Şimdi Savaşın Vakti Geldi' isimli bir ses kaydı yayınlayarak Amerika'ya ve ülkedeki Safevi hükümete yüklendi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-13 11:03:21
Irak İslam Devleti Örgütü Resmi Sözcüsü Ebu Muhammed El Adnani'nin konuşması şöyle:
'Hamd, Allah'adır. O'na hamdediyor, O'ndan yardım istiyor, O'na istiğfar ediyoruz. Nefislerimizin şerrinden amellerimizin kötülüğünden Allah'a sığınıyoruz. Allah kimi doğru yola iletirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa onu doğru yola iletecek yoktur. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve O'nun ortağı da yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve resulüdür. Ve sonra:
Allahu Tebareke ve Teala şöyle buyurmaktadır: 'Kendilerine: 'Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin' denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir grup Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar ve: 'Ey Rabb'imiz! Bizim üzerimize savaşı niçin farz kıldın?
Yakın bir zamana kadar bize mühlet verseydin olmaz mıydı?' dediler. De ki: 'Dünyanın geçimliği azdır. Ahiret ise fenalıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır ve bir kıl kadar dahi haksızlığa uğratılmazsınız.' Irak İslam Devleti'ndeki her asker, her mücahit içinde olduğumuz şu zamanda cihadın, Allah Azze ve Celle'ye imandan sonra en önemli gerekliliklerden olduğuna inanmaktadır.
Aynı şekilde şu zamanda kendisinden başka hiçbir mücahit kalmasa dahi Allah yolunda savaşması gerektiği inancını taşımaktadır. Çünkü Allah Tebareke ve Teala şöyle buyurarak kendisine emretmektedir: 'Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkasından sorumlu değilsin.' Tüm mücahitler yakinen bilmektedir ki yeryüzünde tek savaşçı kendisi dahi kalsa Allah Tebareke ve Teala ona yardım edecek ve kafirlerin gücünü kıracaktır.
Çünkü Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: 'Artık Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlusun. Mü'minleri de teşvik et. Umulur ki Allah kafirlerin gücünü kırar. Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir. 'Umulur ki' kelimesi Allah Azze ve Celle'den geldiği takdirde gereklilik ifade eder. Ayet, Allahu Teala'nın savaşı emrettiğine ve zafer vaat ettiğine işaret etmektedir. Allah asla sözünden dönmez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: 'Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve mü'min toplumun kalplerini ferahlatsın.'
Mücahitler bu zamanda Amerika'nın küfrün başı, en üst önderi ve çağın 'hubel'i olduğunu gördü. Rablerine itaat ve emrini yerine getirmek adına kendisine karşı savaştı. Allah Azze ve Celle mücahitlerin eliyle onu cezalandırdı, rezil etti ve mücahitlere ona karşı zafer verdi. Evet! Allah Azze ve Celle Amerika'ya karşı mücahitlere birçok yerde yardım etti.
Onu rezil etti ve müminler kavminin kalplerini ferahlattı. Ordusunun ikamet ettiği üssünü yerle bir ettikleri gün Hobar'da ona karşı zafer kazandılar. Nairobi ve Darüsselam'da büyükelçiliklerini (binalarda bulunan) görevlilerinin başlarına yıktıklarında ona karşı zafer kazandılar. Somali'de onu hezimete uğrattılar ve onu -hiçbir şeye dönüp bakmadan- alçak bir şekilde ülkeden çıkardılar. Aden Körfezi'nde de USS Cole savaş gemisini yerle bir ettikleri gün ona karşı zafer kazandılar.
Ümmetimde yiğit aslanlar var ki bizlere örnek oldular
Onlar izzetin zuhur eden ışıklarıdır
Kendilerini ataların yaptıklarıyla iftihar etmeye vermediler
Aksine kanlarıyla şanlı sayfalar yazdılar
Onların kanlarıyla cihat hayat bulur
Onlar, kuraklığın ardından gölgeleyip yağmur akıtan bulutlar gibidirler
Kitaplarıyla asrın karanlıklarını dağıttılar
Kılıçlarıyla sahabenin siretini tekrar ettirdiler
Allah Azze ve Celle Amerika'ya karşı mücahitlere, kendisine evinde saldırdıkları gün yardım etti, onu rezil etti ve müminler kavminin kalplerini ferahlattı. Pentagon'unu yıkıp yaktılar. Kibrinin kulelerini yerle bir ettiler. Ona kıyamete kadar unutamayacağı çok güzel bir ders verdiler. Bunun üzerine çılgına döndü! Çılgına döndü! Korku ve öfkeyle doldu. Tehlike çanlarını çalmaya, müttefiklerini, ayaktakımını ve Habeş ordularını toplamaya başladı.
Afganistan'ımızda ne olaylar yaşandı ki hatırlanır
En güçlü ateist birliği parçaladılar
Rusları yendikten sonra Amerika'yı kovmak için zırhlarını çıkarmadılar
Büyük kuleleri yıktılar, haçı ezdiler ona evinde acıyı tattırdılar ne kadar patlattılar
Haçlı milletleri nefret dolu yüzlerini ortaya koyarak şiddetli bir kampanyaya girişti
Cihatlarını bastıracağız diye yeminleştiler ilerlediler ve öfkeli dişlerini gösterdiler
Özgürlük adına öldürdüler uygarlık adına yıktılar dürüstlük adına Hıristiyanlaştırdılar
'Rahiplerinizi Mekke'de hacılara fetva verirken, onları da bunun üzerine içerken görmedikçe dönmeyin'
Gururlanarak Afganistan'ımıza; kendilerini çeken ölüme, kabirlerine geldiler.
Kendilerini üstün görerek Irak'a girdiler
Kibirlerinden yenilgiyi akıllarına bile getirmediler
Sadık işbirlikçilerini azlettiler övünerek kontrolü ele geçirdiklerini sandılar
Yiğitlerin kendilerine karşı savaşa özlem çektiklerini, sebat içinde olduklarını ve hazırlandıklarını bilemediler
Şânın yapıcıları, savaşa hazır cesaretle geldiklerinde de şok oldular
Evet! Amerika darbelerin korkunçluğundan aklını kaybetti. Bunun üzerine, mücahitlerin kökünü kazımak, cihadın ateşini söndürmek için en büyük gücünü topladı ve gürlemeye, köpürmeye, tarihin tanık olduğu en küstah, şerli ve vahşi haçlı kampanyasına önderlik etmeye başladı.
Geldi ve hal lisanı şöyle demekte: 'Bırakın beni Musa'yı öldüreyim de o Rabbini çağırsın. Çünkü ben onun sizin dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.' Amerika atlıları ve yayalarıyla şöyle haykırarak ilerledi: 'Bizden daha kuvvetli kim var?' Müslüman ülkeler için yeni bir harita çizdi. İsrail'e Fırat'tan Nil'e bir devlet kurmak için geldi. Müslümanlara cihadı ebediyen haram kılacak yeni bir dini dayatmak için geldi.
İyiliği bilmeyen, kötüyü yadsımayan, Amerika'nın dine aykırı hevalarıyla dolu bir din! Hal lisanı şöyle der şekilde geldi: 'Ben sizin en yüce Rabbinizim.' 'Ben size yalnızca gördüğümü gösteriyorum ve sizi ancak doğru yola iletiyorum.' Ya bizimle olursun ya da karşımızda! Müminlerden'Allah bize yeter!
O ne güzel vekildir' diyen az bir grup dışında tüm dünya ondan yana oldu. 'Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle, kalabalık topluluğa üstün gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.' Din, kanlarıyla hayat bulsun diye ancak öldürülerek (savaşta) ölmek için kendi kendilerine söz verdiler. Amerika'ya karşı savaştılar, sabrettiler ve Allah'a karşı samimi oldular. Bunun üzerine Yüce Allah'ın vaadi geldi ve kafirlerin gücünü kırdı. 'Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.'
Evet, Allah mücahitlere yardım etti ve daha önce benzeri görülmemiş en şiddetli Haçlı hamlesini püskürttüler. Amerika ezici bir yenilgiye uğradı. Birkaç senedir gücü kırıldı. Ancak kibri bunu itiraf etmesini engelledi. Aciz ve şaşkın olarak kampanyasını durdurdu ve krizini çözmeyi düşünmeye, Afganistan'da ve Irak'ta girdiği savaşından çıkmanın yolunu aramaya başladı.
Amerika, muhteşem ordusunun bozguna uğramış olarak çıkmasına yol açacak; bir ay süren savaşın ardından birinci Felluje'de gücü kırılıp yenildi. Ordusu, bazı nifak çevrelerini çekilme vaktinde güvenliğinin sağlanması için faydasızca vesile kılarak ateşkes istedi de elde edemedi.
Sonra hiçbir şeyi umursamadan kaçtı. Ardından da bir daha hiçbir Amerikalı, içinde sadece birkaç yüz mücahidin bulunduğu küçük şehre yaklaşmaya cesaret edemedi. Böylece yenilmez Amerika'nın maskesi düştü. Yeteneklerinin örtüsü açıldı ve o üstü kapalı acziyet ortaya çıktı. Tarih, Amerikalılar adına yeni bir yenilgi daha kaydetti. O kadar ki artık ordusundan çocuklar bile korkmaz oldu.
Mücahitler, İkinci Felluje'de de Amerika'ya karşı zafer kazandı. Ona ağır hasarlar verdirdiler. Adamlarını öldürdüler. Paralarını tükettirdiler. (Mücahitlerin) Onunla orada iki aydan fazla süre çarpışması ve gücüne karşı ona karşı koyması, ordusunun zayıflamasının, ekonomisinin çökmesinin önemli sebeplerinden biriydi.
Bir seneden az bir süre sonra neredeyse yenilgisini ilan ediyordu. Sakladılar, gizlediler ve örttüler. Ancak tarih bir gün gerçeğini ortaya koyacak. Amerika'ya İkinci Felluje'nin hakikatini sorun. Askerlerinden kaçının öldürüldüğünü, kaçının yaralandığını ve kaçının kaybolduğunu sorun. Ekipmanlarından kaçı zarar görüp tahrip edilmiş sorun. Ne kadara malolduğunu, kendisine ve ekonomisine etkisini sorun. Sorun ancak o cevap vermeyecek.
Jubeyl'e savaşları sorun
Şehitlerimizle Golan'ımıza sorun neden yerle bir edilmişler
El-Askeriye ve Es-Sınaa'ya sorun
Haydi konuşun sizi neden yıktılar haber verin!
Medyaları 'beş gün sonra çatışmalar bitti' diye haberler yaymamış mıydı?
Neden o zaman 70 gün sokaklarınız açılmadı, neden girmek mümkün olmadı? (şehre sesleniyor)
Sokak savaşının iki ay bir hafta sürdüğünü görecekler, yazın!
Acı kadehten içtiler
korkaklıklarından ise teknolojilerinden bir fayda göremediler
Hiç de Hollwood'larının çektiği gibi değildiler
Rambo da Wandam'ları da gelmedi
Onlarla ne kadar çarpıştık, karşı karşıya geldik
Kendilerini böcekler ve kurtlar gibi öldürüp kestik
Mücahitler, Amerika'yı bazısı kovulup bazısı istifa ederek görevden ayrılan; Donald Rumsfeld, George Tenet, John Bolton, Richard Perle ve diğerlerini aciz ve yenilmiş olarak düşürttükleri gün yendi. 2006 yılında kovularak istifa ettiği gün küçük bir kuşa dönüşen, kongrenin şahini; savunma bakanı Donald Rumsfeld Amerika'nın yenilgisini ve acziyetini itiraf etmişti.
Öyle ki o vakit açıklama yaparak şöyle dedi: 'Irak'ta yapabileceğimiz her şeyi yaptık. Yaptığımızdan daha iyisine sahip değiliz. Dönmemiz gerekir. Güvenlik dosyası, Iraklıların kendi sorunu! Kendi sorunlarına kendileri çözüm bulması gerekir. Eğer çözüm bulurlarsa bu kendi sorunları. Çözüm bulamazlarsa da bu onların sorunu.' Sözü bitti.
Allah onu iğrenç hale getirsin.
Demokratik cumhuriyetçi Jack Mirta, 2005 yılının Kasım ayında kongreden Amerikan kuvvetlerinin Irak'tan altı ay içinde çıkmasını talep etti. Bush'un da Irak savaşı nedeniyle görevden alınması kararı alınmasını istedi.
Amerikan tarihinde halk, ırkçılığından vazgeçerek, kibrinden taviz vererek ilk defa bir Afrikalı köleyi seçtiğinde Amerika yenildi. Onu seçmelerinin tek sebebi, pervasız politikalarından, aptallıklarından, yalanlarından ve çılgınlıklarından bıkıp usanmalarının ardından, ahmakları Bush ve partisinin başarısızlığını kabullenmiş olmaları, kendisinin de orduyu Irak ve Afganistan'tan çekme vaadinde bulunmuş olmasıydı.
Kayıpları onlara ağır geldi. Amerika hem Afganistan'da hem de Irak'ta savaşı kaybetti. Afganistan'a geldi ve hedeflerinin El-Kaide'nin kökünü kazımak, Taliban'ı ortadan kaldırmak, kafir-laik bir rejim kurmak olduğunu ilan etti. Yenilgileri başladı ve acizliği ortaya çıktı. Bunun üzerine Taliban'dan vazgeçerek sadece El-Kaide'ye (onu ortadan kaldırmak için uğraşmaya) razı oldu. Onu etkisizleştirmek için Taliban'la müzakereler için boşu boşuna çaba sarfetti.
Aciz kaldı. Bunun üzerine Taliban'dan bir kısımla yetinmeye karar vererek şöyle dedi: 'Taliban'dan –iddiasına göre- ılımlılarla müzakerelere gireceğiz.' Bunu da başaramayınca Taliban'dan bazı bireylere razı oldu ve şöyle dedi: 'Taliban, Afgan halkından. Onların yaşam hakkı var. Bizim kendileriyle bir sorunumuz yok. Onlardan sadece zararlıları istiyoruz.'Mücahitlerle komutanlarının arasını açmak için! Bunda da başarısız kaldı ve yenilgileri birbirini izledi. İşte bugün kendileriyle müzakerelerde bulunma yolunda, istedikleri yerde bir ofis açmaları için mücahit liderlere yalvarıyorlar.
Ancak boşuna! Erken çekilmeden bahsediyor. Ne El-Kaide'yi yok edebildi ne de Taliban'ı ortadan kaldırabildi. Ancak yenilgi ve acizlik!
Mücahitler, İslam devletinin kurulduğunu ilan ettikleri gün Amerika'yı Irak'ta yendi. O vakit Amerika aciz, şaşkın durup düşecek şekilde yalpalamaya, haykırmaya ve yardım istemeye başladı. Mürtetler ve alçak insanlar kendisini desteklemeye, yardıma, kurtarmaya koştu. Evet! Onu, yol kesiciler ve Ehli Sünnetin mürtetlerinden alçaklar kurtarıyor, mücahitlerin pençeleri arasından çıkarıyor. Bu bizim için ne büyük bir zaferdir! Bu, Amerika'nın tarihinde ne korkunç bir utanç ve ayıptır! Amerika yenildi. Çekilme anlaşmasını imzaladığından beri direk çatışmaya ne isteği kaldı ne de gücü.
Uzun yıllardır çektiği yıpratma tuzağından çıkmak, vekil savaşına dönmek için şehirlerden askeri üslere kaçtı. Mürtetlerden vekilleri ve uşaklarıyla savaşımız o vakitten beri sürmektedir. Amerikalıları hedef almamızın ya da kendilerine verdiğimiz zararın azlığından ötürü kimse şaşırmasın. Çünkü onların gizlendikleri korunaklı üslerine ancak Rafızilerin ve mürtetlerin oluşturduğu duvarları yıktıktan sonra ulaşabiliyoruz.
Evet! Amerika Irak'ta yenildi. İşte parçalanıyor. Irak'a geldiğinde mücahitlerin savaşacak bir örgütü yoktu. İşte onun ordusu çıktı ve bizim artık bir devletimiz ve ordumuz var. Amerika'nın ordusu çıktı. Bizim ise ordumuz kalıcı. Günden güne kuvveti artıyor. Bu yenilginin gerçeği, zaferin ta kendisidir. Amerika'nın ayakları çamura battı, boynuna dolandı. Yollar önünde, kapılar da yüzüne kapandı. Üzerine ağlar gerildi. Parçalanıp düşmeye mahkum bir şekilde alçalmaya başladı. Şeytanlarını topladı ve düşündüler, değerlendirdiler, baktılar, suratlarını astılar, kaşlarını çattılar ve çatışmayı göze alamayacaklarına, çekilip vekil savaşını sürdürmeye dönmek gerektiğine karar verdiler.
En aptal Amerikan savunma bakanı birkaç gün önce farkında olmadan, kuvvetlerinin yeniden yapılandırılıp azaltılmasını ilanlarının ardından, basın toplantısında farkında olmaksızın şöyle diyerek yenilgiyi açıkladı: 'Yoğun bir gözden geçirme çalışması yaptık. Bu gözden geçirmenin yapılması gerekiyordu. Şüphesiz Irak'tan çekilme kararı bu değerlendirmelerinin en önemlisi idi.'
Peki bu çekilmenin hakikati nedir? Sebepleri nelerdir? Çekilmenin ardından Irak'taki durum nedir?
Hakikati alçakça bir yenilgidir. Amerika çekilme bahanesiyle boş bir şekilde bunu saklamaya çalışmaktadır.
Senatör John McCain'in göğsü daraldı, iyice öfkelendi ve artık sabredemez hale geldi. Sonunda ızdırap ve üzüntüden ölmeden önce çekilme hakkında şöyle diyerek gerçeği açıkladı: 'Çekilme kararı dünyada ABD için kötü bir gerileme.' Ayrıca şöyle dedi: 'Çekilme, Amerika'nın Ortadoğu'daki ve dünyadaki düşmanları için bir zaferdir.' Cumhuriyetçi Parti'den aday Mit Rooney da 'Çekilme, Amerika'nın Ortadoğu'da gerçekleştirdiği kazançları boşa çıkarttırıyor' dedi.
Çekilmenin hakikati ikinci olarak şöyle: Bu, siyasi, askeri bir taktiktir. Haklı gerekçesi ortadan kalktı bahanesiyle umutsuzca gerçekleştirilen 'cihadın şiddetini azaltma', 'artık güç yetiremeyen Amerika'nın hasarlarını hafifletme', 'kademeli olarak vekil savaşına girme çağrısına' ek olarak Allah'ın lütfüyle orduyu desteklemeyi ve savaşı finanse etmeyi sürdürmekten aciz kalan Pentagon ile bütçeyi dengeleme çabasıdır.
Amerika ve işbirlikçilerinden vekilleri dört ya da beş bin askerin veya Amerikan eğitmenlerin kaldığını itiraf etmese de –ki bunlar kendi başına bir ordudur-, ya da geride bıraktığı üslerin veya içinde 45000'den fazla kafirin bulunduğu 150'nin üzerinde olduğu söylenen güvenlik şirketlerinin sayısını açıklamasa da, güvenlik sözleşmesi yaptığı şirketlerin ya da kalan istihbarat bürolarının veya güvenlik mensuplarının, uçaklarının ve ekipmanlarının sayılarını söylemese de, büyükelçiliğinde sayıları tam olarak bilinmemekle beraber 16000 olduğu söylenen; güvenlik mensuplarından, askerlerden, eğitmenlerden ve binayı koruma bahanesiyle orada bulunan Marine's güçlerinden bir gruptan oluşan asker ve görevlileri ancak devlet içinde bir devlettir. Yeşil Bölge'nin yöneticilerinin politikasını belirliyor.
Bu, Basra ve Erbil'deki konsoloslukların dışında! Bunun için gerçek gözle bakan bir insan Amerika'nın hakiki anlamda çekilmediğini anlar. O sadece kapıdan çıktı ve pencereden geri girdi. Sonra varsayalım ki Amerika Irak'tan çıktı, Irak'ın içinde ve dışında cihadı sürdürmeye meşruiyet kazandıracak –iddia ettikleri üzere- bir savaşçı bile bırakmadı.
Arap Yarımadası'ndan çekildi mi?! Ya da Bağdat'taki bir Amerikan üssü ile Katar'da ya da Türkiye'de ya da Kuveyt'teki Amerikan üssü arasında ne fark vardır? Müslümanlar hiçbir gün Sykes-Picot sınırlarını kabul etti mi? Nasıl çekilme bu? Sonra Amerika Irak'a bir sözleşmeyle mi girdi de sözleşmeyle çıksın? Asla! Amerika Irak'a çıkmak için gelmedi. Aksine kalabildiği kadar kalmak için geldi. Ancak bu çok uzak çok!
İddia edilen çekilme sebeplerine gelince; Amerika sözde çekilme sözleşmesini imzalayıp –iddiasına göre- çekildiğinde Müslüman ülkelerine karşı yürüttüğü kampanyasının hedeflerini gerçekleştirmiş oldu mu? El-Kaide'yi ya da kendi isimlendirdiği şekliyle terörü ortadan kaldırdı mı? Sözde demokrasiyi getirebildi mi? Güvenliği yayabildi mi ya da Irak ve halkı için güvenliği sağlayabildi mi? İstenen refah ve istikrarı yerleştirebildi mi?
Yeni Ortadoğu haritasını uygulayabildi mi? Daha bunun gibi sorular... Asla! Ne bunu ne de onu! Amerika yenik, hezimete uğramış, aciz, başarısız ve pişman bir şekilde çıktı. Ekonomisi göçtü. Savaşı sürdürmeye güç yetiremez hale geldi. Bunun üzerine çekilme manevrasına ve sözde, sahte anlaşmalarına başvurdu. Öyle ki ordunun çekilmesi Amerika'nın göçmüş hazinesine milyarlarca dolar sağlayacak.
Çıktı çünkü savaşından bir fayda olmadığını gördü. Bir ankete göre savaşa katılan askerlerin yüzde doksan dokuzu Afganistan ve Irak'taki savaşın faydasız olduğunu söyledi.
Amerika kaçtı. Çünkü Müslümanlarla savaşındaki beşeri, askeri ve ekonomik kayıpları tahammül edilemez hal aldı. Beşeri kayıpları, Eski Savaşçıların İşleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre Körfez Savaşı'ndan 2007 yılına kadar 73000 ölüye, yaralı sayısı ise 1 milyon altı yüz bine ulaştı. Yani nerede ise Amerikan Ordusu'nun üçte biri! 40000 asker Afganistan ve Irak'ta gördükleri ve duyduklarından dolayı yaşadıkları korku nedeniyle Kanada'ya kaçtı.
Askeri açıdan ise: Amerikan Ordusu askeri cephaneliklerinden büyük kısmını kaybetti. Amerika Savunma Bakanlığı'nın Kongre için hazırladığı bir rapora göre Marine's güçleri Afganistan ve Irak'ta teçhizat ve donanımının yüzde ellisini tüketti, kara kuvvetleri de donanımının yüzde kırkını, hava kuvvetleri de imkanlarının yüzde otuzunu kullandı.
En önemli yirmi tür teçhizat ve donanımının hazır olma durumu geriledi. Alanda mevcut destek ve yardım stokundan sadece yüzde yedi oranındaki ana donanım gerekli görevleri karşılayabilir durumda. Askeri hasarların boyutunu ifade edebilmek için demokrat parlamenterlerin 2006 yılı Temmuz ayında Bush'a gönderdikleri ve içinde şu ifadeleri kullandıkları mektup yeterlidir: 'Ordunun muharebe tugaylarının üçte ikisi teçhizat eksikliği nedeniyle savaşa hazır değil.' Aynı şekilde Kongre Bütçe Ofisi'nin 2007 yılındaki çalışmasında yer alan tahmine göre ordunun her platformdan kaybettiği ve hızlı bir şekilde telafi edilmesi gereken parça sayısı yaklaşık üç yüz bin.
Amerika'nın ekonomik kayıplarına ve ülkeye –saklayamayacakları- etkisine gelince: Amerika, 'teröre karşı savaş' denen savaşa resmi olarak 2000 yılında girdi. ABD'nin genel borcu 5700 milyar dolardı.
2011 yılının sonlarında 15 bin milyar dolara ulaştı. Yani Amerika'nın gayri safi milli hasılasından %100 daha fazla. Geçen 30 Eylül'de yani mali bütçe yılı sonunda bütçe açığı 1300 milyar dolara ulaştı. Aşırı harcamalara delil olarak; Amerikan Dergisi Foreign Climate Precedes'in 2008 yılında yayınladığı bir rapora göre Amerika'nın Irak'taki askeri harcaması bir dakika içinde 371000 dolara ulaştı. Yani her üç dakikada bir milyon dolar. 2001 yılında Amerika'nın ekonomisi dünya ekonomisinin üçte birini temsil ediyordu. Bugünse ancak dörtte birini temsil edebiliyor. 2011 yılının ortasında Çin'le ticaret açığı 96 milyar dolara ulaştı. 2010 yılının ortasında bireylere borcu ise 16500 milyar dolara vardı.
Akıllı kredi kartına borcu da yine 2010 yılında 846 milyar dolara ulaştı.
Özetle: Amerika, savaş nedeniyle ekonomik açıdan ölüyor. Dağılıp çökmesi artık yakındır Allah'ın izniyle. Amca Sam'in önünde artık iyisi bile acı olan iki seçenekten başka alternatif yoktur.
Biri: Sonucunda Amerika'nın para biriminin ve Amerika'nın çökeceği; hiçbir ekonomik kısıtlama ya da kanun olmadan kağıt para basımı.
İkincisi: Vergileri çok yüksek oranlara çıkarmak ki bu da Amerikan toplumu içinde çatışmalara, onun sonucunda da dağılmasına yol açar. Bu zaten 'Wall Street'i işgal edin' hareketinin ortaya çıkmasıyla olmuştur.
Obama ülkesinin mali bir kriz yaşadığını, ülkesinin ekonomisinin yaşamakta olduğu bu krizi aşabilmek için acil bir elektrik şokuna ihtiyacı olduğunu söylediğinde bu ölümü itiraf etmiştir. Amerika'nın iflası ve çöküşü gelmektedir. Bu, kaçınılmaz olup sadece vakit meselesidir. İşte bu, çekilmenin gerçek sebebidir. Yani Amerika'nın çöküşünün başlangıcı!
Sözde çekilmenin ardından Irak'ın durumuna gelince; Amerikan Ordusu, arkasında yeni bir Irak pastası bırakarak kaçtı. Herkes bıçağını çıkarmış, aslan payını kapmak için yarışıyor. Boşluğu kendisinin dolduracağını hayal ediyor. Öncesinde de sonrasında da emir Allah'a aittir. Herkes Amerika'yı kendisinin kovduğunu, Leyla'ya ulaştığını iddia ediyor. Hatta Amerika'yı getiren hainler, kendisine yardım eden mürtetler, kendisiyle ittifak kurup destekleyen Rafiziler bile! 'Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez.'
Amerika arkasında da zalim, despot, Mecusi rahminden doğan, Haçlı efendilerinin kucağında büyüyen, Amerika'ya boyun eğen, Mecusi İran dostu, yalandan başka dini, ahlakı olmayan, laik, rüşvetçi partilerin işlettiği, çılgın Rafizi militanların yürüttüğü bir hükümet bıraktı. Soygun, yağma ve dolandırıcılık ya da diğer bir deyişle 'yolsuzluk' üzerine kurulu bir hükümet! Yoksul Irak halkının kaderiyle oynayarak Yeşil Bölgesi'nde kalıyor.
Müslümanlara karşı savaş, zayıfların kanını emme –konuları- dışında politikacılarının birlikleri dağıldı, toplulukları ayrıldı, kelimeleri farklı oldu. Dağılmış bir hükümet. Sen onları toplu sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır.
Bu hükümete ordu ve polis sürülerinden; silahsız sivillere işkence yapmış, ilk kurşun atışında kaçmaya alışmış 1 milyon 2 yüz binden fazla mücrim tabidir. Buna ek olarak bir de 120'nin üzerinde aptal istihbarat birimi bulunuyor. Politikacıların yetkililerin on binlerce koruması, korumalarının korumaları, korumaların korumalarının korumaları da cabası! Bunların 30 bini sadece Bağdat'ta! 2500'ü Yeşil Bölge başbakanını korumakla görevli!
Bağımsızlıktan ve Irak'ın egemenliğinden bahseden kuklayı Amerikalı efendisi dün korumalarının gözleri önünde tokatladı. Karşısında başını kaldıramadı ya da bir kelimeyle dahi olsa cevap bile veremedi. Bugün kalkmış Irak'ın güvenliğinden bahsediyor. Bombalarımız evinin kapısına kadar ulaşır oldu.
O kadar ki artık Yeşil Bölge'den çıkmak bir yana bölgenin içinde bir yerden bir yere giderken bile bin kere hesap yapar oldu. Kelimenin tam anlamıyla karton bir hükümet! İnsanlara yalan söylüyor, sonra söylediğine kendi inanıyor. Egemenlik ve temkin kuruntuları içinde yaşıyor. İnsanlara refah ve kalkınma vaatlerinde bulunuyor. Güvenlik ve istikrar umutları veriyor. Sözde çekilmenin üzerinden iki gün geçmeden politikacılarının vücutları titredi.
Anlaşmazlıklarını gidermesi ve koruması için Washington'a yalvarmaya başladı. Etrafını bir medya halkasının kuşattığı militanlar, çeteler hükümeti! 35'den fazla kanal yalan, aldatma ve kandırma yolunda yarışıyor. Her hırsızı bilge, iyi, hür ve onurlu gösteriyor. Dürüst olanı ise yalanlıyor, yalancıyı doğruluyor. Haini güvenilir, güvenilir olanı hain sayıyor. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırt eder).
Irak'ın çekilmeden sonraki durumu özetle; devletlerin boyunlarını uzattığı, partilerin, kitlelerin, milislerin, çetelerin, ülkelerin ve grupların üzerine savaştığı bir miras durumunda. Önünde hamile, ne doğuracağı belirsiz günler var. Herkes korku içinde acılı doğum sancısını bekliyor.
Irak İslam Devleti'ndeki bizler ise diyoruz ki:
Öncelikle: Müjdeler olsun sana İslam Ümmeti! Çağın putu Amerika ve uşakları Allah'ın lütfüyle darbelerin altında çöküyor. Bizler Allah'ın izniyle iki güzellikten birini kazanana kadar yolumuza devam edeceğiz. Allah'a hamdolsun bizim günden güne kuvvetimiz artıyor. Bugün ipleri elde tutan bizleriz. İstediğimiz zaman vuruyor ve ortaya çıkıyoruz. Saldıran bizleriz. Düşmansa tüm kesimleriyle savunma konumundadır. Allah'ın izniyle temkinin eteklerine vardık. Irak'taki Sünniler kendilerine gelmeye ve doğrularına dönmeye başladı.
Son birkaç ay içinde aşiretlerin şeyhlerinden ve ileri gelenlerinden büyük bir kısım bize biat etti. En çok da Anbar'da ki; Anbar'ı bilirsiniz!
İkincisi: İşbirlikçilerin ve münafıkların sözcüleri işgalcinin çıktığını, bu nedenle mücahitlerin savaş için meşru bir gerekçeleri kalmadığını iddia ediyor. Onlara diyoruz ki: Yalan söylediler! Asıl şimdi savaş vakti geldi! Cihad ettiğini iddia edenlerden savaşı 'milli' olanların gerekçesi ortadan kalkmıştır. Ancak biz hiçbir gün toprak için savaşmadık. Bizler hilafetin geri gelmesi ve Allah'ın şeriatının kurulması için, tüm yeryüzüne Allah'ın indirdiğiyle hükmetmek için savaşıyoruz. Biz ancak toplarla müzakerelere, tüfeklerle diyaloga gireriz.
Pazarlık yapmayız. Yalvarmayız. Ancak kuvvetle (kuvvet kullanarak) konuşuruz. Oluruz ya da olmayız! Her kim yabancı kafirin çıkışıyla savaş gerekçesinin ortadan kalktığını iddia ediyorsa peki Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) neden kavmiyle savaştı?! Ya da putlara tapanların şirkiyle saraylara ve parlamentolara tapanların şirki arasında ne fark var?! Ya da Safevi İran işgali Haçlı Amerikan işgalinden daha mı hayırlı?
'Sizin kafirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır? Yoksa sizin için kitaplarda bir beraat mi var?' Asla! Bizlere asıl kafirlerle savaş emri veren mürtetlere karşı savaşı da emretmiştir. Dahası mürtetlere karşı savaşı öne geçirmiştir. Sonra ülkeyi, kulları, şirkleri ve batıl akideleriyle yöneten Rafizilere teslim edersek yerin içi bizim için dışından daha hayırlıdır.
Seleme bin Nufeyl el-Kindi'den (r.a.) şöyle rivayet edilmiştir: "Ben Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında oturuyordum. Bir adam; "Ey Allah'ın Rasulü! İnsanlar silahları bıraktılar ve: "Artık cihad yok, savaş sona erdi" diyorlar" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adamın yüzüne baktı ve şöyle buyurdu:
"Yalan söylediler, asıl şimdi savaşın zamanı geldi. Ümmetimden bir taife, hak üzere savaşmaya (hiç ara vermeden, dinin yardımcıları olmaya) devam edecek, Allah da, onlar ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Kıyamete kadar atın alnında hayır bağlıdır." Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) 'asıl şimdi savaşın zamanı geldi' sözüne dikkat edin! Onlar 'cihad yok' demelerine karşın 'asıl şimdi cihadın zamanı geldi' buyurmadı.
Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) 'kıyamete kadar' sözüne dikkat edin! Bu; hiçbir şüpheye ve yoruma yer kalmaması içindir. Asıl şimdi savaşın zamanı geldi! Bizler Allah'ın yardımına kesinlikle güveniyoruz. Topluluğun yenilip arkalarını döneceklerinden (kaçacaklarından) de eminiz! İnşallah Roma'yı fethederek orada ezan okuyup namaz kılmadıkça savaşı durdurmayacağız. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden asla dönmez.
Üçüncü olarak Yahudilerin ve Haçın koruyucuları Amerikalılara diyoruz ki: Ordunuzun mezarları Babil topraklarında. Irak'tan çıkmadılar, çıkmayacaklar da! Asıl şimdi savaş vakti geldi! Bizler inşallah çıksanız da çıkmasanız da galip olanlarız. Zaferimiz (savaşa) devam etmemizledir. Siz çıksanız da yakında kesinlikle geri döneceksiniz. Eğer dönmekten aciz kalırsanız da bizler her yerden size geleceğiz ve inşallah ayak seslerimizi duyacaksınız.
Dördüncüsü: Tüm mürtetlere, dinden dönmüşlere ve muhaliflere tevbe edip dönmeleri çağrımızı yeniliyoruz. Özellikle de Sahvelere ve polislere! Aynı şekilde önce yaptığı ne kadar kötü, suçu ne kadar büyük olursa olsun kendilerini yenmeden önce bize gelenleri affedeceğimizi de vurguluyoruz. Şunu bilmelisiniz ki biz size karşı ancak isteksizce savaştık ve savaşıyoruz. Bizden uzak durduğunuz ve barış içinde yaşamak istediğiniz takdirde size dokunmayız.
Bu, sizin için bir fırsattır. Bizi ve Rafizileri baş başa bırakın. Şunu da bilin ki içinizden tevbe etmeyen için kaçış yok. Zira o, İslam devletinin çekici ile Rafizilerin örsü arasında kalacaktır. Rafiziler, babası Sünni olduğu müddetçe İslam devletindeki bir mücahit, Sahvelerdeki bir mürtet veya askeri güçlerdeki bir asker arasında fark gözetmez. Onlar için hepsinin de malı, kanı ve namusu mubahtır. Sizi ortadan kaldırmada gecikmelerinin tek sebebi kendileri ile bizim aramıza giriyor (onlara ulaşmamızı engelliyor) olmanızdır. Sarhoşluğunuzdan ayılın ve günahınızdan dönün!
Beşincisi: Geçen aylarda aşiretlerden, şeyhlerden, bireylerden devlete biat edenlerin hepsini tebrik ediyor ve kendilerine şöyle diyoruz: Sabredin, dünyanın ve ahretin hayrıyla sevinin! Allah'ın zaferi yakın! Ordudan, polisten ve sahvelerden dönenlerin, tevbe edenlerin hepsini hoş bir şekilde karşılıyor ve tevbelerini kutluyor, kendilerine şöyle diyoruz: Siz bugün bizim kardeşimizsiniz. Sizin lehinize olan bizim lehimize, aleyhinize olan aleyhimizedir.
Altıncı ve son olarak Irak İslam Devleti'nin –Allah onu yüceltsin- evlatlarına ve askerlerine diyoruz ki: Bilin ki sizler bugün yeni Safeviler karşısında kilitli bir kapısınız. Sizin arkanızda da Irak'ta ve Şam'daki hatta onların ardından Arap Yarımadası'ndaki Sünnilerin kanları, namusları ve malları! Bedeninizde atan bir damar bulunduğu sürece bu kapı sakın kırılmasın! Eğer kırılırsa bilin ki ardından ne Irak ne Şam ne de Arap Yarımadası kalır! Ya siz ya onlar! Rafiziler bu ümmetin hastalığıdır ve ilaçları ise ancak kılıçtır. Asıl şimdi savaşın vakti geldi. Onların; onlarla birlikte mürtetlerin kalabalık oluşu sizi korkutmasın. Vallahi! Vallahi onlar bizim gözümüzde ancak böcekler ve sinekler gibiler. Onların korkaklığını tecrübe ettiniz. Acziyetlerini bizzat gördünüz. Rafizilerin ve mürtetlerin karşınızda direnemeyeceğinden emin olun.
Allah Azze ve Celle onlara karşı inşallah sizin (bizler inanıyoruz ki Allah'ın vaadi haktır) yardımcınızdır. Nasıl da siz O'na ibadet eder ve O'nu birler, onlar da inkar edip şirk koşarken bunun aksi olabilir?! Onlar işlemedikleri bir kötülük toplamadıkları bir rezillik bırakmadı. Siz ise Allah'ın evliyalarısınız. O'nun düşmanlarına karşı savaşıyor, yolunda mücadele ediyorsunuz. O sizi seviyor, siz de 'O'nu seviyorsunuz. Onlar ise tağut yolunda savaşıyor ve onu dost ediniyor. Size Allah yardım ediyor, destekliyor ve zafer veriyor. Onlara ise Amerika ve İran yardım ediyor, destek oluyor. Aradaki fark ne kadar da büyük! Allah bizim velimizdir. Onlarınsa velisi yoktur. 'Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Oysa tuzak tümüyle Allah'a aittir. O, her canın ne kazandığını bilir. Kafirler de bu yurdun sonunun kime ait olacağını bilecekler.'
Allah'ım sen bizim destekçimiz ve yardımcımızsın, kuvvetimizi senden alıyoruz, senin verdiğin güçle savaşıyoruz, Allah'ım Sen bize yetersin. Sen ne güzel vekilsin. Allah'ım günahlarımızı ve işlerimizde aşırılıklarımızı bağışla. Ayaklarımızı sabit kıl. Kafirler kavmine karşı bize zafer ver. Rabbimiz bizi zalimler topluluğu için bir fitne kılma. Allah'ım salat peygamberimiz Muhammed'in ve tüm ashabının üzerine olsun. Son duamız; alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.'
Arapça'dan çeviren : Defne Bayrak/ Pressmedya
SON VİDEO HABER
Haber Ara