Dolar

34,8665

Euro

36,6229

Altın

3.048,96

Bist

10.058,47

Mayıs ayı dergilerine bir göz atın!

Mostar Dergisi'nin bu ayki sayısının konusu: Siyasetnameler

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-10 14:40:59

Mayıs ayı dergilerine bir göz atın!
Mostar’ın Mayıs 2012 tarihli 87. sayısında, tarihsel süreçte birçok hükümdar için devlet yönetiminde önemli bir kılavuz olmuş siyasetnameler konu ediliyor.

Tarih boyunca hemen hemen tüm hükümdarlar, devlet yönetimde bilgi, beceri ve tecrübesine güvendikleri danışmanlar edinmişlerdir. Dilimizde âkil adamlar olarak da karşılık bulan bu danışmanların bir kısmı, görevlerini fiili olarak yerine getirmenin yanı sıra, devlet yönetiminde edindikleri birikim ve tecrübeleri yazarak kalıcı hâle getirmişler ve gelecek kuşakların istifadesine sunmuşlardır. Siyasetname olarak isimlendirilen bu yazılı eserler, zengin içerikleriyle tarihsel süreçte devlet yöneticilerine ve toplumlara yol göstermenin yanı sıra, bugünün devlet adamları ve toplumları için de rehber niteliğinde eserler olarak önemlerini koruyorlar.

Buradan hareketle Mostar, bu ay ana dosya konusunu siyasetnamelere ayırıyor. “Âkil adamlardan hükümdarlara siyasetnameler” başlıklı dosya, Süleyman Özbek’in dosyaya ismini veren yazısıyla açılıyor. Tarihin, bir tekerrürler silsilesi olduğu ve tarihten gerekli derslerin çıkartılabilmesi adına devlet yöneticilerine hak-hukuk adına öğütler vermek amacıyla kaleme alınan birtakım metinlerin, siyasetname olgusunu ortaya çıkarttığının anlatıldığı yazıda, bu öğütlerden sadece yöneticilerin değil, insan-ı kâmil olmaya çabalayan insan-ı nakısın da alması gereken dersler olduğunun altı çiziliyor.

Dosyaya “İmam Gazali’den Sultan Melikşah’a” başlıklı yazısıyla katkıda bulunan Hüseyin Okur, İmam Gazali’nin Selçuklu Sultanı Melikşah için kaleme aldığı Nasihatil-mülûk isimli eserden yola çıkarak, siyasetname konusunu irdeliyor. Bir diğer dosya yazarı Mükerrem Mete, “Eşsiz bir siyasetname örneği olarak İmam Ali’nin mektubu” başlıklı yazısında, Hz. Ali’nin halifeliği döneminde Mısır’a vali olarak atadığı Malik bin Eşter’e hitaben yazdığı ve önemli bir siyasetname örneği olarak günümüze intikal eden mektubunu inceliyor. Bir başka dosya yazarı Kadir Canatan, “Siyasetname kültüründe Nizamü’l-mülk ve eseri” başlıklı yazısında, siyasetnamelerin en önemli örneklerinden biri kabul edilen Nizamü’l-mülk’ün Siyasetname’sini derin analizler eşliğinde okuyucuya sunuyor.Dosyanın söyleşi konuğu ise siyasetnameler hakkında yaptığı akademik çalışmalarla tanınan Yrd. Doç. Dr. H. Bahadır Türk. “Siyasetnameler bugünün yöneticilerine de çok şeyler söylüyor” başlığını taşıyan söyleşide, siyasetname olgusu, doğulu ve batılı örnekleriyle bir arada yorumlanıyor.

Mostar’ın ana dosya konusunun dışında gündem dosyası da dikkat çekiyor. Dünü, bugünü ve yarınıyla Afganistan’ın ele alındığı dosya, “Afganistan: Tünelin ucunda henüz ışık yok” başlığını taşıyor. Taha Kılınç, dosyaya ismini veren yazısında Afganistan’ın bugününü şekillendiren yakın tarihini kronolojik bir sıra ve çarpıcı yorumlar eşliğinde dikkate sunuyor. Bir diğer dosya yazarı Ali Şahin, “Nüfuz coğrafyamızın sınır karakolu: Afganistan” başlıklı yazısında, Afganistan’ın Türkiye açısından önemini derin analizler eşliğinde ele alıyor. Nur Özkan Erbay ise 2001 yılından bu yana ABD işgali altındaki Afganistan’da geride kalan 11 yıllık süreci irdelemekle birlikte, ülkenin pek de parlak olmayan geleceğine dair cevap bekleyen birçok soruya “Afganistan: ABD’nin 2. Vietnam’ı” başlıklı yazısında cevap arıyor.

Mostar’ın gündem ve ana dosya konularının dışında yer alan yazılar da hayli çarpıcı konular içeriyor. Derginin Türkiye bölümünde Alper Çeker’in “28 Şubat’ta İsrail parmağı”; Medya bölümünde Hakan Çopur’un “Yeni nesil kimin eseri olacak?”; Tarih bölümünde Ali Şükrü Çoruk’un “Osmanlı solculuğu ve İslam”; Düşünce bölümünde Yusuf Kaplan’ın “Ruhsuzlaşma ve barbarlaşmanın kaynağı: Dilsizleşme”; Celil Civan’ın “Tanpınar: Yeni bir modernlik arayışı” başlıklı yazılarının dışında, derginin Gündemden, Görsel Hafıza, Tarih, Düşünce, Edebiyat, Kitap ve Sinema bölümlerinde yer alan yazılar da zengin içeriğiyle okurun ilgisini bekliyor…




Ayraç eğitim dosyasıyla karşınızda: “Eğitim ama nasıl?”

Aylık kitap dergisi Ayraç, 31. sayısıyla (Mayıs 2012) karşınızda. “Eğitim ama nasıl” başlığıyla yayınlanan dergi, eğitim kitaplarını inceliyor.

Üç yıldır yayınlanan kitap tahlili ve eleştiri dergisi Ayraç, binlerce kitabı okurlarıyla buluşturmanın sevincini yaşıyor her ay.

Dergide kitap eleştirileri, tahlilleri, karşılaştırmalı analizler, incelemeler ve röportajlar yer alıyor. Ayrıca Kapanmış Dergiler Kıraathanesi bölümünde her ay kapanmış bir derginin genel yayın yönetmeniyle konuşuluyor, Çocuk Kitaplığı bölümüyle çocuk yayıncılığı, Kültür Sanat bölümüyle sanat ve edebiyat camiasından haberler sunuluyor.

Ayraç mayıs ayında okuyucularına şöyle sesleniyor:

Ayraç’ta hazırladığımız dosyaların, genelde bir kavramın felsefi/edebî ya da moda tabirle “düşünsel” yönlerini açığa çıkarma, en kötü ihtimalle işaret etme / yol gösterme biçiminde bir işlevselliğe sahip olması için çalışıyoruz. Elbette şu ana kadar bunu hakkıyla başardığımızı iddia etmeyeceğiz. Ama şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, ele aldığımız dosya konularının en azından farklı bakış açılarından da ele alınabileceğin, tartışılabileceğini söylemiş olduk. Ya da öyle söylediğimizi düşündük. Tıpkı şimdiki “eğitim” dosyasında olduğu gibi.

Türkiye’de bir süredir “eğitim” konusu, gündelik siyasetin cenderesinde tartışılıyor. Birçokları bu tartışmaların çok sığ bir biçimde ele alındığı uyarısında bulundu. Ancak siyasetin doğasını kabullenenler için bu, beklenendi. Eğitim dosyamızın katkıda bulunmak istediği alan, eğitim kavramının tarihselliği ve fenomonolojik boyutu. Yani, “eğitim ne zamandan beridir var?”, “ne zamandır böyle tanımlanıyor?”, “nasıl bir eğitim?” ve en temelde tabi ki “eğitim nedir?” sorularının peşinde koştuk biraz.

Devletin en büyük “eğitim veren” olduğu Türkiye’de, başta devletin “başöğretmenliğini” tartışmak gerekebilir. Ama daha çok üzerinde durulması gereken, eğitimin bir tür “paket program” olarak algılanmasına karşı çıkmak ve bunun usulünü, üslubunu, çerçevesini ve hatta içeriğinin bizzat kendisini tartışmaya başlamak. Eğitim, yalnızca “Talim ve Terbiye Kurulu”nun filtresinden geçenler olarak algılanmamalı. 20. yüzyılda çok iyi öğrendik ki, “eğitim” okulun dışında da var olan bir çeşit pratik. O yüzden belki de bu dosyada, eğitimi, “eğitim”le çarpıştırarak, eğitim algısıyla karşılaştırarak bir iz bulma çabasındayız…

Bu bağlamda geniş bir dosya hazırladık. Ortaçağda sistemleşmiş eğitim kurumlarından, eğitim-devlet ilişkisine, üniversitelerde okutulan felsefe derslerinden liselerdeki müfredat programında okutulan ders kitaplarının içeriğine, ilkokul kitaplarındaki resimlerin estetik açıdan değerlendirilmesinden, çocuk eğitiminde son yıllarda dikkatleri çeken ve yurt dışında okulları açılan Montessori eğitim metoduna kadar… Umarız bu sayımız, eğitime dair yapılacak çalışmalara dair, daha geniş açıdan bakış açıları sunar.

Temrin mayıs sayısında inziva ile karşımızda

Dört yıl önce Mayıs ayında ilk sayısıyla yayın hayatına adım atan ve okura merhaba diyen Temrin, o günden bugüne her ay düzeni olarak okuruna seslendi. Özel sayılarıyla, dosya konularıyla aranan bir dergi oldu. Emekleme ve yürüme dönemini geride bırakan Temrin, artık konuşuyor, derdini anlatıyor ve fikrini söylüyor. Her türlü dünya görüşüne saygı duyan ve edebiyatı referans alan derginin sesi okura daha gür ulaşıyor. Dört yaşını doldurup beş yaşından ay alan dergi, Mayıs sayısında « inziva » dosyası ile okurun karşısına çıkıyor. Az işlenen ama insanoğlunun bir şekilde ilgi alanına giren inzivanın felsefi, dini, ve edebi yönleriyle ele alınması, derginin bu sayısını kalıcı bir kaynak haline getiriyor. Her dönemde, her kesimden insanın ilgi alanına girebilecek böylesi bir konu, usta kalemlere yazdırıldı. Temrin her ayın ilk haftası bayilerdeki yerini alıyor ve abonelerine ulaşıyor.

Temrin yeni sayısında Vefa Taşdelen, Berat Demirci, Mehmet Sümer, Köksal Alver, Fatih Yavuz Çiçek, Betül Tarıman, Aziz Şeker, Hüseyin Akın, Hüseyin Alemdar, Osman Konuk, Sadık Yalsızuçanlar ve Nihan Kaya'nın yazıları ve Adullah Eraslan, Mehmet Şamil Baş, Murat Saldıray, Ahmet Günbaş'ın şiirleriyle okuyucularına sesleniyor.


Genç dergisi: Ayasofya geleceğimizdir!

68. sayısıyla okuyucularıyla buluşan aylık gençlik dergisi Genç, 'Ayasofya Geleceğimizdir' kapak konusu ile karşımızda. Ayrıca 25 Kuruşa Cennet, İhtişamlı Bir Fetih ve Sanal Alem Şehadeti Mümkün mü? haberleri de kapaktan duyurulan haberler arasında.

İşte karşınızda Genç dergisinin mayıs ayı sayısı:
Rüyasını Kaybeden Hükümsüzdü                                                                  

Bizim kendisi ile hayata uyandığımız bir rüyamız vardır. Gözümüz o rüya ile açıldı, yüzümüz o rüya ile ışıdı. Dünyayı ve herkesi o rüya ile tanıdık. Dünya ve herkes de bizi o rüya ile tanıdı. Bizi bilenler, rüyamızla bildiler. Rüyamızın olmadığı yerde bahse değer bir kıymetimiz olmadı. Aslında rüyamızın olmadığı yerde bahse değer bir kıymet de olmadı. Yoktu ki… Sonsuz mutluluğun sırrı sadece rüyamızda saklıyken bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Sadece sonsuzluğun değil şu anın ve hayatın şifreleri de rüyamızdaydı. O, ebedi mutluluğun haberini her yer ve zamana götürme aşkıydı. O, gücün değil adaletin hükümferma olduğu bir dünyaydı. O, merhamet siyasetini cümle düzenlerin ve doktrinlerin üstüne yükseltme mücadelesiydi. O, kalplerin fethi ile başlayan her fetih sonrası tekrar bir fethe susamak ve acıkmak sevdasıydı.

Biz rüyamızı çok sevdik, o yüzden her gördüğümüze rüyamızla dokunmak istedik. Her dokunduğumuz rüyamızla hayata uyansın diye... Ona aşinayı bize aşina bildik ki elhak öyledir: Bizi bilen rüyamızla bilmiştir. Biz hayata ve dünyaya rüyamızla yürüyünce, hayat ve dünya bizi rüyamızla aynı hizada resmetmiştir. O yüzden bize rüyamızla barışık hayatlar yakışır. Rüyamızın, bilemediğimiz bir zamanda gördüğümüz, işittiğimiz ve mest olduğumuz o hikâyesi, her halimizden yansımalıdır. Değil mi ki o hikâye cümle yaratılmışı sarıp sarmalar, geride bir tek kimse bırakmaz, biz de baktı mı öyle bakmalıyız. Herkese bizim rüyamızda bir yer bulunur, biz de herkese rüyamız kadar şefkatli yaklaşmalıyız. Rüyamız herkese yeter, biz de herkese yetebilecek bir engin gönle ermeliyiz. Rüyamız ufkumuzun tacıdır, hayatımız ise bizi o ufka ulaştırmaya çalışan bir aracı… Sorumluluğumuz aradaki mesafe kadar büyük, mutluluğumuz ise aradaki mesafe kadar kısadır.

Evet, bize rüyamızla barışık hayatlar yakışır. Tersi kendimizi inkâr olur; resim bozulur, düzen kaçar, şiraze yerinden kayar. Hâlbuki öyle olmamalıdır; rüyası olanlar, rüyalarına sahip çıkmalıdır. Dünyanın üzerimize üzerimize yürüyüşü bize rüyamızı unutturmamalıdır. Rüyasını unutanlar zamanın, şartların ve mevcudun dar çeperine sıkıştırılırlar. Onlar artık rüya göremeyecek kadar zamanlarının emrine girmişlerdir. Hâlbuki mesele, rüyasının peşinde zamanı esir alma meselesidir. Rüyasını unutan, rüyasını kaybetmekle cezalandırılır. Rüyasını kaybeden kendini kaybetmiş, kendine ziyan etmiştir; o artık, hükümsüzdür.

Mayıs Fetih ayı… Fetih denilince ilk akla gelmesi gereken Ayasofya’dır. Ayasofya öyle yüce bir mânâdır ki onu anlamak, geçmişimizi, hâlimizi ve geleceğimizi anlamakla eş değerdir. Ayasofya’yı bilen kendisini de, rüyasını da, uyanacağı güzel baharı da bilir. Kapak konumuzda Ayasofya’yı bu yüzden işliyoruz. “Ayasofya geleceğimizdir” başlığımızın yanına, ufukta gözüken güzel günlerin gayreti ve tez zamanda zuhuruna yönelik niyazlarımızı iliştiriyoruz.

Geçtiğimiz ay Ağrı, Patnos, Van ve Erzurum’daydık, bu ay ise Batman, Şırnak, Kütahya, Bursa ve Tavşanlı’dayız. Durmuyor, her gelen davete, her yükselen sese yetişmeye çalışıyoruz. Durduğumuz an düşeriz, bunu biliyoruz. Sükûneti ve sekineti devrana iskânda arıyoruz.

Bir TV programında GENÇ’i anlatırken şöyle bir ifade geçti: “Zamanımız hız ve haz zamanı; bu zamanda eksik olan sekinettir. Sükûnet olmadan sekinet olmaz. Teskin olmak isteyen sükûnetin sâkini olacak, başka çare yok…”

GENÇ, hız ve haz çağında sekinet ve sükûneti sağlayacak bir müsekkindir; almak, okumak ve yaymak her hal ve kârda iyidir; tavsiye etmeli, bilmeyene bildirmeli…

Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.

Ay Vakti'nin mayıs-haziran sayısında neler var?

Ay vakti dergisi 138. sayısıyla ve dopdolu içeriğiyle yine karşımızda. Uzun soluklu bir yayın periyodu izleyen dergi kalıcı yazılarıyla tam bir edebiyat arşivi niteliğinde.

Mescid-i Nebevi'nin Hattatlarından Ali Hüsrevoğlu ile bir söyleşinini yer aldığı dergide, 'Bir İstanbul Yazarı: Sait Faik' ve 'Fetih 2012-Osmanlı Tarihinin Sinema ile İmtihanı' başlıklı yazılarının yanısıra diğer konu başlıkları ve yazarları şöyle;

Kafdağı / Şeref AKBABA /Deneme
Cezada Elif Firarı / Naz FERNîBA /Öykü
Kitaplarla Baharı Yaşamak - I / Recep GARİP
Şehri Bekleyen Dağ / A.Vahap AKBAŞ /Şiir
Görülmüyor Yıldızlar / Nurettin DURMAN /Şiir
Hattat Ali Hüsrevoğlu İle Söyleşi / Asuman GÜZELCE /Söyleşi
Sen Gel ve Çoğalt Bu Acıyı… / İsmail BİNGÖL
Vakitsiz Savruluşlar Atlası / Mehmet BAŞ /Şiir
Bir Yürüyüşü Taçlandıran Kitaplar / Necmettin EVCİ /İnceleme
Yaşamak Öldürür Beni / Mehmet BAŞ /İnceleme
Yed-i Beyza / Ebubekir KOÇAK /Öykü
Özlemişim / Faik ÖCAL
Virüslü Hayat / Duran ÇETİN /Öykü
Hikaye Derler / Semra SARAÇ /Öykü
Eğitim ve Düşünce / Necmi KILIÇ /Deneme
Gecenin Birinde / Samet KARA /Öykü
Sait Faik Sadece İstanbul’u Yazdı / Fahri TUNA /Deneme
Hayat Fragmanı / Burhan BARAK /Öykü
Tutanak - Erik Dalları - Mutlaka - İlkyaz Gelince - Nisan Bir / Rasim DEMİRTAŞ /Şiir
İblisin Bastonu / Nurten CAN /Şiir
Fetih 2012 - Osmanlı Tarihinin Sinema İle İmtihanı / Abdullah Ömer YAVUZ

Yedikıta: “Geçmişe dair hiçbir güzellik gözünüzden kaçmasın…”

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi bu ay, Sultan Abdülaziz Han’ı hal’ eden ve şehit ettiren devlet adamlarından intikam alan Çerkes Hasan’ı kapağa taşıyor. Osmanlı tarihinin etkili ve unutulmayan hadiselerinden olan bu vakıa en ince teferruatlarıyla anlatılıyor.





19. asır Avrupa’sında Fransız İhtilali’ni müteakip baş gösteren Milliyetçilik akımının Balkanlar’da derin tesirleri olmuştu. Irkî ve dinî anlamda farklı kimliklerin ortak hayat sahası olan Osmanlı’dan Yunanistan, sonra Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bulgaristan derken 1912’de Osmanlı’ya sadakatiyle ve şecaatiyle nam salan Arnavutluk merkezden kopacaktı. Arnavut Milletinin Haklarını Müdafaa Cemiyeti adına faaliyet gösteren beş on kişi Osmanlı aleyhine faaliyetler tertip ediyordu… Yedikıta, bu karışık dönemde Sultan İkinci Abdülhamid’in Arnavut halkına yayınladığı nutku sayfalarına taşıyor.

Yine Osmanlı Rumelisi’ni konu alan, Doç Dr. Hamit Pehlivanlı imzasını taşıyan “Mamur Manastır’dan Mahzun Manastır’a” makalesinde de Manastır’ın geçmişiyle bugünü kıyaslanıyor.

Prof. Dr. Mehmet Arslan’ın Osmanlı’nın Düğün Sandığı: Surnameler makalesinde Osmanlı’nın ihtişamının sergilendiği düğün, şenlik ve merasimler en ince ayrıntılarıyla gözler önüne seriliyor.
Yedikıta tarih ve kültür seyahatinde Elektrikle Aydınlanan İlk Şehir: Tarsus ve Yemen’in Alim Sultanları: Resuliler makaleleri de ilgi çekiyor.

Derginin bu sayısında Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethini anlatan, büyük boy İstanbul’un Fetih Planı posteri hediye ediliyor. Birbirinden orijinal makalelerin yayınlandığı Aylık Tarih ve Kültür Dergisi Yedikıta, seçkin bayii ve kitap evlerinde...

Haksöz dergisi mayıs sayısında 28 Şubat soruşturması ele alınıyor

Haksöz Dergisi, Mayıs 2012 tarihli 254. Sayısında 28 Şubat operasyonlarını kapağa taşıdı: “28 Şubat Hukuksuzluğunun Köküne İnilsi

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, 254. Sayısıyla okurlarının karşısına çıktı. Dergide bu ay 28 Şubat soruşturması, Suriye ve Kutlu Doğum gibi konular öne çıkmış.

“28 Şubatçılar Yine Sincan’dalar” başlıklı Gündem yazısında soruşturma sürecini yorumlayan Haksöz, 28 Şubatçıların yargılanamayacağını söyleyenlerin tezlerinin çöktüğüne dikkat çekiyor.

Haksöz, soruşturmanın tüm yönleriyle genişletilmesi gerektiğini ifade ederek 28 Şubat’ın Kemalizm demek olduğunu vurguluyor ve darbecilerle birlikte darbeci zihniyetle de tümüyle hesaplaşmaya çağırıyor.

Konu bağlamında Musa Üzer, 28 Şubat sürecinde çözülen, içine kapanan ya da direnişi bırakıp sivil toplumculuğu keşfeden cemaatlerin muhasebe ihtiyacına dikkat çekerken Bahadır Kurbanoğlu, dönemin medya manşetlerinden hareketle medya ile darbe ilişkisini gözler önüne seriyor.

SURİYE: İddialar ve Üstatlar

Suriye gündemini sıcak tutmaya devam eden dergide bu ay Rıdvan Kaya, konuyla ilgili öne çıkan tüm tartışmaları soru-cevap yöntemiyle değerlendiriyor. Suriye direnişi, muhalefeti, dış müdahale ve emperyalizm olgusu, Suriye halkının Esed yönetimine desteği, İran-Hizbullah’ın tutumu ve Filistin meselesiyle ilgili iddialara cevap veriyor.

Suriye özelinde Yılmaz Çakır’ın yazısı da dikkat çekici. Çakır, “Üstatlar, Abiler ve Tâbiler” başlıklı yazısında özellikle şiir ve edebiyat alanında “üstat” addedilen kişilerin siyasi analizlerindeki yanlışları ve bu analizlerin mürit edasıyla öne çıkartılmasındaki sorunları değerlendiriyor: “Kim demiş, başarılı edebiyatçılar, cins şairler, sanattan, şiirden anladıkları, bildikleri kadar siyasetten; iç ve dış politikadan, iktisattan, tarihten, felsefeden ya da ne bileyim psikolojiden de anlarlar ve anlatırlar diye?”

Basil Kudat’ın çeviri makalesi ise Suriye’de BM gözlemcilerini ve ateşkes ihlallerini konu alıyor. Dergide Adem Özköse’nin eşi Raziye Özköse ile de bir röportaj gerçekleştirilmiş.

Hamza Türkmen, Yemen’in siyasi tarihini ve diktatör Abdullah Ali Salih sonrası süreci değerlendiriyor. Barry Rubin’in yazısı ise Mısır devrimini ve yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir Siyonist gözünden aktarıyor.

Murat Koç, “Kutlu Doğum Haftası” vesilesiyle geçtiğimiz günlerde yapılan etkinliklerin mahiyetini irdelerken nasıl bir peygamber tasavvuruna sahip olmamız gerektiği noktasında analizlerde bulunuyor.
Mustafa Siel, son ayların çokça gündeme gelen bir konusunu, komplo teorilerini ayetler bağlamında ele alıyor.

Cengiz Duman, Hz. Süleyman ile karınca kıssasını masaya yatırarak konuya farklı yaklaşımlar getiriyor.

Kamil Yeşil’in Şura, Tevhid ve Hicret dergileri üzerinden 1970’li, 80’li yıllarda İslami düşüncedeki radikal tavrı gözler önüne seren araştırması da dikkat çekici.

Gülşen Demirkol Özer’in 28 Şubat soruşturmasıyla ilgili “İkna Olmadık” başlıklı denemesi, Mücahit Gökduman’ın Özgür Üniversiteli Buluşmaları notları, Mustafa Siel ve Bünyamin Doğruer’in şiirlerinin de yer aldığı dergide Uludere ve Filistinli esirler de unutulmamış.

Moral Dünyası dergisi 98. sayısı çıktı!


Aylık kültürel aile dergisi Moral Dünyası dergisi mayıs ayı sayısında ‘Çağ Açıp Çağ Kapatan Fatihler Nasıl Yetişir?’ başlıklı haberini kapağa taşıyor. Çocukların özünde saklı olan kabiliyetleri ortaya çıkarmada anne-babalar ne yapmalı sorusuna cevap aranan konularla anne babalara bu konuda yol göstermek amaçlanıyor.

Bu bağlamda Tarihçi Yazar Yavuz Bahadıroğlu, Fatih Sultan Mehmet’i yetiştiren anne, babayı, hocalarını ve çevresinde bulunan insanları anlatıyor. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Osmanlı’da devlet adamı ve sanatçıları yetiştiren sistem hakkında çok önemli bilgiler veriyor. Uzman Pedagog Adem Güneş, çocukların içindeki cevherin keşfedilmesi için anne babalara çok önemli tavsiyelerde bulunuyor. Ayrıca derginin bu ayki sayısında Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun yetiştiği aile ortamının incelemesi yer alıyor. Bütün bu konular ve daha da fazlası Moral Dünyası dergisinde. Keyifli okumalar…

on5yirmi5
SON VİDEO HABER

İstanbul'dan Halep'e giden Suriyeliler konuştu

Haber Ara