Ahmet Eker: Süt içen 7 milyon öğrenciden 35 bininin rahatsızlanması normal
Eker Süt Ürünleri Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eker, okullarda öğrenciler arasında süt içmeden dolayı yaşanan rahatsızlıkların binde 5'e denk geldiğini belirterek, bunun normal bir durum olduğunu söyledi. Eker, "Siz burada 7 milyon çocuğa süt verdiği
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-09 10:13:12
Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde yeni kurdukları fabrikaları basın mensuplarına açan Eker Süt Ürünleri Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eker, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de yıllık 13,5 milyon litre süt üretilip tüketildiğini anlatan Eker, "Bunun yüzde 55'i entegre işletmelerde işleniyor. Kalanı ise sokak, açık pazar veya merdiven altı işletmelerde kullanılıyor. Bu da daha çok gidecek mesafemiz olduğunu gösteriyor. Türkiye'de içme sütü olarak ülkemiz çok gerilerde. Dünya ortalamasının çok gerisinde. Yıllık 26 litre kişi başı tüketimimiz var. Bu demek değil ki biz süt proteini almıyoruz. Türk insanı olarak sütü içmiyoruz, yiyoruz. Yoğurt tüketiminde dünyada bir numarayız. Aynı zamanda peynir tüketiminde de beyaz peynir ve kaşar peynir tüketiminde iyi yerdeyiz." diye konuştu.
Ahmet Eker, okullarda dağıtılan sütler ve yaşananlar hakkındaki bir soruya karşılık şunları söyledi:
"Sonuçta bunun iki önemli unsuru var. Birincisi Türkiye'de ki süt tüketimi çok düşük. Biz kişi başına 26 litreden bahsediyoruz. Avrupa ortalaması 100 litreye yakın. 180-190 litre olan ülkeler var. Bizim ülkemizde içme sütü tüketimi çok düşük. Bununda en önemli nedeni bizim ırk olarak genetik olarak laktoz intolerans bir bünyeye sahip olmamızdan kaynaklanıyor. Türkiye'de ki insanların yaklaşık yüzde 12'si sütü direk olarak içemiyor, bir rahatsızlık hissediyor. Dolayısı ile biz sütü süt olarak değil, yoğurt olarak tüketiyoruz. Çünkü yoğurt olarak tükettiğin zaman içindeki laktoz laktik aside dönüştüğü için insanı midesini rahatsız etmiyor ve hatta sindirim sistemine yararlı hale geliyor. Bu nedenle de süt tüketimi çok az. Bu nedenle de devlet bunu çocuklarda yaygınlaştırmaya çalışıyor. İkinci nedeni ise Türkiye'de süt fiyatlarında ki dengesizlik. Süt fiyatı mevsimsel olarak bazı aylarda artış bazı aylarda da düşüş gösteriyor. Ocak, şubat ayında süt üretimi artıyor, nisan mayıs ayında da maksimuma ulaşıyor. Şu anda yıl içinde ki maksimum artışın yaşandığı zamandayız. Ancak haziran temmuz, ağustos aylarında da düşüşe geçiyor ve eylül ayında da minimum oluyor. Buna karşın süt tüketimi buna paralel değil. Süt tüketimi ise haziran, temmuz ayında artışa başlıyor. İnsanlar yaz aylarında yoğurt tüketimi iyice artıyor. Ramazanda yaz aylarına geldiği için yoğurt tüketimi iyice artıyor. Dolayısı ile süt ürünlerine olan talep ile ham sütün üretimi arasında bir mevsimsel bir fark oluyor. Bu farkta ekonomi gereği mayıs ayında süte talep az olduğu için fiyatlar düşmeye başlıyor. Eylül ayında da artış yaşanıyor. Bunu hiç kimse istemiyor. Ne sanayiciler biz istiyoruz nede üreticiler istiyor. Dolayısı ile birinin buna müdahale etmesi gerekiyor. Burada devlet buna müdahale etmek için çeşitli projeler geliştiriyor. Bunlardan biri süt tozu teşviği, biride bundan 7-8 esne öncede yapılmıştı okul sütü. Bu yılda sütün üretimini en yoğun olduğu dönemde mayıs ayında okul sütü yapıldı. Bence iki nedende çok geçerli sebepler ve ben başarılı olacağına inanıyorum."
"YOĞURTTA MİNİMUM PROTEİN 4"
Bir kaç yıl önce yoğurtta bulunan proteinin yüzde 3'e indirilmek istenmesinden dolayı yaşanan tartışmaların aktarılması üzerine Ahmet Eker, şöyle konuştu:
"Eskiden yoğurttaki protein oranın minimum yüzde 4 olarak belirlenmişti. Bu daha sonra yüzde 3'e indirilmek istendi. Bunun sonunda da tartışmalar çıktı. Şu anda bir süt ürününe yoğurt denmesi için minimum yüzde 3 protein olması gerekiyor. Ama bizim çırpılmış yoğurdumuzda ki protein yüzde 4,2. Sonuçta eski kodekse de uyuyor, normal yoğurda da. Normal yoğurdun proteini de 4 ila 4,5 arasında değişiyor. Zaten bunun altında yoğurt yapılırsa tüketici bunu beğenmez ve ürün satmaz."
Yurt dışında şimdilik tesis kurmayı düşünmediklerini anlatan Eker, "Ama ihracat düşüncemiz var. Ne yazık ki Avrupa'ya ihracat yapmak çok zor. Şimdi özellikle sütü bütün ülkeler stratejik bir ürün olarak gördükleri için gümrük duvarlarını kaldırıyor. Türkiye'ye de süt ürünü ithalatı zor. Özelikle Avrupa'da da tüm ülkeler gümdük duvarlarını koyarak sütün Avrupa'ya dışarıdan girmesini engelliyorlar. Ama ihracat mümkün, bizde istiyoruz. Ama Ortadoğu ülkeleri Kuzey Afrika'ya kısmen, Türki Cumhuriyetlere yapabiliriz. Ama bizim bir sıkıntımız var. Biz daha çok raf ömrü kısa ürünler yapabiliyoruz. Bizler şuada raf ömrü 21 gün ile iki ay arasında değişen ürünler yapabiliyoruz. Bu nedenle biz anca kısa bir coğrafyaya ihracat yapabiliriz." ifadesini kullandı.
"HAYVANCILIĞA CİDDİ TEŞVİKLER VAR"
Son açıklanan pakette hayvancılığa teşvik göremediklerini belirten bir gazetecinin sorusuna ise, Ahmet Eker, şu cevabı verdi:
"Teşvik sisteminde belki yoktu ama özellikle Gıda Ve Tarım Bakanlığı son iki yıldır ciddi bir şekilde hayvansal yatırımlara destek veriyor. Ziraat Bankası'ndan sıfır faizli krediler var. Bunun yanında hayvancılık sektörüne verilen teşviklerde artırıldı. Hayvan başına verilen teşviklerde artırıldı. Burada özel teşvikten öte devamlı verilen bir teşvik söz konusu. Dolayısı ile ben havancılığa teşvik verilmediği konusuna katılmıyorum. Burada çok iyi teşvikler veriliyor. Ayrıca ciddi miktarda tarım ve hayvancılığa yatırım yapan yatırımcı var. Çiftlilerin sayısı ve büyüklüğü artıyor. Bu da Türkiye'de ki süt kalitesinin artmasına neden oluyor. Çünkü bizim Türkiye'nin yıllardan beri sorunu işletmelerin küçük olması idi. Bizim köylü vatandaşlarımız bir iki inekle süt üretimi yapıyordu. Sonuçta verilen bu desteklerle yatırımcılar daha büyük çiftlikler kuruyor. Bunun da ben uzun vadede tarımı gelişmesine yardımcı olacağına inanıyorum."
"TÜRK HAYVANCILIĞINDA Kİ SORUN ET KISMINDA"
Türkiye'de hayvancılıkta süt hayvancılığı değil, et hayvancılığında sorun olduğunu dile getiren Ahmet Eker, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye'de süt tarafında bir sıkıntı yok. Çünkü Türkiye'de ki havan varlığının büyük çoğunluğu süt hayvancılığı. Hollanda'dan gelen Montofon ve Hoştayn olsun, bunlar daha çok süt hayvanı. Bu durumda sorun sütten değil, etten kaynaklanıyor. Çünkü bu havyanlar et hayvanı olmadığı için çoğunlukla biz bunların erkek kısmını et hayvanı olarak büyütüp yiyoruz. Dolayısı ile de bu tarafta ciddi bir verim sıkıntı oluyor. Bu nedenle de Tarım Bakanlığı daha çok etçil hayvana ağırlık veriyor. Yani et için hayvan yetiştireceksiniz etçil ırklara, süt için yetiştireceksiniz süt ırkına yönelmelisiniz. Bu nedenle Türkiye'de ki sorun burada. Bu nedenle de tarım bakanlığı bu konuda çalışmaların yürütüyor ve etçil havanlara daha çok öncelik veriliyor. Bu şekilde sütte kurulan dengeyi bu şekilde ette de kurmayı hedefliyor. Ama bu kısa sürede çözülmez uzun süre gerekiyor. Ama önemli olan bu konuda adımların atılması."
SON VİDEO HABER
Haber Ara