Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Savcı, emir ve terfiye hazırdır komutanım!

Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in Nokta dergisinde yayımlanan günlüğü, demokrasi tarihimizde bir milat. Darbe günlükleri Silivri’deki tutuklu komutanların 2002-2005 faaliyet raporu dökümü âdeta.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-02 10:55:49

Savcı, emir ve terfiye hazırdır komutanım!
Aksiyon Dergisi'nin haberine göre, Türkiye, yakın döneme kadar Kenan Evren gibi darbecilerin ihtilalden sonra kaleme aldıkları anılarını, birer kahramanlık hikâyesi gibi okuyordu. Gazeteci Alper Görmüş’ün Nokta dergisinde deşifre ettiği darbe günlüklerinden sonra bu durum değişti. Darbeyi gerçekleştirenler bir yana teşebbüs edenlerin bile ağır ceza mahkemelerinde sanık olarak yargılandığı bu dönemde, rehavete kapılmamak için Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinin tam metnini okumakta fayda var. Günlükler, başta Ergenekon, internet andıcı gibi davalar sebebiyle Silivri’de tutuklu bulunan komutanların 2002-2005 arası faaliyet raporunun dökümü sanki. 28 Şubat darbesini gerçekleştirenlerin, ‘bin yıl sürer’ dedikleri süreci devam ettirmek için 2003’te Türkiye’yi büyük bir felaketin eşiğine getirdikleri görülüyor. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle, daha önce fiilî müdahalede bulunmuş ne kadar muvazzaf/emekli subay varsa, askerliği bırakıp darbe planı yapmaya başlamış. Dönemin hava kuvvetleri komutanı ile jandarma genel komutanı darbenin tarihini bile veriyor: 10 Mart 2004. Kara kuvvetleri komutanı, ‘sıkıyönetim ilan etmeyi’ önerirken, Özden Örnek kendi yaklaşımını şöyle dile getiriyor: “Bir ihtilal için zeminin hazır olması gerekir, yani halk, ihtilali istemelidir. 12 Eylül’de olduğu gibi ‘ordu niye duruyor, ne zaman müdahale olacak’ gibi başlıklar basında yer almalıdır.”

Hatırlanacağı üzere, Türkiye 3 Kasım 2002’de seçime gitmiş ve AK Parti tek başına iktidar olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir komutanı olan Örnek, bakın sonuçları nasıl değerlendiriyor: “Bugün 4 Kasım 2002, şanssız ve uğursuz bir gün. Sabahleyin seçim sonuçlarını öğrendik. AKP, yüzde 35,5 oy ve 363 vekil ile birinci parti olmuş.” Bu sonucun ardından, daha önceki fiilî müdahalelerde aktif görev almış Çetin Doğan’dan Hurşit Tolon’a, Şener Eruygur’dan İlker Başbuğ’a kadar bütün komutanlar alarm durumuna geçiyor. Özden Örnek bu ortamın kendisine yüklediği görevi anlatırken, “Anlaşılan bundan sonra Bahriye işlerine daha az zaman ayırıp siyasi gelişmeleri takip etmek zorundayız.” diyor. Örnek, kâğıt fabrikasında teknisyen olan bir babanın oğlu. Tuttuğu günlüklerde, askerî lise yıllarında 60 ihtilali olunca büyük ‘hayal kırıklığı’ yaşadığını söylüyor. Ama aynı Örnek, paşa olunca milletin kendisine verdiği silahı, onun seçtiği iktidarı yıkmak için hazırladığı planın en önemli unsuru olarak görüyor: “Askerin söylediği yapılır; ama bunun bir nedeni vardır. Zira askerin elinde silahı vardır ve bu silah askere bazı manevra yetenekleri verir. Silahımız bizim caydırıcılığımızdır. Bu nedenle ‘ben silahımı kullanmayacağım’ gibi açıklamalar yapmamalıyız. AKP’nin her adımına aynı şiddetle ama çok kararlı olarak cevap vermeliyiz.” 3 Aralık 2003’te, Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) toplantısına hazırlık yapılırken sarf ediliyor bu sözler. YAŞ denince kamuoyunda askerin terfi sisteminin ele alındığı platform akla geliyordu hep. Oysa, Görmüş’ün kitabının başlığında olduğu gibi, bir imaj söz konusuymuş. Meselenin hakikatine gelince; şartları olgunlaştırma sürecinde her platform ‘darbe etüt merkezi’ne dönüştürülüyormuş meğer. “AKP’nin iktidar olmasına rağmen muktedir olmadığı gösterilmelidir.” diyen Orhan Yöney’den, “Silahlı darbeden başka çare yok.” diye ısrar eden Şener Eruygur’a kadar plan enflasyonunun yaşandığı süreçte Özden Örnek, 28 Şubat’ın bir benzerinin 2003 yılında yeniden hayata geçirilmesini öneriyor.

‘SAADET HAREKETE GEÇİRİLMELİ’

Planında “28 Şubat’ta olduğu gibi Sincan’da tankların geçişine benzer hareketlere zamanı gelince başvurulmalıdır.” diyen Örnek’in yapılmasını istediği işlerden bazıları şöyle: “Medyadan destek sağlamak. Medya patronlarına durumun önemini anlatmak. Toplumun dikkatini AKP’nin anti laik faaliyetlerine çekmek. AKP’nin attığı her adımın toplumun zararına olduğunu vurgulamak. Gençleri gençlik kamplarında ve TSK kamplarında eğitmek. İrticaın yaygınlığı ve neler kaybetmekte olduğumuz hakkında kamuoyu oluşturmak. Toplantıları 28 Şubat sürecinde olduğu gibi Genelkurmay Başkanlığı ve akademiler bünyesinde yapmak. Jandarmadan veya başka yollardan temin edilecek irticaı net gösteren her türlü bilgi ve görsel malzemeyi medyaya dağıtmak. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek yargı organlarında kendimize müzahir zemin oluşturma ve güçlendirmek. İktidar dışındaki partileri birleştirmek. AKP’de sorunları olan milletvekillerinin ayrılmalarını teşvik etmek. Saadet Partisi’ni bir şekilde harekete geçirmek. Emekli güvenilir subaylar vasıtası ile sivil dernekleri amacımız doğrultusunda harekete geçirerek kullanmak...”

HİLMİ ÖZKÖK PAŞA OLMASA...

Darbe günlükleri, aynı zamanda sıcak gündemi anlamada bir kılavuz niteliğinde. Ergenekon ve darbe davalarında sanık olan muvazzaf veya emekli askerler, ısrarla davanın askerî mahkemede görülmesini istiyordu. Hatta Albay Dursun Çiçek’in ıslak imzalı ‘AKP ve Gülen’i bitirme planı’yla ilgili soruşturmada, dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ sivil mahkemelere bile talimat vermeye kalkışmıştı. Bir komutan kendisini, sivil yargıya emir verecek pozisyonda nasıl görür? Günlüklerde bu soruya cevap olabilecek örnekler var. Deniz kuvvetleri komutanı olduğu dönemde yaptığı yolsuzluklar sebebiyle yargılanan ve rütbesi sökülen İlhami Erdil olayı mesela. Özden Örnek’in anlattıklarına göre, Hilmi Özkök Paşa olmasa bu soruşturma yapılamayacakmış. “Artık topladığım delillerden Kuvvet Komutanı’nın fiilen bir çete ile beraber çalıştığına emin olmuştum.” diyen Örnek yaşadığı açmazı “Ancak en büyük tereddüdüm bunu kime şikayet edebileceğimdi.” diye açıklıyor. Komutanı şikâyet etmek cesaret gerektirdiği için, son dönemde darbe soruşturmalarında gördüğümüz ‘ihbar mektupları’nın devreye girdiğini görüyoruz. ‘Meçhul subaylar’ın gönderdiği mektuplar, konusu farklı olsa da daha önce de gönderiliyormuş savcı ve komutanlara. Ciddi soruşturmalar yapılmış bu mektuplardan sonra. Örneğin, 21 Kasım günü, bir binbaşı ile ilgili ihbar mektubu geliyor. Soruşturma sonunda 24 Kasım’da binbaşı tutuklanıyor. Tutuklamadan bir iki saat sonra kuvvet komutanı Örnek’i arıyor ve ‘terfi durumu’nu hatırlatıyor. Komutanın tehdidini gören Örnek, 25 Kasım 2000’de şöyle yazıyor günlüğüne: “Durumu anlayınca savcıya tahkikatı sadece askeri konular üzerine götürmesini, diğer şirket konularını ve binbaşının satın alma komisyonu başkanlığı yaptığım döneme girmemesini, zira ortaya çıkabilecek sonucun hepimize zarar verebileceğini belirttim. Savcı ne demek istediğimi anladı ve öyle yapacağını belirtti.” Aynı günlükte Örnek, ‘adalet benim vicdanımdadır’ diyerek savcıya işlem yaptırmadığı albayı da anlatıyor bize.

Birinci derecedeki askerî mahkemelerde komutanın bir emri her şeyi değiştiriyor. Yüksek mahkemelerde durum nasıl acaba? Hükümet, Balyoz davasında tutuklanan kimi isimlerin YAŞ kararıyla yükseltilmesine karşı çıkmıştı. Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu ile Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu, kararnameye isimleri yazılmayınca, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne başvurdu. Bu mahkeme hükümetin aleyhine karar verdi. Birçok hukukçunun ‘böyle karar verilemez’ dediği Yüksek İdare Mahkemesi’ni anlamak için günlüklerdeki şu anekdotu okumak gerekiyor: “AYİM (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) başkanı general, Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek askeri üye ile ilgili bilgi vermek üzere geldi. Mevcut üyenin süresi bu yıl doluyor. Kendisi iyi niyetli ve düşünce tarzı olarak TSK’ne yakın bilinen bir kişi olmasına rağmen mahkemedeki davranışları hiç de beklendiği gibi olmamış. Bu konuları bana anlattı ve yaz aylarında yapılacak seçimde hiç merak etmememizi, kendilerine güvenmemizi, doğru kişiyi seçeceklerini söyledi.” Yüksek Mahkeme başkanının, kuvvet komutanına teminat vermesi bir yana Anayasa Mahkemesi’ne seçilen asker üyenin bile özel amaçlarla seçildiğini görüyoruz. Seçilen doğru kişilerin parti kapatma davalarındaki rolünü tartışmaya gerek yok sanırım.

GÜNLÜKTEN SEÇMELER

• TSK’nın eski yapısı yok:
Geçmişte bir ‘lokma bir hırka’ ‘vatan sevgisinin her şeyin üstünde olduğu’ duygusu ve ‘asker en dürüsttür’ deyişine uygun yaşam ve davranışlar çoğunlukla terk edilmiştir. Manevi değerler yerini maddi değerlere bırakmıştır. Para ve mülk artık üst düzey önemdedir. Bütün subay ve astsubayların kredi kartlarının borçları kendi imkanları dışına çıkmaktadır.

• Özkök’ten sosyetik fişleme özrü: Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı’na, burada beni suçluyorlar, ben halkımdan özür dileyeceğim, demiş. Tüm gazetelerde son üç gündür bir kere dahi onun adı geçmedi. Adamın karakterini bu cümleler ortaya koyuyor. Korkak bir adam. Komutan olarak olayı göğüsleyeceğine korkak ve pısırık davranıyor. Sanki kendini ipe çekecekler.

• Darbe girişimleri arşive alınıyor: Genelkurmay başkanını görmeye gittim. Bizim yaptığımız bazı girişimler ve bilhassa jandarma genel komutanının girişimlerinin hepsinden haberi vardı. Nedense onu hedef almıştı. Bütün belgeler elimde, bunları devletin arşivlerine geçireceğim, bu tarihi bir görevdir. Şener’in yaptıkları yetkisini aşmaktır.

• Çetin Doğan özel para bastırdı: Emekliye ayrılanlar birer veda konuşması yaptılar. Bu konuşma geleneksel bir konuşmadır ve yine geleneksel olarak ayrılanlar ne duyduklarını dile getirirler. Bu sefer durum faklı idi. Çetin Doğan hükümeti tenkit eden bir konuşma yaptı. Onlara orta sağ ile birleşmelerini tavsiye etti ve hepimize İstanbul’da bastırdığı paralardan dağıttı. Paranın her iki yüzünde de Atatürk’e dair sözler vardı.

• Sezer’den başbakana nezaketsizlik: Pazar akşamı cumhurbaşkanının yemeğine gittik. Kapıda bizi görünce, seneye artık hep beraberiz dedi. Yemekte, başbakan cumhurbaşkanının elini sıkmak istedi ama o elini geri çekti. Böyle bir devlet zirvesi olabilir mi?

• Her yerde hırsızlık yapılıyor: Albay Belgütay Varımlı TSK’da bir çok yerde hırsızlık yapıldığını, bir generalin yurtdışında 50 milyon doları olduğunu, bir albayın 52 dairesi bulunduğunu, bunların hepsinin belgelerinin kendisinde olduğunu tekrarladı durdu. Ayrıca Erdal Şenel’in kasasında olan 535 bin dolar devlet özel ödeneği ile Zirvekent’te kendisine iki daire aldığını belirtti. Geçen yıl durumu Kıvrıkoğlu’na rapor edince, “TSK’da bazen görev dürüstlükten önemlidir” cevabı almış.

• Parayı veren istediği yerde askerlik yapıyor: Yzb. Y’nin para karşılığı asker ataması yaptırdığına dair bazı bilgiler var. Burak’ın arkadaşları Ö ve M, U. 10 bin dolar karşılığı askerliklerini hiç birliklerine uğramadan yaptıklarını söylediler. Bütün bu atama işlerini muhtemelen Y. ile er şube müdürü Alb. T beraberce ayarlıyorlardı. Kızının altında şimdi bir tane jeep var. Kızın şoförü bir er. Şoför erler, kendileri için yapılan özel yerde kalıyor.

KOMUTANLARINDAN NEFRET EDEN DARBECİ

Darbe günlüklerinde yakın dönemde yaşanan darbelerin aktörleri ile ilgili önemli ayrıntılar var. Bu isimlerden biri şu anda Sincan Cezaevi’nde tutuklu bulunan postmodern darbenin önemli ismi Erol Özkasnak. 2005 yılında Özden Örnek’e gelip 28 Şubat’taki bazı komutanlarından nefret ettiğini söyleyen Özkasnak, bir kitap yazarak komutanların kendisine ve birbirlerine attığı kazığı anlattığını belirtiyor.

Örnek’in 18 Şubat 2005 tarihli günlüğüne düştüğü notlarda, Özkasnak’ın emekli edildikten sonra düştüğü durum anlatılıyor: “Erol’u uzun süredir görmemiştim.” diyen Örnek, Özkasnak’ın söylediklerini şöyle özetliyor: “Emekli olduğu için, içinde hala bir yara olduğunu anlamak zor değil. Ayrıca ayrıldıktan sonra kendisine yapılan muameleden de mutlu değil. Eski komutanlarını affetmiyor. Bazılarından kendisinden faydalanıp sonra terk ettikleri ve üstelik de suçu onun üzerine yıktıkları için nefret ediyor. Ayrıca Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök, Tuncer Kılınç, Yaşar Büyükanıt gibi komutanların personel mafyası olduklarını ve aralarına hiç kimseyi sokmayacaklarını, buna rağmen sonunda birbirlerine düştüklerini ve bir kitap da yazdığını ve bu kişilerin uzayabilmek için birbirlerine nasıl kazık anlattıklarını anlattı…”

Özkasnak’ın ‘eski komutanların bazılarının kendisinden faydalanıp sonra terk ettikleri ve suçu onun üzerine yıktıkları’ tespitini son dönemdeki darbe yargılamalarında da görüyoruz. Birlikte yargılandığı Çevik Bir, kendisini savunurken TSK’nın İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini kullanıyor. Savcılıktaki ifadesinde alt rütbede bulunanların haddi aştığını kayıtlara geçiriyor. Aynı suvunmayı, internet andıcı davasında da görüyoruz. Bütün komutanlar emri dönemin genelkurmay başkanından aldıklarını söylerken İlker Başbuğ sorgusunda ‘Ben emir vermedim” dedi.

Haber Ara