Dolar

34,8783

Euro

36,7749

Altın

3.045,23

Bist

10.144,62

Kara Altın: Pıhtılaşmış insan kanı!

Merhum Cemil Meriç, -sanırım- Bu Ülke’de cam ile altın karşılaştırması yapar: “Altınlarını cam karşılığı dağıtan Kızılderili’yi hiçbir zaman gülünç bulmadım: Cam, altından çok daha asil.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-02 22:23:54

Kara Altın: Pıhtılaşmış insan kanı!
İsrail peygamberlerinden beri lanetlenmiş bir maden, altın. Adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. Pıhtılaşmış kan, insan kanı. Cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. Cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir. Deli İbrahim, Osmanoğulları’nın en akıllısı. İnci balıklara atılmak için yaratılmış olmasaydı, denizlerde ne işi vardı?” Merhum, sonrasında çok sertleşir ve insanları Circe’nin Domuz Ahırı’na sokmayı salık verir ama bu yazının konusu o değil.

İki film ile meselemize daha da yaklaşmaya çalışalım. İlki bizden; Cem Yılmaz’ın A.R.O.G.’u… Hatırlarsınız 1 milyon yıl geriye giden Arif, bir yandan rakip kabileye karşı mücadele verirken, diğer yandan paralel evrende işleri kolaylaştırmak adına habire keşif yapıyordu. Bir yerde petrol kuyusu açmaya kadar getirdi işi ve son anda “Petrol çıkaralım da insanlar birbirini mi yesin!” türünden bir cümle ederek vazgeçmişti.

Özellikle son iki asırdan beri insanlığın kavgası enerji etrafında dönüyor. Meriç’in dediği gibi, bütün cinayetlerde onun izi var.

Bir başka enteresan film; Tanrılar Çıldırmış Olmalı’da ise, uçaktan atılan bir kola şişesinin kendi hâlindeki bir yerli kabileyi nasıl dağılma noktasına getirdiği anlatılıyordu.

“Gülün Adı, Ayı, Tibet’te Yedi Yıl ve Kapıdaki Düşman gibi başarılı filmlerin yönetmeni Fransız Jean Jacques Annaud geçen yüzyılın başlarına götürüyor bizi ve Arap çöllerinde yaşanan petrol/aşiret kavgaları hikâyesini anlatıyor.

Black Gold isimli film her ne kadar ülkemizde Kara Altın ismiyle gösteriliyorsa da kastedilen ‘petrol’ elbette. Yapım parasını da Arap zenginler vermiş. Hikâye çok yabancı değil, bir tür Yeşil Vadi ve Seferoğulları-Tellioğulları kavgası: 20. asrın başları Arap çöllerindeyiz... Bu kurak topraklarda anlamsız bir aşiret kavgası vardır. Çöl kumlarını yıkayan savaşçılarının kanları, zafer kazanan Hobeika Emiri Nesib (Antonio Banderas) ve rakibi Salmaah Sultanı Amar’ı (Mark Strong) barış için şartları konuşmak zorunda bırakmıştır. Her iki taraf da Sarı Kuşak adını verdikleri, kimsenin yaşamadığı topraklar üzerinde hak iddia etmemeye karar vermiştir. Karşılığında Nesib o zamanın kabile yasalarına göre Amaar’ın iki oğlunu kendi evladı gibi büyütecektir. Salih (Akin Gazi) ve Ayda (Tahar Rahim), iki emir için birbirlerinin topraklarını işgal etmemeleri konusunda garanti olacaklardır. Yıllar sonra Salih ve Ayda büyüyüp iki genç adam olduklarında yenilmez bir savaşçı olan Salih yaldızlı ve büyüleyici kafesinden kaçarak baba evine geri dönmek istemektedir, Ayda ise yalnızca kitaplara kendini adamıştır.

Bir gün Nesib’in topraklarını ziyaret etmek için Amerika’dan çıkagelen bir petrolcü Emir’in topraklarında hayal bile edemeyeceği kadar büyük değer taşıyan petrol rezervleri olduğunu söyler. Bir tek problem vardır; bahsedilen rezervler yıllar önce barış anlaşması imzalanan Sarı Kuşak topraklarındadır.

Babasının topraklarına dönmeye çalışırken öldürülen Salih iki emir arasındaki bağları gerginleştirir. Tekrar sulhu sağlamak için Nesib’in güzel kızı Prenses Leyla ile Ayda’nın evlenmesine karar vermişlerdir. Çocukluklarında başlayan aşkları iki kabile için de yeni bir başlangıç olacaktır. Fakat bunun gerçekleşmesi için üstesinden gelmeleri gereken çok büyük problemler vardır. Sarı Kuşak topraklarının kontrolünü sağlamak, iki aşiret arasında barışı kurmak ve geleceklerini kontrol altına almak için iki aile, iki aşk, iki seçenek ve bir kaderleri vardır.

Filmin bir yerinde şöyle bir replik geçiyor: “Arap olmak dünyanın açık büfesinde hizmetçi olmakla eşdeğer.” Esasen sadece Batı’nın değil, anlıyoruz ki Arapların da kendi kendilerine bakış açısı bu. Yapımcılar, bir çeşit kurgulanmış geçmişi destanlaştırmaya çabalarken, diğer yandan tipik bir oryantalist bakışta bulunduklarını çok fark etmiyorlar sanırım. Batılıların Doğu’ya böyle bakması normal, Avrupa ve Amerikan sinemasından bunun aksine bir örnek beklemek safdillik. Arabistanlı Lawrence’de bunu yadırgamayız hatta. Ancak bizzat Arapların kendi geçmişlerine bu kadar dıştan ve tepeden bakmaları şaşırtıcı geldi bana. Hele filmin ortasında Allah ve petrol tartışmasının yapıldığı bir sekans var ki evlere şenlik. Kendi kültür, geçmiş ve inancını bu kadar ezikçe ele almak nasıl bir ruh hâlidir anlamak mümkün değil. Tarihsel gerçeklikle de pek ilgisi yok filmin. Bahsi geçen tarihte oralarda söz sahibi olan Osmanlı’dan hiç bahis yok.

Filmin kurulmaya çalışıldığı bu yamuk platform, yönetmenin gereksiz ayrıntılara takılmasıyla ilk yarı boyunca neredeyse yürümüyor. Sabredince bir şeyler anlatmaya başlayıp kişisel bir aile öyküsü şeklinde ilerliyor. Velhasıl film, Arapların bir tür ‘Bu kadar debdebeyi oturarak değil, ter akıtarak, kan dökerek, bedel ödeyerek elde ettik’ demeleri için çekilmiş gibi duruyor.

KARA ALTIN (BLACK GOLD)

Yönetmen: Jean-Jacques Annaud

Oyuncular: Antonio Banderas, Freida Pinto, Mark Strong, Corey Johnson,

Julianna Rose Mauriello, Tahar Rahim, Akin Gazi, Jamal Awar, Ziad Ghaoui, Jan Uddin, Driss Roukhe, Liya Kebede

Tür: Dram

Süre: 130 dakika

2011, Tunus

Haber Ara