İnsanlar, kişiliklerini koruyabildiği kadar evliliğini de koruyabilir
Boşanmak üzere olan bir karı koca yanıma geldi. Becerememişler evliliği. Ayrılmaya karar vermişler.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-05-02 22:16:50
Bana “Ayrıldığımızda çocuğumuz en az nasıl zarara uğrar?” diye danışmaya gelmişler.
Böylesi durumlarda içime ince bir sızı düşer.
Sordum: Ayrılmasanız olmaz mı? Bir aile danışmanına gitseydiniz, bir hakemden yardım alsaydınız.
Gitmişler, ama bir sonuç alamamışlar.
Sonuç alamama bir tarafa, aldıkları danışmanlık, ayrılık sürecini daha da hızlandırmış.
Kadın bu süreçte kendisinin nasıl da yıprandığını gözleri dolarak anlattı: “Hocam, yapmadığım fedakârlık kalmadı. Evliliğimi kaybetmemek için kişiliğimi kaybettim. Bana dediler ki eşini kendine bağlamak için onun ‘nefsine’ hitap et. Dekolte kıyafetler giy. Çek erkeğini kendine. Ben tesettüre azami riayet eden bir kadınken, evimin içinde çocuklarımın karşısında kendimi kötü hissetsem de olmadık kıyafetlerle kocamın karşısına çıktım. Ama nafile. Ben böyle giyindikçe, dönüp bana bakacağı yerde giydiğim kıyafetler nedeni ile onurumu kırıcı sözler söyledi. Çok düşündüm hocam, hiç uğraşmayın. Ayrılmaya kararlıyım ben.”
Çünkü bu kadın, ayrılmamak için kişiliğinden taviz vermesi için aile danışmanından tavsiyeler almış. Kendisini rahatsız hissetse de eşinin ‘nefsine hitap etmesi’ ve kendisini kocasına ‘sunmaya’ çalışarak çıkış yolu araması önerilmiş.
Ama evlilik böyle bir şey değil ki.
Önceki gün bir e-mail aldım.
Bir dindar hanım, şöyle soruyordu: “Hanım arkadaşlarımızla fikir alışverişinde bulunurken, bir sorunun içinden çıkamadık. Malum, hanımların beylerine süslenmesi tavsiye edilmiştir. Eşlerimize güzel görünmek için süslenirken, çocuklarımızın mahremiyet eğitimini zedelemiş olur muyuz? Özellikle ergenliğe girmiş olan çocuklarımızın karşısında eşlerimiz için giyeceğimiz kıyafetler, çocuklarımızın anneye bakışını nasıl etkiler?”
Bu sorudan ve yukarıdaki boşanma olayının “onur kırıcı” yanından anladım ki kadınlar bir yerde yanılıyor.
Galiba bir fısıltı gazetesi, kadınlara evliliklerini ayakta tutabilmeleri için eşlerinin nefsine hitap etmeleri tavsiyesinde bulunuluyor.
Bu, onur kırıcı bir davranıştır.
Ve evlilik böyle bir şey değildir.
Nefislere hitap edildiği kadar ayakta tutulacak bir oluşum değildir evlilik.
Eğer evliliklere bu gözle bakılırsa, insanların yaşlılık hâllerinde, düşkünlük ve sakatlanma hâllerinde o aileler yerle bir olur.
Evet, kadının süslenmesi tavsiye edilmektedir; ama bu süslenme, bir “kölenin” kendisini beğendirmek üzere “efendisine” sunması gibi bir şey de değildir. Bu konuda ailelere tavsiyede bulunanlar yanılmamalıdır.
Belki şöyle izah etmek gerekir…
Evet, zaten süslenmek, kadının fıtratının gereğidir. Süslendikçe fıtratının coşkusunu ve kadın olmanın heyecanını yaşar. Ancak kişinin kendi içindeki bu coşkulu hâli yaşayabilmesi için, bu süslenmiş hâlini görecek” ve bu süslenmiş hâline “beğenisini” ifade edecek biri olması gerekir ki içindeki kıpırtılara can gelsin. İşte bu, eştir. Bu açıdan bakıldığında kadının süslenmesi, kendisini eşine ‘sunması’ değil, aksine ‘kendisine beğeni ile bakan eşi vasıtası ile duygularını coşku içinde tutmasıdır.’
Ayrıca, bir kadının kendisini süslemesi, illa “açık giyinmek” demek de değildir.
Maalesef günümüzde popüler kültürün tesiri ile en mütedeyyin insanlarda bile süslenmek demek, dekolte kıyafet giymek olarak algılanıyor.
Hâlbuki süslenmek, kişinin ruhuna uygun giyinmesidir. Kendisi ile çelişmeden, kendini rahat hissetmesi demektir.
Ve en “süslü” kişi de kendisi gibi olabilen kişidir.
Burada aile danışmanlarına büyük iş düşüyor.
Aileyi koruyayım ve eşleri birbirlerine yakınlaştırayım derken, eşlerin kişiliklerini kaybettirecek tavsiyelerde bulunmak, ayrılış sürecini yavaşlatmaz, daha da hızlandırır.
Unutmamalı ki insanlar, evliliklerini, kişiliklerini koruyabildiği kadar koruyabilir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara