İki yıl önce, İstanbul’da dev bir gökdelenin inşaatında çalışırken bir işçi kayboldu. 261 metrelik bu ‘en yüksek bina’da kaybolan işçinin cesedi birkaç gün sonra havalandırma boşluğunda bulundu. Temizlik işlerinde çalışan 26 yaşındaki gencin kimliği belirlendi, ‘intihar, cinayet olabilir’ dendi, olay kapandı ama biliyoruz ki bu ülkede çoğu insan o boşlukları dolduramadan yitip gidiyor. Ölüm ölümdür ne de olsa mantığıyla! İşçi ölümleri normal bu ülkede çünkü, çoktan sıradanlaştı, Tuzla’yı, madenleri saymaya bile gerek yok. Görmezden gelme ile hiç görmeme arasında gidip gelen bir hikaye bu. Kısaca, hep aynı günü yaşıyoruz aslında.
Turgut Yüksel bu tekrarı en etkili şekilde gösterenlerden. Yeni sergisi ‘Tarihte Bugün’de hep aynı meseleler etrafında dönüp durduğumuzu, teknolojik ilerlemeler, büyük gelişmeler arasında biz diye bir şeyin olmadığını, reklam panolarının altında yaşanacak alan kalmadığını gösteriyor bir kez daha.
Her çizgisi kapitalizm, militarizm gibi klişeleşen kavramların hayatımızı nasıl biçimlendirdiğini, ilerleme adı altındaki yalanları gösteriyor. Bu ülkede ölümü ne kadar sevdiğimizi yüzümüze vuruyor Yüksel’in işleri. Gündelik hayatta normalleşen unsurların aslında ‘dehşet verici’ olduğunu hatırlatmakla kalmıyor soluduğumuz havanın ne menem bir şey olduğunu da görünür kılıyor. Yüksel’le özgün mizahını, absürt, sert, sözünü sakınmayan sergisini konuştuk:
ntv