Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen'in yüzde 19 oy alması ve Hollanda'da İslam düşmanı Geert Wilders'in hükümeti düşürmesi ile aşırı sağcı partiler yeniden Avrupa'nın gündemine oturdu. 10 yıl öncesine kadar Yahudi karşıtlığının sözcülüğünü yapan marjinal partiler, bugün Avrupa siyasetinin kaderini tayin edecek güce ulaştı. 7 Avrupa ülkesinde aşırı sağcılar koalisyon hükümetlerinde yer alıyor veya iktidarları dışarıdan destekliyor. 11 Eylül saldırıları sonrası Yahudi karşıtlığını terk ederek İslam ve göç karşıtı söylemi benimseyen bu partiler, Fransa, Avusturya, Danimarka, Macaristan, Hollanda, Belçika, Finlandiya, İtalya ve Baltık ülkelerinde siyasete damgasını vurdu.
11 Eylül 2001'den sonra doğan bu partiler genellikle sağ partilerden kopan liderler tarafından kuruldu. Yeni ırkçı ve aşırı sağcı liderler, 10 yıl içinde birçok ülkede solu zayıflatarak sağ iktidarların yolunu açtı. Wilders, Le Pen ve Strache gibi aşırı sağcı liderler, ekonomik kriz ve Müslüman göçmenler karşısında milli kimliklerini kaybetme korkusunu işleyerek güç kazanmaya devam ediyor. Marine Le Pen, Nazi soykırımını inkâr eden babasının aksine, sokakta namaz kılan Müslümanları Paris'i işgal eden Nazi subaylarına benzetiyor. Geert Wilders ise Kur'an-ı Kerim'i Adolf Hitler'in "Kavgam" kitabına benzeterek hakaret ediyor.
11 Eylül saldırıları sonrası Yahudi karşıtlığını ve ırkçı sembolleri terk ederek İslam ve göç karşıtı söylemi benimseyen aşırı sağcı partiler, siyasi meşruiyet sorununu aşmak için doğrudan ırkçı söylemler kullanmak yerine Avrupa'nın İslamileşmesine karşı kendi kültürel değerlerini savunduklarını iddia ediyor. CNRS Araştırma Görevlisi Stephane François, yeni eğilimi, "Eski aşırı sağ, Yahudi karşıtı, antisiyonist ve bazen şiddet yanlısıydı. Hıristiyan değerlere dönüşü, aileyi ve ataerkil otoriteyi savunuyordu. Nazi sembollerini kullanıyordu. Yeni aşırı sağ hareketler ise Müslüman göçmenler nedeniyle Avrupalı kimliğini kaybetme korkusundan ve ekonomik krize tepkiden besleniyor." sözleriyle açıklıyor. Artık siyasi söylemlerinde laiklik, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, feminizm ve cinsel özgürlük gibi ziyadesiyle sol partilerin öne çıkardığı temalar daha geniş yer tutuyor. Aşırı sağcı partiler her ülkenin kendine has hassasiyetlerini dikkate alırken, İslam karşıtlığı hepsinin ortak paydasını teşkil ediyor. İskandinav ülkelerinde Müslümanlar homofobiyi körüklemekle suçlanırken, Fransa'da ise laikliği tehdit etmekle suçlanıyor. 90'ların sonuna kadar Neonazi ideolojinin öncülüğünü yapan aşırı sağ partiler, kendi sembollerini tersyüz etmekte de beis görmüyor. Nazi soykırımını inkâr eden babasının aksine, Marine Le Pen sokakta namaz kılan Müslümanları Paris'i işgal eden Nazi subaylarına benzetiyor. Geert Wilders, Kur'an-ı Kerim'i geçmişte aşırı sağın ilham kaynağı olan Adolf Hitler'in "Kavgam" kitabına benzeterek hakaret ediyor.
AŞIRI SAĞIN YENİ SEÇMENLERİ
İslam karşıtlığıyla birlikte yeni aşırı sağ partilerin oy tabanları da köklü biçimde değişti. Geçmişte bu partilerin tabanını oluşturan kırsal bölgelerde yaşayan dindar Hıristiyan, gelir düzeyi düşük nüfusun yerini eğitimli ve sosyo-ekonomik statüsü yüksek kesim aldı. Yapılan bir araştırmaya göre aşırı sağ partilerin başarılı olduğu Danimarka'da Halk Partisi'nin adaylarının yüzde 50'si, İsviçre'deki Halkçı Parti adaylarının yüzde 45'i, Fransız Ulusal Cephe'nin adaylarının yüzde 42'si ve Avusturya Özgürlükçüler Partisi'nin adaylarının yüzde 38'i yöneticilerden ve serbest meslek sahiplerinden oluşuyor. Aşırı sağ partilerin genç tabanını ise artık 90'larda aşırı sağın simgesi haline gelen şiddet eğilimli dazlaklar değil, Facebook'ta örgütlenen orta sınıf gençler teşkil ediyor. Fransa'da Le Pen, 18-24 yaş arası seçmen nüfusunda açık ara en popüler lider olarak görünüyor. Bu gençler artık Yahudi düşmanlığı yapmıyor, Nazi soykırımını sorgulamıyor. Öfkesini Fransa'da Cezayirli, İsviçre'de Kosovalı, Balkanlar'da Roman yaşıtlarına yansıtıyor. İngiliz düşünce kuruluşu Demos'un 2011'de yaptığı çalışma, İslam karşıtı aşırı sağ hareketlerin gençler arasında en çok internetteki sosyal ağlar aracılığıyla yaygınlaştığını ortaya koydu.
İKİNCİ ORTAK DÜŞMAN AB
Avrupa'da yeni aşırı sağcıların, Müslüman karşıtlığından sonra ikinci ortak noktaları ise Avrupa Birliği'ne (AB) muhalefet. Vizesiz dolaşım ve Euro gibi AB'nin temelini teşkil eden politikaları sorgulayan partilerin güçlenmesi Brüksel'i de endişelendiriyor. Avrupa Parlamentosu'nda bir grup kurmayı başaramasalar da başını Avusturya Özgürlükçüler Partisi, Danimarka Halk Partisi, İtalyan Lega Nord'un çektiği grup Yunan Laos, Belçikalı Vlaams Belang, Bulgar ATAKA ve İngiliz Ulusal Partisi'yle birlikte Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerinin bir an önce durdurulması için bir araya geldiler. Özellikle Fransız Le Pen ve Avusturyalı Strache ortak stratejiler için karşılıklı olarak defalarca Viyana ve Paris'te buluştu.
SAĞ PARTİLERLE YAKIN İLİŞKİ
Aşırı sağın güç kazanmasındaki en mühim faktörlerden birisi de son 10 yılda sağ muhafazakâr partilerle kurdukları yakın ilişkiler oldu. 2001'de Danimarka'da yüzde 12 oyla üçüncü parti olan Danimarka Halk Partisi lideri Pia Kjaergaard, hükümetin bir parçası olmak yerine dışarıdan desteklemeyi tercih etti. Kasım 2001'de kurulan Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti koalisyonunu dışarıdan destekleyen Pia Kjaersgaard, resmen hükümete gelmese de fiilen hükümetin parçası oldu. Ülkede tüm sorunların kaynağı olarak yabancıları gösteren parti, Avrupa'nın en sert yabancılar yasasının mimarı oldu. Danimarka örneğini takip eden Hollandalı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders, son hükümeti dışarıdan desteklemişti. 11 Eylül saldırılarına kadar Avrupa'da çok kültürlülüğün sembolü olan Hollanda, bugün en katı göç yasalarından birine sahip. Fransa'da aşırı sağın söylemlerine sahip çıkarak 2007'de cumhurbaşkanı seçilen Sarkozy, Le Pen'in bugünkü başarısında büyük rol oynadı.
Siyasî uzmanlar, yeni aşırı sağın Avrupa'da solu zayıflatarak siyaset sahnesinin merkezini kaydırmaya devam edeceğini vurguluyor. Eğitimli işsizlerin ve gençlerin desteğini alarak seçmen kitlesini genişleten aşırı sağ, Avrupa'nın geleceğine damgasını vurmaya hazırlanıyor. Avrupa Irkçılıkla Mücadele Hareketi (EGAM) Başkanı Benjamin Abtan'a göre, yeni aşırı sağın söylemine karşı mücadelenin yolu ise sağ ve sol siyasetçilerin ortak bir demokratik tavır geliştirmesinden geçiyor: Avrupalı demokratlar, bu baskın söyleme karşı yeni bir ideolojik mücadele başlatmalı. İçe kapanmaya, korkuya ve ötekine olan nefrete karşı durmalı."
SAĞ PARTİLERLE YAKIN İLİŞKİ
Aşırı sağın güç kazanmasındaki en mühim faktörlerden birisi de son 10 yılda sağ muhafazakâr partilerle kurdukları yakın ilişkiler oldu. 2001'de Danimarka'da yüzde 12 oyla üçüncü parti olan Danimarka Halk Partisi lideri Pia Kjaergaard, hükümetin bir parçası olmak yerine dışarıdan desteklemeyi tercih etti. Kasım 2001'de kurulan Liberal Parti ve Muhafazakâr Parti koalisyonunu dışarıdan destekleyen Pia Kjaersgaard, resmen hükümete gelmese de fiilen hükümetin parçası oldu. Ülkede tüm sorunların kaynağı olarak yabancıları gösteren parti, Avrupa'nın en sert yabancılar yasasının mimarı oldu. Danimarka örneğini takip eden Hollandalı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders, son hükümeti dışarıdan desteklemişti. 11 Eylül saldırılarına kadar Avrupa'da çok kültürlülüğün sembolü olan Hollanda, bugün en katı göç yasalarından birine sahip. Fransa'da aşırı sağın söylemlerine sahip çıkarak 2007'de cumhurbaşkanı seçilen Sarkozy, Le Pen'in bugünkü başarısında büyük rol oynadı.
Siyasî uzmanlar, yeni aşırı sağın Avrupa'da solu zayıflatarak siyaset sahnesinin merkezini kaydırmaya devam edeceğini vurguluyor. Eğitimli işsizlerin ve gençlerin desteğini alarak seçmen kitlesini genişleten aşırı sağ, Avrupa'nın geleceğine damgasını vurmaya hazırlanıyor. Avrupa Irkçılıkla Mücadele Hareketi (EGAM) Başkanı Benjamin Abtan'a göre, yeni aşırı sağın söylemine karşı mücadelenin yolu ise sağ ve sol siyasetçilerin ortak bir demokratik tavır geliştirmesinden geçiyor: Avrupalı demokratlar, bu baskın söyleme karşı yeni bir ideolojik mücadele başlatmalı. İçe kapanmaya, korkuya ve ötekine olan nefrete karşı durmalı."
AŞIRI SAĞCI PARTİLER, 13 ÜLKEDE İKTİDARA ORTAK
Son 10 yılda yükselen İslam karşıtı partiler, Avrupa'nın birçok ülkesinde hükümetlerde yer alıyor. 13 ülkede aşırı sağ, koalisyon hükümetlerinde görev alıyor veya iktidarları dışarıdan destekliyor. Bu partiler, birçok ülkede de ikinci, üçüncü büyük parti konumuna yükseldi. Aşırı sağın seçimlerde birinci sırada yer aldığı tek ülke ise İsviçre.
Avrupa'da ırkçı partiler merkezi ele geçiriyor
Avrupa'da yükselen aşırı sağ, siyaset sahnesinin merkezini kaydırıyor. Ortak bir demokratik tavır geliştirilemezse, eğitimli işsizlerin ve gençlerin desteğini alarak seçmen kitlesini genişleten aşırı sağcı partiler, Avrupa'nın geleceğine damgasını vuracak.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-28 09:49:20
SON VİDEO HABER
Haber Ara