Yeniden yapılanmayı doğru değerlendirmek
Zirve Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Töremen, 'Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyet tarihinde kayda değer en köklü ve reformist değişimler yapmak üzere yola koyulmuştur.' dedi.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-27 11:55:28
Bu çaba, insan kaynakları dinamik ve genç olan ve gittikçe birçok konuda model olmaya başlayan ülkemiz açısından kritik bir önemi haizdir. Zira Avrupa Birliği (AB) eğitim sistemlerinin tartışıldığı bir toplantıdan çıkan en önemli sonuç "Gelecekte ülkeler arasındaki yarış, ülkelerin eğitim sistemleri arasında olacaktır" şeklinde çıkmıştı. Eğitim sistemlerini, ülkenin yer altı kaynaklarından daha değerli olan insan kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirecek biçimde yönetmek genelde de, özelde de Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğu altında gözükmektedir.
Yüz elli yılı aşkın öğretmen yetiştirme sistem ve politikaları belirlemiş ve yönetmiş olan ülkemizde son yıllarda en çok tartışılan konulardan birisi de şüphesiz "öğretmen yetiştirme" meselesidir. Milli Eğitim Bakanlığı, üniversitelerin daha kaliteli öğretmen yetiştirmelerini talep etmektedir. Evet doğrusu, bir toplumun geleceğini merak ediyorsanız, o toplumun çocuklarının okuldan neler getirdiğine bakın. Zira en gelişmiş eğitim sistemlerinin başarı şansı yine uygulayıcı olan öğretmenlere bağlıdır. Bu konuda yapılan tüm araştırmalar, aynı sonucu ortaya koymaktadır. McKinsey raporu, bu durumu bütün boyutlarıyla doğrulamaktadır. "Dünyanın en gelişmiş okul sistemleri daha iyiye gitmeyi nasıl başarıyorlar?" isimli bu yeni raporda, dünya çapında her biri gelişen ama farklı performans düzeyinde olan yirmi sistemi, ulusal ve uluslararası sınavlarda ölçülen öğrenci sonuçlarında sürekli anlamlı ve yaygın kazanımları nasıl elde ettiklerine bakarak incelemişlerdir. Sistem paydaşlarıyla yapılan 200'ü aşkın görüşme ve bu sistemlerin yürüttüğü 600'e yakın girişimin analizine dayandırılan bu rapor, okul sistemlerini -düşükten makule, iyiye, çok iyiye ve mükemmel performansa- ilerlerken onlara da uygulanabilir reform öğelerini belirlemektedir. Ermenistan, Aspire, Boston (Massachusetts), Şili, İngiltere, Gana, Hong Kong, Ürdün, Letonya, Litvanya, Long Beach (Kaliforniya), Madhya Pradesh (Hindistan), Minas Gerais (Brezilya), Ontaryo (Kanada), Polonya, Saksoni (Almanya), Singapur, Slovakya, Güney Kore ve Western Cape (Güney Afrika) gibi sistemleri inceleyerek bir sonuca ulaşmışlardır. McKinsey 2010 eğitim raporunda ulaşılan temel sonucun "İyi eğitim ancak iyi öğretmenle mümkündür" düşüncesi olduğu ve öğretmen kalitesinin eğitim sisteminin temel kriteri olduğu görülmektedir. İyi öğretmen, seçimi iyi yapılan, iyi yetiştirilen, iyi motive edilen ve performansı değerlendirilerek geri bildirim alınan öğretmendir. Bu durum ancak öğretmenlerimizi çabalarının değer göreceği ve daha fazla üretmeye yöneltecek güçlü kurum kültürüne dayalı bir eğitim sistemiyle baş başa bırakmakla mümkün olacaktır. Aslına bakılırsa son yıllarda eğitim fakültelerine çok yüksek puanlarla öğrenciler gelmekle birlikte, bahsedilen kurum kültürünün eksikliği dolayısıyla olsa gerek, bu durum adanmışlık ve başarıya aynı oranda yansımamaktadır. Ülkemizde öğretmenlik, geliri az ve herkesin yapabileceği bir meslek görünümündedir. Dönemlere göre değişen insan kaynakları ihtiyacını merkeze alarak şekillendirilecek eğitim planlamasıyla, daha başarılı öğrencilerin özellikle günümüzde öğretmenlik mesleğine yönlendirilmesi oldukça iyi sonuçlar verecektir. Eğitim sistemleri başarılı ülkelerin tümünde öğretmenlik iyi para kazanılan ve prestijli meslek olarak algılanmakta, bu da öğretmenlik tercihini şekillendirmektedir. Hükümet, birçok alandaki atılımlarına paralel, öğretmenliği daha iyi kazanılan ve prestiji yüksek bir meslek haline getirmeyi merkeze alacak reel politikalar üretmek yoluyla öğretmenlerin kalitesini artırmak durumundadır. Bunu dünyanın en zengin insan kaynaklarının bulunduğu ülkemiz adına temel bir zorunluluk olarak görmeli ve ivedi çözümler üretmelidir. Bunun yolu, nitelikli öğrencilerin eğitim fakültelerini tercih edebilecekleri cazip çözümler üretmek, onların iyi yetişmelerini sağlayacak üniversiter yapıları kurmak ve yüksek performansı garantileyecek performans değerlendirme sistemleri oluşturmaktan geçmektedir. Bu bağlamda yeni reformlara destek olabilecek birkaç husus üzerinde durmak yararlı olacaktır:
Öğretmenlerin kendilerini geliştirmesi: Öğretmenlerin okumamasının, kendilerini geliştirmemesinin eğitimin kalitesine yansımalarını bilimsel bir araştırmayla ölçmeye bile gerek yok, böyle bir araştırma "malumu ilam" bağlamında değerlendirilecek ve orijinallikten uzak olarak görülecektir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın her yıl öğretmenlere yaptığı eğitim-öğretim katkısı gibi, belirlediği kitapları öğretmenlere vermesi ve bunların Milli Eğitim müdürlüklerince geri bildiriminin alınması kritik bir adım olacaktır. Öğretmenlerin okula ayırdıkları zaman: Ülkemizde öğretmenlerin okulda geçirdikleri zaman, okula katkı getirmekten uzaktır. Mevcut sistemde öğretmenler derslerini anlatıp okuldan ayrıldıklarında görevlerini en iyi şekilde yapmış sayılmaktadırlar. Okullarımızın yapısı da bu şekilde yapılandırılmıştır. Zira böyle bir yapı, öğretmenliğe feminin bir karakter kazandırmış gözükmekte olup öğretmenlik, bayanların yarı zamanlı meslek olarak algıladıkları bir iş alanı haline dönüşmüştür. Bu bağlamda zümre öğretmenlerinin daha fazla birlikte zaman geçirecekleri sosyal zaman ve mekânların oluşturulması ve öğretmenlerin hem alanlarında hem de okul kalitesinin artırılmasında daha fazla görev üstlenmeleri sağlanmalıdır.4+4+4 sistemine uygun olarak kurulacak yeni okullar: Özellikle yeni kurulacak okulların kampüs şeklinde değil, küçük ve müstakil okullar şeklinde kurulması daha isabetli olacaktır. Okullarda öğrenci sayısının artışına paralel şiddet, kavga ve çeteleşme gibi olumsuz yapıların çoğalma ihtimali artacaktır. Bu bağlamda özellikle ABD'de son yıllarda gittikçe artan sayılarıyla "stüdyo okullar" projesinin mantığı dikkate alınmalıdır. Öğrenci sayısı 300'ü geçmeyen bu okullarda daha etkin bir biçimde rehberlik yapılması hedeflenmektedir. Çünkü üzülerek ifade etmeliyim ki, geleceğin okullarının en önemli problemlerinden birisi, çocuğun evden çıkıp eve dönerken yaşadığı tüm süreçleri ihtiva eden "okul güvenliği" konusudur. Dünyanın birçok yerinde bunu aşabilmek için sınıfların teneffüs saatlerinin ayrılmasına kadar önlemler alınarak sınıfların bir araya gelmesi engellenmeye çalışılmaktadır. Bu problem, okullarda sınıf sayısı arttıkça daha belirgin bir şekilde kendini gösterecektir.
Özel sektör desteği: Öğretmenlik, duygusal emek yoğun bir meslek olduğundan ancak idealist bir tutumla desteklendiğinde başarılı olunabilecek bir meslektir. Bu motivasyonu özel sektör daha canlı tutmaktadır. Bu bağlamda dünyanın birçok ülkesinde modellenen "devletin özel sektörden hizmet alması" modelinin devlet denetimine paralel yaygınlaştırılması kaliteyi artıracaktır. Bu anlamda özel öğretimde sektör oranı artırılarak teşvik edilmeli ve ekonomik, yönetsel ve teknolojik katkılar yapılmalıdır.
Sonuç olarak Türk eğitimi sistemi anlam itibarıyla fırsatlar barındıran bir kriz yaşamaktadır. Bu kriz özellikle insan kaynaklarının en önemli değer olarak ele alındığı eğitim süreçlerinde insan merkezli bir dönüşüm mantığı içerisinde ele alındığı takdirde çok önemli avantajlar sunabilecektir. Milli Eğitim Bakanlığı pro-aktif ve isabetli bir biçimde eğitim sorunlarını ele almakta ve yerel ve evrensel özellikleri dikkate alarak çeşitli ve isabetli reformlar yapmaktadır. Ortaya çıkan reformlar, tüm dünyanın arayışı içerisinde olduğu erdemli insanın yetiştirildiği sistemleri üretmek için yeni yapılar ortaya çıkaracaktır.
Haber Ara