Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İTO'da darbe kavgası

27 Nisan’a ilişkin İTO Meclisi’nin tutanaklarını masaya yatırıldı. 27 Nisan bildirisinin ardından İTO Meclisi’nde yaşanan tartışmanın tutanakları ortaya çıktı. Bazı üyelerin darbecileri aratmayan sözleri şoke etti.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-27 10:07:26

İTO'da darbe kavgası
Bugün Gazetesi'nde yayınlanan habere göre, İşadamı Mehmet Fatih Oruç, darbeleri eleştirdi, ekonomiye faturasını anlattı. Kimseden itiraz gelmedi. Ancak 12 Temmuz’daki oturumda bazı üyeler söz alarak Oruç’u adeta linç etti. Üstü örtülü ölüm tehdidi bile yapıldı.

Türkiye darbelerle yüzleşirken perde arkasında kalan olaylar gün yüzüne çıkıyor. 27 Nisan bildirisi sonrası İstanbul Ticaret Odası Meclisi’nde yaşanan skandal, bildirinin yıl dönümünde iş dünyasının darbelere bakışını ortaya koydu. 27 Nisan bildirisini eleştiren Meclis Üyesi İşadamı Mehmet Fatih Oruç, diğer üyeler tarafından adeta linç edildi. Oruç, 27 Nisan bildirisinin ardından mayıs ayı boyunca İTO Meclisi’nden hiçbir tepkinin gelmemesi üzerine haziran ayındaki oturumda söz aldı.

Darbelerin ekonomik, sosyal ve siyasal zararlarından bahsederek 27 Nisan bildirisini eleştirdi. Oruç, darbelerin ekonomiye olan zararını şu rakamlarla dile getirdi: “Yıl 1959 fert başına düşen milli gelir 583 dolar. 1960 ihtilalinden sonra 194 dolara düşüyor. Yıl 1969 fert başına düşen milli gelir 586 dolar. 1971 muhtırasından sonra 476 dolara düşüyor. Yıl 1979 fert başına düşen milli gelir 1877 dolar. 1980 ihtilalinden sonra 1204 dolara düşüyor. Yıl 1997 fert başına düşen milli gelir 3255 dolar. 28 Şubat postmodern darbesinden sonra 2123 dolara düşüyor.”

BANKALARIN İÇİ BOŞALTILDI

28 Şubat postmodern darbesi öncesinde iyiye giden makro-ekonomik göstergelerin darbe girişimiyle Türkiye’ye 70 milyar dolara mal olduğunu belirten Oruç, “İçerisi boşaltılan bankalar ve buralarda meslekleriyle hiç ilgisi olmayan emekli generallerin buraların yönetim kurullarında görev almaları düşündürücü ve ibret alınması gereken bir durum idi. Bu hortumlanan bankalarla devlet zarara sokuldu, fatura fakirmillete kesildi” dedi. Türkiye’de ordunun sadece askeri değil aynı zamanda siyasi ve ekonomik bir güç olduğunu belirten Oruç, 1960 ihtilalinden sonra kurulan Milli Güvenlik Kurulu ile ordunun siyaset yapmaya başladığını, yine aynı dönemde özel hukuk kurallarına göre kurulmuş OYAK’la ekonomik güç olduğunu vurguladı.

Oruç, “Darbe niyetlilerine karşı, kısa vadede tek silahımız onların sesinden daha fazla sesimizi çıkarmaktır. Biz oda olarak görüşlerimizi yansıtan anayasal ve yasal değişiklikleri içeren köklü bir sivilleşme raporu hazırlatıp, yeni kurulacak hükümete ve kamuoyuna sunmalıyız” değerlendirmesinde bulundu.

65 ÜYEDEN KINAMA TALEBİ

Oruç’un bu sözlerine 14 Haziran tarihli oturumda hazır bulunan Meclis üyelerinden kimse itiraz etmedi. Ancak ne olduysa 12 Temmuz’daki oturumda oldu. 230 üyeli İTO Meclisi’nin 65 üyesi bir önerge vererek, ‘askerlere hakaret ettiği gerekçisiyle’Oruç’un kınanmasını istedi. Oturumda söz alan kimi Meclis üyeleri darbelerin ekonomik faydalarından bahsetti, kimi üyeler ise işi Oruç’u tehdide kadar götürdü. O günkü oturumda Meclis üyesi İsrafil Kuralay dışında hiçbir üye Oruç’a destek vermedi. Kuralay, “Darbelere ben de karşıyım. Karşı olduğumu da buradan ifade ediyorum. Darbelerin hiçbir topluma katkısı yoktur. Olmamıştır. Olamaz da” dedi.

DÖNÜM NOKTASI: 28 NiSAN

15 Nisan 2007: 11. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci başladı.

24 Nisan: 10 günlük aday başvuru süresinin sona ermesine bir gün kala Başbakan Erdoğan beklenen açıklamasını yaptı: “Adayımız, Abdullah Gül kardeşimizdir.”

27 Nisan: Yapılan ilk tur oylamada TBMM Başkanı Bülent Arınç salonda 368 milletvekili bulunduğunu duyurdu. Oylamada Abdullah Gül’e 357 oy çıktı, ilk turda 3’te 2 çoğunluk sağlanamadı. CHP, DYP ve Anavatan Meclis’i boykot etti.

27 Nisan: CHP, oylamada en az 367 kişinin bulunması gerektiğini savundu ve bu sayının oluşmadığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

27 Nisan: Saatler 23.30’u gösterdiğinde Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde sürpriz bir açıklama yayınlandı. Açıklamada, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinin laikliğin tartışılması konusuna odaklandığı ileri sürüldü. Bu durumun Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlendiği belirtilerek, “Unutulmamalıdır ki, TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, TSK yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir” denildi.

28 Nisan: AK Parti Hükümeti’nin bu bildiriye cevabı daha sert oldu. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Genelkurmay’ın Başbakan’a bağlı ve hükümetin emrinde bir kurum olduğunu hatırlattı. Gece yarısı yayınlanan metnin zamanlamasına dikkat çeken Çiçek, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin etkilenmek istendiğini kaydetti. Çiçek hükümetin laikliğe taraf olma konusunda da herkesten daha fazla hassas olduğunu bildirdi.

28 Nisan: Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, muhtırayı doğal bulurken dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Altına imzamızı atarız. Genelkurmay’ın tespitleri bizim tespitlerimizden farklı değildir. ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye’yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz” dedi.

1 Mayıs: Anayasa Mahkemesi CHP’nin 367 konusundaki iptal başvurusunu yerinde buldu ve cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunu oyçokluğuyla iptal etti.

1 Mayıs: AK Parti milletvekilleri, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören kanun teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu.

4 Mayıs: TBMM, AK Parti grubunun teklifi doğrultusunda genel seçim kararı aldı. YSK seçimlerin en erken 22 Temmuz’da yapılabileceğini açıkladı.

5 Mayıs: Mahkemenin kararı sonrasında cumhurbaşkanı oylamasının ilk turu yapıldı. Salonda 367 milletvekili bulunmaması üzerine oylama gerçekleşmedi. Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildiğini açıkladı.

22 Temmuz: Genel seçimler yapıldı. AK Parti yüzde 46,6’yla yeniden tek başına iktidar oldu.

10 Ağustos: Cumhurbaşkanlığı seçim süreci tekrar başladı.

15 Ağustos: Başbakan Erdoğan, AK Parti Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında adaylarının Abdullah Gül olduğunu açıkladı.

20 Ağustos: Oylamanın ilk turu yapıldı. Gül’ün yanı sıra MHP’den Sabahattin Çakmakoğlu ve DSP’den Tayfun İçli de Köşk için yarıştı. Oylamada 448 milletvekili hazır bulundu. Gül, 341 oy aldı.

24 Ağustos: Oylamanın ikinci turu yapıldı. 446 milletvekilinin katıldığı oylamada Gül’e 337 oy çıktı.

28 Ağustos: Türkiye, 11. cumhurbaşkanını seçti. TBMM Genel Kurulu’nda yapılan oylamanın üçüncü turunda, salt çoğunluğu sağlayan Abdullah Gül, cumhurbaşkanı oldu.

ORUÇ: BAŞKAN HELALLİK İSTEDİ

İşadamı Fatih Mehmet Oruç, 5 yıl önce yaşanan ibretlik tartışmayı BUGÜN’e değerlendirdi. Bu konuşma sebebiyle linç edilmeye çalışıldığını belirten Oruç, “Ancak sonradan benim haklı olduğumu anladılar. Bu yönde birçok olumlu tepki aldım. Hatta dönemin İTO Meclis Başkanı Muharrem Keçeli benden helallik istedi” dedi. Bu görüşmelerin ardından askerlerin soruşturma çalışması yaptığını anlatan Oruç, “Devletin diğer kurumlarının ekonomiye etkilerini dile getirmek asli görevim. Bu durum bugün azalsa da hâlâ risk içindeyiz. Beni en çok üzen bir kişinin dışından destekleyen kimsenin çıkmaması” dedi.

KÜRSÜYE ÇIK HATANI İTİRAF ET

Meclis üyesi Hızır Balkancı, Oruç’un ”Ben hata ettim, suç ettim. Sizden özür diliyorum. Odaya leke getirdim” demesini istedi. İşadamı Osman Deveci, ülkenin teminatının ordu olduğunu belirterek ”Ordu da gereğini yapacaktır. Yoksa çok daha vahim sonuçlar çıkacaktır. Yok olmak mı iyi 10 yıl geriye gitmek mi” dedi. Başkan Muharrem Keçeli de Oruç’u darbecileri eleştiri yazısından dolayı özür dilemeye ikna için Necmettin Erbakan’ın sözlerini kullandı. Keçeli, ”Sayın Erbakan ben orduma söz söyletmem diyor. 28 Şubat’ta Başbakanlık’tan indirildiği söylenen adam. Beni ordu indirmedi diyor. Tarihi yanlış yorumlamayalım. Ordu görevini yapıyor” dedi. Keçeli, Oruç’u kürsüye davet ederken, ”Ben söylediklerimde haklıyım deyip de devam ederseniz sözünüzü keserim” uyarısında bulundu.

YAŞATMAZLAR ADAMI

Meclis üyesi Rıza Yüksekdağ, işi tehdit boyutuna taşıdı: ”Burası yeri değil. Bu kadar gergin bir havada burada yaşatmazlar adamı, bak haberin olsun. Ben kabadayı falan değilim germek istemiyorum. Senden özellikle rica ettim. Benim yapabileceğim şey şudur. Şu an seni boykot ederek Meclis’i terk ediyorum.”

SAYBAŞLI: BU KÜRSÜDEN YAPAMAZSIN

Oturumda söz alan Ahmet Kibritçi, “Türkiye’nin bir tane ordusu var. Ordu bizim gözbebeğimizdir. Bizleri temsil ediyor. Türk ordusu bizim gözümüzün nurudur. Bu tip konuşmaların buradan yapılmasını yadırgıyorum, telin ediyorum” ifadelerini kullandı. Meclis üyesi Abdurrezzak Saybaşlı, Oruç’un 27 Nisan bildirisini eleştirdiği günü kastederek, “O gün burada bulunsaydım bu konuşmayı engellerdim. Kendi aramızda bunları tartışabiliriz. Ama bu kürsüden hayır” dedi.

‘DARBELER EKONOMİYE ÇOK FAYDALI’

Üyeler arasında Oruç’a en ilginç tepki “Darbeler ekonomiye faydalı” oldu diyen Yüksel Göktürk’ten geldi. Göktürk şöyle konuştu: “Askeri müdahaleler kısa vadede ekonomiye ve özel sektöre tabii ki bir yük getirmektedir. Bu doğrudur ancak rakamlara bakarak yine de bu müdahalelerin ülke ekonomisi için uzun vadede faydaları da olduğunu söyleyebiliriz.

1958 ve 1959’da Gayri Safi Yurtiçi Hasıla oranı yüzde 4 civarındaydı. Ama 60 müdahalesi sonrasında 61-63 arasında bu yüzde 5’e çıkmıştır. 64-65 yıllarında yüzde 7’ye çıkmıştır. Aynı şekilde 1980 öncesi yüzde 2.2 ve 3 oranında olan GSYİH oranı 1983-86 arasında yüzde 7’ye çıkmıştır. Bu veriler bize aslında askeri müdahalelerden sonra ülkenin istihdamının müdahale öncesine göre daha büyük olduğunu ve uzun vadede ülke ekonomisine katkı sağladığını göstermektedir."

TUNÇ: SÖZÜNÜ GERİ AL

Üye Zülfikar Tunç, Oruç’un darbe eleştirisini başka bir boyuta taşıdı. Tunç, “Şu anda Güneydoğu sınırında 140 bin askerimiz konuşlandırılmış. Yani Türk askeri bir savaş durumundadır. Eğer Türk ordusu savaş halindeyken bu Meclis’te bu konuşma yapılıyorsa gaflet ve delalet vardır. Vicdansızlık vardır. Bu arkadaşımı hem kınıyorum hem de bu konuşma eğer maksada hasıl olmuşsa geriye alınmasını rica ediyorum” diye konuştu.

BUDA: KURTARICI İSTEDİK

İşadamı Ali Natık Buda, Oruç’a karşı çıktığı konuşmasında askerlerin darbe yapmaya mecbur kaldığını savundu. Buda, “Benim şirketime iki defa karşıma silahlı elemanlar geldi. Silahlarıyla benden haraç istediler. İhtilalin olmasını ordu ister miydi zannediyorsunuz? Yapmayı arzu ederler miydi zannediyorsunuz? Bütün ihtilallerin sebebi sivil idarelerdir, siyasetçilerdir. Eğer siyasetçiler bu işe çanak tutmasalardı Türkiye’de ne 27 Mayıs ihtilali olurdu, ne 1980 ihtilali ne de 12 Mart 1971 Muhtırası olurdu. 1980 yılındaki zabıtları getirin kürsülerde neler konuştuk. Kurtarıcı istedik kurtarıcı. Bir tek kurtarıcı vardı. Türk ordusuydu” görüşlerini savundu.

Haber Ara