Dolar

34,8722

Euro

36,7408

Altın

3.039,21

Bist

10.058,47

"Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı hukuka uygun değil"

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 12 Eylül davasına müdahil olmak isteyen gerçek kişilere ilişkin verdiği karar tartışma başlattı. Davada darbe mağduru 61 kişinin avukatlığını yapan Osman Başer, müvekkilleriyle ilgili verilen ek beyan ve delil dile

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-18 12:08:42

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 12 Eylül davasına müdahil olmak isteyen gerçek kişilere ilişkin verdiği karar tartışma başlattı. Davada darbe mağduru 61 kişinin avukatlığını yapan Osman Başer, müvekkilleriyle ilgili verilen ek beyan ve delil dilekçesinin mahkeme tarafından okunmadığını söyledi. Okunması halinde mahkemenin müdahil vekillerinden beklemiş olduğu esasa ilişkin bilgi ve belgelerin yanlış yerlerden ve yanlış taleplerle istendiğinin görüleceğini vurgulayan Başer, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Hukuk Müşavirliği Arşivi'nden istedikleri bilgi ve belgelerin mahkemece değerlendirilmediğini kaydetti.

MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında Ankara, İstanbul, Adana, Balıkesir, Bursa dava dosyaları içerisinde gerekli mahkemenin aramış olduğu bilgi ve belgelerin mevcut olduğunu anlatan Başer, "Duruşma tutanaklarında tanıkların isimleri mevcuttur. Oysa mahkeme verilen beyan dilekçesini okumadığı için müdahillik talebimizi reddetmiştir. YÖK gibi özel yetkili mahkemeler ve savcılıkların 1982 Anayasası'nın bir ürünü olduğunu böylece ortaya koymuşlardır. Darbecilerin oluşturduğu hukuki dayanağa sahip olan özel yetkili mahkemeler, Türkiye'deki yargı sisteminin üzerinde kendilerini görmektedirler. Dolayısıyla asker üyenin çıkarılması hiçbir işe yaramamıştır. Bu mahkemeler, 1980 darbecilerine, 28 Şubat şüphelilerine, 27 Mayıs şüphelilerine, siyasi otoritenin tavrına, gücüne göre hizmet eder." dedi.

MHP ve CHP'nin müdahilliğin kabulünün mahkemenin kuruluş ve işleyiş felsefesine uygun bir tavır olduğunu savunan Başer, bunların müdahilliklerini kabul etmekle tüzel kişiliklere bir hak verdiğini ortaya koymakla, gerçek kişilere haklarını vermediğini ifade etti.

"GELENEKSEL DEVLET VE YARGILAMA ANLAYIŞININ ÜRÜNÜDÜR"

Kendisi de darbe mağduru olan avukat Hasan İlter ise 30 müvekkilinin 12 Eylül 2010 anayasa referandumundan hemen sonra cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını ve müdahillik talebi istediklerini hatırlattı.

        Mahkeme heyetinin kendileri ve diğer avukatların taleplerini dönemin milletvekili Ahmet Türk ve işkencede öldürülen Süleyman Cihan'ın ağabeyi Ahmet Cihan haricinde külliyen reddettiğini dile getiren İlter, şöyle devam etti:

        "Hâlbuki iddianameyi hazırlayan mahkeme savcısı işkence iddialarını da bizzat yürütmüş ve işkence iddiaları ile ilgili dosyaları işkence yapılan yer cumhuriyet savcılığına yollamıştı. İşkence iddiaları ile ilgili soruşturmalar işkence yapılan yer mahkemesinde zaten sürdürülmektedir. Bütün bunlar Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından da bilinmektedir. Bize göre mahkeme heyetinden beklenen bütün müdahale taleplerinin kabul edilmesi ve 12 Eylül darbesinden zarar görmüş olanların haklarının korunmasının sağlanmasıydı. Sayın heyetin müdahale talepleri ile ilgili olarak vermiş olduğu karar geleneksel devlet ve yargılama anlayışının bir ürünüdür. Zira, müdahale talebinde bulunanlar vekilleri olarak bizim iddiamız müvekkillerimizin işkencelerden geçirildiği, suçsuz yere cezalar verildiği, birçok müvekkilimizin verilen cezalardan bile fazla yatırıldığı, birçoğunun yargılandığı suçlardan beraat ettiği şeklinde idi. Sayın mahkeme heyeti bütün bu iddialarımızın bizler tarafından ispatını isteyen bir karar almıştır."

        İddiaları ispat külfetinin hukuk mahkemelerinde geçerli olduğunu vurgulayan İlter, "Ceza mahkemelerinde iddiaları ispat külfeti sayın mahkemelerindir. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin celse arasında almış olduğu kararlar hukuka uygun değildir. Haddizatında darbe yaparak topyekûn bir millete zulmeden, yüzlerce insanın ölümünden, sakat kalmasından, akli dengesinin yitirilmesinden, binlerce insanın hürriyetlerinin gasp edilmesinden, ülke hazinelerinin boşaltılmasından ve etkileri hala sürmekte olan bir darbeden sorumlu olan kişilerin 4 kişilik bir heyetle ve daracık bir duruşma salonunda alel usul yapılamayacağı gayet açıktır. Böylesine devasa bir dava 4 kişilik bir mahkeme heyetinin altından kalkabileceği bir dava değildir. Bu duruma da mutlaka en kısa zamanda bir çözüm getirilmelidir."

        "DAVAYI CİDDİYETTEN UZAKLAŞTIRIYOR"

        12 Eylül mağduru Yılma Durak'ın avukatı Serdar Namkoç da "O dönemin hukuksuzluğu, herkes tarafından bilindiği ve kabul edildiği halde, bu ortamda yapılan işkenceler, kötü muameleler, insan haklarının ihlaliyle ilgili olarak mahkemenin olayları belgelemesini istemesi, ceza hukukuyla bağdaşabilecek bir karar değildir. Müvekkillerime o dönem içerisinde çeşitli işkencelerle uygulanmakla beraber, gördükleri işkenceye ilişkin raporları düzenlemek işkencecilerden beklenen bir tutum değildir. Bu olaylara ilişkin o dönem basında çıkan yayınlar ve de Sıkıyönetim Mahkemesi tutanaklarına geçen işkence kayıtları ve olayların tanıkları eldeki tek delil olmasına rağmen mahkemenin özellikle raporlar üzerinde yoğunlaşması, bu davanın ciddiyetten uzaklaşmasına yol açmıştır." açıklamasında bulundu.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara