Ağa Kapısı ismi insanların lisanından ilga olunsun!
Süleymaniye’de İstanbul Müftülüğü’nün bulunduğu yer , Osmanlı döneminde Yeniçeri Ağası’nın konağının da burada olması hasebiyle kısaca Ağa Kapısı olarak isimlendirilmiştir. Yeniçeri Ağası’nın konağı olarak kullanılan mekan başta II. Osman hadisesi olmak üzere çok önemli tarihi vakıalara tanıklık etmiştir. Konak ahşap olması nedeniyle tarihi boyunca bir çok yangına maruz kalarak yeniden inşa ettirilmiştir. Ağa Kapısı; köşkleri,atölyeleri, harem ve hizmet daireleri ile büyük ve önemli bir kurumdu.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-16 09:16:01
imparatorluğun gerileme ve dağılmasına sebep olacaktır. Askeri alandaki zincirleme yenilgiler askeri alanda reform yapılması bahsini ve gerekliliğini sürekli gündemde tutmuştur. III. Selim kurduğu yeni ordu ile bu süreci değiştirmeye çalışmıştır ancak yeniçerilerin şiddetli muhalefeti sonucunda öldürülmüştür.
Nizam-ı Cedid’i ihya etmek isteyen Alemdar Mustafa Paşa’nın akıbeti de aynı olmuştur. İşte böyle bir ortamda daha temkinli hareket etmeye mecbur olan II. Mahmut yapacağı ıslahatlar için uzun süre beklemek zorunda kalmıştır. II. Mahmut bu bekleyiş sürecinde bir yandan ocaktaki elebaşlarını bertaraf ederken, diğer yandan çevresine reform taraftarı olan sadık devlet adamlarını getirerek muhtemel muhalefet hareketlerini engellemeye çalışmıştır. Bu uzun ihtiyat döneminin sonunda 15 Haziran 1826’da Sancak-ı Şerif’in de çıkarıldığı bir iç savaşla beş asırlık yeniçeri ocağı ilga edilerek bu ocağa mensup olanlar tasfiye edilmiştir.
Yanda görülen belge Sultan II. Mahmut’un Sadrazam Mehmet Selim Paşa’nın arzı üzerine yazdığı hatt-ı hümayundur. Yeniçeri Ağası’nın konağının da bulunduğu Ağa Kapısı’nın Şeyhülislamlığa tahsis edilmesini arzeden Sadrazam Mehmet Selim Paşa’nın bu teklifi II. Mahmut tarafından da kabul edilmiştir.
II. Mahmut Ağa Kapısı İsmini Dahi Tarihe Gömmek İstiyordu.
II. Mahmut hattında bu teklifin münasip olduğu, Ağa Kapısı’ndaki oda ve atölyelerin boşaltılması için hemen gerekeni yapacağını bildiriyor. Buradaki harem ağaları ve diğer hademelerin yerlerini boşaltıp Saray-ı Cedid’e nakledilmelerini söylüyor. Sözlerine devamla yeniçeri ismi mahv ve ilga olarak nasıl ki Asakir-i Mansure-i Muhammediye ile değişmiştir işte bu şekilde Ağa Kapısı lafzının da tamamen unutulup buranın isminin artık Fetvahane olarak değiştirilmesini ister.
II. Mahmut ayrıca Şeyhülislam Efendi buraya yerleştikten sonra arta kalan oda ve binaların ilim öğrenmek isteyen ancak maddi açıdan sıkıntı çeken öğrencilere tesis edilmesini uygun bularak bu öğrencilerin Şeyhülislam Efendi tarafından ilimleri ölçüsünde takım takım edilerek yerleştirilmelerini ister. Bu öğrencilerden ilmi diğerlerine göre daha kuvvetli olanlar mülazemetle diğer öğrencilere de ders verecektir. II. Mahmut bu suretle Osmanlı memleketinde daha çok âlim yetişmiş olacağına dikkat çekmiştir.
Yeniçeriliğin ilga edilmesiyle II. Mahmut Seraskerlik makamını ihdas ederek Hüseyin Paşa’yı ilk defa serasker olarak atamıştır. Serasker Hüseyin Paşa’nın Asakir-i Mansure ile birlikte Eski Saray’a (İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yer) gitmesini uygun bularak Harîk Köşkü’nün de Beyazıt’a taşınmasını emretmiştir.
Harîk Köşkü ise yangınları gözetlemek için kurulmuş yapıdır. Bilindiği üzere tarihi içinde en fazla yangın geçiren şehirlerden birisi olan İstanbul’da şehri yangınlara karşı korumak için ilk defa yeniçeri ocağına bağlı olarak 1720 yılında Tulumbacı Ocağı kurulmuştur. Bu köşk yeniçeriliğin ilgası üzerine yıktırılarak Eski Saray’da yeniden inşa ettirilmiştir. Günümüzde Beyazıt Yangın Kulesi olarak bilinen yapı ahşap olduğu için yangınlar neticesinde yanınca 1828’de kâgir olarak inşa edilmiş ve bugünkü şekline kavuşmuştur.
Böylece yeniçeriler, isimleriyle ve kendilerini hatırlatan her türlü nesne ile tarihe gömüldüler. En azından bir süreliğine.
SON VİDEO HABER
Haber Ara