Protokol kuralları hakkında bilmediklerimiz
Neden Kırmızı halı serilir, 21 pare top atışı kimler için yapılır, neden 'merhaba asker' denilir, Aslanlı yolda neden yürünür, sofra düzeni nasıl oluşturulur, kimler için şeref kıtası oluşturulur. Devletler için bir güç gösterisi olan protokol kuralları bizim için ne ifade ediyor.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-04-15 11:20:42
Protokol, dar anlamıyla, kamu belgelerinin orijinali, milletlerarası konferansların,anlaşmaların, antlaşmaların tutanakları demek.Geniş anlamda ise devlet ve diplomasi alanındaki törenler ve resmi ilişkilerle sosyal yaşamda uygulanması gereken kurallar bütünü. Devletler için nezaket ve zerafetdairesinde bir güç gösterisi protokol. İlk kez 1330'da Fransa'da kullanılan bu kelimenin Osmanlı'daki karşılığı teşrifat. Protokol kuralları önce Fatih Sultan Mehmed tarafından Kanunname-i Âli Osman'da belirtilmiş, Enderun'da teşrifat dersleri verilmeye başlanmış.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde sarayda Teşrifat-ı Divanı Humayun dairesikurulurken, Tanzimat'tan sonra protokol işleri Teşrifat Nazırlığı eliyle yürütülmüş. Devlet Protokolu görevi, 1927'de Atatürk'ün imzası ile Dışişleri'ne verildi. Halen de devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Başbakanlık ve bir çok bakanlığımızın protokol konularını takip eden birimleri var. Bu birimler Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürlüğü ile eşgüdüm ve istişare halinde çalışyorlar. Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürü'nün sorumlu olduğu işin yüzde ellisini protokol tören ve ziyaretler, kalan kısmını yabancı misyonların diplomatik işlemlerioluşturuyor.
Genel Müdür kural olarak Cumhurbaşkanının bütün gezilerine katılıyor Başbakanınkine ise Protokol genel müdür yardımcısı gidiyor.
Perde arkasında neler yaşandığı tabii ki devlet sırrıdır, kolay kolay kimse anlatmaz ama önde görünen resmin detaylarını öğrenebilirim diye düşündüm. Sağolsun, Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürü Levent Şahinkaya sorularımı cevapladı. Şahinkaya, hem protokol anlayışımızın inceliklerini anlattı, hem de değişmesinde yarar gördüğü hususları...
-Osmanlının teşrifat kavramı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin protokol anlayışını kıyaslayınca nasıl bir resim çıkıyor ortaya? Türkiye devletigücünü, ihtişamını nasıl gösteriyor?
-Osmanlı devleti gücüne, ihtişamına yakışan bir şekilde protokol kuralları benimsemişti ve uyguluyordu. Bunlar resmi törenlerde, yabancı elçilerin ve Osmanlı ülkesine gelen yabancı konukların ağırlanmasında kendini gösteriyor ve Osmanlı devlet ileri gelenlerinin yurtdışı seyahatlerinde en üst protokolün uygulanmasını sağlıyordu. Ülkemize gelen yabancı elçilere, yabancı devlet adamlarına Osmanlının ihtişamını, gücünü, zenginliğini gösterecek şekilde protokoller uygulanıyordu. Bunlar resmi ve askeri törenlerde, yemeklerde, seyahat programlarında, onlara sunulan hediyelerde kendini gösteriyordu. Bu ana konsept değişmedi.
-Çağın gereklerine uygun şekilde neler değişti?
-Eskiden Osmanlı'da nasıl top atışları yapılıyordu, hangi bandolar ne müzikleriçalıyordu onu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa devlet ziyaretlerinde cumhurbaşkanları geldiği zaman biz yine yirmi bir pare top atılyoruz.
-Sadece devlet başkanları için mi yirmi bir pare atılır?
-Evet, sadece devlet başkanları için. Başka kimse için atılmaz. Osmanlı döneminde padişahların çocukları dünyaya geldiğinde de top atılıyormuş. Ama bugün yok.
-Neden yirmi bir pare?
-Yirmi bir pare top atışı geleneğinin temelinde geçtiğimiz yüzyıllarda gemilerin top atışı ile selamlama yapmalarının yattığı yaygın bir görüş.Gemiler yanaştıkları limanlarda dostluk mesajı amacıyla yedi atış yaparlar, kara birlikleri de bu atışlara cevap verirmiş. Zaman içerisinde denizden ve karadan yapılan dostluk ve selamlama atışlarının sayısı yirmi bir oldu. 19. yüzyılda dünyadaki bir çok ülkede selamlama ve saygı ifadesi için yapılan top ateşi sayısı yirmi bir olarak yaygınlaştı. Bu gelenek günümüzde karşılamalarda misafir ülkenin bayrağına ve başkanına karşı saygı ifadesi olarak sadece karadan yapılan atışlar şeklinde devam ediyor.
-Yurtdışına gittiklerinde bizim devlet başkanlarımız için de top atşı yapılıyor mu?
-Her ülkede yirmi bir pare top atışı uygulaması yok. Olan yerlerde yapılır tabii ki.Dünyada iki yüz ülke var ortalama. Protokol kuralları bunların hepsinde üç aşağı, beş yukarı artık uyarlanmış, armonize edilmiş durumda.
-Devlet başkanlarının karşılanmasında neden kırmızı halı serilir?
-Kırmızı her dönemde güç ve iktidarın simgesi olmuş. Kırmızı halının 19. yüzyıl sonlarında bir çok ülkede devlet adamlarının resmi karşılama ve uğurlama törenlerinde serildiği ve bu uygulamanın yaygınlaştığı biliniyor. O tarihten beridünya genelinde üst düzey karşılama ve uğurlama törenlerinde yolluk şeklinde uzun kırmızı halı seriliyor.
-Kırmızı mecburiyet midir? Yeşil halı serilemez mi?
-Valla yeşil halı seren yer görmedim, ama serilir. Biz kırmızı seriyoruz. Red carpet diye uluslararası terminolojide bu geçer. Jargon bu. Unutmayalım protokolün yazılmış bir kuralı yoktur.
KUŞ UÇURTMAYIZ
-Türkiye Cumhuriyeti'nin protokol kuralları diye resmi bir belge yok mu?
-Resmi belge yok. Yönetmelikler ve bir takım notlar var. Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı'dan beri gelen protokolu, inkişaf etmiş ve çok güzel armonize olmuş. O protokol o kadar beğenilir ki birçok ülkeden bize öğrenciler, memurlar gönderiyorlar. Kurs veriyoruz biz burada biz nasıl yapıyoruz diye. O kadar iyi bir protokolümüz var. Devlet başkanlarına en güzel karşılamayı yaparız. Ondan sonra limuzin, araç tahsis ederiz, korumalar tahsis ederiz. En üst düzey güvenlik uygularız. Kuş uçurtturmayız.
-Başbakanlara limuzin verilmez mi?
-Verilir ama top atılmaz mesela. Aslında protokol uygulamalarıyla devletler güç göstermiyor artık. Gücünüzü ekonominizle, siyasi ağırlığınızla gösteriyorsunuz bugün. Makul normlar içerisinde protokol. Normal insanların yedikleri yemekler cumhurbaşkanlığı masasında da yeniyor. O mönülerde çeşit zenginliği olur sadece. Gelen kişinin damak zevkine uygun yemekler yapılır, kulağına uygun müzik çalınır.
-O yemeklerde siz de görev gereği bulunuyorsunuz değil mi?
-Cumhurbaşkanımız yemek verdiği zaman ben de davetli oluyorum Çankaya Köşkü'nde. Yabancı konuklar oradaki ortamı, ambiyansı, müziği, yedikleri yemeği çok beğeniyorlar. Masaya konan çiçeklerde zarafet önemli. Yani abartı olmayacak. Ama zengin görünecek ki konuğu tatmin etsin.
-Mesela o masa süslemelerinin bir standardı, sembolik anlamları var mı?
-Yok. Cumhurbaşkanlarının özel zevkleri, alerjileri var mı, yok mu bunlar önceden soruluyor. Ve mesela kokulu olan bir çiçek konulmasın diye karar verebiliyoruz.
-Karşı tarafın protokolü ile görüşmeler ne kadar zaman alıyor?
-Bir ziyaret üç beş hafta zaman gerektiriyor. Onlarca kişi çalışıyor. Bir defa yemek için gelinip gidiliyor. Sonra gezilecek yerler ziyaret ediliyor. En son Brunei Sultanı geldi. Öncü heyet adı altında dört kez birer hafta insanlar gelip incelemeler yaptılar.
-Sultan'ın gezeceği yerlerde mi?
-Evet. İndiği andan itibaren nereyi gezecekse. Esenboğa havaalanını inceliyorlar. Oradaki yetkililerle görüşüyorlar. Öncü heyetlerde güvenlik görevlileri, protokol görevlileri ve başka görevliler oluyor. Nereden giriliyor, nereden çıkılıyor hepsinin planları çiziliyor. Ondan sonra Anıtkabir'i gidiyor geziyor. Programda olan heryere önceden bakıyor. Uçak nereye yanaşacak, kırmızı halı kaç metre olacak, nereye serilecek, indikten sonra onu orada kim karşılayacak, tek tek soruyorlar.
-Kırmızı halıda kaç adım atacağını bile bilecek önceden!
-Evet. Ne kadar adım atacak? Dakikalandırılıyor bu. İndikten sonra ne kadar yürüyecek? Sonra o bir kral. Brunei Sultanı vip salonuna girdikten sonra içeride iki üç dakika çay içmek için bekleyecek mi, beklemeyecek mi? Hep onlar tartışılıyor. Program dakikalandırılıyor. Bayrak nereye çekiliyor, o uçak nereye çekiliyor en ince detayına kadar planda gösteriliyor.
-Bazı şeyleri pazarlık mı ediyorsunuz?
-Ediyoruz tabii. Zaten bu normlar genel kabul görmüş uluslararası normlar. Ve o genellikle de kabul görüyor. Nüanslar üzerinde konuşmalar oluyor. Birde mesela o bize geldi. A devleti geldi. Ama benim cumhurbaşkanım sekiz ay evvel o A devletine gitmiş. Orada bize nasıl bir protokol uygulandıysa, örneğin bize beş tane araba verdilerse biz de onlara burada beş tane araba veriyoruz.
-Altı tane vermeyiz onlar bize beş verdi diye.
-Evet. Beş tane veririz. Ya da onlar ilk defa geliyorsa, biz de o ülke ile olan ilişkilerimizin daha da gelişmesini istiyorsak jest yaparız, sekiz araba istiyorsa sekizini de tahsis ederiz. Mercedes'ler, limuzinler falan. Gelince otelde kalıyorlar. Onların öncü heyetleri geldiği zaman biz onlara diyoruz ki Ankara'da ve İstanbul'da genelde şu oteller var. Listesi şunlar. Şuralarda kalırsanız beş yıldızlı bunlar.
-Bizim niye bir konukevimiz yok? İlla otel mi olması lazım?
-Evet, illa otel olması gerekiyor. Eskiden vardı. Çankaya Köşkü'nün içinde camlı köşkte ağırlanırlardı gelen devlet başkanları. Niye? Otel yoktu. Ankara Palas devlet konukevinde bakanları ağırlardık. Devlet başkanlarını ağırlayacak kadar iyi değildi. Devlet başkanlarını ağırlayacak düzeyde olan Camlı Köşk'dü. Ama o yeterli değildi. İçinde çalışanlar profesyonel değildi. Ben 84'te protokolde çalışırken Yugoslav devlet başkanı camlı köşkte kalırken bir şey lazım oldu. Ben gittim, Kavaklıdere'den aldım getirdim. Oralar yeterli değildi. Kapasitesi, lojistiği, çalışan insanların profesyonelliği beş yıldızlı otellerdekilerle kıyas edemezsiniz. Artık daha rahat ve daha konforlu diye bütün dünyada devlet adamları otellerin cumhurbaşkanlığı süitlerinde kalıyorlar. Bizim devlet adamlarımız da yurtdışında gidince otellerde kalıyorlar. Çünkü oteller daha konforlu. Konukevi geleneği eski doğu bloku ülkelerinde kaldı.
-Brunei Sultanı sizde nasıl bir izlenim bıraktı?
-Brunei Sultanı bunca zenginlik ve ihtişama rağmen son dece mütevazı ve dostça yaklaşımları olan bir kişi idi. Yakın zamanda turkiyeye gelen devlet başkanlarından , keza , Türkmenistan devlet baskanı, katar emiri de mütevazı ve samimi kisilerdi.
-Öncü heyetler başka nelere dikkat ediyor?
-Çok detaylı bir şekilde belki beş yüz tane iş yapıyorlar. O kadar ince detaya girerler ki şaşırırsınız. Ön heyet daha gitmeden Ankara'dan büyükelçiliğimize telgraf çeker, Ön heyet listesi ve uçuş programı, ziyarete katılacak güvenlik görevlilerinin, silah, telsiz bilgilerini bildirir, vip salonunun açılmasını ister, ziyaret sırasında gerekli olacak araç kartı, çelenk kurdelesi, istiklal marşı notaları, CD'si ve bunun gibi malzemelerin teminini ister, ondan sonra ne hediye vermemiz gerekiyor diye büyükelçiliğe sorarız.
-Hediyelerin belirlenmesine nelere dikkat edilir?
-Hediyenin ne olacağını basta karşılıklılık, kişisel ilişkiler, ikili resmi ilişkiler gibi çeşitli parametreler belirler. Nihai onay hediyeyi veren makamındır. Devlet adamlarımızın verdiği hediyeler genelde Türk kültür ve geleneklerini yansıtan aşırıya kaçmayan makul değerde hediyelerdir. Sayın Cumhurbaşkanımız, başbakanımız ve dışişleri bakanımız resmi yurtdışı seyahatlerinde muhataplarına çini tabak, duvara asılan tabaklar, vazo, porselen , kitap, kravat, eşarp, kalem, divit okka, paşabahçe ürünleri, gümüş süs eşyaları gibi hediyeler verir.
MERHABA ASKER!
-Neden uçaktan inen yabancı konuğu bir manga asker karşılıyor?
-İhtiram mangası. Bu bir saygı göstergesi. Yüzyıllardır oluşmuş gelenek. Bütün dünyada yüzde 90 böyle. Askeri şeref kıtası çıkıyor veya manga çıkıyor duruma göre.
-Kime şeref kıtası, kime manga?
-Farkı şu. Esenboğa Havaalanı'nda yabancı cumhurbaşkanı uçaktan indiği zaman vip salonuna kadar yürüyor kırmızı halıda. Hava aydınlıksa on tane asker yani manga duruyor orada. Hava karardıktan sonra çıkmaz asker. Devlet başkanı da o manganın tam ortasına gelince duruyor, "merhaba asker" diyor. Önceden öğreniyor böyle söyleyeceğini. Biliyorsunuz askeri kıta daha geniş, dörtlü sıra halinde oluyor. O resmi karşılama töreninde. Esenboğa'daki uçaktan inince alanda yapılan karşılamada manga oluyor.
Bizim cumhurbaşkanımız Çankaya köşkünün bahçesinde resmi karşılama töreninde karşılıyor konuğunu.
-O zaman kıta oluyor.
-Evet, istiklal marşları söyleniyor. Bir platformun üstüne çıkılıyor. İstiklal marşı bittikten sonra bizim cumhurbaşkanımız yabancı cumhurbaşkanını götürüyor, kıtayı teftiş ediyorlar. Kıtayı böyle yürürken bakarak teftiş ediyor.
-Aslında mış gibi yapıyorlar. Denetliyormuş gibi...
-Denetliyormuş gibi yapıyor ama o askerler önceden deneteniyorlar zaten. Yakası, ayakkabısının boyası filan komutanları daha önce her şeye bakıyor. Bizim cumhurbaşkanımız ve konuk cumhurbaşkanı kıtanın ortasına geldiği zaman duruyorlar. Yabancı cumhurbaşkanı "merhaba asker" diyor. "Sağol" cevabını aldıktan sonra devam ediyorlar. Tören komutanı da "tören bitmiştir" diyor. Sonra da bizim cumhurbaşkanımız yabancı cumhurbaşkanına karşılayıcı zevatı, bizim meclis başkanımız, bakanlarımız, ileri gelenlerimizi tanıştırıyor. Başbakan içinde resmi karşılama başbakanlığın önünde yapılıyor.
-Başbakanlar uçaktan inince kıta karşılamıyor.
-Uçaktan inince sadece manga oluyor gündüzse. Resmi karşılama havaalanında da yapılabilir. Bazı devlet adamları gelen konuklarını havaalanında da karşılayabilirler. Ama dünya çok hızlandı. Ziyaretler çok sıklaştığı için, her seferinde cumhurbaşkanları havaalanına gitmiyor. İki ayda bir cumhurbaşkanı gelse o ülkenin cumhurbaşkanına gider havaalanına.
-Sonuçta bir güvenlik gücü göstermek istiyorsun gelen konuğa. Neden polis değil de asker?
-Yüzyıllardan beri oluşmuş bir teamül. Herhalde ülkeler arası ilişkilerde, güç gösterisinde daha ön plana çıkan, daha şatafatlı, böyle giysileriyle, törensel normlarıyla yüzyıllardır askerler protokoler törensel normda oluşturmuşlar. İlla gidip savaşmak değil, Osmanlıyı düşünün. Mehter gidiyor önden. Dolayısıyla protokoler normları var askerlerin. Ama niye polis değil dediniz. Polis gücü daha sonradan oluşmuş. Ha polis mangası çıkmıyor mu bazen? Resmi törenlerde çıkıyor. Mesela geçenlerde Van'da ölen Japon kurtarma gönüllüsü için İstanbul'da cenazesini uğurlama töreni yapıldı. Orada bizim resmi yetkililerimiz, vali, belediye başkanı, garnizon komutanı, dışişleri yetkilileri, insanlar Japonlar, Japon konsolosu filan vardı. İhtiram mangası, saygı amaçlı bulundu. Sonra o mangadaki polisler tabutu alıp uçağa yerleştirdi.
-Merhaba asker kalıbının kaynağı ne?
-Askeri bir norm ve askeri bir söylem o. Askeri kıtayı teftiş ediyorsunuz. Askeri kıtayı teftiş ettiğiniz zaman da selamlamak için bir hitapta bulunmanız lazım. Askeri jargonda merhaba asker deniyor. O da sağol diye cevap veriyor. Bir iletişim oluyor.
-İletişim olmuyor aslında. "Sağolun, siz nasılsınız" diye bir usul yok.
-Bizim geleneklere göre oluşturulmuş bir mantık bu. Cumhurbaşkanları sancak olursa başla selamlıyorlar. Aslında şeref kıtasının denetlenmesi simüle edilmiş bir ordu denetlemesidir. Yabancı konuk bu kıtayı sözlü olarak selamlarken aslında fiktif de olsa tüm orduyu selamlamaktadır.
-Bizim cumhurbaşkanlarımız ya da başbakanlarımız gittiğinde alanda ya da şurada onlarda askerle karşılaşınca "hi soldier" demiyor ama değil mi?
-Ülkelere göre selamlama şekli değişik olur. Bazı ülkelerde kıtaya başla selam verilir. Bazı ülkelerde ise sadece kıta önünden yürünür. Hi soldier denilen yere ben rastlamadım.
GENELKURMAY BAŞKANININ PROTOKOL SIRASI
-Bir de devlet bürokrasisinin öndegelim sıralaması var. Geçen sene kasım ayında mevcut sıralamanın değişimini de içeren 81 maddeden oluşan yeni bir düzenleme Köşkün onayına sunuldu diye haberler çıkmıştı. Genelkurmay başkanının protokol sırası 12 Eylül'den önceki döneme dönecekti. Bugün TBMM başkanı ve başbakandan sonra şu anda üçüncü sırada.12 Eylül'den önce Genelkurmay Başkanı, bakanlar kurulunun da gerisindeydi. Ne oldu o düzenlemeye?
-Değişmedi hiçbir şey. Bakan yardımcıları ihdas edildi ya, onlar araya girdi sadece.
-Yalan haber miydi o?
-Bu protokol listesinin yeniden uyarlanmasıyla ilgili yetkili makamlarca eskiz halinde bir uyarlama çalışması mevcut. Ama sonuçlanmadı.
-Yani Köşk'e mi gitmedi, Köşk'te mi bekliyor?
-Dikkate almayın o haberi. Bir çalışma var. Ama 81 maddeymiş de, köşke gitmiş, orada bekliyormuş dersen o doğru bir haber değil. Köşkte bekleyen bir olay yok.
-Bu protokol listelerinin uyarlanmasında nihai karar kimin?
-Hem başbakanlık, hem cumhurbaşkanlığı makamının onayladığı bir düzenleme olması gerekiyor. Bürokrasi içerisinde siz de takdir edersiniz ki birçok değişiklik zaman alıyor. Yoksa öyle bir değişikliğin Türkiye'de aslında çoktan zamanı geldi.
-AB ülkelerinde Genelkurmay başkanlarının protokoldeki yeri nedir?
-Genelkurmay başkanlarının Avrupa ülkelerindeki yerleri çok daha alt sıralardadır.
Genelkurmay başkanlarının protokolda yeri olmayan ülkeler var. Çok geride olanlar var. Bazı ülkelerde protokol deyince beş kişiyi koymuş, geri kalanları koymamış. Protokolün önemli olmadığı ülkelerde var. Demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına dayalı üst düzey demokrasilerde genelkurmay başkanlarının yerleri bizdeki kadar yukarıda değil.
-Sıralama düzeninin yenilenmesi niye gecikti sizce?
-Daha1982 anayasası bile otuz senedir değişmedi. Sıralama daha üçüncü, beşinci derecede önemli bir konu. Önce anayasa değişecek ki, ona göre siz bunu uyarlayacaksınız. Bir de bizde çok hassas, kim nerede duruyor? İnsanlar bazen hassasiyet yaratabiliyorlar. Niye o benim önümde, ben onun arkasındayım diye. Dolayısıyla bunu değiştirebilmek için iyi bir ortam olması lazım. Bütün yetkili makamların oydaşma ile kabul ettiği bir sistem üzerine inşa etmeniz lazım ki arkasından niye öyle oldu, böyle oldu diye polemik olmasın. Protokol konuları hassas konular.
YA KADEHLERE YANLIŞLIKLA İÇKİ KONURSA?
-Protokol kurallarına göre resmi yemekte içkiden sadece bir yudum alınır, tamamı içilmez diye bir kural var sanırım.
-Resmi yemeklerde içkinin yalnız tadına bakılır diye kesin bir kural olmamakla beraber, burada anlatılmak istenen, resmi yemeklerde içkinin bir kaç yudum alınarak makul ölçülerde tüketilmesinin daha doğru olacağı.
-İçki içmiyor bizim cumhurbaşkanımız ve başbakanımız. Yurtdışına gittiklerinde siz önceden karşı tarafa söylüyor musunuz sakın kadehlerine içki koymayın diye.
-Tabii. Öncü heyetlerimiz gidiyor ya, mesela bizim cumhurbaşkanımız Hollanda'ya gidecek. Cumhurbaşkanlığından ve benim yardımcılarımdan sekiz kişilik bir ekip şu anda Hollanda'da. İki ay önce de gittiler bir hafta kaldılar. Ondan önce de gittiler bir hafta kaldılar. Çünkü Hollanda Kraliçesi bizim cumhurbaşkanımızın ziyaretine çok önem veriyor. Bu söylediklerimiz de dâhil, aklınıza gelen gelmeyen bir sürü konu belirtiliyor ve kararlaştırılıyor.
-İçki koymayın tembihatınıza rağmen, diyelim ki bir yanlışlık yapıldı. O kadehe içki kondu. Ve meyvesuyu zannedip içti onu. Kriz çıkar mı?
-Garson Türk olacağı için böyle bir şey olmaz. Orada da bizim cumhurbaşkanımızın içeceğini Türk garson getiriyor. Öyle bir aksaklık olmaz.
-Protokol genel müdürlüğünde bu işler için kaç personel çalışıyor?
-Burada diplomatik işlemlere bakan birimde otuz kişi, öbür protokele bakan birimde elli kişi çalışıyor. Bunun bir kısmı sayın başbakanın ziyaretleriyle ilgilenir, gelen giden. Bir kısmı cumhurbaşkanımızın ve dışişleri bakanımızın ziyaretleriyle ve çok taraflı toplantılarla ilgilenirler. Cumhurbaşkanlığının da protokol müdürlüğü var. Beş ay evvel kuruldu. Orada en az on kişi çalışıyor. Onlar da cumhurbaşkanımızın özel kalem müdürüne bağlılar.
HERŞEYİN PROVASI YAPILIR
-Eşgüdüm halinde çalışıyorsunuz sanırım.
-Bizim onlarla 24 saat eşgüdümümüz var. Başbakanın seyahatleriyle ilgili benim yardımcılarım başbakanlık özel kalem müdürüyle eşgüdüm halinde çalışıyor. Bu hatalar olmaz. Herşey deneniyor, deneniyor. Prova, prova... Her şeyin provası yapılıyor. Diyelim ki bir devlet başkanına bizim cumhurbaşkanı nişan takıyor. O nişan töreni nasıl olacak önceden prova yapılır. Gidiyorum oraya ben ekibimle. Boş alanda tiyatro gibi, insanlara roller veriyoruz. Birisi cumhurbaşkanı oluyor. Ben konuşmamı yapıyorum. Cumhurbaşkanını davet ediyorum. O cumhurbaşkanıymış gibi geliyor.
-Her seferinde bu yapılıyor mu?
-Her seferinde üç kere prova. Her cumhurbaşkanı geldiği zaman buraya anlaşmalar imzalanır. İki cumhurbaşkanının huzurunda olur. Onların anonslarını da ben yapıyorum. İmza kartonlarını hangi görevliler verecek, sağında mı duracak, solunda mı duracak. Kime verecek? Onun provasını sabahtan kimse yokken yapıyoruz iki kere. Sanki cumhurbaşkanları veya imzalayacak bakanlar varmış gibi. Mesela işte Sayın Egemen Bağış buyurun diyorum. Prova üstüne prova yapılıyor. Ve sıfır hatasız olması önemli. Türkiye'nin ihtişamını, gücünü belirtmenin bir yolu da eksiksiz, hatasız, aşırı gösterişe kaçmadan bu törenlerin yapılması. Masanın üstünü yemeklerle doldurursunuz, ben çok yemek veriyorum diye. O göze batar, hoş bir şey değil. Kalitesi, miktarları, sunumu önemli. Mesela cumhurbaşkanlığında yüz tane garson aynı anda giriyor. Başgarsonların gözlerine bakarak hareket ediyorlar. Mesela onar kişilik masalar var ya, aynı anda yüz tane el inip, aynı anda tabakları alıp tek sıra halinde çıkıp gidiyorlar.
-Onların eğitiminden kim sorumlu?
-Onların eğitiminden Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdürlüğü sorumlu. Ondan evvel özel kalemde çalışan görevliler sorumluydu. Cumhurbaşkanlığı başlı başına bir makam olduğu, kendi yapısı var, işleyişi olduğu için biz oraya gidip de müdahale etmeyiz. Biz genel konsepti, ziyaretin programını karşı tarafın dışişleri bakanlığıyla beraber oluştururuz.
150 KİŞİNİN TABAĞINI AYNI ANDA ALMAK MARİFET
-Başbakanın yemeğinde de garsonlar aynı şekilde mi hareket ederler?
-Evet tabii Başbakanın verdiği yemek kendi konutunda oluyor. Cumhurbaşkanının yemeği sayı olarak yüksektir. Kalabalıktır. TBMM başkanının verdiği protokol yemekleri ortalama yirmi kişilik olur. Garsonlar yine aynı anda alıp götürürler. Cumhurbaşkanlığında bazen 150 kişilik oluyor yemek. 150 kişinin tabağını aynı anda almak maharet. O garsonlar aylarca eğitimden geçerek orada çalışıyorlar. Cumhurbaşkanlığının gidin mutfağına bakın. Orası çok sofistike yemeklerin pişirileceği aletlerle mücehhezdir, aletler, fırınlar bilmem neler.
-Hep böyle miydi?
-Sayın Gül zamanında modernize edildi. Sayın Gül'den önce böyle değildi. Şimdi harika oldu, gurur verici oldu. Türkiye'nin ihtişamına yakışan bir atmosfer var o yemeklerin verildiği salonda.
-Mönünün konuğun rütbesi ile bir ilgisi var mıdır? Şu düzeyde bir konuğa üç çeşit, şu düzeyde bir konuğa beş çeşit gibi bir protokol kuralı var mı?
-Hayır. Genelde bir antre, soğuk. Ondan sonra zeytinyağlı tabağı. Her seferinde yeniden düşünülüp seçiliyor. Bizim burada yüzlerce mönü örneği var. Mönüler genelde yemeği verenin tercihleri ve mümkünse onceden öğrenilerek onur konuğunun hassasiyetleri dikkate alınarak hazırlanır.
-Yemeklerde tavuk etine pek rağbet edilmez, sofraya soğan, sarmısak, hardal, ketçap konmaz diye bir protokol kuralı da var sanırım.
-Tavuk eti çok çabuk bozuluyor. Soğan sarımsak kökü yapıyor. Bu nedenle tercih edilmiyorlar. Ancak kanatlı av hayvanları olabilir. Ketcap ve hardal genelde klasik yemek sofralarından ziyade Fas'ta food un getirileri. Ancak Fransız mutfağında sıkça kullanılır.
-Neye göre seçiliyor mönü?
-Geçmiş zamanlarda aynı konuğa ne yemek verilmiş, ona bakılır. Başbakan yemek veriyorsa, bizim başbakan en son yemeklerde neler verdiyse ondan daha değişik bir şey olsun diye bizim burada arkadaşlar seçip Başbakanlığa iletiyorlar. Başbakanlık ya o menüyü kabul eder, ya da o değil bu olsun der. Onun bir kuralı yok. Ama Ali geldi ona beş çeşit vereyim, Veli geldi ona iki çeşit vereyim diye bir şey yok.
ÜLKELERİN TÜRKİYE'YE DAVET YARIŞI
-Cumhurbaşkanı ve Başbakanın yurtdışı gezilerinde bizim her talebimiz karşılanır mı?
-Çoğunlukla karşılanır. Çünkü davet eden ülke ilişkilerimizin gelişmesini ister. Türkiye ekonomik açıdan olsun, stratejik önemi açısından olsun bölgesel bir güç oldu artık. Küresel oyuncu olma yolunda olan bir ülke. Bizim cumhurbaşkanımızı, başbakanımızı kendi ülkelerinde ağırlamak için yoğun talep var. İngiltere kraliçesi en üst düzeyde ağırladı. Obama'nınkiden de yüksekti. Arkasından Hollanda bize de gelin dedi. İşte yakında gidecek Cumhurbaşkanımız. İsveç kraliçesi davet etti, eylülde gidilecek. Danimarka krallığı davet etti, ona tarih bulamadık mesela. İstiyorlar ki ekonomik ve ticari ilişkileri daha da yoğunlaştıralım. Türkiye genç bir nüfus. Türkiye ile ilgili yatırım ilişkilerini gerçekleştirebilecekleri, ticari ilişkilerinin gerçekleştirebileceklerinin farkında. Avrupa krizde. Biz daha iyi bir konumdayız. Onlar krizde. Onlar bize talep ediyorlar. Ve kendi yatırımcılarını, kendi iş camialarını teşvik etmek için
-Birbirlerinden de etkileniyorlar mı?
-Bana sorarsanız etkilenirler. Norveç başbakanı buraya gelecek. Norveç kralı cumhurbaşkanımızı davet etti, seneye olacak inşallah. Macar geldi, İspanya'dan geliş bekliyoruz.
-İade-i ziyaret zorunluluk mudur?
-Devletlerarası nezaket kuralları içerisinde yapılan bir uygulamadır. Ertesi yıl veya iki yıl sonra genelde bir iade-i ziyaret yapılır. Ama mesela 400. Yıl etkinlikleri çerçevesinde gidiyor ya bizim cumhurbaşkanımız Hollanda'ya. 400. Yıl programı çerçevesinde Hollanda kraliçesi de haziranda Türkiye'yi ziyaret edecek. Hollanda Türkiye'de yatırımda bir numara. Daha fazlasını yapmak istiyorlar.
-Cumhurbaşkanı ve Başbakanın uçağına binen gazetecilerin de uyması gereken protokol kuralları var mı?
-Başbakanın veya cumhurbaşkanın uçağına gazeteci binecek mi binmeyecek mi biz hiç bilmeyiz. Onun kararını başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı verir. Bize sadece listesini verirler. Ben de büyükelçiliğime iletirim ki onlara otel odası ayrılsın. Aynı konsepte başbakanın ve cumhurbaşkanın uçağına milletvekilleri ve işadamları biner. Bunuda cumhurbaşkanlığı, başbakanlık belirler.
-Uçağın içinde uygulanacak kural var mı?
-Bizim dışişlerinin görev alanına giren bir protokol kuralı yoktur. Cumhurbaşkanlığı veya başbakanlıktaki protokol görevlileri gazetecileri oturttururlar. Kendi aralarında bir öndegelim olmaz. İsim sırasına göre, üst düzey bürokratlardan sonra basın mensuplarını oturttururlar.
Uçakta hep dostane bir atmosfer olur. Hiçbir problem olduğuna rastlamadım, duymadım.
ASLANLI YOL YORUYOR
-Siz bir de Dışişleri olarak 29 Ekim cumhuriyet bayramı ile Anıtkabir törenlerinden sorumlusunuz değil mi?
-Evet. Benim kendi gözlemime göre 29 Ekim törenlerinde olsun, 10 Kasım törenlerinde olsun yabancı devlet adamları, yabancı büyükelçiler Anıtkabir'i ziyaret ettiği zaman belli bir tören yürüyüşü var. Aslanlı yolun başından mozolenin başına kadar yürünüyor ve çelenk konuluyor. Orada tekrar merdivenlerden inilip deftere imza edileceği alana geçiliyor. Aslanlı yolun başından mozolenin başına kadar aşağı yukarı beş yüz metreye yakın bir yol yürünüyor. Kışın veya yağmurda yaşlı insanlar yürümekte zorluk çekiyorlar. Bir tören için bu çok uzun bir yol. Acaba bu aslanlı yoldan yürümek yerine başka bir formül bulunabilir mi? Yani devlet erkânı direkt Atatürk'ün mozolesinin başında toplanır 29 Ekim'de, 10 Kasım'da çelenk koyulur, saygı duruşu da yapılır. Yürüme mesafesinin kısaltılmasının kişisel olarak daha uygun olacağını düşünüyorum.
-Bu konu konuşuldu mu?
-Yok, benim şahsi görüşüm protokol genel müdürü olarak. Kısaltılabilirse iyi olabilir diye düşünüyorum. Bunu engelleyen mesela Anıtkabir'de çelenk koyma yönetmeliği gibi bir takım uygulamalar var. Onların gözden geçirilmesi gerekir.
-Başka neler değişebilir?
-29 Ekim'de sabahleyin Anıtkabir'e devlet erkânı tarafından çelenk konuluyor. Cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, bakanlar, askeri erkân, sivil erkân. Arkasından sayın cumhurbaşkanımız TBMM'de tebrikleri kabul ediyor. Arkasından da hipodroma gidiliyor. Resmigeçit yapılıyor. İçinde askeri unsurlar var, sivil unsurlar var. Emniyetin unsurları var. 29 Ekim gibi görkemli bir günün halkla daha bütünleşerek, başka türlü kutlanabileceğini düşünebiliriz. Mesela bu törenin yapıldığı yer değiştirebilir. Yıllardır hipodromda yapılıyor. Başka bir alanda vatandaşla devlet erkânının daha iç içe olduğu, yakın olduğu, devlet erkânının vatandaşın da bayramını kutlayabildiği bir format olabilir. (Zaman)
Haber Ara