Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Zaman yazarından şok Öcalan talebi!

Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay'dan şok talep. Alpay, İmralı'da tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan için özgürlük istedi. Diyarbakır ziyaretinde edindiği izlenimleri köşesine taşıyan Alpay, 'Yeni Türkiye'nin formülü'nü şu şekilde açıkladı: Erdoğan Çankaya'ya, Gül başbakanlığa, Hocaefendi yurduna, Öcalan evine...'

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-04-05 10:21:45

Zaman yazarından şok Öcalan talebi!
Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay, "Yeni Türkiye'nin formülü"ne öyle bir ismi ekledi ki, okuyanlar gözlerine inanamadı.

GÜLEN YURDUNA, ÖCALAN EVİNE

Alpay, "Diyarbakır'daki eğilim" diyerek formülize ettiği ve "Yeni Türkiye" diye sunduğu yazısında, uzun yıllardır Amerika'da yaşayan Fethullah Gülen ile PKK lideri Abdullah Öcalan'ı aynı cümle içinde zikretti. "Hocaefendi yunduna, Öcalan evine" diyen Alpay, Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül'ün de makamlarını değiştiriyor.

ERDOĞAN ÇANKAYA'YA, GÜL BAŞBAKANLIĞA

Alpay, "Türkiye'de artık her mesele konuşulabiliyor. Her eğilimden insanlar Meclis çatısı altında buluşuyor, bir masa etrafında oturup konuşabiliyor. Konuşmanın çatışmanın yerini alması kaçınılmaz. Çünkü herkes barış gelsin, gençler ölmesin istiyor. Uluslararası konjonktür de Türkiye içinde barışın sağlanmasını zorunlu kılmakta. İyimser bir görüş sahibine göre barışı gerçekleştirecek "Yeni Türkiye'nin formülü" şu: "Erdoğan Çankaya'ya, Gül başbakanlığa, Hocaefendi yurduna, Öcalan evine..." diye yazdı.

İŞTE ALPAY'IN YAZISI

Yeni Türkiye'nin formülü

Geçen hafta sonu Diyarbakır Ticaret Odası salonlarında "Nasıl bir anayasa?" konulu iki konuşma yaptığımı yazdım.

Bu konuşmalardan biri davetlilere, biri kamuya açıktı. Toplantılarda çok sayıda görüşe ve soruya muhatap oldum. Toplantılar dışında temaslarım ve gözlemlerim oldu. Sanırım Diyarbakır - Amed'in nabzı hakkında iyi bir fikir edindim.

Muhakkak ki Diyarbakır, barış gelsin, artık çocuklar ölmesin, dağdakiler normal yaşama dönsün istiyor. Türkiye bir Türk devleti değil yurttaşlar devleti olsun, Kürt kimliği bütün gerekleriyle tanınsın, Kürtler de eşit hak ve özgürlüklere sahip olsun istiyor. Türkiyelilikte buluşturacak bir anayasa, Kürtçenin eğitim dili olması, ötekiler gibi Kürt çoğunluklu bölgenin de yerinden yönetilmesi ortak, temel talepler olmayı sürdürüyor. Yerinden yönetim bölge üzerinde KCK / PKK vesayetinin tesisi anlamına gelecek ise buna karşı olanlar kuşkusuz büyük çoğunlukta. Başbakan'ın Kürt sorununun çözümü için Meclis çatısı altında müzakere şeklinde ifade ettiği "yeni strateji"ye BDP'nin verdiği cevap makul karşılanıyor. Bilindiği üzere BDP, İmralı ve Kandil'le serbestçe görüşme imkânının sağlanması halinde, barışın tesisi için rol üstlenmeye hazır olduğunu açıkladı. Ben de BDP'nin bu rolü üstlenmesini makul buluyor ve destekliyorum.

Hükümetin siyasî değil askerî çözüme yönelmesi, sapla samanı ayırmadan yapılan KCK operasyonları, binlerce kişinin cezaevlerine tıkılması, bir özür bile dilenmeyen Uludere faciası, son olarak Newroz kutlamalarının engellenmesi ile AKP'nin büyük tepki topladığı, seçmen kaybettiği anlaşılıyor. Geçen Meclis'ten bu Meclis'e AKP'nin Kürtleri temsil niteliğinin iyice zayıfladığı görüşü hakim. Sadece Kürtler değil, bütün ülke nezdinde AKP'ye en büyük zararı da yeni İçişleri Bakanı'nın verdiği muhakkak. Bakanın hangi beyan ve davranışlarının buna neden olduğunu burada saymama herhalde gerek yok, ama 18 Mart'ta yasağı dinlemeyip Newroz kutlamalarına katılanlar hakkında, "75 milyonun tükürüğüyle boğulacak hainler" diye konuşması, bardağı taşıran damla.

Erdoğan'ın, İstanbul belediye başkanlığı sırasında genel sekreter yardımcısı olan şahsı hangi düşünceyle içişleri bakanı yaptığına dair farklı görüşler var. Bir görüşe göre amaç, MHP oylarını kazanmak. Başka bir görüşe göre ise: Başbakan'ın amacı güvendiği bir yakınını ödüllendirmekti, ama pişman oldu. Ülkeye ve partiye zarar vermemesi, Başbakan'ı zor durumda bırakmaması ve kendi saygınlığı açısından Bakan'ın bir an önce istifa etmesinde yarar var. Ben de bu tavsiyeye katılıyorum.

Yaklaşık bir yıl arayla yeniden ziyaretimde gözlemlediğim bir olgu da, Diyarbakır'ın da Türkiye'deki genel refah artışından pay aldığı. Bunu gözlemlemek için Diclekent'e, (Diyarbakır'ın İstinye Parkı) Ninova alış veriş merkezine gitmek yeter. Refah artışında Irak Kürdistanı ile artan ticarî ilişkilerin önemli bir rolü olduğu muhakkak.

Peki, Diyarbakır geleceğe nasıl bakıyor? Bu konudaki görüşleri esas olarak iki eğilimde toplayabilirim. Bir eğilim, karamsar. AKP iktidarının Kürt kimliğinin inkarına son verdikten sonra, bu noktadan bir adım daha ileri gitmeye niyeti, artık statükoyu korumaktan öte bir amacı yok. Bunun için de bahane olarak PKK silahlı ayaklanmasını kullanıyor. Bu nedenle şiddetin son bulması değil, bir ara Erdoğan'ın da açıkça ifade ettiği üzere, "marjinalleştirilmesi" katlanılabilir düzeye indirilmesi hedefleniyor.

Başka bir eğilim, hayli iyimser. Şöyle ifade ediliyor: Türkiye'de artık her mesele konuşulabiliyor. Her eğilimden insanlar Meclis çatısı altında buluşuyor, bir masa etrafında oturup konuşabiliyor. Konuşmanın çatışmanın yerini alması kaçınılmaz. Çünkü herkes barış gelsin, gençler ölmesin istiyor. Uluslararası konjonktür de Türkiye içinde barışın sağlanmasını zorunlu kılmakta. İyimser bir görüş sahibine göre barışı gerçekleştirecek "Yeni Türkiye'nin formülü" şu: "Erdoğan Çankaya'ya, Gül başbakanlığa, Hocaefendi yurduna, Öcalan evine..."

Haber Ara