Şenay YILDIZ/ [email protected]
Ortadoğu , Körfez ülkeleri, Türkiye ve Türk-Amerikan ilişkileri üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Lenore Martin Suriye'ye ilişkin sıcak gündemi AKŞAM'a değerlendirdi:
- Yaptığınız sunumda Ortadoğu'nun İran ve ABD etrafında iki kutuplu bir hale dönüştüğünü söylüyorsunuz. Bu ne zaman başladı size göre?
Ben kutuplaşma sürecinin Suriye ayaklanması ile başladığını düşünüyorum. Artık çok kutuplu değil; ABD ve İran etrafında toplanan iki kutuplu bir Ortadoğu var. İran'ın etrafında Suriye, merkezi Irak yönetimi ve Hizbullah'ı sayabiliriz. ABD'nin etrafında ise İsrail, Ürdün ve Körfez ülkeleri var. İran kutbu çok daha birbirine yakın ve aktif biçimde birbirlerine yardımcı oluyorlar. Ancak, ABD kutbundaki ülkeler birbirleriyle olduklarından çok daha fazla ABD ile etkileşim içindeler. Ayaklanmaların sonuçlarını görene dek bu sistemin değişip değişmeyeceğini henüz bilmiyorum.
- İki kutuplu Ortadoğu perspektifinde Türkiye'yi nereye yerleştiriyorsunuz?
Bu Türkiye'nin kendi çıkarlarına göre değerlendirip, karar vermesi gereken bir konu. Kendisini merkezde bir bölgesel aktör olarak gören Türkiye bölgenin iki kutuplu hale gelmesinden ötürü oluşan baskıyla rahat hissetmeyecektir. PKK ve enerji kaynaklarına erişim gibi meseleler Türk güvenlik denkleminde önemli yere sahip. Suriye krizi derinleştikçe, Türkiye ABD'nin askeri ve diplomatik desteğine ihtiyaç duyabilir.
- Türkiye'nin üçüncü bir kutup olarak bölgede yükselme ihtimali yok mu sizce?
Şu anda bunun imkanı daha az gibi görünüyor. Ama ayaklanmaların sonucu netleştikçe, durum değişebilir.
BARZANİ KİLİT ÖNEMDE
- Eğer Türkiye net bir biçimde ABD kutbuna dahil olursa, Kürt meselesinin uluslararası komplikasyonlarıyla nasıl baş edecek?
Bu Türkiye için yeni bir sorun değil ve ABD PKK'nın saldırılarının önlenmesi kısmına destek veriyor, özellikle istihbarat paylaşımıyla yardımcı olabilir. Ama Türkiye'deki Kürt sorunun önemli kültürel ve siyasi ayakları var. Türkiye kendi Kürt sorununu çözene dek, bu konu her zaman Türkiye'nin bölgedeki en zayıf noktası olarak kalacak. Bu konuda Barzani kilit öneme sahip.
- Neden Barzani kilit önemde?
PKK meselesi hem Türkiye hem de Kuzey Irak'taki KRG yönetiminin güvenliği için önemli. Barzani 19 Şubat'ta Erbil'de gerçekleştirilen Mahabad Cumhuriyeti'nin 66'ıncı yıldönümü kutlamaları sırasında dünyanın dört bir yanından gelen Kürtlerin önünde 'kendi kaderini belirleme (self determinasyon) hakkının şiddetle başarılamayacağını' söyledi. Şu anda farklı topluluklar nezdinde liderlik arıyor. Bu sallantılı yolda Türkiye ile işbirliğiyle kendi toplumundan gelen self determinasyon ve sınır baskıları arasında nasıl yürüyeceği çok net değil. Sadece yanlış bir adım atılmasının bedelinin ağır olacağı net. Barzani sadece Suriye'deki problemler değil, Suriye konusundaki ayrışma nedeniyle İran ve Türkiye arasında PKK konusunda ortaya çıkabilecek işbirliği sorunları nedeniyle de önemli. Bu Barzani'nin Ankara için önemini de artırıyor.
Şam'a askeri operasyon beklemiyorum
- Beşşar Esad'ın İstanbul'daki toplantı öncesinde Annan'ın planını kabul etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Esad'ın bir şeyleri gerçekten değiştirmek için planı kabul ettiğini sanmıyorum. Zaten ne kadar uygulayacağını da göreceğiz. Ama Esad'a baskı yapıp, insani yardıma izin vermesinin ve ölümlerin durdurulmasının sağlanması gerekiyor.
- Sizce ne olacak peki Suriye'de?
Bunu öngörmek çok zor ama ben büyük bir değişim beklemiyorum.
ESAD KALABİLİR
- Esad kalabilir mi yani?
Aktörleri tanıdığım kadarıyla, bence böyle bir şans var. Eğer kalmazsa, bu ordudan çok üst düzey birinin tavır değiştirmesiyle sağlanabilir. Bu olmazsa, dünya Esad ile devam etmek durumunda olabilir. Kimse Suriye'de durumun Esad sonrası daha kötüye gitmesini istemiyor.
- Bütün oyun planı Esad'ın gitmesi üzerine kurulu olan muhalefetin artık müzakereyi düşünmesi de gerekli mi?
Evet, bence bunu yapmalılar. Elbette bu, müzakerelerle ne kazanacaklarını bilemedikleri halde Esad'a meşruiyet vermeleri ve kendi meşruiyetlerini kaybetme gibi riskler barındıran bir yol ama her şey uluslararası toplumun onlara ne mesaj vereceğiyle ilgili. Suriye'de çok karmaşık bir durumla karşı karşıyayız. İki ayrı muhalif grup var ve ne kadar ortak hareket edebilecekleri şüpheli. Muhalefetten kişiler bile bana 'Ne yapmak istediklerinin belli olmadığını' anlattı. Kendilerin de ne yapacaklarıyla ilgili inanılmaz şüpheleri var. Bu nedenle, dış dünyada muhaliflere istedikleri askeri yardımı yapmak konusunda ciddi bir isteksizlik var. Çünkü bu bir iç savaşı desteklemekten başka bir anlama gelmiyor.
- Suriye konusunda neden Libya'da olduğundan farklı davranılıyor?
Libya Suriye ile aynı stratejik önemde değil. Dünya bekliyor, çünkü bölgenin ve ülkenin siyaseti çok komplike. Suriye'nin komşularına bir bakın. Libya, Ürdün, Türkiye, İsrail... Irak'a da son derece yakın. Suriye'de de korkunç bir iç savaş olabilir. Bir de tabii Libya bugün korkunç bir karmaşa içinde. Bundan alınan dersler de var. Bu nedenle ne uluslararası toplum ne de ABD bir operasyon istiyor. Suriye'deki durum öncelikle bir insani kriz.
- Esad'ın şimdiye kadar 8 bin kişiyi öldürdüğü belirtiliyor...
Evet ama kimse öylece oturup olanları izlemiyor. Ortada bazı yaptırımlar var. İnsanları öldürüyor, çünkü Esad'a göre savaş devam ediyor. Bu tıpkı babasının yaptığı gibi. Bu noktada Türkiye'nin hatırlaması gereken bir şey var: Onları 'aile' veya 'arkadaş' diye çağıran Türkiye idi. Ama bu kabile hiç değişmedi. Hafız Esad zamanında da aynı şeyler oluyordu. Şimdi Hama'da öldürülenleri konuşuyoruz ama geçmişe giderseniz 20.000 kişi sadece Hama'da öldürülmüştü. Bunları kitaplarda bulabilirsiniz. Ne diyebilirim ki? Suriye'yi hala aynı aile yönetiyor. Eğer Esad iktidarda kalırsa ne olacak? Çünkü bence bu gerçekçi bir ihtimal ve Suriye'ye çok ağır yaptırımlar gelecek. Bu soruya yanıt ararken, Türk dış politikasının ikili doğasına bakmanızı da hatırlatırım.
İRAN'DA NE YAPTINIZ?
- Ne kastediyorsunuz?
İran'daki 2009 seçimlerinin ardından insanlar sokaklarda protesto yaptılar, dövüldüler, hapislere tıkıldılar ve bunlar günlerce sürdü. Peki, Türkiye ne yaptı? Ahmedinecad'ı kutlayan ilk ülkelerden biri oldu. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gül, Ahmedinecad'la dostluk pozları verdi. Şimdi 'Dünya Suriye'de olanları nasıl izleyecek?' diye soruyorsunuz!
- 'O zaman ne yaptınız da şimdi niye sorguluyorsunuz?' mu diyorsunuz? İkisi arasında fark yok mu yani?
Elbette ki tümüyle aynı değil ve ölen insanların sayısı bakımından büyük farklar var. Ama 'Türkiye İran konusunda ne yaptı?' diye sormak istiyorum ben de. Suriye gibi uzun yıllardır polis devleti olan bir ülkeyi desteklediğiniz zaman, tümüyle şaşıramazsınız. Tarih orada duruyor. Sanıyorum Türkiye'nin yöneticileri bu gerçeği değiştirebileceklerini sandı ama böyle bir yapıyı değiştirmek o kadar kolay değil. Şu an olanlar da bunu gösteriyor zaten.
- Müslüman Kardeşler'in yükselme ihtimali Esad'ın devrilmesi konusunda Batı'daki isteksizliği tetikliyor mu?
Mısır'ı ve bölgeyi bilen herkes Müslüman Kardeşler'in en organize güç olduğunu zaten biliyordu. Bu sadece Müslüman Kardeşler sorunu değil. Bence sorun, Esad giderse, ne olacağını kimsenin öngörememesi. Çünkü evet, Suriye'de değişim isteniyor ama kötüye olsun istenmiyor. Suriye'de bir düzen kurulabilme ihtimali görmek şart. Mısır'da bu vardı, Suriye'de yok. Bu olursa, herkes için karar vermek daha kolay olur. Davutoğlu muhalefetle çalışmak istiyor ama muhalefetin kendi içinde çok parçalı olması oldukça önemli bir sorun.
- Esad kendisi görevi bırakır mı peki?
Henüz İran'ın Suriye tavrı değişmedi. Bu nedenle 'evet' diyemem.
ANKARA FAZLA ÖNE ÇIKTI
- Türkiye'nin Ortadoğu'ya ilişkin dış politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun komşularla sıfır politikası harikaydı. Suriye ve Barzani ile iyi ilişkiler geliştirmesi çok akıllıcaydı. ABD'nin Irak işgali de Türkiye'ye Ortadoğu'da iyi ilişkiler geliştirmesi için birkaç açıdan çok yardımcı oldu. İyi ilişkilerinizin olması güzel ama herkesle vizesiz seyahat sağlayıp, en iyi arkadaş ilişkisi geliştirmeniz gerekmiyor. Türkiye'nin tüm ihtiyacı iyi, fonksiyonel ilişkilerdi. Şimdi de tam tersi bir süreç yaşanıyor ve Türkiye kendisini çok ön plana çıkardı. Özellikle retorikte hem içe hem de bölgeye mesajlar verme kaygısıyla çok ileri gidildi.
- ABD de Türkiye'ye yanlış sinyaller vermiş ve bu kadar ön plana çıkmasına neden olmuş olabilir mi?
Tam olarak ABD ne söyledi, onlar ne anladı, gerçekten bilmiyorum.
Arap ayaklanmaları sona geldi
- Sizce Arap Baharı'nın sonu mu Suriye?
Bence genç insanlar sokağa dökülüp, protesto yapmak konusunda kendilerine önemli dersler çıkardılar. Artık kendilerini çok güvende hissetmiyorlar ve bunu tekrar etmeyeceklerdir. Suriye ile bu işin sonuna geldik. Bir de, Arap Baharı denilmesinden de hoşlanmıyorum. Çünkü bilmiyoruz bu iş gerçekten bahar mı getirecek yoksa başka bir şey mi? Mesela Mısır'da ne olacak bilmiyoruz. İzleyip, karar vermek zorundayız. Birkaç yıl izleyip, görelim. Ben Arap ayaklanmaları demeyi tercih ederim. Ama Suriye örneği iyi bir örnek değil. Körfez ülkelerinde benzer bir süreci başlatmak isteyen kimseler varsa, artık o kadar cesur olamayacaktır.
- Suriye'nin Dostları toplantısının ardından ne bekliyorsunuz?
Umarım Suriyeliler için insani yardım konusunda işbirliği artırılır. Esad'a bir çeşit havuç verilmeli ki, ölümleri durdursun. Eğer bir ateşkes olursa, gidip tüm o insanları öldürecek. Her zaman böyle yaptı Baas rejimi. Bu nedenle Esad'a bir havuç verilmesi lazım. Bence en önemli sorun Esad'ın gitmesi değil, ölümleri nasıl durduracaksınız?