Arap Baharı ya da İran’da resmi makamların tercih ettiği tabirle “Islami Uyanış”,
tüm dünyanın ilgisini çektiği gibi İran’da da yoğun olarak tartışılmaktadır. İran
yönetimi, Tunus ve Mısır’daki gelişmelerden büyük memnuniyet duyduğunu
gizlemezken, Libya ve Suriye konusunda çeşitli çekinceler dile getirmektedir.
TimeTurk / Haber Merkezi
TimeTurk / Haber Merkezi
Libya’da Kaddafi yönetiminin yıkılmasına itiraz göstermemesine rağmen NATO
müdahalesi İran’ı rahatsız etmiştir. Suriye’deki olaylar konusunda çok daha
farklı yaklaşıma sahip olan İran, bu ülkeye yönelik uluslararası bir komplonun
uygulamaya konulduğunu ileri sürmektedir.
Hemen her dış politika konusunda olduğu gibi Arap Baharı hususunda da
İran’da kamuoyu kabaca ikiye bölünmüş durumdadır. Çeşitli yetkililerin ve
muhafazakar basının, yaşananları Batı ve Israil karşıtı Islami bir uyanış olarak
görmesine ve İran Devrimi’nden etkilenildiğini savunmasına karşı özellikle
reformcu kesimler yaşananları demokrasi ve insan hakları eksenli taleplerin
sonucu olarak değerlendirmekte ve bu noktada Tahran yönetimini Tahrir’deki
göstericileri desteklerken, aynı sloganları Tahran’da atanları gözaltına almakla
eleştirmektedir.
Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin öne çıkması ve bölge ülkelerine yönelik aktif
bir diplomasi izlemesi İran tarafından hoş karşılanmamıştır. Özellikle Suriye’deki olaylar konusunda iki ülkenin karşı saflarda yer alması Tahran-Ankara ilişkilerini son yıllarda olmadığı kadar gerginleştirmiştir. Suriye olayları nasıl sonuç-
lanırsa sonuçlansın bu gerginlik kısa sürede yatışacak gibi gözükmemektedir
Iki ülke arasında şu ana kadar yapılan müzakerelerde bir uzlaşmaya varılamamıştır, ancak Suriye konusunda İran’ın hassasiyetleri gözönüne alınmadan girişilecek siyasiaskeri operasyonların maliyeti Türkiye için ağır sonuçlar doğurabilir. Türkiye mümkün olan tüm güvenceleri vererek Iran’ın tedirginliğini azaltmaya çalışmalıdır. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “İran’a saldıracak bir güç karşısında bizi bulacaktır” açıklaması Tahran’da yetersiz karşılansa da oldukça önemlidir. Türkiye girişeceği herhangi bir operasyona karşı İran’ın müdahil olmaması için tüm diplomatik becerilerini
ortaya koymak zorundadır.
Özellikle İran’ın hassas olduğu Lübnan’daki Hizbullah’ın
Özellikle İran’ın hassas olduğu Lübnan’daki Hizbullah’ın
varlığına dair güvence verilebilirse İran’ın tavrı yumuşatılabilir. Yine Iran’a yönelik olarak ABD ve AB tarafından kabul edilen ve Merkez Bankası ve petrol sektörünü de kapsayan yaptırımların uygulanmasında Türkiye’nin isteksiz davranması ve bu yaptırımların Türkiye açısından hukuki bağlayıcılığının bulunmadığını açıklaması olumludur.
Arap Baharı’nda en büyük gerilim alanına dönüşmüş bulunan Suriye krizinin, gereken
hassasiyetler gösterilmeden tırmandırılması durumunda büyük bir bölgesel çatış-
maya dönüşme riski bulunmaktadır. İran’ın etrafındaki çemberin daraldığı ve köşeye sıkıştırıldığı hissiyle doğrudan ya da etkisindeki güçlerle sıcak çatışmaya müdahil olması sonuçları kestirilemez büyük bir çatışmanın fitilini ateşleyebilir. Türkiye Suriye halkına verdiği haklı desteğin ölçüsünü ayarlarken, askeri önlemlerinin bölgesel bir
çatışmaya yol açabilme ihtimalini hesaplamak zorundadır (SETA)