Dolar

34,8709

Euro

36,7326

Altın

3.041,91

Bist

10.058,47

Nevruzu PKK'laştırmak

Mehmet Metiner, PKK'laştırılan Nevruzu yazdı

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-26 08:19:33

Nevruzu PKK'laştırmak
Niçin PKK’nın savaş baronlarına sormazlar: Newroz’u bu şekilde kutlamanın Kürt meselesinin çözümüne Kürt halkına ne yararı var? Niçin kan ve şiddetten beslenen savaş baronlarına o insan yaşamını güya her şeyin üstünde tuttuğunu söyleyenler şunu kararlılıkla demezler: Yeter artık, hiçbir dava insan yaşamından daha değerli değildir!

Ne Newroz ama. Her yerinden kan damlıyor. Öfke ve şiddet dorukta. Ölüm ve göz yaşı, Dahhak tahtına oturmuş PKK’nın “olmazsa olmaz” ilacı. Efsanevi zalim kral Dahhak yaşamak için gencecik insan beynine ihtiyaç duyuyordu. Kürtlerin modern zamanlardaki Dahhak’ı olan PKK da kendini yaşatmak için gencecik bedenlerin toprağa düşmesine gereksinim duyuyor. Bütün Dahhak’lar kandan beslenirler sonuçta. Zulümden ve şiddetten. Kendini şiddet tanrısı konumuna oturtan PKK, kendi şanına yakışır bir Newroz yaratmasını da becerdi. Becerdi de hayatı hepimize zindan etti.

Güya Newroz bir bayram. Ne bayram ama. kainatın dirilişinin müjdecisi olan Newroz’u bayram tadında kutlamak gerekirken savaş baronlarının yükselttiği çığlıklara bakın hele! Dillerine pelesenk ettikleri tek şey, var olduklarını kanıtlayacak kelimeler boyuna: İsyan, başkaldırı, ölümüne direniş! Ne kadar çok insanımız yaşamını yitirirse o kadar çok mağduriyet alanlarını oluşacağını bilen o savaş baronlarının gözünde ne Newroz’un zerre kadar kıymeti var, ne de insan hayatının. Newroz, PKK sayesinde artık sevinçle kutlanan bir bayramın adı olmaktan çıktı. Newroz, bir korkunun ve matemin gününe dönüştü.

PKK neye el atıyorsa ilkin anlamından boşaltıyor. Sonra kendince anlamlar yükleyerek kullanma yoluna gidiyor.

PKK her anlamda totaliter bir örgüt. Her şeyi kendine ait kılmak ve her şeyin sahibi olmak istiyor.

Bir ‘kalkışma günü’ planı

Mesela, kendini Kürt halkının sahibi olarak görüyor. Kürt halkı adına karar verecek yegane otorite olarak tanımlıyor. “Kürt meselesi” çözülecekse kendisiyle ancak oturulup çözülebileceğini söylüyor. O bildik “temsilcilik” iddiasının ötesinde bir durum bu. “Temsilcilik” iddiası sonuçta demokratik bir iddiadır. Kürtlerin de, meselelerinin de asıl sahibi ve efendisi konumuna kendisine oturtan PKK’nın artık iddialarının doğru okunması gerekiyor.

Dahhak-Kawa efsanesine yüklediği anlam kaçınılmaz olarak Newroz’u da PKK’lılaştırıyor. Birdenbire Newroz’un “Kürtlerin milli bayramı” olduğunu öğreniveriyorsunuz. Çünkü PKK öyle tanımlıyor. Kürtlerin sahibi ve efendisi de kendisi olduğu için Newroz’u dilediği biçimde, dilediği tarihte ve gönlü nasıl istiyorsa öyle kutlamak gerektiğine inanıyor. PKK’nın Kandil’deki lideri Karayılan, Newroz’u, “İsyanın zafere ulaştığı gün” olarak niteliyor. Sözünü ettiği isyan, Kürt Kawa’nın zalim Arap hükümdarı Dahhak’a karşı başlatıp zaferle sonuçlandırdığı isyan! Devam ediyor Karayılan: “Halkımız Newroz’u çıkışın başlangıcı yapmalı. Onların sistemini reddediyoruz. Askere gitmeyi, Türkçe konuşmayı, vergi vermeyi artık sonlandırmalıyız.” Bu sözler halkı topyekun isyana davet etmekten öte bir anlama sahip değil. Özünde ölümüne direniş türküleri barındıran bir isyan çağrısı!

Görüldüğü üzere Newroz PKK’lılaştırılınca bahar nasıl da hayat olmaktan çıkıp ölümün rengine bürünüyor, nasıl da kan ve şiddet barışa galebe çalıyor?

Yaklaşan Newroz’u bu isyan ruhuyla kutlayacağını söyleyen ve gerekirse kan deryası oluşturmaktan kaçınmayacağını hatırlatan savaş baronlarına nedense o hala “Kürt meselesi çözülmediği için PKK terörü devam ediyor!” diyen ve PKK ne yaparsa yapsın mutlaka ona bir meşruiyet gerekçesi oluşturmaya çalışan o bir kısım aydınlar ve kanaat önderleri ses çıkarmıyor?

Niçin PKK’nın savaş baronlarına sormazlar: Newroz’u bu şekilde kutlamanın Kürt meselesinin çözümüne ne faydası var, Kürt halkına ne yararı var?

Niçin hala kan ve şiddetten beslenen savaş baronlarına o insan yaşamını güya her şeyin üstünde tuttuğunu söyleyenler şunu kararlılıkla demezler: Yeter artık, hiçbir dava insan yaşamından daha değerli değildir!

Hükümete suçlama amacıyla yönelttikleri “Değdi mi?” sorusunu niçin öncelikle ve önemlilikle PKK’nın savaş beylerine sormazlar acaba?

Şiddet ve zor yol değil

Kendilerinden başka hiç kimseyi kulak vermeyen ve kendi ezberlerini kutsal birer dogma gibi herkese dayatmaya çalışan o köşe yazarları/aydınlar artık gerçeği görsünler. AK Parti Hükümetine yönelttikleri “Güvenlikçi anlayışı esas aldılar” suçlamasının son kertede PKK’nın süregiden şiddetine bir tür mazeret oluşturmak anlamına geldiğini ve bunun da çözümsüzlüğü derinleştirmekten öte bir işe yaramadığını anlasınlar.

Yalan ve yanlışın doğruların önüne geçtiği bir kanlı Newroz sürecinden geçiyoruz. Bilgi kirliliği had safhada. Hangisini sayayım bilmem ki! İşte bir kaçı: “Hükümet Newroz’u yasakladı!”, “Hükümet 21 Mart’ta ısrar etmeseydi bu şiddet görüntüleri ortaya çıkmazdı!”... El insaf! Hadi yalan-yanlış bilgiyi bir yana bırakalım, hiç değilse insan hırsızda da bir parça kabahat olduğunu teslim etmez mi?

Bir kere Hükümetin Newroz’u yasakladığı kocaman bir yalan. Bu Hükümet döneminde Newroz’un üzerindeki tüm yasaklar kaldırıldı ve her yıl Newroz özgürce kutlandı.

21 Mart’ta kutlanması ısrarını eleştirenlerin, yani bu olayların müsebbibi sanki Hükümetmiş gibi sunanların demek istedikleri nedir? PKK/BDP çevrelerinin şiddete yönelmemesini sağlamak için dilediklerini yapmalarına izin verilmesi isteği ise, bu bilerek veya bilmeyerek hem şiddete davetiye çıkarmak, hem de mahut çevreleri ancak şiddet tehdidi yoluyla sonuç alınabileceği fikrine yönlendirmek anlamına gelmez mi?

Artık herkesin kabul etmesi gereken bir gerçeklik vardır. O da, şiddet ve zor yoluyla sonuç alınamayacağının bilinmesidir. Şayet bu kabul edilmezse ortada ne hukuk kalır, ne nizam. Ne demokrasi kalır, ne barış ve huzur. Herkes haklı olduğuna inandığı bir konuda şiddeti sonuç alıcı bir yöntem olarak dayatma yoluna giderse o zaman demokrasiyi ve barışı sağlamak için güvenlik tedbirlerine başvurmak dışında ne çare kalır?

İsyan ateşi çağrısı

Hükümetin varsa bir hatası bunun iyi niyetle eleştirilmesinden memnuniyet duymak gerektiğine inananlardanım. Tabii ki Hükümet de yanlış yapar. Ama hep Hükümetin yanlış yaptığını söyleyip PKK/BDP çevrelerinin şiddetine bahane bulmaya çalışmanın hangi akla veya çözüm sürecine katkı anlamına geldiğini de sormaya bizim hakkımız yok mu?

Ne yani, Hükümet 21 Mart’ın dışındaki günlerde yapılacak kutlamalara izin vermedi diye PKK/BDP çevrelerinin sokaklara dökülüp şiddet yapmalarını meşru mu?

Kimsenin sokaklara çıkmasına itirazımız yok elbet. Tek itirazımız, yasal ve barışçıl olmayan yöntemleredir. Şiddet ve kaba kuvvet gösterisinedir. Keşke BDP’liler izin verilmeyen günlerde inadına barışçıl bir anlayışla hareket etselerdi de bu hepimizi üzen görüntüler ortaya çıkmasaydı!

Ama yapamazlardı, çünkü Kandil’den gelen talimatlar farklıydı.

PKK Newroz’la başlayan ve sonrasında artarak devam edecek olan bir yeni isyanın ateşini fitillemek istediği için bu böyle oldu.

Oysa Newroz’la pekala yeni bir başlangıç yapılabilirdi. Geçen haftaki yazımda da kabaca özetlediğim kalıcı çözüme doğru giden bir yol haritası izlenebilirdi. PKK’nın daha fazla yıkımdan başka sonuç getirmeyeceği bilinen meydan okuma tavrının ve BDP’nin de kendini bir türlü siyasi çözümün muhatabı haline dönüştüremeyen sekterliğinin arkasındaki iç ve dış sebeplerin iyi analiz edilmesi gerekiyor.

PKK, Türkiye’de Dahhak’a karşı savaşım verdiğini söylerken, paradoksa bakınız ki Suriye’de yüzyılımızın en acımasız Dahhak’ı olan Esed’in ve zorba Baasçı rejiminin safında yer almakta kendi örgütsel çıkarı açısından yarar görüyor. Dahası, Baasçı Dahhak rejimine karşı demokratik muhalefet yürüten Barzani kontrolündeki Kürtlere karşı kendini silahla ve baskıyla konumlandırmaktan kaçınmıyor.

PKK/BDP çevrelerinin demokrasiyi güvenlikçi anlayışlara boğdurtmaya çalışan silah siyasetine rağmen inadına demokrasi ve hukuk diyen, güvenlikçi politikaları da ancak demokrasinin varlığı için gerekli gören AK Parti Hükümetine yönelik haksız suçlamaların son kertede kimin işine yaradığının da artık görülmesi gerekiyor.

Nevruz diğer coğrafyalarda anlamına uygun bir biçimde kutlandı. Sevinçle. Bayram tadında. Ama ülkemizde tam bir matem havasında kutlandı. Annelerin yüreğine evlat ateşi düşürüldü bir kez daha.

Yazık, çok yazık!
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara