Dolar

34,8885

Euro

36,7597

Altın

3.043,31

Bist

10.058,47

Arınç: Suriye kendi iç dinamikleriyle çözüm üretmeli

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör mağdurlarına 3 katrilyon liradan fazla tazminat ödediklerini söyledi. Bülent Arınç, TGRT Haber'de katıldığı programda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP'nin 12 yıllık zorunlu eğitimi halka anlatmasının iyi olacağını belirterek, ''Ankara yakınındaki illerde her gün bir miting yapabilirler. Halkla ilişki bakımından faydalı olur. Mesela her gün bir kurultay yapacaklarına, her gün miting yapsınlar. Çünkü siyasi partinin halkla ilişki kurması, o siyasi parti için vazgeçilmezdir'' dedi.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-24 20:42:25

Arınç: Suriye kendi iç dinamikleriyle çözüm üretmeli

Arınç, TGRT Haber kanalında katıldığı canlı yayında, CHP'nin salı günü Tandoğan meydanında grup toplama kararından vazgeçtiğini belirterek, grup toplantısının mutlaka Meclis'te yapılması gerektiğini vurguladı. CHP'nin, başvurusunu daha sonra ''miting'' olarak değiştirdiğini ifade eden Arınç, bunun doğru olduğunu söyledi.

Bülent Arınç, CHP'nin 12 yıllık zorunlu eğitimi halka anlatmasının çok iyi olacağını dile getirerek, ''Ankara yakınındaki illerde her gün bir miting yapabilirler. Halkla ilişki bakımından faydalı olur. Mesela her gün bir kurultay yapacaklarına, her gün miting yapsınlar. Çünkü siyasi partinin halkla ilişki kurması, o siyasi parti için vazgeçilmezdir'' diye konuştu.

Yasa teklifinin TBMM Genel Kurulu'nda daha sakin görüşülmesini umduğunu dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
''(CHP'nin teklif ettiği) 1+8'in getirmek istediği orijinallik nedir bilmiyorum ama sırf AK Parti'nin bu projesine karşı 'biz de böyle diyoruz' demesi, mesela Sayın Bahçeli'nin 'din eğitimi verilecekse ayrıca çıkaralım, imam hatiplerin orta kısmını açacaksanız söyleyin destek verelim' demesi, ucundan kenarından bu teklifin doğru olduğunu, sırf buna karşı çıkmak adına farklı nüanslarla yola çıktıklarını gösteriyor. Meclis Genel Kurulu umarım en iyi yasamayı yapacaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın.''

-Denetimli serbestlik-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yargının hızlandırılması çalışmaları kapsamında hazırlanan yargı paketinde, cezalarının son bir yılını açık veya yarı açık cezaevlerinde çeken hükümlülerin denetimli serbestlik kapsamında tahliyelerini öngören bir düzenleme yer aldığını söyledi.

Bu durumun kesinlikle genel afla karıştırılmaması gerektiğine işaret eden Arınç, ''Yaptığımız iş kesinlikle genel af değildir, böyle bir niyetimiz de yok. Tahmin ediyorum 15 bin civarında yarı açık veya açık cezaevinde hükümlülüğünün son bir yılına girenleri bir komite takip edecek ve onlar tahliye olacaklar'' diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Arınç, bir soru üzerine özel yetkili mahkemeler ya da savcılarla ilgili bir sorun bulunmadığını, sıkıntının ise özel yetkili savcıların yetkilerini aşıp aşmamaları konusunda yaşandığını vurgulayarak, ''Özel yetkili mahkemeler, savcılar en azından bir süre daha devam edecek, devam etmesi lazım'' dedi.

Adalet Bakanlığının özel yetkili hakim ve savcıların yetkilerini daha dikkatli kullanmaları konusunda yasa maddesi üzerinde bir çalışması olabileceğine işaret eden Arınç, ayrıntıların konuya ilişkin kanun tasarısı ya da taslağı açıklandığında daha net görülebileceğini belirtti.

-''Tutukluluk elbette bir gerektir, ama istisnai olmalıdır''-

Uzun tutukluluk sürelerinin mevcut düzenlemelerde, kanuna dair bir konu olmadığını, bir kişinin tutuklanması, tahliye edilmesi veya tahliye talebinin reddedilmesinin hakimlerin takdirlerinde olduğunu ifade eden Arınç, getirilen tasarıyla tahliye talebinin reddedilmesinin gerekçeli olmasını, tutukluluk kararının gerekçelerinin doyurucu olmasını öngördüklerini anlattı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Türkiye'deki tartışmaların önüne geçmek, kararların gerekçelerinin daha doyurucu olması için ilgili kanuna bir madde konulacağını dile getiren Arınç, şöyle konuştu:
''Tutukluluk elbette bir gerektir, ama istisnai olmalıdır, uzun süreli olmamalıdır, cezaya dönüşmemelidir. Bir insan çok feci cinayet işlemişse, ikrarı var, suçun üzerinde yakalanmış, bütün deliller aleyhinde bunun karşılığı ağırlaştırmış müebbet olacaksa adamı tahliye etmezseniz tabii, ama şu bağlantılı, bu bağlantılı bir suçla itham ederseniz ve hangi suç kapsamına gireceği konusunda bir tartışma varsa o konuda mevcut deliller topladıktan sonra tutuksuz yargılama yoluna gitmek daha uygun olur. Bu asker için de böyledir, sivil için de böyledir. Bir insanın 4 sene, 3 sene, 5 sene cezaevinde kalıyor olması, bir defa suçun sosyal anlamda insanlara tatmin duygusu vermesi bakımından hoş bir şey değil. Uzun tutukluluk bizim AİHM'de başımızın derdidir, dolayısıyla hakimlerimizin bu konuda daha duyarlı olması gerekir.''

-Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu-

Başbakan Yardımcısı Arınç, CHP'nin Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu'nu iptali için yasal süresinin sonunda Anayasa Mahkemesi'ne götürdüğünü anımsatarak, ''Bence o kanunun Anayasa Mahkemesi'ne gitmesine gerek yok ama o kadar karşı çıkmışlardı ki sanıyorum parti içi münakaşalarda 'davayı açmazsak kendimizle çelişiriz, biz açalım da sonucu ne olursa olsun' dediler. Benim kulağıma gelenler... Yoksa hukuki açıdan kanunun bir eksiği yok'' dedi.

Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresini 5 yıl olarak kabul etmesi halinde ağustosta cumhurbaşkanlığı seçimi yapılması gerektiğine işaret eden Arınç, ağustosta yapılacak bir seçim için Yüksek Seçim Kurulu'nun 3-5 ay öncesinden hazırlık yapması lazım. Parasal anlamda değil zaman, hazırlık bakımından YSK'nın kararları bakımından bugünden yarına bir karar çıkması lazım, en az elimizde 4-5 ay olması lazım. Bu mümkün değil. Bunlar da biliyordu ama ne yapsınlar ki bir münakaşa yapmışlar, bu münakaşa sonucunda 'dava bile açmadınız' diye endişe ediyorlar. Onun için dava açtılar'' diye konuştu.

-Türk askerlerinin Afganistan'da şehit düşmesi-

Afganistan'da düşen helikopterde şehit olan askerlerin ardından ''Türk askerinin ne işi var Afganistan'da'' eleştirilerinin yapıldığının anımsatılması üzerine Arınç, ''Böyle bir tartışma yok'' dedi.

Bir şehit eşinin ve annesinin ''Askerlerin ne işi vardı Afganistan'da'' şeklinde bir gazetenin haber yaptığını, o şehit eşinin de bu haberi yalanladığını anlatan Arınç, ''Şehit eşi, 'ben eşimin şahadetinden vakar duyuyorum, onur duyuyorum' diyor. Bir şehit eşinin taşıdığı asaleti veyahut duyarlılığı bir kısım siyasilerin taşımamış olması çok elem vericidir'' dedi.

Meclis Başkanlığı döneminde Letonya'ya gittiğini, Riga'da kendisine Türk şehitliği olduğunun söylenmesi üzerine oradaki 25 Osmanlı askerine ait şehitliği ziyaret ettiğini anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
''Biz, bugün isterseniz NATO yükümlülüğü içerisinde, isterseniz BM kararlarıyla pek çok ülke gibi dünyanın her yerine asker göndermek, bizim için bir görevdir. Kaldı ki Afganistan bizim coğrafyamızdır. Halkı, İstiklal Mücadelesi'nde bize en büyük yardımı yapan halktır. Orta Doğu'da, Lübnan'da veya başka yerde, nasıl Balkanlar'da Bosna Hersek veya başka yerde, Kuzey'de Azerbaycan veya bir başka yerde gerektiği zaman barışı korumak ve halka yardımcı olmak duygusuyla asker, polis gönderebiliyorsak Afganistan'a da asker gönderdik. Hatta oranın komutanlığını Türk yaptı, uzun süreler. Bizim Afganistan temsilcimiz de eski Meclis Başkanımız Hikmet Çetin oldu. Bütün bunları bilen bir siyasetçinin veya bilmesi gereken siyasetçinin sırf merhameti istismar etmek amacıyla 'bizim askerimizin orada ne işi var' demesi çok ayıplanacak bir davranıştır, çok yanlış buluyorum. Hiçbir millet evladı buna kulak asmaz, kaldı ki bu bir kazadır, terör olayı sırasında askerlerimiz veya pilotlarımız şehit olmuş değildir. Biz her gittiğimiz yere barışı korumanın dışında gitmiyoruz, halkla ilişkiler kurmak, oranın yolunu, suyunu onarmak, sadece devriye gezmek, amacımız budur. Yoksa Amerikan askeri gibi, Fransız askeri gibi gidip orada birileriyle çatışmıyoruz. Talihsizlik olarak görüyorum bu sözleri, biz her yerde var olacağız, büyük devlet olanın gereği budur.''

-Suriye'de kaçırılan Türk gazeteciler-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Suriye'de kaçırılan Türk gazetecilerden haber olup olmadığına ilişkin soruya da ''Resmi ağızlardan teyit edilmiş maalesef haberler yok, daha önce gelen haberler geldi ama arkasından kontrol ettiğimizde aslı çıkmadı. Hayatta olduklarını kesine yakın biliyoruz, nerededir, niçin bize verilmiyor, ne amaçla saklanıyor, bizden ne elde edilmek isteniyor, onların siyasi, hukuki durumu nedir... Şu ana kadar talep ettiğimiz net, kesin, resmi bir ağızdan netice alamadık ama kendi kaynaklarımızdan çözebildiğimiz kadarıyla hayattadırlar, sağ salim ülkeye geleceklerdir'' yanıtını verdi.

Dışişleri Bakanlığının, hükümetin bütün güçlerinin ve istihbaratın bu işi takip ettiğini belirten Arınç, bütün kurumların elinden geleni yaptığını söyledi.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın geleceğine dair bir soru üzerine Arınç, şöyle konuştu:
''Zulüm devam ediyor. Eski bir söz, hadis midir bilemem, 'Küfür devam eder, zulüm devam etmez' der. Bu çok acılı bir zulüm, açık zulüm. İnsanlar sorgusuz sualsiz, küçük büyük, kadın çocuk demeden, hedef alınarak katlediliyor, şu ana kadar 10 binin üzerinde. Bu zulüm ve haksızlığın devam etmeyeceğini düşünüyorum. Kendi içindeki tepkiler sınırlı olabilir, ama bu vicdanları yaralayan, insanların gözyaşlarını, evlat acılarını artıran, kin ve intikam duygularını pekiştiren bir olay. Zannediyorum Suriye kendi iç dinamikleriyle bu işin çaresini bulacaktır. Keşke geçtiğimiz marttan bu yana Türkiye'nin söylediklerine, istediklerine, dostça ifade ettiklerine Esed karşılık verebilseydi. Hangi endişeyle, tesirle, tazyikle bunu yapamadığını bilmiyoruz ama ortadaki mesele sadece zulümdür, cinayettir ve katliamdır. Bu, uzun süre devam etmez. Türkiye, bütün ülkeler içerisinde, bölgemizde bu zulme tek başına karşı duran bir ülkedir. İnsani amaçlı yardımlarımız devam ediyor, Kilis'te konteynerler kuruyoruz, onları misafir edeceğiz. Biz, Suriye'ye dışarıdan müdahale olmasına razı değiliz, Suriye'nin kendi iç dinamikleriyle bu meseleyi çözmesini bekliyoruz.

Ayrıntıları, iki ülkeyi karşı karşıya getirecek bilgiler vermem mümkün değil, ama biz bunun bir an evvel sona ermesi için elimizden gelen bütün diplomatik yolları kullanıyoruz. Bir taraftan Arap Birliği, bir taraftan BM, bir taraftan Suriye Halkının Dostları Grubu'na Türkiye'nin öncülük etmesi. Suriye Halkının Dostları Grubu, 2 Nisan'da İstanbul'da ikinci toplantı yapacak, bu toplantı çok önemli sonuçların alınacağı bir toplantı olacak. 2 Nisan'dan sonra Suriye'deki gidişatı az çok görebileceğiz.''

-Ataması yapılmayan öğretmen adayları-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, atanamayan öğretmenler konusundaki bir soru üzerine de kendisine bu konuda çok sayıda sosyal medyadan mesajlar geldiğini belirterek, ''Onların ızdırabını, beklentilerini anlıyorum. Onlar, hepsi bizim gençlerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız. 2003'den beri 317 bin öğretmen ataması yapmışız. Bazen 10 bin, 15 bin atamalar yapılıyor'' dedi.

Atamanın da imkan meselesi olduğunu, bütçe, kadro imkanlarına bakıldıktan sonra kararlar verildiğini ifade eden Arınç, ''Ben onlara sadece ümitli olmalarını söylüyorum. Bu boş bir söz değil. Nasıl binlerce gencimiz meslek sahibi oldu, öğretmen olduysa dua edeyim, temenni edeyim ki bu gençlerimiz de olacak. Atama olacak, ama sayı vermeyim'' diye konuştu.

Bu akşam oynanacak Bursaspor ve Fenerbahçe maçından da Bursaspor'un galip ayrılmasını isteyen Arınç, ''Bursaspor'un heyecanlı bir taraftarıyım, futbolcularını seviyorum, teknik direktörünü daha çok seviyorum. Kadıköy'de oynanacak, Fenerbahçe'nin üstünlüğü var ama Bursaspor'un galip gelmesini istiyorum. Başka yolu yok yeneceğiz'' dedi.

UEFA Genel Kurulu'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''kurumlar değil, kişiler cezalandırılsın'' açıklaması yaptığının hatırlatılması üzerine Arınç, şunları kaydetti:
''UEFA'nın kabul ettiği kurallar, kriterler çok daha önemli, karar verecek olan onlar. Sayın Başbakanımız, hukukta evrensel bir kuralı tarif ediyor, cezalarda şahsilik vardır. Biz eskiden, siyasi partiler kapatıldıkça derdik ki 'siyasi partiler kapatılmasın, partinin kapatılmasına yol açan eylemleri olan kişiler yargılansın', ama maalesef partiler kapatılır ve içinde yasaklamalar da olurdu. Burada da belki onu söylemek istiyor Sayın Başbakanımız. Kişilerin hataları, kusurları sebebiyle bir takımın akıbeti hakkında karar verilmesin ama UEFA bunu kabul etmiyor. Karar merci de orasıdır. Anayasa'da yaptığımız değişiklikle uluslararası kurulların verecekleri kararları, son karar olarak kabul etmiş olduk. Son çıkarılan yasayla ilgili kanaatimi bütün Türkiye biliyor, ben de kendimi o konuda bir taraf gibi görüyorum. Kişiler üzerinde veya kulüpler üzerinde bir şey konuşmayacağım. Bir tarafta mahkeme devam ediyor, bir tarafta UEFA'nın vereceği karar var. Bunun Türk sporu için hayırlı sonuçlar vermesini diliyorum.''


Terör kurbanı sivillerin şehit sayılması konusunu son grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığını anımsatan Arınç, konunun 4 aydır süren bir çalışmanın ürünü olduğunu belirtti. Konunun üzerinde durulduğunu ve belli parametrelerin tespit edildiğini vurgulayan Arınç, Başbakan'ın da bunu ''Müjde'' olarak bütün kamuoyuna açıkladığını ifade etti.

Arınç, 6 yıl önce terör mağdurlarına tazminat ödenmesine ilişkin bir kanun çıktığını anımsatarak, şöyle devam etti:
''1984'lerden başlamak suretiyle evleri yakılanlar, harmanları yakılanlar, hayvanları telef olanlar, aracı bombalananlar, şahsi can ve mal kayıplarına uğrayanların, hükümete bu mağduriyetlerini belgelediği takdirde bir komisyon marifetiyle zararları ödenmeye başlandı. Bu, AK Parti hükümetinin başardığı bir konu oldu. Fevkalade önemlidir çünkü bu mağduriyetler sebebiyle insanlar pek çok şeylerini kaybetti. Sadece canlarını değil, evlerini, mal varlıklarını, geleceklerini kaybettiler ve devlet bunları tazmin etmeye başladı. Bu, her yıl da yenilendi. Tam 6 yıl mıdır biraz daha fazlası mıdır bilmiyorum ama zannediyorum şu ana kadar biz 3 katrilyondan fazla terör mağdurlarına tazminat ödedik. Hala da komisyonlar çalışmalarına devam ediyor. Bu sadece Diyarbakır, Şırnak'la da sınırlı değil. Hangi şehirde terör nedeniyle bir zarar verilmişse bu kişilerin müracaatı halinde ödeniyor.

Güvenlik toplantılarında veya kamuoyuna bilgi verirken, diyelim ki 'Bitlis'te çatışmada 10 güvenlik görevlisi şehit oldu' diyoruz. Bu, 10 güvenlik görevlisinin 5'i askerde diyelim, 3'ü polis diyelim, 2'si geçici köy korusudur diyelim. Yani güvenlik güçleriyle sınırlı bir şehitlik kavramı vardı. Bunun yanında kadın, erkek, sivillerden vefat eden olursa onlar da sivil ismiyle geçiyordu. Şehit sıfatını verdiklerimiz, bazı kanunlarla tanınan haklardan istifade ediyorlardı. Maaş bağlanma, tazminat ödenme, yakınlarından birine iş verilme, TOKİ'den belli şartlarda konut alma gibi. Bu, bizim biraz kanımıza dokundu. Şu bakımdan; askerimize minnettarız, polisimize minnettarız ama kadın ve erkek de bu çatışma sırasında ölmüşse veya terörün hedefi olmuşsa, teröristler hedef olarak bir cana son vermişse o insanlar da bu haklardan istifade etsinler diye düşündük.''

-''4-5 bin kişi yararlanacak''-

Batman'da 8 aylık hamile bir kadının çocuğuyla şehit edildiğini ve Siirt'te 4 genç kızın bir yemeğe giderken 200'den fazla kurşun atılması sonucu, araçlarının içerisinde öldüğünü, Bingöl'de çocuklarını korumak için canlı bombanın üzerine atlayan kadının hayatını kaybettiğini anımsatan Arınç, ''Bunlar da bizim insanımız. Şehitlik dini bir kavramdır. Ama bu dini kavrama bir hukuki kılıf vermek zorundayız. Terörle mücadelede hayatını kaybedenler de bizim gözümüzde şehittir'' dedi.

Arınç, sivillere de hak tanımak suretiyle terörle mücadeleyi daha da güçlendirmek, bu sırada vefat edenlere, yaralı ya da mağdur
olanlara da bazı haklar tanımak ihtiyacı duyduklarını dile getirdi.

Bülent Arınç, 4-5 bin kişinin bu düzenlemeden yararlanabileceğinin öngörüldüğünü bildirdi.

Bütün bunları bir konsept içerisinde tespit ederek, bu kişilerin maaşlarını, iş durumlarını ve geleceklerini garanti altına almak amacıyla bir kanun tasarısı hazırladıklarını ve tamamlandığında Bakanlar Kurulu'nda görüşmeye açacaklarını belirten Arınç, ''Belki daha da olgunlaştıracağız ve süratle Meclis'e sevk edeceğiz. Yani bugünkü takvim itibarıyla sanıyorum ki mayıs sonuna kadar bu kanunu çıkarmış olabiliriz'' dedi.

-Hrant Dink ve Uludere olayları-

Arınç, ''Daha da olgunlaştırmak sözünüzü açmak gerekirse ne diyebiliriz-'' sorusu üzerine, şunları söyledi:

''Spesifik isimler önemlidir. Yani Hrant Dink'in, bir terör olayı sonucu hayatına kast edilmiştir. Bunu yapan insanlar da cezaevinde ya da mahkemesi bitmiş ya da temyiz aşamasındadır. Hedef alınarak, belli bir amaçla öldürülmüştür, bir terör mağdurudur denilebilir. Uludere'de güvenlik güçleri bir bombalama yapmıştır. O bombalamada 34-35 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Sonra o kişilerin sivil kişiler olduğu, terörist olmadığı, silah barındırmadıkları ortaya çıkmıştır. Tabii kanundaki tariflere uyarak, bu konuda karar vermemiz lazım, bir... İkincisi de bu talebe bağlı olması düşünülüyorsa o kişilerin ya da kanuni yakınlarının talep etmesine bağlıdır. Uludere'de hayatını kaybeden insanların ailelerine 100 bini aşkın bir tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Bunun 22 bin küsuru kanundan doğan tazminattır. Üzeri de hükümetimizin olayın vahameti sebebiyle ayrıca takdir ettiği bir tazminat miktarıdır. Hepsi müracaatını yapmıştır. Ama içlerinden bazıları tazminatı almış, bazıları almamıştır. Bir müracaat şartına bağlı olabilir diye düşünüyorum. Arzu ederlerse olayı tarif ederler, olayla ilgili adli ve idari soruşturma takip edilir. Sonunda kanun kapsamına girerlerse elbette bundan istifade ederler.''

-Nevruz'da yaşanan olaylar-

Nevruz'daki bazı olayların hatırlatılarak, BDP'nin tavrının sorulması üzerine Arınç, terör örgütünün talimatlarıyla 10 yıl ya da daha önceden beri Nevruz'un siyasi gösteriye dönüştürüldüğünü vurguladı. Arınç, şöyle konuştu:
''Çok açık söylüyorum, 'serhildan (ayaklanma)' karşılığı olarak yapılmaya başlandı. Yani Nevruz'u bir ayaklanmaya dönüşecek bir gösteri haline getirdiler. Her Nevruz, öncesi ve sonrasıyla adeta bir karabasan gibi Türkiye'nin üzerine çökmeye başladı. Binlerce insanı toplayacaklar, söyledikleriyle yetinmeyecekler. Ellerindeki taşlarla oraya buraya bir takım tahribat yapacaklar. Binlerce polis, binlerce asker o günü müteyakkız olarak geçirecek ve o insanlar belli bir yönlendirmeyle taşkınlık yapmaya itildiğinde mani olmaya çalışacaklar. Bu, çok kötü bir şey. Bu, bir bayramı karşılamak değil. Bu, nevruz üzerinden siyasi gösteri yapmak, propaganda yapmak ve birilerinden hesap sormak, kırmak, yakmak, dökmek haline geldi.''

Bülent Arınç, Nevruz'un bütün coğrafyada gelenek haline geldiği düşünülerek, 21 Mart'ta kutlanmasıyla ilgili Birleşmiş Milletler kararı olduğuna işaret ederek, bunu herkesin bilmesi gerektiğini belirtti.

Başbakan Yardımcısı Arınç, 19 Mayıs'ı Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, 23 Nisan'ı TBMM'nin açıldığı, 29 Ekim'i Cumhuriyet Bayramı'nın ilan edildiği gün olarak kutladıklarını dile getirerek, ''Onlara ne kadar benzer bilmiyorum. Ama bu konuda bir karar var. Bu, 21 Mart'ta kutlanacaktır. Sevinçle, coşkuyla, insanlara barış ve hoşgörüyle yaklaşılarak kutlanacak'' diye konuştu.

Nevruz olaylarında yaşananlara değinen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''BDP tabii ne kadar örgütle bağını keserse veya örgütten ne kadar uzak olursa, örgütün talimatlarından ziyade kendisini seçen halkın hissiyatlarına ne kadar çok dikkat ederlerse, o kadar bağımsız siyaset yapacak. Ama bunları belli bir talimatla yerine getirmeye kalktıkları takdirde istenmeyen olaylar oluyor. İşte o istenilmeyen olaylardan biri sayın milletvekili Ahmet Türk'e karşı yapılan davranıştır. Bu, çok yanlış. Daha önce de Samsun'da buna benzer bir davranış oldu. Ama bunlara sebebiyet vermemek gerekir. Ahmet Türk gibi hakikaten çok sevdiğimiz, saygı duyduğumuz bir insanın o çatışma sırasında şu ya da bu kişi tarafından, şu veya bu amaçla darp edilmesini bağışlamak mümkün değil. Ama unutmayalım ki yine o gösteriler sebebiyle bir anne de Sebahat Tuncel'i tokatladı. İşin bu boyutu da var. Unutmayalım ki tokatlanan Sebahat Tuncel'di. Daha evvelki bir gösteride Sebahat Tuncel bir emniyet amirini tokatlamıştı. Bütün bunları bir araya getirdiğimiz zaman buna kim sebebiyet veriyor- Niçin bu istenmeyen olaylar meydana geliyor- Belki suçlu aramamız gerekir. Ama bunun neticesi olacağına inanıyorsak, en azından bu görüntülere sebebiyet veren olayları dışlamamız, lanetlememiz gerekiyor. Sen bu taşkınlığı yapmasaydın bu olayların hiçbiri yaşanmayacaktı.''

Arınç, Türkiye'nin bir hukuk devleti ve buna göre izin mercileri, gösteri alanları ve saatlerin belli olduğunu vurgulayarak, ''Bunların dışına çıkarak, meydan okumanın da bir karşılığı vardır. Dolayısıyla olaylara sebebiyet verenlerin ben bu yapılanlardan, meydana gelenlerden dolayı utanmalarını diliyorum ve mağdur olanlara da 'geçmiş olsun' diyorum. Polislerimiz şehit oldu. Bunların hakkını, hukukunu kim gözetebilecek- Yani sen Nevruz kutlayacaksın diye benim polisimin ölmesi mi gerekiyor- Nevruz'u istediğin gibi kutlamak için benim askerime taş atılması mı gerekiyor- Korucunun şehit edilmesi mi gerekiyor- İnsanların, masum insanların iş yerlerine, banklara, kamu binalarına zarar vermek mi gerekiyor- Bu, nasıl kutlamadır- Bu, nasıl bayramdır- Allah'tan korkun, kuldan da utanalım diyeceğiz. Başka ne diyeceğiz'' diye konuştu.

-''Annelerin hesap sorma arzusu fevkalade önemli''-

Arınç, terör örgütüne katılıma karşı annelerin bilinçlendiğini söyledi. Bunun çok olumlu bir gelişme olduğunu belirten Arınç, ''Bu kadar yaşadığımız acı olaylar içinde annelerin çocuklarına sahip çıkma gayreti ve onları teröre yönlendirenlerden hesap sorma arzusu fevkalade önemli'' dedi.

Bilinçlenmenin örgütü ve örgüt doğrultusunda siyaset yapanları endişelendirdiğini dile getiren Arınç, sivil halka maddi ve manevi imkanlar sağlamanın bu bilinçlenmeyi daha da güçlendireceğini vurguladı. Arınç, ''Anneler, kızlar ve masum çocukların kahpece, alçakça öldürülmeleri, ki bize göre şehittirler, örgüte, teröre, teröriste karşı bilinci ayağa kaldırıyor. Bu bilinç ne kadar güçlü olursa o kadar önemli. Yakalamalarda, takiplerde paylaşılan görüntülerde, 14-15 yaşında yerin 150 metre altında mağaraların içlerinde yaşamaya çalışan, 'gel seni annene, babana götüreceğiz' denildiğinde ağlamaya başlayan çocuklar var bunların ellerinde'' dedi.

Çocukların bazılarının tehditle, bazılarının menfaat karşılığı
kaçırıldığını, bazılarının ise ''İnandığı'' için dağa çıktığını ifade eden Arınç, terörle mücadelenin ana konularından birinin dağa çıkışı engellemek, dağdan inişi kolaylaştırmak olduğunu belirtti.

BDP'nin terör örgütüyle ilişkisini kesmemesini, ''Böyle bir şey kendimizi inkar olur'' diye açıkladığını dile getiren Arınç, ''Halk tabanının terör örgütüyle veya terörizmle ilişkili olduğunu kabul etmek fevkalade yanlış olur'' ifadesini kullandı. Arınç, halkı masum gördüklerinin altını çizerek, aldatılmış ya da örgütle ilişkili kişilerin bulunabileceğini, ancak bunların sayısının onbinlerce, yüzbinlerce olmadığını vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Arınç, bölgeden BDP'li ya da bağımsız 30'a yakın milletvekili çıktığını, o oyların karşılığında siyaset dilinin tercih edilmesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
''Bir parlamenter iki şeye karar verecek; siyasete karar veriyorsa siyasetin dilinde şiddet yok, terör yok. Terörü ya da şiddeti kabul ediyorsa siyaset yapması mümkün değil. 'Ben ikisini de yapacağım' derlerse aynen bugün BDP'nin durumuna düşerler. Siz siyaset dilini tercih edersiniz... Siyaset herkesin düşüncelerini, fikirlerini rahatlıkla ifade edebilmesidir. 'Demokratik özerklik' diyecekseniz, diyeceksiniz. Şimdi dokunulmazlığınız da var. Kürsüde konuştuğunuz her şeyi her yerde konuşabilirsiniz. 'Federasyon' diyecekseniz, bize yanlış gelebilir, ama diyeceksiniz. Bunu bağırıp çağırarak, 'bak sonunda dağa çıkarım ha, elime silah alırım ha, terör devam eder ha, kan akar ha'... Böyle siyaset olur mu- Bu, şiddettir, baskıdır, dayatmadır. Siyasette şiddet ve dayatma olmaz. Sadece söylersin ama herkesin bunu kabul etmesi için gerekirse silah kullanacağını söyleyemezsin. O zaman siyaseti terk etmiş, şiddet tarafına geçmiş olursunuz. Sanıyorum süreç içerisinde bu konuda müspet anlamda biraz daha gelişme olacak. Bu arkadaşlarımızın çoğuyla bire bir konuştuğunuzda, siyasete çok istekli olduklarını, zaman zaman da başka yerlere kulak verme ihtiyacında olduklarını söylüyorlar.''

HAKPAR'ın şiddeti reddettiğine ve terörle bağlantısı olmadığına dikkati çeken Arınç, ''Bu partinin güçlenmesi, hatta belki başka partilerin de ortaya çıkması, örgütün ve örgüt doğrultusunda hareket eden siyasal partilerin yavaşlamasına, daha da etkisiz hale gelmesine yol açacak'' diye konuştu.

-''Açılım proje değil, süreç''-

Terör örgütüyle mücadele ederken, siyasetle müzakere edileceğine dair yeni konseptin kaynağını bilmediğini belirten Arınç, demokratik açılım sürecinin yürüdüğünü ve başarılı sonuçlar alındığını söyledi. Başarısız sonuçlar alındığını görmeleri halinde ondan vazgeçtiklerini ve yeni tedbirler aldıklarını ifade eden Arınç, ''Çünkü bu bir proje değil, bu bir süreç. Sürecin kendi içinde daha bilimsel, daha netice alıcı formüllerle devam etmesi gereklidir'' dedi.

Arınç, terörle mücadelenin vazgeçilmez olduğunun altını çizerek, son operasyonlarda bugüne kadar girilemeyen yerlere girildiğini vurguladı. Öldürülen teröristlerin çoğunluğunun kadın olduğunu kaydeden Arınç, ''Yapmasınlar, Allah'tan korksunlar. Bu memleketin insanı, kendi polisine, askerine, vatandaşına silah çekmez, çekmemeli. Yoksa bunun acı sonuçlarına katlanırlar. Biz şehitlerimizi bağrımıza basarız, millet olarak en kutsal payeyi veririz, onlar da hayatlarının baharında maalesef gidecekleri yere giderler'' diye konuştu.


AA


SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara