Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İnsan Hakları ve Hizmet derneğinin Suriye raporu

Suriye rejiminin halkına karşı yaptığı insanlık dışı eziyetler bu olaylardan çok daha öncesine uzanmaktadır.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-15 11:14:19

İnsan Hakları ve Hizmet derneğinin Suriye raporu
Haber merkezi / TİMETÜRK

Merkezi Ankara'da bulunan İnsan Hakları ve Hizmet derneği Suriye'de yaşanan katliam ve gelişen olayların genel durum değerlendirmesi yaptı.

Genel durum:
Suriye’de yaşayan halkın durumu, bir bütün halinde değil bölgesel ve etnik olarak ele alınarak tarif edilmelidir. Türkiye’den ve Dünyadan, Suriye’ye bir bütün olarak bakmak bizi işin en başında yanlış bir değerlendirmeye sevk edecektir. Bu noktada kriz bölgelerindeki halk hareketleri ve halkın dışarıdan etkilenmeleri de ayrıca değerlendirilmelidir.

Etnik yapı olarak şu an Suriye’de yaşayan halkın % 80 civarındaki büyük bir kısmını sunni kesim oluşturmaktadır. Sunni kesimin içinde Araplar, Kürtler, Türkmenler, Filistinliler, Iraklılar v.s. etnik kökenli Suriyeliler yer almaktadır. Geriye kalan %20 civarındaki kesim ise genel olarak Nusayriler, Durziler, Hıristiyanlar, Yezidiler v.s. etnik kökenlerinden oluşmaktadır. Bu haliyle değişik din ve mesheplerden oluşan mozaik yapıda, yaşam tarzından, sosyal yaşama, dini inançlardan, kültürel yönlerine kadar farklılıklar görülmektedir.

Suriye’de yaşayan insanların milliyet yapıları da oldukları bölgede yaşam itibariyle çok büyük farklılıklar göstermektedir. Bu da Suriye ile ilgili değerlendirmeyi yapanların gözardı ettikleri unsurlardan biridir. Ayrıca bütün gruplardan insanların bulunduğu solcu blok ve ırkçı, milliyetçi blok da mevcuttur. Fakat bu gruplar hem destek hem de etki alanı itibariyle fazla etkili değillerdir.

Suriye’de üretim durma noktasındadır. Özellikle muhalif gösterilerin yoğun olduğu bölgelerde aylardır halk çalışmamakta dükkanlar kapalı bulunmaktadır. Şam’da bulunan Filistin kampında 600 binden fazla Filistinli yaşamaktadır. Filistinli ve Iraklı göçmenlerin yaşadıkları bölgelerde karışıklıklar diğer yerlere nazaran çok düşük seviyededir. Ancak olayların cereyan ettiği bölgelerde rızık endişesine düşen insanlar nasıl para kazanırım diye hırsızlık ve eşkıyalık dahil olmak üzere birçok olaya bulaşmıştır. Bu yüzden güven ve emniyet çok zayıflamıştır. Şam ve Halep merkezi hariç bütün Suriyede güvensizlik söz konusu olup, insanlar eskisi gibi sokağa çıkamamakta zaruri ihtiyaçları hariç seyahat etmemektedir.

Suriye’de bulunan laik ve sol kesim özellikle dışarıdan aldığı desteklerle (medya desteği) olduğundan daha büyük bir güç gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Arap ülkelerinde cuntaların ayakta kalmalarının en büyük sebebi de medya desteği ve yahudi lobisidir. Yahudi lobisi medya desteğiyle birlikte Suriye’deki özgürlük hareketlerinin dış kaynaklı olduğunu söylemekte ve diğer islam ülkelerindeki insanların zihnini karıştırmaktadır. Bu tür özgürlük hareketleri tabiki dışarıdan etkilenmektedir. Hatta zaman zaman iki zıt kutup dahi olsalar ortak düşman karşısında iki grup birbirlerine destek vermektedirler. (Afganistan’da Ruslara karşı ABD’nin mücahitlerin yanında yer alması gibi.) Kaldı ki dış güçlerin bölgeye destek verdiği yönündeki haberlerin çoğuda yalan ve yanlıştır. Nitekim eğer dış etki söylenildiği kadar kuvvetli olsaydı ayaklanmalar organizeli olur, bölge bölge ayrılmaz hatta her şehirde farklı zamanlarda olmazdı.

Burada söylemek istediğimiz şey şudur. İnsanlar insanca yaşamak istemektedirler. Son bir yıl içinde hükümet boşluğundan yararlanan vatandaşlar başımızı sokacak bir evimiz olsun diye ev inşaatlarına başlamış ve inşaat sektöründe patlama olmuştur. Eğer iddia edildiği gibi dışardan desteklenen bir özgürlük mücadelesi olsa idi halk hükümetin üzerindeki etkisi azalınca yapmakta oldukları inşaat işleri ile değilde daha başka işlerle uğraşırlardı.

Suriyeli muhaliflere bir destek olsa da burada verilen desteğin kimlere ve nasıl verildiği de çok dikkat çekicidir. Özellikle dış güçler tarafından ülkenin kuzeydoğusuna verilen siyasi ve maddi destek, tamamen ırkçı ve milliyetçi bir yapı oluşturmaya yöneliktir. Ne yazık ki bu destek Suriye’nin bütünlüğünü bozmaya yönelik olmasına rağmen, sanki; Suriye’nin bütün olarak kurtuluşunu amaçlayan Özgür Suriye Ordusuna yapılıyormuş gibi gösterilmektedir. Altını çizilerek belirtmek lazımdır ki ABD, İsrail ve İngiltere desteği bu yöndedir ve bu durum Müslüman kamuoyuna farklı yansıtılmaktadır. Muhaliflerin bu güçler tarafından silahlandırılıp maddi destek sağladığı iddiaları da bu mihvalde ele alınmalıdır. Bu manada bu tür haberler muhaliflere yapılan yardımın ve kamuoyu desteğininde kırılmasına neden olmaktadır.

Olayların başlaması itibariyle yapılan yardımların gerçek kaynağı şöyledir;

1982 sonrası Hama katliamı ile başlayan dış göç ile yurt dışına çıkanlar, İhvan hareketine yönelik yasaklamalar neticesinde yurtdışında yaşamaya başlayan Suriyeliler ve yine yurt dışında okuyan Suriyelilerin ve çevresinin oluşturdukları tabi yardımlar ağırlıktadır. Ayrıca yurt dışında bulunan Suriyeliler akrabalarına destek olmak amacıyla oldukça yüklü yardımlar yapmaktadır. Bunlar delilleri ile ispatlanabilir. Dera’da bulunan üç büyük aşirete yurtdışında bulunan akrabalarının yardım yapmaları bunun örneğidir. Yapılan organizelerle Müslüman halk kitlelerinden ve yardım kuruluşlarından da büyük bağışlar özgürlük mücadelesine aktarılmaktadır.

Dış mihraklar Suriyenin bölünmesine yönelik muhaliflere destek vermektedir. Kuzey doğudaki etnik grubun biz Suriye’ye değil Kuzey Irak’a bağlıyız söylemi bu durumu çok açık şekilde göstermektedir. İran merkezli diğer dış güçler ise mevcut rejime destek vermektedir. Dünyadaki müslüman halklar ve kamuoyu ise bu durumu tam olarak idrak edememekte ve kendi gündemlerine yeterince almamaktadırlar. Böylelikle bazı ülkelerin çıkarları zedelenecek diye onbinlerce, böyle devam ederse yüzbinlerce insanın ölmesi çok normal gösterilmeye çalışılmaktadır. Şu an itibariyle sunni halk kitlesi Şia-İran-Hizbullah kelimelerini dahi duymak istememektedir. Ne yazık ki bunun sebebi bu ülkelerin yanlış ve hizipçi yaklaşımı yüzünden olmaktadır. Halbuki sunni Müslümanlar özellikle Suriye halkı, 2006 Lübnan savaşında canla başla mücadele vermiş ve Hizbullaha destek çıkmıştır. Suriyede katledilen onbinlerce Müslümanın gözyaşlarının sorumluluğu bu insanların üzerinde bulunmaktadır. Ne yazık ki buna benzer bir durum Irak’ta da yaşanmıştır. Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi buraya yakın bölge ülkelerinin kendi çıkarlarını Allah’ın çıkarları üzerine çıkartıp siyaset yapmaları binlerce masum insanın katledilmesine sebebiyet vermektedir. İkili ilişkiler bahane edilerek ABD – israil – İngiltere şeytan üçgenine hizmet edilmekte ve bu üçgenin istediği mihvalde genel siyaset üretilmektedir.


AYAKLANMA SEBEPLERİNDEN BAZILARI

Suriye rejiminin halkına karşı yaptığı insanlık dışı eziyetler bu olaylardan çok daha öncesine uzanmaktadır. Rejim bugüne kadar halkına karşı bir çok kanlı operasyon yapmış, Tetmur başta olmak üzere hapishanelerde halka işkence edilmiş, keyfi gözaltılar yapılmış, gözaltındaki yakınlarını sormaya gidenler dahi işkence ve hapis ile cezalandırılmıştır. Hama katliamından bu tarafa bu durum bu şekilde devam etmektedir. Suriyede okuyan öğrencilerin yurtdışından gelen öğrencilerle aynı okulda okumasını yasaklayan zihniyetin ne durumda olduğunu düşünerek bu ayaklanmaların niye çıktığının altını bir kere daha çizmek gerekmektedir.

Hamada yapılan katliamlardan sonra okullara ve caddelere kendi heykelleri dikilmiş, öğrencilerin yakalarına baba ve oğul Beşşarın resimleri asılmış, okullarda zorunlu olarak Baas söylemleri okutulmuştur. Birbuçuk sene öncesine kadar baba Beşara veya oğluna veya Baas hareketine sadece “iyi değil” demek sonu olmayan işkencelerin başlamasına sebebidir. Bütün Suriyenin yer üstü, yer altı telekominikasyon, basın ve hizmet sektörü Baas ve Beşşar ailesinin kontrolündedir. Suriye’de bürokrat ve devlet imkanlarını elinde tutan %20’lik bir mutlu azınlık oluşturulmuş ve geri kalan %80 halk ise yokluğun ve yoksulluğun içine terk edilmiştir, yönetime ve askeriyeye ya da bürokraside üst kademede hak ettiği yere getirilmemiştir. Okullarda lise yıllarından itibaren Baas partisine zorla üye yapılması, olmak istemeyenlerin aileleri ile beraber baskı altına alınmaları da rejimin baskısını ortaya koyan bir başka uygulamadır.

Suriye’de muhalif hareketlerden önce; Devlet dairelerinde en ufak bir iş dahi rüşvetle halledilmekteydi. Vergiler halkın sırtına binmekte fakat hizmet tam aksine elit kesimin yaşadığı yerlere götürülmekte, sunni halk varoşlarda imkansızlıklar içinde yaşamak zorunda bırakılmaktaydı. Yurtdışında okumaya çıkarken bir çok sıkıntı ve zulum görüyorlardı. Yurt dışında devlet aleyhine yapılan bir iş veya söylem bu kişinin Suriyedeki ailesine zarar verilmesine neden oluyordu. Baas toplantılarına katılmamanın neticesi en ağır şekilde cezalandırılmakdı. Tek gazete tek televizyon sürekli rejim lehine propaganda yapmaktaydı. İhvan kelimesini sehven dahi söylemenin cezası idamdı.

Rejimin son yaşanan olaylardaki tavrı da halkına ne kadar zalimane davrandığını göstermektedir. Gösterilerin bastırılması esnasında ahlaki unsurlar hiç sayılmış, kadınlara ve çocuklara her türlü işkenceler reva görülmüş, bir çok aile sülaleleri ile birlikte yok edilmiştir. Sadece Humusta son gösterilerden sonra 15.000 den fazla insan katledilmiştir.

Suriye Golandan sessiz sedasız çekilip 1973’den beri israilin en güvenli sınırından biri olmasına rağmen Filistin ve Mescidi Aksa reklamı ile toplumu diri tutmaya ve suni düşman oluşturmaya çalışmıştır. Yer altından İsrailin işgali altındaki topraklara akan Dera Yermük ırmağının üzerine su kuyusu açmayı yasaklayan zihniyetin kime hizmet ettiğini bölge halkı pek tabi iyi biliyordu.

Rüşvet vermeyenlerin yollar üzerinde perişan olduğu, öldürülen yakınını gizlice gömmek zorunda kalındığı, İmamların bir kalemden çıkan hutbelerinin sonunda Başkanada zorla dua ettirildiği, birçok imamın öğretmenin zorla istihbarat elemanı olarak çalıştırıldığı Suriye rejimine karşı biriken tepki gün yüzüne çıkmış ve bugünkü olaylar cereyan etmiştir.

Büyük çoğunluğu Humus ve Hamadan olmak üzere Suriye’de şu anda çok büyük iç göçler yaşanmaktadır. Bu olay Türkiye ve Dünya kamuoyunun gözünden kaçmıştır. Katliamların başlaması ile beraber bu bölgelerdeki aileler Şam, Halep gibi yerleşim yerlerinin merkezlerine veya Filistinli, Iraklı ailelerin yoğun olarak yaşadıkları mülteci kamp bölgelerine yerleşmektedirler. Şu anda bu şekilde onbinlerce aile bulunmaktadır. Bu ailelere bölge halkı ve yurtdışında akrabaları ve yardım kuruluşları yardım etmektedir. Gelen ailelerin çalışabilir durumundaki aile fertleri göç etmemiş mücadeleye katılmışlardır. Bu da bu ailelerin her geçen gün maddi anlamda daha zor duruma düşmelerine sebep olmuştur. Suriye’de gösteriler başladıktan sonraki 9-10 aylık süreçte silahlı bir mukavemet gösterilmemesi ama buna bütün dünyanın sessiz kalması, sonrasında bunlar iç savaş çıkarıyor, istikrar ve düzeni bozuyor söylemleri ile ortaya çıkmaları ne kadar manidardır. Sonuçlara göre hareket etmek ne kadar doğru olur.

MUHALİFLERİN DURUMU VE KONUMU


Suriye de şuan muhalif hareketler Ceyşül Hür (Hür Ordu) olarak adlandırılmaktadır. İdlip merkez ve çevresinde tamamen, Hama’da kısmen kontrolü altındadır. Humus’ta halkın büyük bölümü ekseriyetle kadın ve çocuklar göç etmiş, geri kalanları mücadele içerisindedir. Dera’da mukavemet sürmektedir.
Halep ve Şam’da ise rim adledilen banliyöler de muhalifler oldukça güçlü ama merkezde hükümet etkin olarak görülmektedir.

Kuzey doğuda ise milliyetçi ırkçı yapı kontrolü sağlamış durumdadır. Bu şehirlerin tamamında; Şam ve Halep merkez hariç akşamları Ceyşül Hür (Hür Ordu) üstün konumdadır. Hükümet güçleri akşam fazla varlık gösterememektedir. Hükümet güçleri özellikle kontrol noktalarında fazla araç biriktirerek olası baskınları önlemeye çalışmaktadırlar.

SONUÇ VE ÇÖZÜM

 Türkiye olarak dış siyasette ABD, İsrail, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkelerinin ne dediklerinden ziyade kendi siyasetimizi üretmeliyiz. Örnek olarak halkla birlikte yaşamamız, aynı dini ve aynı gelenekleri paylaşmamız sebebiyle oranın halkıyla beraber bir karar alıp ortak hareket planı hazırlamalı,

 İran endişelerini düşünerek ara bir formül olarak geçici bir hükümet kurulmalı, hemen seçime gidilmelidir.

 Yapılamayacak işler kürsülerden söylenerek Suriye halkını karşımıza almadan siyaset yapılmalıdır.

 İran ve Hizbullahın yanlış siyasetleri neticesinde oluşan bu durumun en az zaiyatla giderilmesi için acilen taraflarla birlikte görüşülmelidir.

 Katliamlar neticesinde hükümetin gitmesinden sonra aynı katliamların hükümet yandaşı ailelerin üzerinde yapılmaması için tedbirler alınmalı. Bölge halkının içinde bulunduğu öfkenin yatışması için çok hızlı ve esaslı bir yargılama yapılması ve suçluların çok acil cezalandırılması gerekmektedir.

 En önemlisi uluslararası çözüm diye ısrar ederek olayı çözümsüzlüğe götürmek yerine, katliamların daha da büyümesine bir an önce son verebilmek için Türkiye – İran – Suriye (Muhalifleri ile beraber) üçlü görüşmelerinin başlatılıp, acilen bir karar alınması gerekmektedir.

 Gerekirse Türkiye, Suriye, İran haricinde halkı Müslüman olan Malezya,Endonezya gibi güçlü ülkelerden hakemler tayin edilip ortak bir noktada birleşilip çözüm aranabilir. Hakem ülkelerin bu üç ülke ile ilişkilerinin eşit seviyede bulunmasına ve sömürgeci devletlerden etkilenmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir.

 Rusya - Çin - ABD- İsrail - İngiltere – AB gibi güç dengeleri düşünüldüğünde, Osmanlının son zamanlarında Abdulhamit’in yaptığı gibi güçler dengelerini birbiri üzerine göndererek bir sonuca varmalıyız. Eğer İran ikna edilebilirse, Suriye halkına kalk denildiğinde ertesi gün Beşşar hükümeti devrilecektir. Bu durumda bir diğer önemli sorun “Beşşar giderse yerine kim gelecek” sorusudur. Zenci bir köle mesela Bilal. Bu konuda Suriye’de şu anda danışılıp fikir alınabilecek ilim ehli insanlar vardır. Bu insanlarla yapılacak istişare ile ortak bir isim Suriye halkının kurtuluşuna vesile olacaktır.

Haber Ara