Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kur'an'a saygısızlığın küreselleştirilmesi

Fatih Kraker Kur’an-ı Kerim’e saldırıların küreselleştirilmesini değerlendirdiği bir yazı kaleme aldı. Makalesinde Kur’an'a kudsiyetine yönelik saldırıların bireysel eylemler değil, aynen İncil, Papa ve o dönem kilisenin resmi dili olan Latince’nin kutsallıktan soyutlanması için programlı olarak gerçekleştirilen planda olduğu gibi sistemli bir oyunun parçası olduğuna dikkat çekiyor.

14 Yıl Önce Güncellendi

2012-03-02 10:29:20

Kur'an'a saygısızlığın küreselleştirilmesi

Fatih Kraker / TIMETURK


Kur’an-ı Kerim’e saygısızlık son senelerde uluslararası sistematik bir eyleme dönüştü. Bu eylem, İslam düşmanlarının, Kur’an-ı Kerim’in Müslümanların kalbindeki kutsallığı ve gerek ezber gerek inceleme gerek basma gerek yayma gerek tarif gerek tefsir açısından ilgilerinin artması üzerine yaptıkları inceleme, araştırma ve hazırladıkları saha raporlarının ardından ortaya koydukları planlar çerçevesinde ilerliyor. Özellikle de Müslümanları yönlendirme merkezlerinin –gruplar, kurumlar ve bireyler olarak- ideolojik, fikri, siyasi ve sosyal yetiştirmede Batı medeniyetinin internet, iletişim ağları ve daha başka yazılı, işitsel, görsel araçları gibi modern teknolojisinin verilerinden büyük bir beceri ile faydalandıklarını gördükten sonra! Onlar davet alanlarındaki genişlemeye yanma hissi ve acı içinde bakıyor. Ayrıca son yüzyılın kendilerine aldanmış nesillerinin evlatlarının inanç, yöntem, fikir, uygulama, davet, yapı, devlete ve topluma rehberlik alanlarının tümünde İslam’a döndüğünü görüyor. Bu nedenle de İslam’ı ve mukaddesatını hafife almada çocukça yöntemlere başvurdular. Hatta başta ortaya çıkan olguyu daha saldırgan aşamalar izledi.

Guantanamo Üssü genel olarak tüm dünyanın özellikle de Müslümanların dikkatlerini ne ‘savaş suçlusu’ ne de ‘Amerika’nın içinde ya da dışında suç işlemiş mücrimler’ diye isimlendirebildikleri kişilere yapılan ve hiçbir geçerli mazereti bulunmayan zulüm üzerine çekti. Bir yandan dünya tutukluların bir yerden bir yere nakledilirlerken kullanılan yöntemleri ve kendilerine karşı –değersiz bir şeymişler gibi- psikolojik olarak nasıl savaşıldığını dehşet içinde izlerken, gardiyanların ve soruşturmacıların tutukluları sorguladıkları sırada eğitimli köpeklere genel olarak tüm tutukluların ve de kendisine Mushaf verilmesini isteyen tutuklu şahsın önünde Kur’an-ı Kerim’in üzerine oturması emredildiği haberleri sızdı!

Sonra genel olarak tüm dünya özellikle de Irak’taki Müslümanlar Amerikan işgalinden sonra üzerlerine haç işareti çizilmiş ya da Amerikan askerlerinin mermilerinin nişan alma hedefi olması nedeniyle kurşunla delinmiş Mushaflar gördü. Müslümanların Amerikan askerlerinin ve yetkililerinin yaptıklarına karşı coşkusunun ve hiddetinin yatışmaya başladığı bir sırada Hollandalı film yapımcısı Theo van Gogh Somali asıllı Ayaan Hirsi Ali’nin yardımı ile (sözde) kadınların ezilmesini ele aldığı ‘Teslimiyet’ isimli filmi çekti. Çıplak sırtı üzerinde sözde kırbaç izlerine işaret eden derin kahverengi veya kırmızı çizgiler ve bu izlerin üzerinde de Kur’an’la alay etmek, İslam’a saldırmak ve Müslümanları hakir görmek için Nur Suresi’nden ayetler yazılı esmer bir kadın görüntülerini yayınladılar.

Müslümanların tepkisi doğaçlama patlama şeklinde geldi. Ancak bu tepki Müslüman ülkelerindeki resmi karar mevkileri tarafından desteklenmedi. Bunun üzerine de düşmanın cüreti daha da arttı. Ancak halk bazında Hollanda meydan okuma sahasına dönüştü. Faslı genç Muhammed Bouyeri 2004 yılının Kasım ayında Kur’an’ın intikamını almak için raşid hilafetin yoksun olduğu şu zamanda İslam ve halkına karşı duyduğu bağlılık duygusuyla Hollandalı yönetmeni sokağın ortasında önce kurşun sıkarak sonra da bıçak darbeleriyle öldürdü. Sonra da kendi seçimi ile ve meydan okuyarak polise teslim oldu. Amerika, Hollanda’da parlamento üyesi olmasına karşın vesilesiyle siyasi sığınma hakkı aldığı bilgilerinin yanlış olduğunun ortaya çıkmasından sonra Hirsi Ali’ye sığınma hakkı verdi.

Sonra Kur’an’a ve ehline karşı Avrupalı meydan okuma haykırışları yükseldi. Danimarkalı bir karikatürist, ‘Muhammed’in hayatı ve Kur’an’ konulu Carrie Blotkn çocuk kitabında basılması için ‘Muhammed resimleri’ adı altında peygamberimizin (s.a.s.) karikatürlerini çizdi. Jyllands-Posten gazetesi de 30 Eylül 2005 tarihinde bu karikatürlerden on ikisini yayınladı. Bundan sadece birkaç gün sonra; Müslümanların bayramında Norveçli Magazinet dergisi de karikatürleri yayınladı. Bunun üzerine İsrail dışında tüm dünya ülkelerinde ayaklanmalar görüldü. Müslümanlar Danimarka ve Norveç büyükelçiliklerini ve konsolosluklarını ateşe verdi. Danimarka ürünlerini boykot etti. Kendisine yedi gün içinde sekiz milyar dolar zarar verdirdi. Buna ek olarak tüm Müslüman ülkelerindeki Danimarkalılar soyutlandı. Kendilerine İsrailliler gibi bakılır oldu. Norveç hemen hatasını düzeltmeye çalıştı. Hükümet, Hıristiyan derginin baş editörünü getirtip özür diletti. Danimarka’nın ekonomik ve sosyal açılardan karşılaştığı akıbete benzer bir sonla karşılaşmamak için Şeyh Yusuf El-Karadavi ve daha başka alimlere Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan bir heyet gönderdi.

Hollanda’da; bu demokratik, ulusların kültürlerine açık toplum ülkesini ikinci bir kez dar ufuklu Batılılarla fanatik Amerikalıların Avrupa’daki, sayıları 25 milyonu bulan, on yedi milyon toplam nüfusu bulunan Hollanda’da halkın yüzde yirmisini oluşturan, içlerinden on bir bini Hollanda asıllı ana-babadan doğma Müslümanlara karşı meydan okuma sahası olarak buldu.
Hollandalı politikacı Geert Wilders – İsrail’de iki sene okudu- yönetmen arkadaşı Van Gogh öldürüldükten sonra 2006 yılında siyasi bir parti kurarak etrafında Müslüman düşmanlarını topladı. Aleni bir şekilde Hollanda’da Kur’an’ın yasaklanmasını istedi. 2007 yılında Müslümanları defalarda Hollanda’da kalmak istiyorlarsa Kur’an’ın yarısını yırtmaya çağırdı. Defalarca Kur’an’ı Hitler’in Mein Kampf kitabı gibi faşist bir kitap olarak nitelendirdi. 2008 yılında İslam’a ve Kur’an’a saldıran ‘Fitne’ isimli bir film yaparak genel olarak Avrupa’yı özellikle de Hollanda’yı Müslümanların ve diğerlerinin elinden intikam konusunda uyardı.

Aleni bir şekilde Kur’an’ı yakmaya karar verdi. Bu durum Hollandalı politikacıların tümü tarafından tepki ile karşılandı. Başbakan, adalet bakanı ve dışişleri bakanı, Kur’an’ı yakmaktan vazgeçirmek için televizyonda kendisiyle tartıştı. Ancak kabul etmeyerek Kur’an’ı gizlice yaktı. Yaptığını görüntüledi ve yayınladı. Soruşturmaya geldiğinde işin gerçeği belli oldu ve aslında yaktığının telefon rehberi olduğu ortaya çıktı.

Batı, dünyanın çatışma sahası olduğu inancıyla sapık planları uygulamaya devam etti. Karl Marks’ın dediği gibi ekonomik çatışma ya da Darwin’in dediği gibi kuvvet çatışması veya Samuel Huntington’un dediği gibi medeniyetler çatışması… Sırf toplumlarını yönlendirmek, onları felsefe, düşünsel açılardan, değişim hareketi ve siyasi, köklü toplumsal değerler yönünden meydan okuyan yeni düşmanın İslam olduğuna ikna etmek, Müslümanları demokrasilerinin verdiği haklardan mahrum etmek, insan hakları adı altında haklarını çiğnemek için böyle yaptılar.

Amerika’nın eski başkanı Bill Clinton Avrupa hükümetlerine İslam’ı kötülemekten vazgeçmelerini nasihat edip kendilerine Yahudilere neler yaptıklarını, İsrail kurulduktan sonra kendilerini neye zorladıklarını hatırlattıktan sonra –Müslümanlar bugün, 2.Dünya Savaşı öncesinde Yahudilerin geçtiği aşamaya benzer bir aşamadan geçmektedir- Amerikan papaz Terry Johnson Florida’da kalkmış insanları uluslararası Kur’an yakma günü düzenlemeye çağırıyor ve dünya Kur’an yakma gününde kilisenin avlusunda 200 Kur’an nüshası yakmaya karar veriyor. Amerika’nın tüm eyaletlerinde sonra da tüm dünyada büyük tepkiyle karşılaşınca ise bundan vazgeçti.

Sonra Avustralyalı dinlere inanmayan Alex Steward isimli bir ateist İncil ve Kur’an’ı beraber yakacağını ilan etti. Ancak bize sadece sigara şeklinde katladığı İncil sayfasını gösterdi. Sayfayı ateşe verdi. Dumanını soluyarak ‘ne kadar kutsal’ dedi!!
Batı baktı ki Müslümanların tepkileri dinlerine değil de ekonomilerine ve güvenliklerine yönelik oluyor Müslümanların istediği gibi davranmaya başladı. Ancak bu sefer Kur’an’ı aşağılamaları için direk olmayan bir şekilde ülkelerimizdeki ateistleri ve Müslümanlardan ideolojik açıdan sapmış olanları teşvik ettiler. Zira –Kur’an’ı yakmayı da bir nebze olsun bırakmadan- dışarıdan yazıp internet yoluyla gönderdiklerini tercüme edip düşünür, yazar, demokrasi ve insan hakları için ayaklanan kimselermiş gibi kendi isimleriyle yazmalarına fırsat verdiler.

Ülkelerimizde gerek direk gerek ayartma, Afganistan’da 23 Şubat 2012 Perşembe günü Amerikan işgal güçlerinin Kabil’deki Bagram Hava Üssü’nde Kur’an-ı Kerim’i yakmaları şeklinde ortaya çıkan yöntemleriyle Kur’an’a hakareti bugüne kadar sürdürdükleri gibi Allah bilir sürdürecekler de. Bu, İslam’ın mukaddesatının, yönetim ve yargıda hükmünün ortadan kaldırılmasından sonra değerlerin heybetini kalplerden düşürme girişimidir. Ayartma yöntemi, 2011 yılının Ramazan Bayramı’nda Cezayir’in Kalime Şehri’ndeki insanları ayağa kaldırdı. Zira Müslümanlar Abdulhamid Bin Badis Camisi’nde bir Mushaf nüshasını tuvalette bulunca neye uğradığını şaştı. Ondan üç sene önce de Malik Camisi’nde üzerinde müstehcen kelimeler yazılı bir Kur’an nüshası buldular.

Sonra kindar Kürtlerin, Irak Kürdistan’ındaki Kürt makamların hem yasal hem de teşviksel açıdan uygun zemini hazırlamasının, iktidar kurumları ve medya organları aracılığıyla açık hakarette bulunmasının ardından Kur’an-ı Kerim’e ‘aşağılama’ ve ‘yakma’ yöntemleriyle saygısızlık için Irak Kürtlerinin hazırladığı programlı kampanyalar planı uyarınca işlediği suç geliyor.

Plan, 2009 yılında dindar Halepçe Şehri’ndeki halk çöplüğünde bir Kur’an nüshası bulunmasıyla ortaya çıktı. Dinlerine düşkün alimler ayaklanınca ise bunun ‘bireysel’ bir eylem olduğunu söylediler… Bu olaydan sadece birkaç hafta sonra ise Süleymaniye Şehri’ndeki Kumhane Camisi’nin tuvaletinde bir Kur’an-ı Kerim nüshası bulundu. İkinci bir kere bunun ‘bireysel’ bir eylem olduğunu söylediler. 2010 yılının başında Erbil Eyaleti’nin varoşlarında parçalanmış ve saygısızca muamele edilmiş Kur’an-ı Kerim nüshaları bulundu. Üçüncü kez yine ‘bireysel’ bir eylem dediler. Sonra Kur’an’dan, maruz kaldığı saygısızlıklardan, onu savunmaktan bahsetmek, defalarca faydasızca tekrarlanmasından ötürü hoş olmayan bir hal aldı.
Kürtlerin yurtlarındaki Müslümanlar zayıf olmalarına karşın Kur’an’ı savunmaya, yerel Kürt makamlarına şikayetlerde bulunup dava açmaya devam ettiler. Ancak bir fayda vermedi!

Savunmanın ortasında Pauh Nur Şehri’nde silahlı bir polis memurunun öğle vakti Cuma namazı esnasında camiye girerek camideki Kur’an nüshalarını yırtmasıyla neye uğradığını şaşırdı. Bir de hiç utanıp korkmadan meydan okudu. Cami ahalisi hakkında Polis Müdürlüğü’ne şikayette bulundu. Bunun üzerine iki gün gözaltında tutuldu. Sonra aynı şeyi yapsın; bu sefer Claire Şehri’ndeki başka bir camide yine öğle namazı sırasında Kur’anları parçalasın diye serbest bırakıldı.



14 Nisan 2010 tarihinde, halkımızın 1987-1988 yılları arasında maruz kaldığı (eski Irak rejiminin ‘Enfal kampanyaları adını verdiği) soykırım kampanyalarının yıldönümünde Kürtler aleni bir şekilde Kur’an-ı Kerim’e özellikle de Enfal Suresi’ne saldırdı. Saldırılarını özellikle de hakim iki partinin kontrolü altında bulunan medya birimleri aracılığıyla gerçekleştirdiler ve yüklü bir atmosfer oluşturdular.

Bu atmosferden etkilenen Norveç’teki Kürtler, 23 Nisan 2010 tarihinde Kur’an-ı Kerim’den Enfal Suresi’ni yaktılar. Yaptıklarını görüntüleyerek Youtube aracılığıyla internet üzerinden yayınladılar. Müslümanların duygularına meydan okuyarak bir de açık ve gaddar bir şekilde kendilerini tanıtıp resimlerini koydular.

Millet daha şokun etkisini yaşarken Norveç’in başkenti Oslo’dan başka bir Kürt ertesi gün Nisa, Enfal, Fetih ve Nasr Sureleri’ni yaktı. O da yaptığı işi görüntüleyip aynı site üzerinden yayınladı. Sonra üçüncü bir Kürt de aynı işe kalkıştı. İçlerinden bir grup bu işi tekrar yapma kararı aldı.

Kur’an-ı Kerim’i alenen aşağılama olgusu, aşamalarıyla bir planın uygulanmasıdır. Aynen İncil’den, Papa’dan ve o vakit kilisenin resmi dili olan Latince’den kutsallığın sökülüp alınması için aşamalı şekilde uygulanan planda olduğu gibi. Bu aynı şekilde Müslümanların dinlerine dönmelerini ve uluslararası denklemde etkin bir güce dönüşmesini engelleme planının bir aşamasıdır. En doğrusunu Allah bilir.

Bu makale www.timeturk.com.tr için Ahmet Yılmaz tarafından tercüme edilmiştir

Haber Ara