Nedir şu imam-hatip ısrarı?
Akif Beki yazdı: 'Bu okullardan vazgeçilmemesi, inattan değil. Kıyıma uğrayanların samimi hissiyatındandır o.'
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-03-01 08:42:08
Şöyle bir şeydir:
28 Şubat, iki imam-hatiplinin yollarını ayırır.
Biri, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’dır. Diğeri de Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Cemal Uşşak’ın oğlu.
İki arkadaştan biri kalır okulda, diğeri istemeye istemeye gider.
Fakat Bilal Erdoğan’ın imam-hatip direnişi, binlerce direniş hikâyesinden biridir sadece.
İmam-hatip mezalimi ise 28 Şubat müdahalesinin envai çeşit kıyımından yalnızca bir tanesi.
Mektep, meşrep, meslek taassubu nedir, bilmem. İmam-hatip lisesinde de okumadım. Takıntıma yahut taassubuma vermeyin bu yazıyı.
Ama iki okul arkadaşının birbirlerinden koparılma hissiyatını kavramadan, imam-hatip tartışmasının bunca yıldır neden soğutulamadığını da anlayamazsınız.
O hissiyatı, kopmaya zorlananlardan birinin babası, sözcüklere döktü. Hem de bütün çıplaklığıyla, hem de acısını bugün dahi hissederek.
Cemal Uşşak’ın 23 Şubat tarihli yazısını kaçırmışım. Bir internet sitesi için kaleme aldığı yazı, “Zulüm döneminin kalıntıları temizlenirken” başlığını taşıyor.
“28 Şubat soğukları esmeye başladığında”, oğlu, Kartal İmam-Hatip’in lise kısmına geçmek üzere.
“Dedim ki” diyor: “Oğlum; ileride mezun olunca üniversite öğretiminde bazı zorluklarla karşılaşabilirsin.”
“Baba, ben okulumdan da arkadaşlarımdan çok memnunum” sözleriyle karşılık veriyor oğlu.
Ancak 1999 yılına gelindiğinde durum değişiyor.
Zorunlu göçe benzer bir kaçış başlıyor imam-hatiplerden.
150 kişiden oluşan lise 2. sınıf öğrencilerinin üçte ikisi okuldan belgesini alıp düz liselere geçiş yapıyor.
Gerisi, o babanın ağzından:
“Öğretim yılının henüz ikinci haftasıydı.
Oğlum, ‘Baba ne olur, beni bu okuldan al; başka okula kaydettir’ diye telaşla aradı ve ekledi:
‘Arkadaşlarımın büyük çoğunluğu ayrıldı.’
Çaresiz bir şekilde okul yönetiminden tasdiknamesini aldık.
Oğlumla birlikte okulu terk etmekteydim. Elbette üzüntülüydüm ve gözyaşlarıma zoraki hâkim olabiliyordum.
Bir grup öğrenci kendi aralarında sohbet ediyordu. Aralarından biri bana dönüp seslendi:
‘Cemal Amca! Ne yapıyorsunuz? Said’in kaydını buradan alıyor musunuz yoksa?’
Sayın Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın sesiydi bu.
Ne diyebilirdim ki Sevgili Bilal’e.
‘Bilalciğim; ben almıyorum ama Said kendisi istiyor. Sıkıntıları biliyorsun’ diyebildim.
‘Ben, her ne pahasına olursa olsun okulumu bitireceğim’ dedi.
‘Tebrik ediyorum; hepimiz için hayırlı olsun’ deyip vedalaştım.
Ve Bilal, okulu terk etmedi.
Kaderin garip bir tecellisi olarak Bilal’in babası ile ben aynı imam-hatipte okumuş ve mezun olabilmiştik.
Ne var ki, yıllar sonra, aynı okulda okuyan evlatlarımızdan biri terk etmek mecburiyetinde kalmıştı.
Mecbur bırakanlar utansın!..’’
O süreçte, direnenler de mağdur oldu, direnemeyenler de.
Ayrılan talebelerin bir bölümü, düz liselere dahi kabul edilmedi.
İmam-hatip okullarının önünü kesmek için yapılan garip düzenlemeleri saymıyorum.
İHL geçmişi olanlar, vebalı muamelesi gördü.
Devlet daireleriyle üniversitelere girişi bırakın, özel sektörde de iş bulamadılar, düz liselere geçişte de kayıt problemi yaşadılar.
İHL geçmişleri, silinmez bir sabıka kaydı gibi izledi onları.
İmam-hatipleri yaşatma mücadelesinde, bu baskı ve mağduriyet duygusunun payı büyüktür.
Din eğitimine yeni bir form getirmektense bu okullardan vazgeçilmemesi, inattan değil. Kıyıma uğrayanların samimi hissiyatındandır o.
SON VİDEO HABER
Haber Ara