Reyting patladı
Çocukluğumuzda oynadığımız oyunlardan birinde neşeyle bağırırdık oyunun koptuğu bir yerinde “Çömlek patladı. Çömlek patladı...'
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-02-20 17:28:03
” Otuz yaşın üstündekilerin hatırlayacağı oyunlardan biridir. Sokakta oynayabilen, televizyona, bilgisayara bağımlı ve evlere hapsolmadan sokak oyunlarını rahatça oynayabilen belki de son şanslı nesil olarak oynadığımız oyunlardan biriydi. Şimdilerde bu oyun sloganını yeniden zihnimde canlandıran Reyting alanında yaşanan skandallar… Evet, bugün için şu söylenebilir “Reyting Patladı…”
Haber geçtiğimiz dönemde tam bir skandal olarak patladı... İddialara göre: Bir yapımcı, dizisinin reyting sonuçları yükselsin diye, reyting cihazı bulunan Ankara ve İzmir'deki onlarca evi gizlice maaşa bağladı. Aileler de gizlice aldıkları “Maaş karşılığı sipariş edilen” yapımı sürekli izleyince, dizinin izlenme oranı bir anda zirve yaptı!
Adeta bir hafiye gibi yürüttüğü çalışmalarla skandalı ortaya çıkaran, TİAK, (Televizyon İzleme Araştırma Komitesi) suç duyurusunda bulundu. Hidayet Karaca’nın başkanlığını yürüttüğü kurum bu başarısıyla gerçekten tebrik edilmeyi hak etti. Ardından yapılan açıklamalar ve ortaya çıkan delillerle, yıllardır varlığı hissedilen ancak gün yüzüne çıkmayan, çıkarılamayan “Reyting Sahtekarlıkları” ortalığa döküldü.
İddialar korkunçtu; Reyting ölçümü yapan AGB şirketinin güncel denek listesindeki 2500 aileden 800 tanesinin ev adreslerini yapımcı firmaların bilgisayarlarında bulan polis, “Büyük balık” adı verilen sistemin işleyişini de çözdü. Yapımcılar kendi dizilerini izletmek için ölçüm için kullanılan denek aileleri gizlice “maaşa bağlamıştı”.
Ali Atıf Bir, daha önce denetçilik yaptığı kurumla ilgili olarak “208 deneğin evinde ölçümlere sahtecilik karıştı” iddiasıyla, bizzat tanıklığını sergiledi. 208 denek, tüm reyting sonuçlarını altüst edecek çapta müthiş bir rakam. Zira bir programın reytingde birinciliğe yükselmesi için mevcut 1700 denekten 30 kişinin aynı anda aynı kanalı izlemesi yeterli. AGB Şirketi’nde 2500 kişilik denek listelerinin sadece 1700'ünün aktif olarak kullanıldığı tespit edildi.
Bununla birlikte reyting ölçümü yapan AGB şirketinin, “Reytingi yüksek tutulmak istenen programı” izlemeyen deneğin cihazını “Bozuk” gösterip kapattığı belirlendi. Böylece o saatte reyting ölçüm cihazı açık olan deneklerin sayısı azaltıldığı için, “Şike yapılacak programın” genel toplam içindeki izlenme payı yüksek çıkarılıyordu. Ayrıca AGB Firmasında, 1 dakikayı bulmadığı için ölçüme girmeyen “Kırıntılar” biriktirilerek “Şike yapılan” programın hanesine yazıldı. Bu iddialar, reyting ölçümünde kötü niyetli şirketlerin “Hileli” işlemleri nasıl kolayca yapabileceğini gözler önüne serdi.
IAA Uluslararası Reklamcılık Derneği'ne bağlı TİAK, AGB Nielsen şirketiyle çalışıyordu. Şirket, farklı illerde 2 bin 500 hanede bulunan peoplemeter adı verilen ölçüm cihazıyla reyting ölçümlerini yapıyor; Bu hane sakinlerinin program ve kanal tercihleri, 3 milyar lirayı bulan reklam pastasının bölüşümünde büyük rol oynuyordu. İddia olunan hileli işlemlerle “Çok izlenen program” sıfatı kazandırılan programların yapımcıları, yıllık 3 milyar lirayı bulan reklam pastasının çoğunda söz sahibi oluyordu.
Yapımcı Acun Ilıcalı da, duruma isyan edenlerdendi; “Reyting şikesi” operasyonlarını sonuna kadar desteklediğini söyleyen Ilıcalı, reytingde bir usulsüzlük varsa bunun banka soymaktan farkı olmadığını, söz konusu sahtekarlık sonucu kendisinin de “Emeğinin çalındığını” söylüyordu haklı olarak...
TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin “Reytinglerle oynanıyor” diye feryat ederken, bazı yazarlar “Olayı siyasi boyuta taşıyor. Başka amaçlar var” diyordu köşelerinde. İbrahim Tatlıses de “Denek adresleri elden ele dolaşıyor” diye avaz avaz bağırırken bazı yorumcular gülüyordu ekranlarda. Gelinen noktada bu çığlıkların boş yere olmadığı, sahiplerinin canını yakan sahteciliği dile getirdikleri görüldü.
Denekler üzerinde sahtekarlık yapıldığı ortaya çıkınca konu yargıya intikal etti, ölçüm durduruldu… 2012 yılında Mayıs ayına kadar reyting yok… Ancak özellikle yeni programlar çeken yapımcılar ve özel televizyon yöneticileri tam bir karanlık içinde kaldılar. Şimdilerde TRT’nin yaptırdığı ölçümleri vapurda başkasının gazetesini okuyanlar misali uzaktan kaçamak bakışlarla takip ediyorlar. Zira kamu kuruluşu olsa da reklam pastasından pay alan bir rakip olarak, TRT’nin ölçümlerine ne tam güvenebilmeleri mümkün, ne de onsuz karanlıkta yola devam edebilmeleri…
Reyting öyle hafife alınabilecek bir konu değil… Absürt haberlerin de, bol cayırtılı fakat içinde fikir kırıntısı bile olmayan tartışma programlarının da, kalitesiz magazin yayınlarının da, biri bizi gözetliyor gibi seviyesizliklerin, evlenme, boşanma, gelin-kaynana zırıltısı programlarının da tek sorumlusu o… Reyting!..
Ekranda ne yaparsan yap, reytingin iyiyse akan sular durur televizyon dünyasında... Televizyon patronları gerisine pek bakmaz; reytingin yüksekse kralsın…Çünkü reyting eşittir para demek…
Reytingin endişe verici sonuçlarından biri de toplumsal yapıyı olumsuz etkilemesi. Yapımcı Osman Sınav’ın söylediği “Seçilen denekler Türkiye ortalamasını ve yaşama kültürümüzü yansıtmıyor. Sosyal ve kültürel kriterler ne?. Bu açıklanmalı. Bizim yaşam kodlarımızı taşımayan yapımlar nedeniyle 5 yıl içinde değerlerimizin değişmiş olmasından korkuyorum” sözleri bu endişeleri doğrular nitelikte…
Peki bu kadar saçma sapan programı sadece reyting kaygısıyla ve tesadüfen mi izledik yıllardır. Hiç sanmıyorum…Elbette maddi talepler belirleyici oldu büyük ölçüde ancak böylesine etkili fakat denetimsiz bir alan, toplum mühendisliğine soyunan kötü niyetli oluşumlar için de kuvvetle muhtemelen suistimale açık, bulunmaz bir nimetti…
Toplumun kültürel, sosyal genleriyle oynamak isteyen, değer ölçülerini değiştirmek yada erozyona uğratmak isteyen kişi yada gruplar için, bu amaca hizmet edecek sözgelimi “Biri bizi gözetliyor” gibi seviyesiz bir programı “Reyting şikesiyle” “Reyting birincisi” yapmak çok mu zor? Hiç değil… 800 denek ailenin ev adresleri yapımcı firmaların bilgisayarlarında gezerken… 1700 denekten 30 tanesini gizlice maaşa bağlayarak “şikeli programı” reyting birincisi yaptırmak, sadece Ergenekon Örgütü değil, benzeri toplum mühendisliğine soyunmuş, kötü niyetli, yerli ve yabancı oluşumlar için de çocuk oyuncağı. Televizyon yayıncılığı ve reyting, dezenformasyon (toplumu kafa karıştırıcı bilgilendirme) ve enformatik cehalet (gereksiz, yanlış ve yıpratıcı fazlaca malumatla meşgul edilip yönlendirilen toplum gündeminden hayati önemdeki bilgi ve haberlerin kaçırılması) faaliyetlerinin de vazgeçilmez araçlarından biri olarak görülüyor…
Programınızın reyting birincisi çıkarılması önemli, zira diğer program yapımcıları da reyting(para) kaygısıyla reytingi yükselen programı izliyorlar. Aynı temalar, aynı mantık, aynı bakış açısı diğer dizilere ve programlara da sirayet ediyor. Birbirinin aynısı olan programlar kanalları dolduruyor. Rekabet gereği hepsi aynı saatlerde yayınlanıyor ve izlemek istemeyenlere iki yol kalıyor: televizyonu kapatmak yada gönülsüzce izlemek…
Görünürde Bir aile hikayesinin anlatıldığı, ama alt metinde bireysel öyküyü yaşamanın önemli kılındığı yapımlar… Aşkın her şeye değer olduğu, aşk için her şeyin mubah olduğu önermesinin yoğunlaştığı, tecavüzün bir furya halinde tüm dizileri işgal ettiği, aile içi ihanetin ana temalardan biri haline geldiği, marjinal sınırların zorlandığı bir garip yayın ortamı… Dışarıdan mahir toplum mühendisliği hamleleri olmadan, bunları tek başına “Reyting”in başardığını düşünmek biraz haksızlık olur kanaatimce…
Gelinen noktada yargı süreci süratle tamamlanmalı ve suçlular belirlenmeli, suçsuz insanlar da töhmet altında bırakılmamalı. Bu işin arkasında kimler varsa ivedilikle açıklanmalıdır. RTÜK, içinde denetim uzmanlarını sürekli bulunduracağı, birkaç firmanın aynı anda ölçümler yaptığı, anında karşılaştırmaların yapılabileceği, “Sağlamalı reyting ölçüm sistemi”nin oluşturulmasını sağlamalı. Ölçümler daha fazla sayıda ve toplum yapısını yansıtan deneklerle sürdürülmeli. RTÜK’ün ölçüm yapması siyasi şaibeleri beraberinde getireceğinden ölçüm işlerinin dışında kalarak sistem üzerinde sıkı denetim yapmalıdır.
Cemil Çiçek’in güzel bir sözü vardı, “Şeytan taşlamaktan, ibadet yapmaya pek fırsat bulamıyoruz” şeklinde. Son dönemde KPSS ve ÖSS kopyacılığı, futboldaki şike skandalları, Ergenekon yapılanması, Gümrük yolsuzlukları gibi pek çok yolsuzluk ve usulsüzlüğün üzerine gidilmesi umut verici bir gelişme… Beklentimiz ihalelerden, tayin-terfilere, vergi usulsüzlüklerinden, kredi usulsüzlüklerine tüm yolsuzlukların üzerine “Benim şikecim iyidir” yaklaşımından uzak bir şekilde gidilerek sonuca ulaşılmasıdır. Çünkü ufak veya büyük her yolsuzluk, küçük menfaatler karşılığında kendi takımının kalesine gol atmaktır ve şikedir.
Umarız Türkiye “Şike toplumunu” yaşamaktan hızla uzaklaşır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara