Ana dilsiz çözüm olur mu?
'Türkiye, uzak bir zaman dilimi için bir asrı aşkın, yakın bir zaman dilimi içinde özellikle son 30 yılda Kürt meselesini konuşuyor.'
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-02-09 16:17:05
Kürtlerde son dönemde oluşan algı şu: Kürtçe ölüyor, çocuklarımız Kürtçe bilmiyor. Bu durum bizim sonumuzu getiriyor... Bu algı bölgedeki birçok insanda haklı olarak var. Maalesef bölgedeki birçok insanın çocukları Kürtçeyi konuşamıyor. İnsanların Kürtçe talebi siyasî bir talepten ziyade insanî bir talep olarak ortaya çıkıyor. Zaten Kürt meselesi insanî bir mesele olarak algılanmadığı sürece, bu meselenin çözümünü beklemek de imkânsızlaşıyor. Kürtler en eski İslam toplumlarından biri. Yıllarca bölge, İslam alimlerinin yetişme merkezi oldu. Cizre'de bir dönem 160 medresenin olduğu bilgisi bunun en önemli delillerinden. Halen bölgede Norşin (Güroymak), Tillo (Aydınlar), Oxin (Mutki) gibi çok sayıda âlim yetiştiren merkezin olması bu bölgedeki dinî yaşantının ne kadar diri olduğunu da gösteriyor. Daha önceleri önemli ilim merkezleri olan Şemdinan (Şemdinli), Bazit (Doğubayazıt), Molla Kent (Muş) gibi birçok merkez maalesef eski özelliklerini kaybetmiş durumda. Bunun da en temel faktörlerinden biri 12 Eylül darbesi sonrası yaşanan süreç. Bir dönem önemli ilim merkezlerinden Hakkarili büyük İslam âlimi ve Kürtçe Mevlit yazarlarından Hüseyin Bateyi'nin bulunduğu bölgenin bugün anılış biçimi bölgenin nasıl bir sosyal tsunami yaşadığının da bir göstergesi.
Bediüzzaman Hazretleri'nin mezarı başında manevî ders aldığı Ahmed-i Xani Hazretleri'nin türbesi Doğubayazıt'ta. Ahmed-i Xani Hazretleri'nin meşhur kitabı Nûbihar bir dönem çocukların İslamın ana meselelerini öğrendikleri akaid ve ahlak kitabıydı. Kürtçe yok oldukça, Kürtlerin İslam ile asırlık bağlarında da büyük zararlar oluşuyor. Melayı Ciziri'nin Divan'ı, Allah ve Peygamber sevgisinin öğrenildiği en temel kitaplardan biriydi. Yine Cizreli büyük dahi İsmail Ebu'l-İz'in çalışmalarından habersiz bir nesil yetişiyor olması Kürtlerin ruh dünyasını nefessiz bırakmakta. İnsan kayıplarımızın derin yarası bir yana, Kürtçenin maruz kaldığı ilgisizlik ve kaotik ortamın açtığı zararlar, bu milletin ruh dinamiklerine büyük yaralar açtı. Kürtçe ile bağları kopan nesiller dinlerini de doğru öğrenemediler. Dinî değerler ile yoğrulmadan yetişen bir neslin şiddet kıskacına düşmekten başka önünde bir yol da gözükmüyor. Köyleri boşaltılmış, evleri yakılmış yıkılmış insanların içinde yaşadıkları sosyal travmalar da düşünüldüğünde yetişen nesillerin sevgi yerine nelerle büyüdüğü anlaşılıyor. Nefretle büyümüş nesiller gelecek adına en büyük tehditlerden birini oluşturuyor.
Dinden arınmış Kürtçe
Bir dönem Türkçenin başına gelen dinden arındırma kıskacı maalesef Kürtçenin başına da geldi. Özellikle son dönemde bölgenin önemli ailelerinin ve aşiret bağlarının etkisizleşmesi sonucu şehirlere yığılan Kürtlerin, Kürtçeyi savunma görevini ellerine alan sosyalist düşüncenin etkisine girmesiyle birlikte dinden arındırılmış "Kürtçe" ortaya çıkmaya başladı. İslamî tabanın Kürtlerin yaşadıkları karşısında etkili bir ses ortaya koyamamaları da, özellikle 28 Şubat sürecinin etkisi ile Kürt meselesi karşısında yeterli dik duruşu sergileyememesi de, sosyalist tabanın güçlenmesine yol açtı. Üniversiteye giden öğrencilerin çoğunun sol ve milliyetçi akımın etkisi altında kalmış olması, ülkenin batısının PKK'nın terör eylemlerine tepkisini "Kürtçe"ye yönelik de ortaya koymuş olması Kürtçenin zemin kaymasına yol açan sebeplerden oldu. Birkaçını hariç tutarsak Kürtçe yayınların çoğunun terör örgütü yanlısı olması da Kürtçenin belli bir ideolojiye hapsolmasının en temel sebeplerinden biri sayılabilir. Elbette ki sosyalist düşünce kendi işini yapmıştır. Kürtçeye sahip çıkmaları da takdirle karşılanabilir ama yanlış olan, muhafazakâr kesimin Kürtçeye karşı bir tavır koymasıdır.
Dökülen her kan ve dağa çıkışların önünün kesilememesi, haliyle çözümsüzlüğün her geçen gün artması Kürtlerin ağırlıklı olduğu bölgede merkez partilerinin de güç kaybetmesine yol açtı... Bu güç kaybı daha da artacağa benziyor. PKK'nın halkın istekleri üzerinden propaganda yapıyor olması, onu bölgede etkili kılan temel unsur olarak göze çarpıyor. Terör örgütünün en çok üzerinde durduğu mesele de tabii ki Kürtçe eğitim olarak öne çıkıyor. Eğer Kürt meselesinin sağlıklı bir temelde çözümü isteniyorsa bu da halkın dili ile konuşmaktan geçiyor. Kürt meselesinin her geçen gün daha da karmaşıklaşmasında siyasetin uzlaşmaz tavrı önemli bir rol oynuyor. Kürt siyasetinin bugüne kadar hep marjinal eller tarafından yönetilmiş olması ve kendi insanlarından kopuk bir kesimin bu meseleyi anlamaması sonucu bölge siyasallaştı. Bölgede BDP çizgisinin söylediği her şey sorgulanmadan kabul edilir hale geldi. BDP'nin bu etkisinin altında halkın taleplerini sahiplenmesi temel faktör oldu. O yüzden Kürtçe hassasiyeti anlaşılmadan Kürt meselesinin çözülmesini beklemek de hayal olur. Elbette ki Kürtlerin kendini siyasal alanda temsil etme hakkı var. BDP bugüne kadar büyük ölçüde Kandil'in etkisinden kurtulamadı. Kürt siyaseti silahların gölgesi altında kaldı. Kürt siyasetinin önünü açmak için BDP'nin içindeki makul kesime destek olacak tavırlar içinde olunmalı. Bu bakımdan, Kürtçenin önünün açılması silahın elini zayıflatacak, çözüme büyük katkı sağlayacaktır. Kürt siyasetini sertlikle değil, yumuşaklık ve diyalog ile güçlendirebilirsiniz.
AK Parti'nin ilk dönemlerinde Kürt meselesi ile ilgili özgürlükçü yaklaşım bölgede çözüm adına bir hava estirdi. TRT6'nın açılması, bölgede kontrol noktalarının azalması, baskıların hafiflemesi büyük sevinç oluşturdu. Başbakan Erdoğan'ın dindar yapısı da büyük bir sempatiye yol açtı. BDP özellikle Başbakan Erdoğan'a yönelik ilgiden rahatsız oldu. Gerginlik siyaseti ile AK Parti'yi belirli bir noktaya çekmeye çalıştı. Açılım sürecinde atılan eksik adımlar bazılarının istediği ortamı ortaya çıkardı. Başbakan Erdoğan'ın Kürtçe ile ilgili söylediği "Ana dilde eğitim ile ilgili bana gelmeyin" açıklaması birçok Kürt'ün bu alandaki ümidini azalttı.
Öte yandan, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin "Amerika'da 70 dil okutuluyor, neden Kürtçe okullarda okutulmuyor?" sorusu da Kürt meselesi konusunda önemli tespitlerinden biri olarak göze çarpıyor. Hocaefendi konuşmasında meselenin üç önemli noktasına dikkat çekti. (1) 3-5 çapulçu denilerek mesele hafife alındı. Ve bu nokta doğru anlaşılamadı. Olay hep dışa mal edildi, sorunun içteki temelleri incelenmedi. (2) Halkla doğru iletişim kurulmadı; öğretmen ve doktorlar başta olmak üzere herkese çok önemli görevler düşüyor. Bölgeye giden insanlar, oranın diliyle konuşmalı. (3) Çözüm, temel hak ve özgürlüklerin verilmesinde. Bunun en temel noktalarından biri de dil konusu.
Hocaefendi'nin bu açıklaması özellikle terör örgütünü rahatsız etti. Kürtçe üzerine yapılan bir vurguyu kendi tabanlarının kayması olarak gördükleri için Hocaefendi'ye yönelik çarpıtma bant montajları ile yüklendiler...
Kürtçe eğitim meselesi çözülmeden Kürt meselesinin çözülmesini beklemek de doğru olmaz. O yüzden Kürtçeyi önce halkın eline tekrar vermek ve "dinsiz Kürtçe" tehlikesinin bitmesi için Kürtçeye sahip çıkmak şart. Tekrar söylemek gerekirse dillerin yaşatılması bir insan hakları meselesidir...
Erhan Topal, Dünya TV Haber Müdürü
Kaynak: Zaman
Haber Ara