Dolar

32,5953

Euro

34,7790

Altın

2.406,91

Bist

9.645,02

Gençlik dindarlığın neresinde?

''Türkiye siyasetinde din-siyaset ilişkisi farklı açılardan zaman zaman gündeme gelmektedir.''

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-02-06 09:22:28

Gençlik dindarlığın neresinde?
Türkiye siyasetinde din-siyaset ilişkisi farklı açılardan zaman zaman gündeme gelmektedir.

Bu hafta içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı bir konuşmada dindar bir gençlik yetiştirmek istediklerini, muhafazakâr demokrat bir parti olarak kendilerinden ateist bir nesil yetiştirmelerinin beklenemeyeceğini belirtmiştir. Bu sözlerden de dindar ve dinsiz diye bir ayrımı kastetmediğine ayrıca vurgu yapmıştır. Başta anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere Başbakan'ın bu konuşması kamuoyunda bazı kesimler tarafından eleştirilmiş ve tartışılmıştır. Bu kez geçmişteki tartışmalardan farklı olarak bu konuşmadan hareketle konu irtica, gericilik-ilericilik ekseninde tartışılmamaktadır. Eleştiriler, dindar olan olmayan şeklinde bir ayrımcılık yapıldığı ve devletin gücünü kullanarak dindar bir nesil yetiştirmenin doğru olup olmadığı üzerinden yapılmaktadır.

Dindar nesil yetiştirme tartışmasına farklı açılardan bakılabilir. Örneğin; dindarlıktan ne kastedilmekte ve nasıl bir dindarlık öngörülmektedir? Türkiye'de gençlerin ve yetişkinlerin dindarlık düzeyi nedir? Bu yazıda güncel bir konu olarak kamuoyunda dindarlıkla ilgili yapılan değerlendirme ve tartışmalara araştırma verilerine dayalı olarak katkı sağlamak amaçlanmaktadır. Dindarlıkla ilgili araştırma sonuçları verilirken Türkiye ile birlikte diğer ülkelerin durumlarına da değinilerek karşılaştırma yapılacaktır.

2005 yılında gerçekleştirilen "Gençlerin Hayata Bakışı ve Dini Yönelimleri" başlıklı Türkiye'nin de içerisinde olduğu 10 ülkenin katıldığı ampirik araştırmanın liseli gençlerin mikro düzeydeki dinî değerlere yönelik anket sonuçlarından ikisine yer verilecektir. Araştırmaya Almanya, İngiltere, İrlanda, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Polonya, Hırvatistan, İsrail ve Türkiye katılmıştır. Projenin Türkiye ayağı tarafımdan yürütülmüştür. 10 ülkeden yaklaşık 10 bin liseli öğrenci araştırmaya katılmışlardır. Araştırmaya katılan ülkelerde örneklem seçiminde akademik olarak başarılı lise öğrencileri ve orta büyüklükteki şehir merkezindeki okullar esas alınmıştır.

Bu araştırmaya göre "Kendimi inanan birisi olarak kabul ediyorum" sorusuna olumlu cevap veren Türk gençleri yüzde 97 ile ilk sırada yer alırken, onu az farkla yüzde 94 ile Polonya ve yüzde 91 ile İrlanda izlemektedir. Hırvatistan ve İsrailli gençlerde de inanma düzeyinin yüzde 90'lara yakın olduğu görülmektedir. Kendini inanan birisi olarak en az tanımlayan ülkeler ise sıra ile İsveç (yüzde 47), Finlandiya (yüzde 47) ve Hollanda (yüzde 55) gelmektedir. Bu üç ülkede gençlerin kendini inanan birisi olarak kabul etme oranı oldukça düşüktür.

1998'de Türkiye'de yapılan "Türk Gençliği: Suskun Kitle Büyüteç Altında" başlıklı araştırmada Allah'a ve bir dine inanan gençlerin oranı yüzde 95 civarındadır. Tarafımızdan yapılan araştırma verilerinden biri de liseli gençlerin dinî olan ve olmayan dünya görüşlerini belirlemeye yöneliktir. Dünya görüşünü belirlemeye yönelik ölçeğin içeriği dindeki Allah tasavvuruna karşı tutuma göre şekillenmiştir. Türkiye, Polonya ve İsrail'den gençlerin en çok benimsedikleri dünya görüşünün İslam/Hıristiyanlık/Yahudiliğe göre şekillenen dünya görüşü olduğu anlaşılmaktadır. En çok olumsuz bakılan dünya görüşü ise "ateizm" olmuştur. Bu sonuç ise kendi içerisinde tutarlık göstermektedir. Araştırmaya katılan ve genelde Batı Avrupa ülkesi olarak adlandırabileceğimiz Almanya, İngiltere, Hollanda, İsveç gibi ülkelerde ise en çok kabul gören dünya görüşü, "hayatın anlamını kişinin kendisinin belirlediği" düşüncesini öne çıkaran seküler dünya görüşü olan "pragmatizm" olmuştur. En çok olumsuz bakılan görüş ise hayatın anlamsız olduğunu ifade eden "nihilizm" olmuştur. Aynı araştırmanın değerler ve dine bakışla ilgili diğer verileri göz önüne alındığında Türkiye'den gençlerin Batı Avrupa ülkelerinden ziyade büyük çoğunlukla Polonya ve İsrail'den gençlerle benzer tutum içerisinde oldukları görülmektedir. Daha dindar, muhafazakâr ve geleneksel değerlere bağlı ve çoğulculuğa karşı daha mesafeli bir tutum içerisindedirler. (Bu araştırma sonucuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. "Gençlerin Dine Bakışı: Karşılaştırmalı Türkiye ve Avrupa Araştırması")

Bu araştırma sonuçlarının yanında bir de Dünya Değerler Araştırması verilerine göz atalım. 18 yaşın üzerindekilere uygulanan Dünya Değerler Araştırması'nın 2007 sonuçlarından kendini dindar olarak tanımlayanların oranına bakılması sübjektif dindarlık algısı açısından önemlidir. Kendini dindar olarak tanımlayanların bazı ülkelere göre dağılımı şöyledir: Türkiye yüzde 82, Fransa, Almanya yüzde 43, ABD yüzde 72, İran yüzde 87 ve Malezya yüzde 89. Bu sonuçlara göre Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde dindarlık düzeyi yüksek seviyede iken iki Batı Avrupa ülkesinde kendini dindar hissedenlerin oranı düşüktür. Bir Batı ülkesi olan ABD'de ise Batı Avrupa'ya göre dindarlık düzeyi oldukça yüksektir. Bu durumun yalnız bu araştırma ile sınırlı olmayan bir husus olduğunu belirtmekte yarar var.

Eğitim düzeyi ile kendisini dindar olarak tanımlama ilişkisine baktığımız zaman ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Türk deneklerden zorunlu eğitimi tamamlayanların yüzde 92'si kendini dindar kabul ederken bu oran, üniversite mezunlarında yüzde 59'a düşmektedir. Yukarıda zikredilen ülkelerden eğitim düzeyinin yükselmesi ile dindarlık düzeyinin düşmesi ilişkisinde Türkiye'ye benzer bir sonucun yalnız Fransa'da olduğu görülmektedir. Bunun tam zıddı olarak Malezya'da ise üniversite mezunları ilköğretim mezunlarına göre daha dindar olduklarını ifade etmektedirler. Dünya Değerler Araştırması'nın "yönetim görevlerinde dinibütün insanların bulunması" sorusuna olumlu cevap verenlerin Türkiye ortalaması yüzde 48 iken, bu oran üniversite mezunlarında yüzde 27'ye düşmektedir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARINA GÖRE 'DİNDAR GENÇLİK'


Yukarıda bazı sonuçları verilen gençlik araştırması ve Dünya Değerler Araştırması'nı benzer çalışmalarla birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye'de dindarlıkla ilgili şu sonuçlara ulaşabiliriz: Türkiye'de insanların dindarlık düzeyleri oldukça yüksektir. Bu yüksek dindarlık AK Parti iktidarı ile sınırlı değildir. Belki muhafazakâr AK Parti'nin iktidara gelişini kolaylaştırmıştır. Batı Avrupa ülkelerine göre Türkiye'de dinî değerlere bağlılık oldukça yüksektir. Türkiye, dindarlık açısından Avrupa'dan daha çok ABD'ye yakındır. Bazı araştırmalar sekülerleşmedeki yükseklik ve dindarlık seviyesindeki azlık açısından diğer dünya ülkelerine göre Batı Avrupa'nın bir istisna olduğunu göstermektedir. Türkiye'de dindarlık ve dinî değerlere bağlılık ile eğitim düzeyinin yüksekliği arasında negatif bir ilişki bulunmaktadır.

Yani üniversite mezunlarının dindarlık seviyeleri daha düşüktür. Bu durum, Türkiye'de seküler eğitimin başarılı olduğu, eğitimin seküler dünya görüşünü destekleyici mahiyette olduğu, anlatılan dinin yüksek öğrenim görmüş kişilere yeterince hitap etmediği şeklinde yorumlanabileceği gibi bunun dışında farklı değerlendirmeler de yapmak mümkündür. Türkiye'deki dindarlık büyük ölçüde ferdi yani mikro düzeydeki bir dindarlıktır. Dinin sosyal hayatın her alanında ve siyasette belirleyici olması Türk toplumu tarafından genelde kabul görmemektedir. TESEV'in 2006'daki "Değişen Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" başlıklı araştırmasına göre Türkiye'de şeriata dayalı bir din devletinin kurulmasını isteyenlerin oranı yüzde 9'dur. Bu oranın 1999 araştırmasında yüzde 21 ve 2002'de yüzde 16 olduğunu hatırlatalım. Bu, şeriat devleti isteyenlerin oranında belirgin bir düşüşün olduğuna işaret etmektedir.

Ferdi düzeyde dindarlık seviyesi yüksek olurken sosyal ve siyasal hayatta dinî değerlerin daha az düzeyde benimsenmesinde Türkiye'deki din eğitim ve öğretiminin içeriğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu konuda Diyanet Kanunu'nda kurumun görevi, İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak konularında halkın aydınlatılması şeklinde ifade edilmiştir. Okullardaki din dersi program ve ders kitapları da aynı şekilde Cumhuriyet tarihi boyunca yalnız İslam'ın bu üç boyutunun eğitim ve öğretim konusu yapılmasını öngörmektedir. İslam'ın muamelat denilen sosyal ve siyasal hayata yönelik boyutunun resmî din eğitim ve öğretim müfredatına girmemesinin bu sonuçların ortaya çıkmasında etkili faktörlerden biri olduğu söylenebilir.

Prof. Dr. Recep Kaymakcan / Sakarya Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Kaynak: Zaman


Haber Ara