Karakaş sordu: Dış politika ne işe yarar?
Eser Karakaş: Bir dış politikanın ne işe yaradığı' hiç sorgulanamadı.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-19 07:13:36
AB sürecinde siyasal iktidarın yaklaşımı, senelerce milli dava ifadesi ve tanımı altında hakkında farklı yorumların kısıtlandığı, caydırıldığı Kıbrıs meselesinin dolu dolu tartışılması da dış politika kavramının üzerindeki mistifikasyonu kaldırdı demeyelim ama azalttı. Kıbrıs meselesinin neden bir tabu konu olduğunu soran olur ise Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin ilk şeklinin gerekçesinde Kıbrıs'tan asker çekilmesini savunmanın bile bu maddeye göre ceza hukuku kapsamında ele alınmasını gündeme getirdiğini unutmayalım.
2007 sonrasında AB ilişkilerinde ve müzakere sürecindeki gevşeme, Annan Planı'na Kıbrıs Türklerinin evet, Kıbrıs Rumlarının hayır demesine rağmen yanlış zamanlama sonucu olarak Kıbrıs'ın çözüm gerçekleşmeden AB'ye tam üye olması 2002-2007 dinamiklerinin büyük ölçüde kırılmasına neden oldu. Ergenekon ve Balyoz davaları da toplumsal dikkat ve hassasiyeti dış politika odaklı tartışmalardan tekrar içeriye yönlendirdi ve böylece de çok verimli bir tartışma ortamı yerini tekrar iç meseleler odaklı bir siyasete bıraktı. Buradan lütfen kimse Ergenekon ve Balyoz davaları gibi Cumhuriyet tarihinin en önemli davalarının önemsenmediği gibi bir sonuç çıkarmasın ama dış politika meselesi ülkemizde yerli yerine oturtulmadığı sürece iç vesayet ilişki ve süreçlerinin tümüyle temizlenemeyeceğini düşünüyorum.
Rauf Denktaş'ın vefatı, uzun bir süredir gündemde çok gerilere düşmüş Kıbrıs ve AB meselelerini hepimize bir kez daha hatırlatmış bulunuyor; gündemden büyük ölçüde düşmüş olan Kıbrıs ve AB meseleleri de en genelinde ülkemizde çok konuşulmayan dış politika kavramını yeniden gündeme getiriyor ve getirdiği ölçüde de çok hayırlı bir iş yapmış oluyor.
DIŞ POLİTİKAYI YANLIŞ TANIMLAMAK
Daha önceki başka yazılarımda değinmiş idim, Tür-kiye'deki sivil-asker ilişkilerinin temel meselesi TSK'nın, Genelkurmay'ın kendisini ve belki de en azından bunun kadar önemli olmak üzere başkalarının TSK'yı evrensel asker tanımından farklı bir yerde tanımlamış olmalarıdır; askerin kendini, toplumun da en azından bir bölümünün askeri tanımlama biçimi değişmeden, Türkiye'de "asker başka ülkelerden farklıdır" saçmalığı dönüşmeden, bu mesele çözülemez.
Dış politika da, aynen askeri tanımlama biçimimizde olduğu gibi, yanlış bir tanımlanma içinde olduğu sürece Türkiye'nin sadece dış politika sorunlarının değil, iç siyaset sorunlarının da kalıcı çözüme kavuşturulması olanaksızdır; zaten günümüzde iç ve dış sorun ayrımı yapmak da çok anlamlı olmayabilir. Dış politika kavramının da, devletin başka politikalarından farklı olmaksızın, temel amacı her vadede, ortalama bir vatandaşın yaşam kalitesini, refahını, kişi başına gelirini, eğitim ve sağlık hizmetlerinin düzeyini yükseltmektir; böyle bir tanım belki kulağa tuhaf gelebilir, dış politika hedefleri ile ortalama bir yurttaşın yaşam kalitesi ve refahı arasında ne tür bir bağ kurulabilir diye bir soru akıllara gelebilir ama tanıma tersinden bakmak belki daha açıklayıcı olabilir. Herhangi bir kamu/devlet politikası, dış politika da dahil olmak üzere, her vadede, yani kısa, orta ya da uzun vadede ortalama bir yurttaşın yaşam düzeyini iyileştirmiyor, yukarıya çekmiyor ise söz konusu politikanın meşruiyetini, üretilmesini açıklamak imkânsız olabilir zira her kamu/devlet politikası hem üretilmesi hem de uygulanması aşamasında demokratik bir karar mekanizmasını ve vergi gelirlerinin kamu harcamasına dönüşmesini, kamu hizmeti tanımını gerektirir ve herhangi bir kamu hizmetinin de yegâne amacı sadece ortalama yurttaşın yaşam kalitesini yükseltmektir.
Oysa ülkemizde, dış politika alanı bu tür doğru genel kamu hizmeti tanımlarının dışına taşınmak istenmiştir; dış politikanın bir devlet politikası olduğu, güncel siyasetin dışında değerlendirilmesi gerektiği tuhaf ve anti-demokratik iddiası, belirli alanların "milli konular" olduğu savları hem dış politikada hem de iç politikada siyaset alanının ve demokrasinin, dolaylı olarak da hukuk devletinin kapsama alanının daralmasına neden olmuşlardır.
Türkiye'de senelerce Kıbrıs meselesi bir milli mesele olarak tanımlandı, bu milli çerçeve dışında görüş belirtmenin önüne açık ve örtük engeller konuldu ve Kıbrıs'a ilişkin doğrudan ve dolaylı dış politika üretimi alternatifsizleştirildi; bu alternatifsizleştirme süreci hem demokrasiye büyük bir darbe vurdu, ama en az bunun kadar önemli olmak üzere, her vadede, ortalama bir yurttaşın yaşam kalitesine yapılabilecek katkıyı da engelledi. Bir türlü tanımlanamayan, çerçevesi çizilemeyen ulusal çıkar, milli dava çığlıkları Kıbrıs meselesi üzerinden, yurttaşın yaşam kalitesi ile dış politika arasındaki ilişkinin de tartışılmasını olanaksızlaştırdı ve senelerce "ortalama yurttaşın yaşam kalitesini yükseltmeyen bir dış politikanın ne işe yaradığı" hiç sorgulanamadı.
İNSAN ODAKLI ULUSLARARASI SİYASET
Tekraren ifade edelim, bir dış politika tercihi her vadede ortalama bir yurttaşın yaşam kalitesini yükseltme sonucunu vermiyor ise söz konusu dış politika tercihinin anlamsız, bir kamu hizmeti niteliği taşımayan bir tercih olduğunu kolayca söyleyebiliriz; bu tür yani refah artırıcı etkisi olmayan dış politika tercihlerinin hamaset ile aynı şey olduğunu söylemek, bu tür tercihlerin siyasi rant kollama dışında bir amacının olamayacağını görmek gerekebilir.
Türkiye'nin senelerce sürdürdüğü ve adını milli politika koyduğu bir dizi dış politikaya, mesela Kıbrıs politikasına bu açıdan da yaklaşılabilir; Türkiye'nin 1974'ten yani Kıbrıs çıkarmasından sonra ısrarla sürdürdüğü ve adını milli politika koyduğu Kıbrıs politikasının 1974-2012 döneminde yani yaklaşık kırk senelik geniş bir aralıkta bir Kıbrıslı Türk'ün ya da bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının yaşam kalitesini ne yönde etkilediği gerçekten çok ilginç bir araştırma konusu olabilir. Her politika tercihi, buna dış politika tercihleri de dahildir, bir kamu hizmeti tercihidir, vergilerle finanse edilirler ve bu politika tercihinin niteliğini de ancak ve ancak o politikayı vergileriyle finanse eden yurttaşın yaşam kalitesine getirdiği iyileşme ile ölçebiliriz.
Geleneksel (!) Kıbrıs politikamıza, 2005 öncesi ve sonrası AB politikalarımıza, ABD ile ilişkilerimize, yeni Ortadoğu yönelimine hep bu refah ölçütü ile bakmanın çok yararlı bir zihinsel egzersiz olacağını düşünüyorum; bu egzersiz zor olabilir ama sonucu en objektif olanı, en demokratik olanı, hamasetten en çok arınmış olanıdır.
Önümüzdeki dönem muhtemelen dış politika yine Türkiye'nin temel gündem maddesi olacaktır; konuya, her politikada olduğu gibi, ortalama bir yurttaşın yaşam kalitesi, refahı açısından yaklaşmak hepimizi anlamsız hamasi hesaplardan kurtaracaktır. "Dış politika ne işe yarar?" sorusuna hamaset ya da refah artışı diye cevap verebiliriz; siz hangi cevabı tercih edersiniz?
Eser Karakaş/Zaman
SON VİDEO HABER
Haber Ara