12 Eylül mağduru: Nurettin Yedigöl sorguda kafasına çivi çakılarak öldürüldü
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianamede, yapılan işkenceler konusunda dikkat çekici ifadeler yer alıyor. 19 yaşındayken cezaevinde 45 gün işkence gören Nimet Tanrıkulu, ölümüne tanık olduğu insanlar
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-12 11:27:17
İddianamede yer alan ifadelerine göre Tanrıkulu, gözaltına alınmasını "1981'in 4 Mayıs'ı, sabaha karşı geldiler. Çok kalabalıklardı. Babam kapıyı açtı, beni sordular. Babam 'Evde yok' dedi. 'O zaman sen bizimle geleceksin' dediler. Babam hızlı hızlı giyindi, bütün konuşmaları duyuyordum. O arada polislerden biri odama girerek 'Adın ne?' dedi. 'Nimet' deyince hepsi birden içeri daldılar. Bana hakaret etmeye başladılar, evin içinde bir telaş vardı. Annem ve kız kardeşlerim ağlıyordu. Tipleri ve davranışları çok ürkütücüydü. Beni beşinci kattan merdivenden ite kalka indirdiler. Sonra bir polis merkezine götürdüler. Buranın Gayrettepe olduğunu sorgu anında öğrendim." şeklinde anlatıyor.
Randevularını sorduklarını dile getiren Tanrıkulu, gözleri bağlanmadan önce oradaki kalasları, ipleri, manyetoyu gördüğünü belirtiyor. "Beni askıya bağlayıp, yukarıya doğru çektiler. Bu Filistin Askısıymış. hiç ilgimin olmadığı şeyleri soruyorlardı. Askıdayken elektrik verdiler." diyen Tanrıkulu şöyle devam ediyor:
"Bedenime dokunmaları bana çok korkunç geldi. Üstümü çıkarmaya çalıştılar. Epey bir itiş kakış oldu. İşkence sırasında benden bekledikleri tavrı göremiyorlardı. 'Tiyatrocu karı' diye bağırıyorlardı. Konuşmuyorum ya, rol yapıyorum sandılar. İşkencenin ne olduğunu yaşayınca daha iyi anlıyorsun. Sonra beni karanlık bir odaya koydular, orada benim gibi sorgudan geçmiş, işkenceden kafası gözü yarılmış, ayakları şiş insanlar vardı. Kafamı kaldırdığımda kolu kelepçeyle kaloriferin demirine bağlı, bir battaniyenin üzerinde oturan genç bir adam gördüm. Bu genç adam yakalanırken kurşun yarası almış. Bağırsakları bir poşetin içinde duruyordu. Hastanede olması gereken bu kişi orada, işkencehanedeydi ve o orada sürekli işkence çığlıkları dinliyordu. Orada içinizi ister istemez bir korku kaplıyor. 'Kimse korkmadım' demesin. İşte böyle geçen kırk beş gün."
Beş saat sürekli dayak yediğini, ağza alınmayacak küfürler edildiğini anlatan Tanrıkulu, ölümüne tanık olduğu insanlar bulunduğunu ifade ediyor. Bunlardan birinin de Nurettin Yedigöl olduğunu dile getiren Tanrıkulu, "Sonradan öğrendiğime göre cesedini yok etmişler. Bugün adı 'kayıplar listesi'nde. Sorguda kafasına çivi çakılarak öldürüldü. Meşhur 'bambulu oda' dediğimiz bir oda vardı. Orada biri çırılçıplak vaziyette oturuyordu. Kendinde değildi. Onun görüntüsü hala belleğimde capcanlı durur." diyor.
Metris'te kaldığı yerde siyasi davadan tutuklanmış çok sayıda kadın da olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu, sorguda çenesinin çıktığını, sol kolunun kısmi bir güç kaybı yaşadığını, saçının büyük bir kısmını kaybettiğini ifade ediyor. Askeri hastaneye götürüldüğünü ve sadece bir ağrı kesici verildiğini anlatan Tanrıkulu, işkencenin kayıtlara geçmemesi için doktor raporu verilmediğini aktarıyor. Gözaltına alındığı davadan beş yıl yargılandığını ve beraat ettiğini dile getiren Tanrıkulu, "Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde C-5 adı verilen bir baraka Ülkücüler için özel sorgulama yeri olarak kullanılıyordu. Sıkıyönetim Savcısı Nurettin Soyer, Pol-Der'li polislerden oluşturduğu, aralarında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkencecilerin bulunduğu bir ekiple, C-5 isimli bu barakada MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası sanıklarına akla hayale gelmeyecek işkenceleri, kendisi de bizzat yapıyordu. Sanıklar ısıtılmış çelik dolaplarda Filistin askısına asılıyor, çırılçıplak soyulup, elektrik veriliyor, her çeşit işkence vücutlarında deneniyordu." diye konuşuyor.
İŞKENCELER AİLELERİN ÖNÜNDE YAPILIYORDU
İşkencelerin bazılarının ise sanıkların anaları, babaları, eşleri, kız kardeşleri, ağabeyleri, çocuklarının önünde yapılarak tehditte bulunulduğunu vurgulayan Tanrıkulu, MHP'nin avukatlarının doktor raporlarıyla belgelettikleri işkence raporlarının zabıtlara geçmesine rağmen, mahkeme tarafından dikkate alınmadığına dikkat çekiyor.
Ankara'da Bekir Bağ, Malatya'da Aydın Demirkol, Mahir Damatlar ve Mehmet Kazgan'ın tutuklu bulundukları sırada ağır işkencelere dayanamayarak hayatlarını kaybettiklerini anlatan Tanrıkulu, sorulara cevap verilmeyince tekmelenip kol ve bacakların kırıldığını belirtiyor. Koğuş ve hücrelerde ise 'karıştır-barıştır' metodu uygulandığını ve solcu ile ülkücü gençlerin bir arada kaldıklarını ifade eden Tanrıkulu, cinsel organından elektrik verilmesinden etkilenenlere defalarca elektrik verildiğini; çırılçıplak soyulup haya duygusuyla morali bozulanların ise sürekli olarak çıplak tutulduğunu söylüyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara