Müslümanların demokrasisi ve post-İslamcılık
Müslüman toplumların kendi yerelini evrenselle buluşturma şansı iyi değerlendirilmelidir. Akla dayalı ama vahyi olanla çelişmeyen, ona karşıt olmayan Müslümanların demokrasi yaklaşımı inşa edilmesine fırsat tanınmalıdır.
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-09 07:55:55
AYHAN OGAN / Sivil Dayanışma Platformu Başkanı
17 Aralık 2010’da, Tunus’ta bilgisayar mühendisi olduğu halde seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlamaya çalışan Muhammed Boazizi’nin polisten yediği tokat neticesinde kendisini yakmasıyla başlayan yeni bir süreci yaşıyoruz. Bir asırdır idare ettikleri toplumları dikkate almayan otoriter rejimlerin bir bir çöktüğünü görüyoruz.
Bu geri dönülemez süreç, yeni bir tartışmayı da gündeme taşıdı: Bu ülkelerde demokratik bir siyasal sistem kurulursa muhtemelen iktidarları “İslamcı” kimlikleriyle bilinen cemaatlerin oluşturacağı ve bu durumun, bu ülkelerde yaşayan diğer farklı kesimlerle ve uluslar arası sistemle yaşayabileceği sorunlar tartışılmaya başlandı. Aslında bu tartışmalar bizim hiç de yabancısı olmadığımız bir tartışma. Özellikle Türkiye siyasetinin son yirmi yılında Refah Partisi’yle başlayan ve Ak Parti’nin ilk yıllarında devam eden “gizli gündem”, “ajanda”,”yaşam tarzına müdahale” endişelerini çağrıştırmıyor mu? Hatırlarsak bu ülkede yüzde on seçim barajı “İslamcılar”ı sandıktan çıkarmamak için konulmamış mıydı?
Evrensel değerleri Batı mı üretmiş?
Bu endişe ve tartışmaların ana sebebi Batı’nın ve Batıcı siyaset akımını temsil eden aktörlerin Müslüman topluluklara yaklaşımıyla ilgili olduğu kanaatindeyim. Evrensel değerleri ve birikimleri tek başına Batı’nın ürettiği normlar olarak kabul edip ve bunları yerel toplumsal değerleri ve dinamikleri yok farz ederek mutlak ve tartışılmaz normlar olarak Müslüman toplumlara dikte etmeye, olduğu gibi iktibas etmeye çalışırsanız toplumun arifane bir şekilde kendisini size kapattığını göreceksiniz. İşte bu yüzden, bu coğrafyada üstenci bir yaklaşımla aydınlanma ve modernleşme projelerinin hiçbirinin tutmadığını söyleyebiliriz.
Demokrasinin şartları ve İslam
Bir büyük yanlışlık da demokrasi tartışmalarının Müslüman toplumlarda yanlış bir zeminde yürütülmesidir. Eğer meseleyi İslam ve demokrasi karşılaştırmasıyla yaparsanız bu tartışma birbirinden çok farklı iki şeyi karşılaştırmak gibi anlamsız ve verimsiz bir şekle dönüşebilir. İslam, din olarak insanın bugünü, evveli ve ezeliyle beraber yaşadığı hayatı her yönüyle kuşatan vahye dayalı bir bütündür. Demokrasi ise sadece siyasal alanla ilgili akla dayalı değişebilir bir yönetim anlayışıdır. Eğer doğru bir tartışma yapılacaksa bunun başlığı Müslümanların demokrasi ile ilişkisi çerçevesinde yapılmalıdır.
Demokrasinin olmazsa olmazlarına bakarsak
bunlar: Serbest seçimlerin yapılabilmesi, seçimle gelenin seçimle gitmesi, hukukun üstünlüğü ve hakimiyeti, hukuk önünde her fert ve zümrenin eşitliği, din ve vicdan hürriyetinin sağlanması, fikir, söz ve yayın hürriyetinin sağlanması, serbest teşebbüs hürriyeti, mülkiyet hakkı, müzakere ve diyalogun kurumsallaşması ve benzeri maddelerdir. Bu maddelerin hiçbirisi ile İslam’ın temel ilkeleri çelişmez.
İslam’ın devlet modeli...
İslam’ın, sınırları, çerçevesi belli, ismi konulmuş bir yönetim şekli emretmediği herkesin malumudur. Ancak yönetimin nasıl olması gerektiğiyle ilgili genel ilkeler vardır. Bunlar külli maksatlar olarak bilinen beş emniyetin sağlanması (din, can, mal, nesil, akıl), adaletin ikamesi, istişare, hürriyet, hukukun üstünlüğü ve işletilmesi, eşitlik, fitnenin kalkması, barışın sağlanması, emanetin ehline verilmesi vb. ilkelerdir.
Allah, genel ilkeleri vazetmiş, sistemi ise Müslümanlara bırakmıştır. Müslümanlar bu ilkeler zemininde ama kendi yaşadıkları şartlarda yönetim sistemlerini inşa edip uygularlar ve bunu en iyiyi geliştirmek için çabalarlar. Dolayısıyla yönetim işi insana bırakılmış beşeri bir konudur. Yönetim, akla dayalı bir iştir. “Hakkı bulmak için sonu açık bir arayıştır.”
Yerel ve evrenselin buluşması
Mademki demokrasi akla dayalı bir sistem ve İslam’da yönetim şeklini akla bırakmış, o halde demokrasinin Batı’daki iyi bir modelini alıp Müslüman ülkelere uyarlayalım diyebilirsiniz. Ama bunu tutmadığını yazımın girişinde ifade ettim. Bir defa Batıda uygulanan tek bir modelden söz edemeyiz. Fransa demokrasisi, Almanya, İngiltere, İsviçre, ABD hepsi birbirinden ayrı özelliklere sahiptir. Yönetim biçimini inşa ederken yaşanılan coğrafyanın tarihselliği, toplumsal ve kültürel değerleri, dini, toplumun kendi düşünce ve geleneği, kendini var etme ve yenileme geleneğini göz ardı edemezsiniz. Bu her ülke için farklıdır ve değişkendir.
Sonuç olarak; Müslüman toplumların kendi yerelini evrenselle buluşturma şansı iyi değerlendirilmelidir. Akla dayalı ama vahyi olanla çelişmeyen, ona karşıt olmayan Müslümanların demokrasi yaklaşımı inşa edilmesine fırsat tanınmalıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara