Başbakanı kim neden yanılttı?
Emre Uslu yazdı...
14 Yıl Önce Güncellendi
2012-01-04 08:51:24
Uludere’de yaşanan fecaatin ardından Başbakan Taraf’ta çıkan “İstihbarat MİT’ten geldi” bilgisini yüksek perdeden yalanladı. MİT’ten son aşamada gelen bilgi yoktur dedi. Belli ki en güvendiği bürokratı Hakan Fidan’dan gelen bilgiye çok itimat ediyordu. Oysa Mehmet Baransu Başbakan’ı mahcup edecek yeni belgeler yayımladı. Başbakan’ın söylediğinin aksine MİT’in bombalamanın olduğu gün birimlere istihbarat verdiği ortaya çıktı. Şimdi soru şu: Başbakan’ı bile bile kim nasıl yanılttı ve kamuoyu önünde mahcup duruma düşürdü? Peki, Başbakan’ı en güvendiği bürokratı Hakan Fidan mı yanılttı? Bu sorunun cevabı net olarak HAYIR. Bu soruya doğru cevap vermek için Ankara’da neler oluyor, son dönemde yapılan başarılı operasyonlar Ankara’da kimleri rahatsız ediyor onlara bakmak gerekiyor.
1) Ankara’da PKK’yı etkileme gücüne sahip bir ekip var. Bunu Taraf’ın yayımladığı belgeler açıkça gösterdi. KCK’da yönetici konumuna gelecek kadar etkili olan bu ekip örgüte yönelik son operasyonlardan rahatsızlık duymaktadır. Bu ekibin üfürdüğü bilgilerle yazan bazı kişiler terörle mücadelede kararlı durup sonuç almaya başlayan siyasetçileri takoz ilan etmekten geri durmamıştır. Bu ekip bu noktada öylesine gözünü karatmıştır ki operasyonlar durdurmak için Başbakan’ı yanıltıcı bilgiler vermekten geri durmamaktadır.
Bu ekip o kurumun başındaki kişiden bağımsız hareket eden, karanlık Odalarda geliştirdiği senaryolarını Aydınlıkta gösterime sokup göz boyayacak kadar maharetli bir ekiptir. Öyle ki hükümete yakın yazarların bu ekibe millici muamele yapması bu maharetin bir gösterimidir. Bu ekibe yöneltilen eleştirileri sanki o kurumun başına yöneltiyormuş gibi sunmaktan geri durmuyorlar.
Bu gidişle eğer o kurumun başındaki kişi duruma el koyup ağırlığını koymazsa ikinci bir Ali Demir vakası yaşanacaktır. ÖSYM Başkanı Ali Demir’in, birtakım siyasi telkinlerle, altındaki ekibe dokunmaması ve o ulusalcı ekiple çalışmayı tercih etmesi bu ekibin ona ve hükümete büyük oyun oynaması sonucunu doğurmuştu. Sınav skandalı böyle yaşanmıştı. Uludere skandalı da bundan daha farklı değildir. Bu kurumdaki eski Ergenekoncu yapı, karanlık Odaların uzantıları terörle mücadele noktasında yola mayın döşemeye devam edecektir. Bilinmesinde fayda var.
2) Ankara’daki bu ekip ciddi ciddi PKK’nın silah bırakacağı tezini işliyor. Buna etkili birtakım kişileri de inandırmış olabilirler. Oysa PKK’nın silah bırakacağına ilişkin somut veri mevcut değildir. Dünden bugüne değişen bir şey bulunmamasına rağmen Ankara’daki siyaset oyunu gereği yetkililere ve tabii ki basına yanlış bilgiler üflenerek PKK’nın silahı bırakacağı ifade edilmektedir. Bundan murat başarılı operasyonların durdurulmasını sağlamaktır. Zira operasyonlar devam ettikçe PKK içine yerleştirdikleri adamları da riske giriyor. Bu nedenle de bir an önce operasyonları durdurmak istiyorlar.
3) Yusuf Gezgin’in dediği gibi, hükümet, güçlerinin zaaflarından, tevazularından ve halka dayanmaktan geldiğini unutup, güçlerinin esiri olmaya başlamıştır. 2014 senaryolarının başladığı noktada siyasetin ve bürokrasinin içine uzanmış; sinsice, ama planlı ve stratejik bir şekilde yol alan ekip Acem oyunu oynuyor. Bunların hedefi terörle mücadeleyi zaafa uğratmanın yanında, terörle mücadelede kararlı adımlar atan bir siyasetçiyi yıpratarak, kendi “büyüklerini” o koltuğa oturtmaktır. “Müstakbel başbakan adayı!” abilerine siyasette alan açmak, zemin oluşturmaktır. Bu noktada son dönemdeki istihbarat yanlışının bu konuyla ilgili olması da ihtimal dâhilindedir. Bu nedenle 2014 senaryoları bir an önce netleşmeli ve terörle mücadele üzerinden oynanan Acem oyununa bir an önce son verilmelidir.
Peki, ne yapmalı?
Öncelikle Ankara, Acem oyunlarından bir an önce kurtulmalıdır. Kurumlar kendi içlerine çekidüzen vermelidir. Siyaset de netleşmelidir. Kim hangi bakanlığı istiyorsa bunu dürüstçe Başbakan’a iletmeli, o da uygun görürse atamalıdır. 2014 senaryoları için mevzi kazma işlemleri bu ülkede çocukların canına mâl olmaktadır. Medya üzerinden, yakın durduğu yazarlara diğer bakanları hedef gösterip ayağını kaydırma operasyonları ülkeye zarar vermeye başlamıştır.
Kürt sorununa yönelik olarak da şu iki adım önemlidir:
A) Bölgede “kaçakçılık” miti yaratılmıştır. Kaçakçılık denen şey ulus-devletin doğal olmayan şekilde böldüğü insanların yüzyıllar boyunca yaptığı ticarettir. Bundan PKK nemalanıyor mu? Evet. Ama bunun sorumlusu PKK değil bizzat ulus-devletin uygulamaya koyduğu ulusal ekonomi modelidir. Şu sıralar Irak’ta durum karışık ama eğer bir yöntemi bulunabilirse Irak ile Gümrük Birliği anlaşması yapılmalı, gümrükler sıfırlanmalı ve Irak-Türkiye arasındaki kayıtdışı ekonomik aktiviteler kayıt altına alınmalıdır. Böylece PKK’ya verilen “vergi” de geçiş noktalarındaki “rüşvet” de önlenecektir. Bu PKK’nın gelirinin ciddi şekilde azalmasını sağlayacaktır.
Irak ile gümrüklerin sıfırlanması veya minimuma düşürülmesi bölgede liberal ekonomik aktivitelerin canlanmasını sağlayacaktır. Bu da terörün sosyolojik zemininin orta vadede dönüşmesini sağlayacaktır. Bölgede terörün varlık sebebi bölgenin devletleştirilmesidir. (Bu konuya ileride devam edeceğim.)
B) En önemlisi hükümet Kürt haklarını iade etme noktasında ayak sürümeyi bırakmalıdır. Açıklayacağı demokratik açılımı Ankara’da rol çalma girişimlerinin ötesine taşımalı ve bir takvim ile hangi zamanda nasıl bir adım atacağını açıklamalıdır. Örneğin Kürtçe eğitim ile ilgili düzenlemeyi anayasa sürecine bırakmadan, kısmi olarak da olsa, yapmalı ve uygulamanın başlayacağı dönemi de önümüzdeki eğitim-öğretim dönemi olarak belirlemelidir. Yine buna yönelik Kürt sorununun çözümü için dört başı mamur adımlar atmalı ve sorun hedefli demokratik açılım programı geliştirilmelidir. Siyasette rol çalmaya yönelik “demokratik açılım” oyunlarıyla bu insanları da ülkeyi de oyalamamalıdır.
Haber Ara