'Türkiye'nin barışma için daha uzun bir yolu var'
Almanlar Yahudilerden, ABD Amerikan yerlilerinden, Avustralyalılar Aborjinlerden, Britanya İrlandalılardan, Ukrayna Polonyalılardan özür diledi. Peki ya Türkler?
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-12-26 10:43:09
Bir an için 20. yüzyılın ilk holokostuyla ilgili -Ermeni holokostu- mevcut Fransız-Türk savaşını bir kenara bırakın ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin seçmene verdiği rüşvet (500 bin Fransız Ermenisi, onun doğruyu söylediğini duymak istiyor) ile (soykırımı inkârdan beslenen) Türk milliyetçiliğini düşünün ki, ikisi gerçekten berbat bir karışım oluşturuyor.
İşte size içinizi ferahlatacak bir hikâye.
Türkiye radyo, televizyon ve gazetelerine Ermeni holokostuyla ilgili 21 mülakat verdim. Sözlerim, tümüyle 1915’te Hıristiyan Ermenilerin Osmanlı Türkleri tarafından kasten toplu kıyıma uğratılmasıyla ilgili değildi. Suriye, Kürdistan ve (Washington’ın rüya takımının bir günde yarattığı bir başka mucize olan) Türkiye’nin Arap âlemine rol modeli olup olmamasını da epeyce konuştuk. Fakat en sözü edilmeyen konuyla ilgili de bazı ciddi tartışmalara girdik.
Birçok Türk için tarihsel olgu
Buna vesile olan, bütün bir bölümü ayrıntılı biçimde soykırıma ayrılan ‘Büyük Medeniyet Savaşı’ adlı kitabımın Türkçe basımının yakınlarda yayımlanmasıydı. Kitap, ‘Türk karşıtlığı yasası’ diye anılan meşhur 301. Madde’nin hışmına uğramadığı gibi, yayımcım olan İthaki Yayınları da herhangi bir tehdit almadı. Ermenilerle ilgili bölüm, 20. yüzyılın bu ilk holokostunun İstanbul’daki Türk yetkililer tarafından planlanıp uygulandığını ısrarla belirtiyor ve ‘İlk Soykırım’ başlığını taşıyor. Ve Türk gazetecilerle televizyon sunucularının çoğunluğu da yazdıklarımın doğruluğunu sorgulama gereği bile duymadı.
Niye böyle olduğunu biliyorum sanırım. Yüz binlerce Türk için Ermeni soykırımı, artık tarihsel bir olgu. Türk hükümeti, bu zulmü hâlâ resmen yalanlayıp bazı Ermenilerin Rus çarlığı yanlısı isyancılara yardım ettiği gerekçesiyle (doğru ama soykırım işlemek için mazeret değil) bunun bir ‘iç savaşın’ sonucu olduğunu iddia ediyor; sadece ‘iki taraftan’ tarihçilerin bunun bir soykırım olup olmadığına hükmedebileceğini söylüyor. Hep söylerim, tahayyül edin bakalım, Nazilerin Yahudileri gerçekten soykırıma uğratıp uğratmadığına karar verenler, ya tarihçiler olsaydı diye… Neyse şimdi meselemiz bu değil.
Binlerce Türk, kendi aile tarihlerini araştırıyor. Neden “Ermeni büyükannelerimiz ve büyük büyük annelerimiz var” diye soruyorlar. Soykırımda Türkiye’nin sorumluluğunu kamuoyunda tartıştığında bile hapse atılmana yol açabilen yasalarla korunan bu gizli tarih nedir? Ben de Türk televizyonları ve basınında ısrarla soruyorum, Türkiye gibi güçlü ve cesur bir ülke –Çanakkale zaferi, hâlâ dünyanın en büyük askeri başarılarından biridir ve askerleri Kore Savaşı’nda beyinlerinin yıkanmasına direnmiş olan BM’ye bağlı tek birliktir-, bugünkü nüfus doğmadan önce korkunç işler yapıldığını neden kabul edemiyor? Katillerden hiçbiri hayatta değil, fakat acıklı biçimde az sayıda Ermeni kurban hâlâ hayatta ve dava da açılamıyor. Türkiye, AB’ye katılmak istiyor ve dört yıl sonra dünya, Ermeni soykırımının 100. yılını anacak.
Tarihi gerçeklerin itirafı
Bu tarih, şimdi niye kabul edilmesin? Almanlar Yahudilerden 1000 kere özür diledi, ABD Amerikan yerlilerinden 19. yüzyıldaki etnik temizlik için özür diledi, Avustralyalılar Aborjinlerden, Britanyalılar İrlandalılardan, Ukraynalılar Polonyalılardan Alman işgali sırasında 1941 sonrasındaki toplu tecavüz, yağma ve katliamlar için özür diledi. Peki ya Türkler? Fakat dediğim gibi, artık pek çok Türk ne kadar utanç verici olsa da kendi tarihsel gerçekliklerinin itiraf edilmesi gerektiğine inanıyor.
Daha birkaç hafta önce Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, 1930’larda Türk ordusunun binlerce Kürt’ü katlettiğini kabul etti.
Zaman gazetesi, bunun Ermeni soykırımının da tanınmasının yolunu açıp açmadığını sorguladı ve bu esnada ‘sözde’ ifadesini kullanmadı. Soykırıma bir olgu muamelesi yaptı. Karşılaştığım tek gazeteci inkârı, mülakat öncesi yapılan bir sohbette, bir prodüktörün 1915’i ‘karşılıklı katliam’ diye nitelemesiydi. Sordum, “Bosna’daki gibi mi?’’ Sessizlik...
Askerle polisin seçkinleri arasında elbette hâlâ inkâr hüküm sürüyor. Ermeni-Türk yayın yönetmeni Hrant Dink’in 2007’de
Trabzonlu milliyetçi bir genç tarafından öldürülmesinin ardından yüz binlerce Türk, Hrant için yürüdü. Türk yasalarının katillerle başa çıkacağına inanıyorlardı. Fakat polisler, tutuklu katil zanlısıyla birlikte fotoğraf çektirdi. Ve cinayete karışan zanlılardan birinin babası olan Bahattin Hayal, oğlunun polis muhbirleriyle işbirliği yaptığını, Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nden Yahya Öztürk’ün cinayetten sonra oğluna “vatana hizmet ettin” dediğini söylüyor şimdi.
Hayal, bir istibarat yetkilisinin kendisine, “Size saygılarımı sunuyorum. Vatansever bir evlat yetiştirmişsiniz” mesajı gönderdiğini ileri sürüyor. Dava da artık bir skandala dönüştü. Dosyalar kayboldu. Hükümet birimleri davanın savcılarının yardım taleplerini karşılamıyor ve bunun hesabı sorulmuyor.
Türkiye artık değişiyor
Kürtlerle ilgili felaket ve Hrant Dink davasının yanı sıra ifade özgürlüğüne yönelik tehditler de cabası. Şunu eklemeliyim ki Kürtler, Ermeni soykırımındaki rollerini Türklerin yapmadığı biçimde itiraf etmişlerdir. Türkiye için Araplara ‘rol model’ olması gereken ülke demek çok zor. Fakat Türkiye’de de defalarca belirttiğim gibi Erdoğan, Arap uyanışını tanıyan ve hayranlıkla karşılayan ilk liderdi. Gazze ve Kahire’de Türk bayrağının bir kez daha dalgalanacağını asla hayal edemezdim. Türkiye, artık değişmiş bir ülkedir.
Başta dediğim gibi içinizi ferah tutun. İstanbul’daki imza günlerimden birinde, bir delikanlı kitabımı televizyonda dediklerimi duyup beğenen babası için imzalamamı istedi. İmzaladım. Bana ‘’Babam, İstanbul’da emniyet müdürüdür’’ dedi.
*The Independent
SON VİDEO HABER
Haber Ara