Filipin Müslümanları'nın özgürlük mücadelesi
16 Temmuz Gençlik Hareketi Kurucu Başkanı ve gazeteci Adem Özköse Hilal TV’de yayınlanmaya başlayacak bir programın çekimleri için bir süre önce Filipinler’deydi.Araştırmacı Ömer Faruk Tokat, Adem Özköse ile Filipin Müslümanlarını, Selâmet Hâşim’in kurduğu Moro İslamî Kurtuluş Cephesi (MILF)’i, diğer cihad bölgelerini ve 16 Temmuz Gençlik Hareketi’ni konuştu.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-12-08 12:21:37
Ömer Faruk Tokat: Kısa bir süre önce Filipinler’deydin. Hangi bölgeleri ziyaret ettin? Filipin’deki Müslüman kardeşlerimiz nasıllar?
Adem Özköse: Mindanao adasına 14 saatlik bir uçak yolculuğunun sonunda ulaştık. Mindanao adası çok güzel bir yer. Asya’da benim gördüğüm en güzel yerlerden birisi. Tabiî dokusu muhteşem… Adada yaklaşık 24 milyon insan yaşıyor. Geçmişte buranın tamamı Müslümanmış ama şu anda on milyon Müslüman var. Filipin devletinin öteden beri yürüttüğü Hristiyanlaştırma politikası bölgede etkili olmuş. Bu yüzden adanın geçmişteki demografik yapısı bozulmuş. Geçmişte tamamıyla Müslümanların yaşadığı bir ada iken şimdi Müslümanların sayısı Hristiyanlarınkinden daha az… Adaya girdiğiniz andan itibaren sıkıntılı bir bölgeye girdiğinizi hissediyorsunuz. Sık sık kontrol noktalarından geçiyorsunuz… Bölgenin olağanüstü hal uygulanan bir yer olduğunu hissetmemek mümkün değil.
Başta Cotabato (Kotabato) olmak üzere Müslüman nüfusun yoğun olduğu bölgeleri gezdik. Geçmişte İslam sultanlığının merkezi olmuş Kudarat’ı ve daha birçok yeri, kısa bir süre öncesine kadar Müslümanlara ait olan ancak devletin öteden beri uyguladığı nüfus kaydırma politikalarıyla işgal ve gasp edilen toprakları gördük. Orada Filipin devletinin desteklediği ILG adında bir milis örgüt var. Bu örgüt Müslümanlara ait olan birçok ev ve araziyi işgal etmiş. Buraları terk etmek zorunda kalan halk Moro İslamî Kurtuluş Cephesi (MILF)’nin kamplarına sığınmış. Bu bölge geçmişten beri Hristiyanlaştırılmaya çalışılmış; İspanyollar ve Amerikalılara karşı Müslümanlar muazzam bir direniş göstererek adanın Hristiyanlaştırılmasına müsaade etmemişler. Ancak 1970’de Filipinler devletinin bölge üzerinde uyguladığı baskı ve işkenceler neticesinde adanın demografik yapısında Hristiyanlık lehine bir gelişme olmuş.
Mesela devletin desteklediği ILG örgütü otuz tane Müslümanı bir camiye toplayıp teker teker kafalarını kesmiş. Bu tarz trajik hadiseler çok yaşanmış. ILG, devletin kirli işlerini yaptırdığı bir milis örgüt.
Adadaki Müslümanlar beni çok etkiledi. Mesela bir nehire gittik… Nehir dediysem de aslında daha doğru ifadeyle bir “nehir-şehir”. Yani Müslümanlar nehri bir yerleşim ve yaşam alanı haline getirmişler… Nehrin üzerine evler yapmışlar. Topraklarından sürülmüşler ama onlardaki adayı terk etmeme ısrarı onları böyle bir şeye sevk etmiş. Yani “suyun üzerinde yaşama pahasına da olsa adayı size terk etmeyeceğiz” tavrı… Suyun üzerine kurulan bu evlerde hiçbir teknoloji yok… Elektrik yok… Bütün hayatlarını su merkezinde şekillendirmişler; balık tutuyorlar… Çocuklar artık balık gibi olmuşlar… Oyunlarını suyun içinde oynuyorlar. Yine suyun üzerinde medreseler kurmuşlar… Cami yapmışlar.
Adada ayrıca Moro İslamî Kurtuluş Cephesi’nin kurduğu kamplar var… Müslümanlar işgal edilen topraklarını terk etmek zorunda kalınca mücahitlere sığınmışlar. Bunun üzerine mücahitler yüz bin, elli bin, on bin, beş bin kişinin yaşayabileceği alanlar oluşturmuşlar… MILF (Moro İslamî Kurtuluş Cephesi), oluşturduğu bu yaşam alanlarında halka toprak dağıtmış. Mücahidler halkın kullanımı için mandalar satın almış. Halk çift sürmek vb. işleri için bu mandaları nöbetleşe kullanıyorlar. Bu yerleşim alanlarının güvenliğini mücahitler sağlıyor.
Biz oraya gittiğimiz günlerde MILF mücahitleriyle devlet güçleri arasında şiddetli çatışmalar olmuş ve otuz tane Filipin askeri öldürülmüş mücahitler de şehit vermişler. Bu yüzden bölgede bir gerginlik vardı. Normalde ateşkes süreci devam ediyor. Ama buna rağmen özellikle Beslan ve Jolo bölgelerinde zaman zaman çatışmalar oluyormuş. Ömer b. Hattab kampına giderken yolda çok sayıda tank gördük. Bunun sebebini sorunca, “Bu aralar bölge gergin. Her an saldırı olabilir” dediler.
Filipin Müslümanları 1970’li yıllarda Türkiye’deki İslamî dergilerin gündemindeydi. Türkiye Müslümanları o zaman bu meseleye daha ilgiliydi. Aslında aynı mücadele halen devam ediyor. O zaman Filipin cephesini daha milliyetçi gruplar temsil ediyordu üstelik. Şimdiyse ümmetçi bir örgüt olan MILF temsil ediyor Filipin davasını… Cihad daha etkin bir şekilde devam ediyor. Buna rağmen bu mesele Türkiye Müslümanlarının gündeminde değil. Doğrusu bu da biz Türkiyeli Müslümanların sorgulaması gereken bir durum.
Ömer Faruk Tokat: Mindanao halkında savaş koşulları sebebiyle bir tedirginlik var mı yoksa hayat doğal seyrinde devam mı ediyor?
Adem Özköse: Bir kere adada bir çok kontrol noktası bulunuyor. Buralarda uzun kuyruklar oluşuyor. Özellikle Müslümanları arıyorlar.
Halkla uzun uzun konuşma imkanı bulduk. Mesela kadınlar diyorlar ki: “Mücahitler olmasa biz kendimizi güvende hissetmeyiz, geceleri uyuyamayız”… Bununla birlikte şunu da ifade etmeliyiz. ILG geçmişte çok pervasız bir şekilde Müslümanların topraklarını işgal edebiliyorken MILF kurulup güç kazandıktan sonra ILG geri adım atmak zorunda kalmış. Çünkü on milyon Müslümanın en az yedi milyonu MILF’i destekliyor. Bu çok ciddi bir güç. MILF ciddi bir örgüt… 22 tane kampı var… Adeta düzenli bir ordu gibi…
Ömer Faruk Tokat: Sen orada MILF’in kamplarını ziyaret ettin. Bildiğim kadarıyla bu kamplarda yalnızca savaş eğitimi verilmiyor. Savaş eğitiminin yanı sıra insanları ruhen ve zihnen eğitmeyi de hedefleyen bir eğitim veriliyor. Kamplardaki gençlere, çocuklara, kadınlara ve köylülere İslamî eğitim ve meslek eğitimi veriliyor. Hangi kampları ziyaret ettin. Neler gördün oralarda?
Kampları bize anlatır mısın?
Adem Özköse: MILF’e ait 22 kamp var. Filipin devleti bunlardan 12’sini tanımak zorunda kalmış. Tanınan bu kamplar bir tür otonom bölgeler. Devlet buralara giremiyor. Devletle yapılan anlaşma gereği herhangi bir devlet görevlisinin bu kamplara girebilmesi için MILF otoritesinden izin alması gerekiyor.
Bu kampların en ünlüsü Ebubekir Sıddık Kampı… MILF’in komuta kademesi ve merkezi burada. Hareketin şu anki lideri Hacı Murad İbrahim misafirlerini burada ağırlıyor. Ayrıca Ömer b. Hattab Kampı, Halid b. Velid Kampı, Üsame b. Zeyd Kampı, Salahaddin Eyyubi Kampı Filistin Kampı ve diğerleri… Böyle farklı isimlerde 22 askeri kamp var. Ebubekir Sıddık Kampı, şehre daha yakın. Diğer kamplar ise dağlarda ve ormanlık alanlarda kurulmuş.
Bu kamplara gelirken birçok kontrol noktasından geçiyorsunuz. Belli bir yere gelince sizi mücahitler karşılıyor. Biz bir arabayla gitmiştik. Mücahitler bizi o arabadan indirip başka bir arabaya bindirdiler. Kampın girişinde MILF’in tabelası var. Kamplardaki mücahitlerin tamamı MILF’in askeri üniformasını giyiyorlar. MILF çok sistemli ve düzenli bir orduya sahip. Ormanlık bir alana kurulu olan kampın girişinde bizi genç mücahitler karşıladı. Kampta topraklarından sürülmüş halkın ekip dikmesi için tarlalar oluşturulmuş… Pirinç, mısır vb. ziraat yapılıyor. Kamp boyunca ilerlerken sürekli devriye gezen mücahitlerle karşılaşıyorsunuz. Bu mücahitler MILF’e sığınan halkın güvenliğini sağlıyor. Önceleri buralar sadece askeri eğitim için kullanılan ve yalnızca gerillaların yaşamlarını sürdürdüğü kamplarmış. Fakat daha sonra halktan insanlar MILF’e sığınınca kamplar büyümüş.
Kamplarda okul, bakkal, manav, berber… her şey var. Kampta bir evi ziyaret ettik. Adam eşiyle birlikte terzilik yaparak geçimini sağlıyor. Mücahitlerin askeri kıyafetlerini dikiyorlar. Kamplardaki o yaşam koşullarında kendine özgü bir kültür oluşmuş. Çok düzenli ve disiplinli bir hayat bütün açıklığıyla kendini belli ediyor. İslam dünyasında ziyaret ettiğim direniş bölgelerinin hemen hepsinden daha düzenli ve disiplinli bir hayat yaşanıyor bu kamplarda.
MILF milis bir örgüt olarak görülüyor ancak o kampları gördüğünüzde MILF adeta bir devletin düzenli ordusu gibi geliyor size. Gidiyorsunuz, sizi askeri bir törenle karşılıyorlar. Ancak dediğim gibi bu kamplarda sadece mücahitler/gerillalar yaşamıyor; burada çocuk, kadın, yaşlı hemen her halk kesiminden insan yaşıyor. Bununla birlikte tabii ki mücahitlerin askeri teçhizatını sağlayan bölümler de var. Kamplarda askeri eğitim alanları ve silah atölyeleri bulunuyor. Mesela Ömer b. Hattab Kampı’nda bana, “biz burada uçak düşüren silah bile üretebiliyoruz” dediler. Ayrıca kamplarda kadın savaşçılar da var. Yeşil üniformalı, silahlı ve peçeli kadınlar.
Kadın savaşçılara “Ümmü’l-Mümine” adında bir kadın komutanlık yapıyor. Ona bir soru sordum: “Burada yıllardır savaşıyorsunuz. Gerçekten Mindanao adasının bir gün bağımsızlığına kavuşacağına inanıyor musunuz?” dedim. Ümit ve iyimserlik dolu bir kadın komutan… “Mindanao’dan öte biz bir gün bütün İslam dünyasının bağımsız olacağına inanıyoruz” dedi.
Müthiş bir ümit ve ısrar… Suyun üzerindeki evlerde yaşayan insanlarda da gördüm bu halet-i ruhiyeyi… “Suyun üzerinde ya da kamplarda yaşama pahasına da olsa Mindanao’yu terk etmeyeceğiz” diyor insanlar. Böylesine kararlı bir halk gördüm orada.
Halkta bu kararlı tavrın oluşmasında İslam’ın çok önemli bir rolü var. Ayrıca Mindanao adasındaki kültürün yaşamasında da Müslümanlığın ciddi rolü olmuş. İslami okullar ve medreseler sayesinde oradaki yerel ve dinî kültür muhafaza edilebilmiş. Halk adadaki varlıklarının devam etmesi için çocuklarına İslam’ı öğretmenin hayatî bir mesele olduğuna inanıyor.
İslam’ın aynı zamanda Moro kültürünü de taşıyan temel bir unsur olduğuna inanılıyor. Bu yüzden eğitime çok önem veriyorlar.
Şu da dikkatimi çekti. MILF komuta kademesini oluşturan liderlerin hepsi yurt dışında, muhtelif İslam ülkelerindeki üniversitelerden mezun olmuşlar. MILF’in projelerinden de bahsetmek gerekirse mesela “Fakirliğe karşı İslam adaleti” adında bir projeleri var. MILF bu proje kapsamında halka tarım arazileri veriyor. Okullar açıyor. Adadaki 150 okulun MILF’le bağlantılı olduğu söyleniyor. Ben bu okullardan birini ziyaret ettim. Güvenlik gerekçesiyle bu okullara “MILF’in okulları” denmiyor ama bu okullara MILF hâkim... Çocuklara MILF’in belirlediği bir eğitim ve kültür müfredatı sunuluyor.
MILF gerçekten çok ciddi anlamda örgütlü bir yapı. Halkı çok iyi örgütlemişler. Köylüsünden tutun öğretim üyelerine kadar halkın her kesimini örgütlemişler. MILF’in halkla bütünleşmiş bir hareket olması hasebiyle çok önemli olduğunu düşünüyorum. İslam dünyasında özellikle silahlı mücadele veren hareketler halkla çok bütünleşemiyor ama MILF bunu sağlamış… Neredeyse bütün ada halkı MILF’i destekliyor. Dağlarda yaşayan Müslüman gerillalar var; fakat çatışmalar şiddetlendiğinde MILF sıradan halkı da silahlandırabiliyor. Böyle bir yapı kurmuşlar. Orada bir öğretmenle sohbet ettik… Kendisi sıradan bir öğretmen fakat “MILF gerekli gördüğünde hemen silahlanıp savaşa hazır hale gelebiliriz” diyor.
Ömer Faruk Tokat: MILF kamplarında yaşamanın belirli kuralları var mı? Mesela “kampta yaşayan herkes İslam ahlakına uymak zorundadır” benzeri bir kural var mı?
Adem Özköse: Kamplara daha girdiğiniz ilk anlardan itibaren farklı bir havayı teneffüs ediyorsunuz. Orada cihadın gölgesinde bereketli bir hayat tarzı oluşmuş… Manevî bir hava hâkim. Gençlerin ince yüzlerinde yeni çıkan sakallarından, yüzlerine yansıyan ifadelerden, utangaç tebessümlerinden, poz alırken gözlerine yansıyan çekingenlikten o gençlerin manevî bir eğitimden geçtiğini, cihad ahlakıyla donandığını hissedebiliyorsunuz.
MILF’in şu anki lideri Hacı Murad İbrahim, Türkiye’ye gelmiş… Ahmet Davutoğlu ile görüşmüş. “Ahmet Davutoğlu’yla oturduk ve konuştuk… Moro meselesini bu kadar iyi bilmesi doğrusu beni çok şaşırttı.” dedi.
Hacı Murad İbrahim çok etkileyici bir şahsiyet… “Yirmi yaşımdan beri bu dağlarda yaşadım ve yine bu dağlarda ölmek istiyorum” diyor.
Ömer Faruk Tokat: Söz buraya gelmişken MILF-Türkiye ilişkilerini de konuşabiliriz. Bildiğim kadarıyla Türkiye, MILF ile Filipin hükümeti arasındaki barış görüşmelerinde arabuluculuk yapıyor.
Adem Özköse: MILF bu süreçte en etkin ülkenin Türkiye olmasını istiyor. Bunun sebebini sordum. Hacı Murad İbrahim, “Şu an İslam dünyasında Müslümanların sorunlarını çözebilecek en güçlü iradenin Türkiye olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, uluslararası düzeyde saygınlığı olan bir ülke olması hasebiyle bizim meselemizin çözümünde de ciddi rol oynayabilir. Ayrıca Türkiye liderlerine güveniyoruz” dedi.
Türkiye’nin tarihi, bir zamanlar hilafetin merkezliğini yapmış olması Filipinli Müslümanların Türkiye’ye bu denli güvenmelerinin ayrı bir sebebi. Filipin’e giden Türkiyeli Müslümanlara bile ayrı bir ihtimam gösteriyorlar. Çünkü onlara göre Türkiye’den gelen bir Müslüman, halifenin topraklarından gelen ve halifenin torunudur… Böylesine bir ihtimamı ve itinayı hemen hissediyorsunuz. İslam dünyası halkları Türkiye’yi hala lider ülke ve dağılmış tespihin imamesi mesabesinde görüyorlar.
Ömer Faruk Tokat: O zaman Filipinli Müslümanların milliyetçi bir perspektiften öte ümmetçi bir bakışa sahip olduğunu söylemek mümkün.
Adem Özköse: Kesinlikle… Bölgeye ilk gittiğimizde MILF liderlerinden biri bize, “kampları gezin ve oralarda gözlem yapın… Tanık olduğunuz hatalarımızı ve eksikliklerimizi bize mutlaka bildirin” dedi. Ben şimdiye kadar gittiğim yerlerde hiç böyle bir şeyle karşılaşmadım. MILF ayrıca kendi içsel eleştiri mekanizmasını da kurmuş bir hareket… Eleştiriye çok değer veriyorlar. MILF, ufku geniş bir önderliğe sahip. Dünyayı bilen ve öz güvenleri olabildiğince fazla olan bir önderlik bu. Amerikalı ve Avrupalı diplomatlar geliyormuş kamplara… Hacı Murad İbrahim “Biz herkesle görüşürüz ama temel ilkelerimizden asla taviz vermeyiz” diyor.
MILF’i ayrıcalıklı kılan bir diğer hususta şu: MILF’in muazzam bir ulema heyeti var. 3 bin tane ilim adamından oluşan bir heyet. MILF önderliği, âlimler heyetine rağmen asla bir şey yapmıyor. Hatta şöyle bir şey anlattılar: “Filipin hükümetinin kadın bakanlarından biriyle bir görüşme yapılacak… Hacı Murad İbrahim de bu görüşmeye katılacak. Ulema heyetine danışılıyor ve şöyle bir soru soruluyor: “Benim kadın bir bakanla oturup görüşmemin dinen bir sakıncası olabilir mi?” Yani ulemanın hareket üzerinde yönlendirici bir rolü var. Ulema ve istişare mekanizmasının çok belirleyici olması hem MILF hareketinin çalışmalarına bir bereket getirmiş hem de yanlışları olabildiğince azaltmış.
MILF, MNLF’den sonra kurulmuş. 1976’da MNLF’den ayrılan Selâmet Hâşim ve arkadaşları MILF’i kurdu. Ama gelinen noktada, daha köklü ve daha eski bir hareket olmasına rağmen MNLF bitmiş; fakat MILF çok kısa bir sürede kitleselleşmiş. Bu kadar kısa bir dönemde bu denli kitleselleşmek ve kurumsallaşmak kolay bir iş değil. Bütün kurumların uyum içinde işlediği, ulema heyeti tarafından sürekli denetlenen, siyasî anlamda ufku geniş ve olabildiğince özgüvene sahip bir önderliğe sahip bir hareketin oluşması doğrusu İslam dünyası için büyük bir kazanım. MILF önderliği o özgüvenleri sebebiyle çok sarih ve açık konuşuyorlar. Mesela kendilerine sivil hedeflere karşı bir eylemlerinin olup olmadığını sordum. Çok açık ve net bir şekilde reddettiler. Ebu Seyyâf grubunu da bu yüzden, yani sivil hedefleri vurduğu için tenkit ediyorlar.
Hacı Murad İbrahim’in hayatı savaşla geçmiş. Yirmi yaşından beri savaşan bir adam. Ama oturup konuştuğunuzda karşınızda bilge bir devlet adamı şahsiyeti buluyorsunuz. Ben kendimi Aliya İzzet Begoviç gibi bir liderle konuşuyor gibi hissettim. Karizmatik görüntüsüne muhteşem bir Müslüman tevazusu eşlik ediyor…
Kampta mücahitlere sordum: “Selâmet Haşim ile Hacı Murad İbrahim arasında sizce fark nedir?” dedim. “Selamet Hâşim sert ve celadetli bir liderdi… Hacı Murad İbrahim ise olabildiğince yumuşak ve zarif bir insan” dediler.
Ömer Faruk Tokat: Benim şahsen ilgiyle takip ettiğim bir gazetecisin. Mesleğin icabı savaş muhabirliği de yapıyorsun. Bu yüzden birçok savaş bölgesinde bulundun. Müslümanların da taraf olduğu cephelerde gazetecilik yaptın. Afganistan, Pakistan, Filistin, Patani, Somali, Lübnan ve Irak’ta bulundun. Şüphesiz buralarda çok güzel Müslümanlarla tanıştın. Tüm bu bölgelerdeki cihad hareketleriyle Filipin’de Selamât Hâşim’in kurduğu MILF hareketini karşılaştıracak olursan neler söylemek istersin?
Adem Özköse: Direniş bölgelerinde genelde önce işgal oluyor ve bu işgale karşı tepki olarak bir yapılanma doğuyor. Bu yapılanmanın hedefi ise işgalci düşmanla savaşmak. Fakat bu yapılanmaların işgal sonrasına dair ciddi stratejileri yok. İşgal sonrasında bir sistem, kültür ve hayat tarzı oluşturmak için ciddi programları olmuyor. Ama Mindanao’da ben şunu hissettim. Mesela Filipin hükümeti oradan çıksa MILF hemen ertesi gün muazzam bir devlet yapısı oluşturabilir. Çünkü bunun denemelerini ve uygulamalarını kamplarda yapıyorlar. MILF’in bir bakanlar kurulu var mesela. Bir devlet sistemini şimdiden uyguluyorlar.
Bir diğer husus, diğer cihad bölgelerinde zulme karşı tepki duyan farklı ülkelerden insanlar da bir bölgedeki cihada katılıyor. Bunun şüphesiz olumlu tarafları da var. Ancak o bölgedeki yabancı mücahidlerle yerel halk arasında zaman zaman bir doku uyuşmazlığı olabiliyor. Bu yüzden o hareket kitleselleşemiyor ve halkı kazanamıyor… Daha idealist bir sınıfa hitap ediyor. Ama MILF böyle değil… Çok iyi şekilde kitleselleşmiş bir hareket… Adada on milyon Müslüman yaşıyorsa bunların yüzde sekseninin MILF’i desteklediği söyleniyor… Mindanao sokaklarında dolaşırken de bunu hissettim. Kiminle görüştüysem MILF’ten sitayişle bahsetti.
Ömer Faruk Tokat: Sen kampları anlatırken benim aklıma şöyle bir şey geldi. Bu kamplar MILF’in elinde değil de mesela Neo-Selefî bir grubun elinde olsaydı, muhtemelen “şeriat uyguluyoruz” diyerek önceliklerini şaşırmış bir fıkıh anlayışıyla hareket edecekler ve insanları kendilerinden uzaklaştıran bir kamp yönetimi sergileyeceklerdi. Mesela benzer durumlar Irak’ta ve Afganistan’da yaşandı. Yani önceliklerini tesbit edememiş bir fıkıh anlayışıyla halkla aralarına anlamsız engeller koyuyorlar. Söz gelimi, sigara içen ya da müzik dinleyen, yahut başı açık insanlara karşı dışlayıcı bir tavır geliştiriyorlar. Yine nassları zahirci bir okumaya tabi tutmaktan ve önceliklerini tesbit edememiş olmaktan mütevellit Neo-Haricî tavırlara yönelebiliyorlar. Bu da o bölgedeki cihadın halka inip kitleselleşmesinin önünü kesiyor.
Adem Özköse: MILF kesinlikle böyle bir hareket değil. Mesela MILF kamplarında başörtüsüne çok da dikkat etmeyen kadınlar gördüm. Onlara karşı herhangi bir baskı uygulanmıyor. Kampların birinde yaklaşık on beş kişilik pür-tesettürlü bir hanım grubu gördüm. “Bunlar kim? diye sorunca “Bunlar davetçi kadınlar” dediler. Ev ziyaretleri yapıyorlar… İnsanlarla teker teker konuşup tebliğde bulunuyorlar. Yani metazori yöntemler yerine tebliğ, ikna ve tedricilik yöntemleri tercih ediliyor. Söylediğim gibi bu kamplarda başlarını doğru düzgün örtmeyen hanımlar da yaşayabiliyor. Yani kamplarda asla baskıcı bir ortam yok. MILF’in gençlik kollarının merkezine gittik. Bir grup gençle tanıştırdılar bizi. “Bunlar davetçiler… Bütün kampları dolaşıp davet çalışmaları yaparlar” dediler. MILF bir halk hareketi olmayı başarmış. Çünkü MILF’in İslamî anlayışı çok sağlam… Bir itidal hareketi… Yerel halkın mezhebi ya da tarikatlarıyla bir sorunları yok. Hacı Murad İbrahim bunun altını çiziyor: “Selâmet Haşim bu hareketi mutedil bir zemin üzerine kurmuştur” diyor. Mutedil bir zemin üzerinde işleyen bir cihadın bereketine tanık oluyorsunuz orada.
Ömer Faruk Tokat: Bu kamplarda aynı zamanda ciddi bir silahlı eğitim de var mı?
Adem Özköse: Mücahitler çok iyi eğitim alıyorlar… Ağır silahları da var.
Ömer Faruk Tokat: MILF hep devlet ve ILG hedeflerine karşı savaşıyor… Asla sivil hedefleri vurmuyor… İslam’ın savaş ahlakını o kadar iyi uyguluyorlar ki Filipin medyasının MILF’in sivil hedefleri vurduğu meyanındaki kara propagandası tutmuyor.
Adem Özköse: Kesinlikle öyle… Hatta MILF liderlerinin anlattığına göre hareket sivil hedefleri vurmadığı için Hıristiyan insan hakları örgütlerinin bile desteğini alıyormuş. “Ne zaman bir sivil öldürülse biz MILF olarak hemen bunu kınıyoruz. Biz zaten sivil hedeflerin vurulmasın asla tasvip etmiyoruz… Bu, İslam savaş ahlakına uygun değil” diyorlar. Çünkü MILF belli bir savaş fıkhına göre hareket ediyor. Yani savaş hukukunu üç beş ayet ve hadisle sınırlamak yerine bunun fıkhını oluşturmuşlar.
Ömer Faruk Tokat: Diğer cihad bölgelerinde inisiyatif genelde Neo-Selefi mücahitlerde… Anlattığın tarzda bir savaş fıkhının oluşmaması biraz Neo-Selefî tarzın doğasından kaynaklanan bir durum galiba. Çünkü Neo-Selefî yönelimin, Kur’an-Sünnet vurgulu olduğu için fıkhı ihmal ettiğini söylemek mümkün.
Bu arada bu hususla ilgili olduğunu düşündüğüm bir soru sormak istiyorum. Ben üniversitede okurken Filipinli arkadaşlarım Şeyh Selamet Haşim’in Arap mücahidleri cepheye kabul etmediğini söylemişti… Ben bunu yazdım. Ancak senin bu bilgiyi teyid ettirme imkânın oldu mu?
Adem Özköse: MILF ilk kurulduğunda başlangıçta bütün ülkelerden gelen mücahitlere kapıları açmışlar… Diyorlar ki: “Arap kardeşlerin savaş stratejisiyle bizimki çok farklıydı. Mesela Araplar hemen şehit olmak istiyor. Kendilerini öne atıyorlar. Bizim için ise mücahidin hayatta kalması çok önemli. Ayrıca Arap kardeşlerle yerel halk arasında bir doku uyuşmazlığı oldu. Halkın İslam anlayışıyla ve yerel kültürüyle çatıştılar… Tekfir ve şirk ithamı gibi meseleler MILF saflarında bir takım çatlakların oluşmasına neden oldu. Bunun üzerine Selâmet Hâşim hemen müdahil olarak Filipin cephesini yabancı Mücahitlere kapatma kararı aldı.”
Ömer Faruk Tokat: Nitekim sonraki gelişmeler Selâmet Haşim’i haklı çıkardı. İçinde Arap ve başka milletlerden mücahitlerin de bulunduğu Ebu Seyyaf grubu adam kaçırma, kaçırdıkları adamların kafasını kesme ve benzeri şaibeli eylemlerin altına imza attılar.
Adem Özköse: Bu da Ebu Seyyaf gibi grupların halkla bütünleşmesine mani oluyor. Hâlbuki MILF öyle değil… Bölgeye girdiğinizde bunu hissediyorsunuz. MILF köklü, kurumsal ve kitlesel yapısıyla kendini belli ediyor. Kitleselleştiği için de devlet
MILF realitesini tanımak zorunda kalıyor.
Ömer Faruk Tokat: İslam dünyasındaki Neo-Selefilik yeknesak bir yapı değil… Çok farklı Neo-Selefî akımlar var. Çok mutedil Neo-Selefîler de var… Ama bunun yanında nassları zahirci ve literal bir okumaya tâbi tutan tekfirci ve hâricî temayüllü neo-selefi hareketler de var.
Adem Özköse: Mesela Çeçenistan’da Hattab vardı. Hattap da anlayış olarak Selefî’ydi… Fakat mutedil bir insandı. Bu yüzden Çeçen cihadına ve cihadın dünyaya duyurulmasında çok ciddi katkıları oldu. Fakat direniş tekfirci grupların inisiyatifine girdiği zaman direniş hareketleri zayıflamaya başlıyor. Iraklı bir mücahitle röportaj yapmıştım. Bana demişti ki: “Başlangıçta Felluce halkı selefi gençlerin öncülüğündeki cihad hareketine destek oldu ve Felluce mücahitlerin eline geçti. Ancak özellikle genç mücahitler, halkın dinî yaşantısına müdahale etmeye başladılar. Felluce’de Kadirî tarikatı çok etkin… Tarikatın bidat olduğunu söylemeye başladılar. Bazı camilerde, namazdan sonra salavat getirmenin bidat olduğunu söyleyen Neo-Selefilerle cemaat arasında kavgalar yaşandı. Bu tür davranışlar sebebiyle halk El Kaide’den korkmaya başladı.
Felluce’nin çözülmesi aslında böyle başladı.” Bence el-Kaide bu hatasını yeni yeni anlamaya başladı. Bu yüzden el-Kaide lideri Eymen el-Zevahirî son dönemde “sivilleri öldürmeyin, halka karşı daha merhametli olun ” benzeri açıklamalar yaptı. Ben cihadın geçmişte olduğu gibi bu gün de İslam toplumlarının, gasp edilmiş haklarını geri almak için gerekli olan en büyük silahlardan biri olduğuna inanıyorum. Fakat bu gün cihadın vizyonunu ve etki alanını daraltan, kitleselleşmesinin önüne geçen davranışlar sergileniyor. Sivillere yönelik saldırılar ve fıkıhsızlık ne yazık ki cihadın önünü tıkıyor.
Geçmişte cihad hareketlerini büyük kitleler sahiplenirken bu gün cihadı ve mücahidleri destekleyenlerin sayısı geçmişe göre daha da azaldı. Burada tabii ki uluslararası medyanın ve güç odaklarının manipülasyonlarını göz ardı ediyor değiliz… Ancak tekfircilik, şirk ve bidat ithamcılığı gibi sorunların cihad hareketlerine ciddi zararlar verdiğini söyleyebiliriz. Bir cihad hareketi başarıya ulaşacaksa halkla çatışmamalıdır. Gördüğüm bunca cihad cephesinden, edindiğim tecrübelerden ve görüştüğüm cihad öncülerinden aldığım bilgilerden hareketle şuna kanî oldum: Cihad hareketlerinin başarıya ulaşmak için, tıpkı Mindanao adasında olduğu gibi mutedil bir anlayışa dönmeleri gerekiyor.
Ömer Faruk Tokat: Yani çok sarih bir şekilde Şeriatın temel ahkâmı ve akidesiyle çakışmadıkça halkın yerel din anlayışına müdahale etmemek, mezhebine ve tarikatına karışmamak gerekiyor.
Adem Özköse: Evet. Siz bir bölgeye girdiğinizde elinize balyozu alıp türbeleri yıkarak işe başlarsanız oranın halkıyla aranızı açmış olursunuz… Savaş ancak akidesi ve anlayışı sahih kimselerin inisiyatifinde olduğunda cihada dönüşür Müslümanlara fayda getirir.
Ömer Faruk Tokat: Tekrar Filipin cephesine dönecek olursak Nur Misuari’nin dolayısıyla MNLF’nin devletle anlaşması MILF’in elini zayıflatmış mı?
Adem Özköse: Aksine MILF’in elini güçlendirmiş. MNLF’nin devletle yaptığı ittifakın Moro Müslümanlarına getireceği zararları fark eden insanlar MILF saflarına geçmiş.
Ömer Faruk Tokat: MILF komuta kademesiyle de görüştün. Bize biraz da onlardan bahseder misin?
Adem Özköse: Bir kere moral güçleri çok yüksek… Hayat dolu insanlar. Önder kadro halkla çok iyi bütünleşmiş. MILF liderlerinden bazılarının evlerini gördüm… Sıradan halktan olan insanların yaşadığı bambudan yapılmış evlerde yaşıyorlar. Bir de çok iyi yetişmiş insanlar. Hepsi yurt dışında okumuş, Arapça ve İngilizce biliyorlar… Dünyayı takip ediyorlar ve anlıyorlar. Hacı Murad İbrahim’in yanında dünyadaki gelişmeleri takip eden ve buna göre strateji belirleyen bir kadro var. Bu da hareketin önünü açmış. Burada şuna da işaret etmek gerekiyor: Selamet Hâşim’in, zamanında dağlarda kurduğu medreselerde binlerce genci İslamî eğitime tâbi tutması, onlara tarihlerini ve İslam’ı öğretmesi adada bir İslamî uyanışın başlamasına neden olmuş. Dolayısıyla MILF bu gün Selâmet Haşim hocanın eğitim çalışmalarının hasadını topluyor.
Ömer Faruk Tokat: Son olarak senin öncülüğünü yaptığın 16 Temmuz Gençlik Hareketi’ni de konuşalım istersen. Ben şahsen 16 Temmuz Gençlik Hareketi’ni önemsiyorum, çünkü –takip edebildiğim kadarıyla- doğru bir zeminde hareket ettiğini, zeminini doğru belirlediğini düşünüyorum. Zira ayaklarımızı sabitleyeceğimiz zemin çok hayatîdir. O zemin de bence kısır ve dışlayıcı olmayan mutedil bir anlayış olmalıdır. Görebildiğim kadarıyla 16 Temmuz Gençlik Hareketi’nin kendisine böyle bir zemin tesbit
etmiş olması, bir gençlik hareketi olarak umut verici.
Adem Özköse: 16 Temmuz Gençlik Hareketi olarak, Ümmet arasında tartışmalı konulardan ziyade Ümmetin ittifak ettiği konular zemininde hareket etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Yaptığımız açıklamalarda Ümmet perspektifine vurgu yapıyoruz. Ayrıca içinde yaşadığımız bu coğrafyayı da tarihi nedeniyle önemsiyoruz. Yaşadığımız bütün sorunların sebebinin İslam’dan uzaklaşmak olduğunun altını çiziyoruz. Dolayısıyla yegâne çözümün öze dönüşte olduğunu düşünüyoruz. Dünya Müslümanları olarak yeniden Ümmet olmayı becerebilirsek ve Ümmet şuurunu yakalayabilirsek bütün sorunların üstesinden gelebiliriz. Mesele bu gün Kürt sorunu diye bir şey varsa bu Ümmet anlayışını kaybettiğimizdendir. Ümmet şuurunu kaybedip ulus devletlere ve farklı etnik gruplara bölününce İslam coğrafyası kan ağlamaya başladı. Bu muvacehede İslam dünyasının gençleriyle bütünleşmeyi hedefliyoruz.
Arap Baharı da İslam dünyası için büyük bir fırsattır. Arap devrimleri Müslüman halkların zincirlerinden kurtulması ve tekrar Ümmet olabilmesi için önemli bir fırsattır. Zira aktörler değişiyor artık… Halklar gerçek aktör oluyor. Bu değişimin dinamosunu da gençlik oluşturuyor. Devrimci arkadaşlarımızla, devrimin öncü kadrolarıyla hayallerimiz aynı. Çünkü onlar da İslam dünyasındaki sınırların kaldırılmasını istiyorlar. 16 Temmuz Gençlik Hareketi her şeyden önce sınırlara karşı olan bir harekettir. Arkadaşlarımız genelde Misak-ı Milli sınırlarına inanmayan gençlerden oluşuyor.
Topraklarımızı işgal eden emperyalistler İslam dünyasında sahte kutsallar oluşturdular. İslam Ümmeti cetvellerle bölünen sınırlarla birbirinden koparıldı. Ama Arap Baharı ile başlayan bir süreç var. Bu sürece ses vermek gerekiyor.
16 Temmuz Gençlik Hareketi, Ümmet hedefi gereği şu an Afrika’da otuz tane kuyu yaptırıyor. Bu kuyulara Ümmeti temsil eden isimler verdik.
Biz genciz, Müslümanız ve Müslümanlığımızı çok önemsiyoruz. Her türlü faaliyetimizi Müslüman gençler olarak, İslam gençliği olarak yapmaya çalışıyoruz.
Van’a kardeşliğimizi hatırlatan mektuplar ve çocuklar için oyuncaklar gönderdik. Ramazan ayında Ümmet iftarları düzenledik… Farklı kesimlerden gençleri bir araya getirmeyi hedefledik. 16 Temmuz Gençlik Hareketi İslami kamuoyunda kabul gördü hamdolsun. Biz Ümmetçi perspektifin, bu söylemin bu coğrafyanın gerçek söylemi olduğuna inanıyoruz.
Önümüzdeki dönemler için çok ciddi projelerimiz var. İslam dünyasındaki gençlik hareketlerini Türkiye’de toplayıp üç günlük atölye çalışmalarıyla kardeşliğimizi perçinleyeceğiz ve birbirimizden istifade edeceğiz… Daha sonra İslam dünyasına yönelik bir manifesto yayınlamayı düşünüyoruz. Facebook ve Twitter gibi sosyal medya siteleri sınırları önemsizleştirdi. Bu yüzden mesela bir duruma tepki verilecekse bu tepkiyi ümmet düzeyinde organize etmek kolaylaştı.
Biz her türlü diktatörlüğe karşıyız. Din adına yapılan diktatörlüklere de karşıyız. Zira İslam diktatörlük üretmez… İnsan özgürlüklerini ve adaleti önemserken herhangi bir ideolojiye öykünmüyoruz… Biz ne liberal ne de solcuyuz; Biz Müslümanız. Bizim için en büyük onur ve gurur kaynağı Müslümanlığımızdır. O yüzden faaliyetlerimizde İslamî kimliğimizi ortaya koymaktan çekinmiyoruz.
Bütün bunları yaparken İslamî sınırların korunması da önemli… Elinizde ciddi maddi imkân olabilir ve bu yüzden birçok iş yapabilirsiniz. Süper aktivistler olabilirsiniz. Ama Allah Teâlâ’nın rahmet ve bereketini arkasına alamayan hareketlerin başarılı olabileceğine inanmıyoruz. Bu yüzden yaptığımız tüm çalışmalarda İslamî ölçülere uymaya çalışıyoruz. Türkiye’deki istikamet sahibi hocaefendilerin rehberliğini önemsiyoruz. Önemli meselelerimizi kendileriyle istişare ederek dua ve desteklerini alıyoruz. Mesela bir Ebubekir Sifil hocanın, bir Nureddin Yıldız hocanın görüşlerine kıymet veriyoruz.
Ömer Faruk Tokat: Güneydoğu’da bizim Kürt kardeşlerimiz var. Hiç şüphesiz onlar da Ümmet’in mensupları. Bölgedeki belediyelerin büyük bir kısmı BDP’nin elinde. Bu belediyelere Avrupa Birliği fonlarından, İller Bankasından ve belediye olmaları hasebiyle devletten paralar geliyor. Bu belediyeler bu paraların bir kısmıyla Müslüman Kürt gençlerine yönelik gençlik kampı, yüzme kampı vb. kamplar düzenliyor. Bu kamplarda bu Müslüman çocuklara ideolojik bir eğitim de veriliyor. Bunun yanı sıra onları dine karşı mesafeli durmaya iten bir propagandaya muhatap oluyorlar. KCK’nın şehirlerdeki gençlik teşkilatları ve lokalleri işin cabası. Yani Müslüman Kürt kardeşlerimiz adeta avuçlarımızın arasında kayıp gidiyor ve ülkenin batısındaki büyük cemaatlerin bölgede herhangi bir çalışma yapmıyor olması şöyle dursun birde o kardeşlerimizin sorunlarına resmi ideolojinin gözlüğüyle ve ulusal medyanın yönlendirdiği şekilde bakıyor. En azından 16 Temmuz Gençlik Hareketi Müslüman Kürt gençlerinin sorunlarına karşı daha duyarlı olmalıdır diye düşünüyorum.
Adem Özköse: Kesinlikle katılıyorum… “Anadolu’daki Müslümanla kardeş olamayan Filistin’deki Müslümanlarla kardeş olamaz.” Önümüzdeki aylarda gerçekleştirmeyi planladığımız iki tane çok önemli projemiz var. Bir panel düzenleyerek doğudaki kardeşlerimizi önce iyice bir dinleyeceğiz. Çünkü önce konuşmamız, dinlememiz ve anlamamız lazım.
Ben bu ülkenin batısında yaşayan Müslümanların doğudakileri çok iyi anladığını düşünmüyorum. O yüzden bölgeden davet edeceğimiz arkadaşlarla bir toplantı yapıp onları dinleyeceğiz. Daha sonra, tıpkı kardeşlik için Suriye sınırına dayandığımız gibi doğuya da bir kardeşlik yürüyüşü düzenleyeceğiz. “Sizinle kucaklaşmaya geleceğiz” diye önceden Diyarbakır’a haber göndereceğiz. Binlerce gençle Diyarbakır’a yürüyeceğiz. Çünkü biz artık bu topraklarda kardeş kanı aksın istemiyoruz. Biz Türkü,
Kürdü, Arabı, Çerkezi, Gürcüsü ve diğer tüm etnik unsurlarıyla bu toprağın gençleri olarak kardeşiz… Diyarbakır’da da bu mesajı vereceğiz.
Kürt sorununu önemsiyoruz ve bu sorunun çözülmesi için Müslümanların daha fazla inisiyatif alması gerektiğini düşünüyoruz. Kurgusal kutsallıkları yıkmamız gerekiyor. Bunun farkındayız. Ama anlamazsanız hep itham edersiniz. Bu gün medyada milli ve dinî değerler kullanılarak insanlarda bir zihin körlüğü oluşturuluyor. Yani biz Filistin’deki soruna sahip çıkarken Kürt kardeşimizin sorununa duyarsız kalırsak, bu tutarlı bit tavır olmaz.
Ömer Faruk Tokat: Eyvallah Adem kardeşim, çok teşekkür ederim…
Adem Özköse: Ben de teşekkür ederim.
Haber Ara