Şapkayı yazdı idam edildi
Atıf Hoca, Şapka Kanunu’ndan tam 18 ay önce yazdığı ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’ eserinden dolayı, yani yasanın geriye doğru işletilmesi suretiyle idam edilmişti.
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-12-05 08:36:41
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim’le ilgili tarihi açıklaması sırasında bahsettiği İskilipli Atıf Hoca hakkında tartışmalar sürerken, bu açıklamalarla aslında yakın tarihin en önemli bir başka tabusuna daha dokunuluyordu.. ‘Şapka Devrimi Kurbanları’ndan İskilipli Muhammed Atıf Hoca, düşüncesinin bedelini canıyla ödeyen yakın tarihin en önemli şahsiyetlerinden biriydi.. Zira Şapka Kanunu çıkmadan 18 ay evvel yazdığı bir kitapçıktan dolayı bu cezaya çarptırılacak, hiçbir itiraz hakkı tanınmadan asılarak idam edilecekti. Peki İskilipli Atıf Hoca’nın böyle bir cezaya mahkum edilmesine neden olan kitapta ne vardı? Atıf Hoca ile birlikte aynı akıbeti paylaşan diğer isimler kimlerdi? Son sözünde ‘Katil ve zalimlerle mahşerde hesaplaşacağız’ diyen Atıf Hoca hakkında bilinmeyenlere ışık tutmaya çalışacağız. Ümidimiz; sadece Dersim trajedisi değil, yakın tarihte yaşanan ancak tabu haline getirilen her şeye dokunulması.
Sıcak bir yaz günüydü.. Tarihler Ağustos’un 27’sini gösteriyor.. Anadolu illerinden birinde, Kastamonu’da ülkenin Reis-i Cumhur’u Mustafa Kemal Atatürk konuşuyor; elindeki ‘Panama’ şapkayı meydandaki kalabalığa göstererek, Cumhuriyet dönemi tarihi nutuklarından birini daha irad ediyor.
“...Efendiler, uygar ve milletler arası kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz! Ayakta iskarpin veya potin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş. Bu serpuşun adına ‘şapka’ denir. Redingot gibi, Bonjur gibi, simokin gibi işte şapkamız! İsterseniz bildireyim ki: Bu kadar yüksek ve önemli, sonuca varmak için gerekirse bazı kurbanlar da verelim!... Bunun ehemmiyeti yoktur..” İşte Mustafa Kemal’in “Gerekirse kurbanlar verelim, ehemmiyeti yoktur.” dediği bu devrim, aslında milleti çok yakından ilgilendiren, bizzat şeklini şemalini değiştirecek adım olduğundan oldukça ses getirecektir. 27 Ağustos’ta Kastamonu’da ilan edilen Şapka için Bakanlar Kurulu, 2413 numaralı kararname ile devlet memurlarına şapka giyme mecburiyeti getirir. (02 Eylül 1925). Ardından Konya Milletvekili Refik Koraltan Bey ve arkadaşları 15 Kasım 1925 tarihinde şapka dışında başlık giyilemeyeceğine ilişkin kanun teklifini TBMM’ye verirler. Bursa Milletvekili Nureddin Paşa (sakallı), tasarının Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na (anayasa) aykırı olduğunu ileri sürse de dikkate alınmaz ve 671 sayılı “Şapka İktisası Hakkında Kanun” 25 Kasım 1925’te kabul edilir. 28 Kasım 1925 günü de 230 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girer.
‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’
Bu arada Atıf Hoca da Şapka Devrimi’nden bir buçuk sene önce “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli 32 sayfalık bir kitapçık yayınlamıştır. Yasa gereği, kitabını yayınlamadan önce Maarif Vekâleti’ne (Milli Eğitim Bakanlığı) göndermiş, vekâletten izin, hattâ takdir almıştır. Hoca eserinde, Batı taklitçiliğine dikkat çekiyor, hadislere dayanarak, “Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır” diyordu.
Kelepçeli yolculuk
İskilipli Muhammed Atıf Hoca bu eserinden dolayı 9 Aralık 1925 günü Laleli’deki evi arandıktan sonra hakkında ‘tevkif müzekkeresi’ bile kesilmeksizin İstanbul Polis Müdürlüğü’ne götürülür. Burada iki gün aralıksız devam eden sorgusundan sonra ‘Şapka isyanı amillerinden’ sayılarak Ankara İstiklal Mahkemesi’nin emri ile Galata Limanı’ndan kelepçeli olarak bindirildiği bir kömür gemisi ile Giresun’a gönderilir. Giresun’da 16-18 Aralık’ta yapılan muhakemede suçsuzluğu, masumluğu ortaya çıkar. Atıf Hoca buna rağmen mahkeme heyetinin de seyahat ettiği Akdeniz yolcu gemisiyle yine kelepçeli olarak İstanbul’a getirilir. 21 Aralık’ta İstanbul’a gelebilen Atıf Hoca, evine gönderilmek yerine polis merkezine götürülerek hücreye atılır. Atıf Hoca’nın buradan serbest bırakılması beklenirken, 24 Aralık’ta, 28 sanıkla birlikte bindirildiği bir trenle Ankara’ya gönderilir. Burada diğer sanıkların aksine tek kişilik hücreye konulur. 20 Ocak 1926’da duruşmalara başlanır. 26 Ocak’taki duruşmada kimi sanıklarla yüzleştirilir.
Bolulu Nizamettin Saraç Bey anlatıyor: Bir tesadüf eseri olarak Atıf Hoca’nın muhakemesinde de bulundum. Muhakemeyi, reis sıfatıyla Kel Ali adıyla maruf Ali Çetinkaya yürütüyordu. Büyük bir hışımla hocaya dönerek, “Sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!” dedi.
Bayrakla muhteşem savunma
Hoca, sakin ve vakur (ağırbaşlı) bir tavırla, “Evet efendim. Şapka Kanunu çıkmadan iki sene önce, şapkanın bir Müslüman kisvesi (giysisi) olmadığına dair bir risale yazmıştım” dedi. Kel Ali, “Şimdi ne yapıyorsun?” diye sordu. Hoca, “Kanunlara itaat ediyorum” cevabını verdi. Bunun üzerine Kel Ali hiddetle bağırarak, “Sen bilmiyor musun ki şapka da bezdir, fes de bezdir?” deyince hoca sükûnetle, “Evet biliyorum, ancak hey’et-i hakimin (hakim heyetinin) arkasındaki bayrak da bezdir, lütfen o bezi kaldırınız da yerine bir İngiliz bayrağı asınız” karşılığını verdi. Kel Ali hiddetlenmişti. “Ne diyorsun?” diye bağırdı. Hoca, “Şapka bir alamettir; âdet ile alamet arasındaki farkı düşünerek o risaleyi yazmıştım” dedi. Bunun üzerine celse tatil olundu ve savunmasını yapmak için mahkeme bir gün sonraya ertelendi. Ve nihayet 2 Şubat 1926 günü, mahkemede müdde-i umumi (savcı) Necip Ali(Küçüka) Bey iddianamesini ve ceza taleplerini okudu. Tek idam isteği, Babaeski müftüsü Ali Rıza efendi hakkındaydı.
‘Delil bulunamadı ama bu kitap bugünkü devrim ruhuna aykırı’
Bazı çevrelerin Atıf Hoca’nın şapkaya muhalefetten dolayı asılmadığı iddiaları ise en başta Atıf Hoca hakkındaki iddianame ile yalanlanıyor. İşte o tutanaklara göre Atıf Hoca hakkında istenen cezanın nedeni ve karar;
İDDİANAME: CELSE (2 ŞUBAT 1926 SALI)
Reis Ali Çetinkaya (Kel Ali)
Savcı Necip Ali (Küçüka)
Azalar Kılıç Ali ve Reşid Galip
Savcı Necip Ali: Mesela Rize’de çıkmış hadisede Rizeli asileri tahrik etmek suçuyla yakalanmış kişilerin evleri arandığında Hoca Atıf Efendi’nin ‘Şapka ve Frenk Mukallitliği’ adındaki kitabı ortaya çıkarılmıştır. (...) Atıf Efendi gerçekten de o bilinen meşhur kitabını 1340’da (M.1924 ) yazdığını ve Maarif Vekaleti’nin özel izni ile neşrolunduğunu iddia etmektedir. Yaptığımız araştırmalara göre, bu beyanı doğrudur. Atıf Efendi’nin kitabı elden ele o kadar çok dolaşmış ve o kadar ehemmiyetle okunmuştur ki, mesela ‘şapka emri çıktı, ne yapacağız?’ denildiği zaman bazı mihraklar tarafından “Hocaefendi’nin kitabını okuyunuz” diye telkinde bulunulmuştur. (..) Atıf Hocaefendi’nin neşretmiş olduğu eserlerden, Neşr-i Şer’i, Terakkiyat-ı Diniyye, Şapka ve Frenk Mukallitliği kitapları incelendiğinde görülecektir ki; inkılap ruhuyla bugünün ruhuyla, TC ruhuyla hiçbir zaman bağdaştırılması mümkün değildir.”
Star
SON VİDEO HABER
Haber Ara